Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Gerontolji YAŞLANMAK Yaşamak isteyen yaşlanmak zorundadır. Duadaki amin kadar kesin olan bu durumu, günümüzün insanına yeniden hatırlatmak gerekiyor. Yaşlanan herkes ihtiyarlayamıyor. Modern insanın içine düştüğii çıkmaz biraz da buradan ileri geliyor. Nasıl bir eğitim verilmeli ki, tecrübesiz çocuklardan tecrübeli ihtiyarlar ortaya çıksın? Türevler, entegraller, kimyasal formüllerle dolu beyinler yetiştirmek hedef alınarak körpe beyinler yaşlandırılmamalı, daha ziyade yaşamın bir bütün olduğu ve yaşamın bir ihtiyarlama süreci olduğu öğretilmeli. İsmail Tufan (*) yaşlılıkta algılanan ile bugünkü arasında belirgin farklar vardır. Günümüzde yaşlanma, toplum geneli içın konuşacak olursak, daha çok biyolojik bir süreç olarak görüldüğünden, onu durdurma eğilimi odak noktaya konmuştur. Oysa "eskiler", yaşlılığı daha çok bir gelişme olarak görüyordu. Gerontologlar bunu biraz hafıfe alarak, az sayıdaki yaşlıya saygılı olmanın zor olmadığını soylemektedir. Bu iddiada gerçek payı hiç de az değildir. Çünkü yaşlılara karşı düşmanlık, yaşlı sayısına paralel olarak artıyor. Ama burada sorulması gereken başka bir soru daha var: Düşmanlık yaşlılara mı, yoksa yaşlıları taşıyamayan sosyal sisteme mi karşıdır? Eğer insanın doğasında yaşlılara karşı herhangi bir antipati bulunsaydı, ailenin ayakta kalması nasıl mümkün olabilirdi? Ailenin çöktüğünü söyleyen araştırmacıların bulunduğunu da biliyoruz. Ancak bu da diğer görüşler gıbı tamamen bakış açısma bağlıdır. Günümüzde yaşlılara karşı sadece düşmanlık çoğalmadı, düşmanlığın türlerinde de artış meydana geldı. Gerontolojik tartışmalarda "kuşaklar arası savaş" olarak nitelendirilen bu durumun sebepleri, "yaşlanmaya" duyulan düşmanlıktır. Eğer bu, yaşlılara karşı düşmanlık olarak kabul edilirse, insanın kendisine de düşman olması gerekirdi. Çünkü her insan geleceğini, istese de istemese de, orada geçirecek. A sıl önemli olan yaşlanmak değil, yaşlanmaya götüren yoldur. Her insan kendine "neden" yerine, "nasıl" yaşlandığını sormalı. Annesinin karnında başlayan, son nefesine kadar süren hayat yolunun ilk kıvrımlarını başkaları çizer. Anne ve babası, dayı, amca, hala ve teyzesi, büyükanne ve büyükbabası, öğretmeni vs. bu yolun ilk mimarlarıdırlar. Kaldırımlarını, asfaltını atarak ona mümkün olduğunca engebesiz, düz bir yol hazırlamaya çalışırlar. Hayatın belli bir aşamasından sonra herkes yaşam yolunun haritasını kendisi çizmek isteyince, yardımcıların görevi artık sona ermiştir. Eğitim, bir insanın sadece bilgi edinme, disiplinli çalışma, yaratıcı uğraşlar gibi birtakım beceriler elde ettiği bir süreç değildir. Eğitimin amacı sadece bununla kısıtlı kalırsa bu fukara, geri ve zavallı bir eğitimdir ve ortaya ancak bilgili cahiller çıkarabilir. Embriyonal safhayı aşması mümkiin olmayan böyle toylar çoğaldıkça, toplumun teknoloji, ekonomi, politika gibi birçok alanda olgunlaşması mümkündür, ama kendisi hiçbir zaman olgunlaşamaz. Toplumlar da insan gibi toy ya da olgun olabilirler. Yaşlıların çoğalması, toplumun olgunlaşması anlamına gelmiyor. Demog, rafların ortaya koyduğu kanıtlar, her toplumun yaşlandığını gösteriyor. Yaşlıların sayısındaki sürekli tırmanış bir asır önce başladı. Bugün biz tezat bir durumla karşı karşıya bulunuyoruz: Ne kadar çok yaşlı varsa, gençlığe duyulan özlem o kadar artıyor. Bu özlemi sadece gençler değil, yaşlıların kendileri de körüklüyor. Yaşlanan, ama yaşlı olmaktan korkan insanların çağında, ihtiyarhğın önemi giderek kayboluyor. KİM KİM İLE ÇATIŞMADA? Kuşak anlaşmazlıkları insanlık tarihi kadar eski, insanlığın temel problemlerinden biridir. 5000 yıl öncesınden günümüze kalan yazılı eserlerde, yaşlıların gençlerden, gençlerin yaşlılardan şikâyetçi olduklarını gösteren birçok ize rastlan YAŞLILIĞIN ANLAMI Gerontologlar, eskiden de yaşlı insanların, zannedildiği kadar itibar görmediklerini kanıtlamış olsalar bile eskiden mıştır. Günümüzdeki kuşak çatışmalarının ardında yatan asıl sebeplere baktığımız zaman, bunların ekonomik ve politik gerekçelerle açıklanabildiklerini görebiliriz. Daha dikkatlice bakınca, kuşaklar arasındaki sürtüşmelerin organize biçimde yürütülmeye başlandığını da rahatlıkla algılayabilir ve kimin kim ile çatışma halinde olduğu sorusunun, bu bağlamda önemli olduğunu anlarız. Çağımız, yaşlanırken bir türlü ihtiyarlayamayanlann çağıdır ve bu insanların mücadelesi, pastadan alacakları payın büyuklüğüne bağlıdır. Kendine en büyük dilimi almaya çalışanları, iki sınıfa ayırarak yaşlı ve gençlerden meydana geldikleri söylenebilir. Ama paylaşım savaşındaki fıgüranları başka sınıflara da ayırabiliriz: İmtiyazlılar ve imtiyazsızlar, zenginler ve fakirler, politikacılar ve toplum, doktorlar ve hastalar, eğitimliler ve cahiller. Bu listeyi istediğimiz kadar uzatabilir ve her kategoride kuşak çatışması bulunduğunu gösterebilirız. Asıl önemli soru, kavganın bulunduğunu tespit etmek ve bunu her fırsatta ortaya koymak değildir. Sorun, kavganın barışa nasıl dönüştürülebileceğinde yatıyor! Kompleks problemlere basit cevaplar vererek, bunlardan çözüm umut etmek pek akıllı bir beklenti olmasa gerek. Buna rağmen ne kadar karmaşık olursa olsun, her problemin özünde basit bir neden yatar. Kuşak ilişkilerinin bozulmasına yol açan bir tek basit neden yerine, birçok basit nedenlerin bulunduğunu; bunların ıse ekonomik ve politik alanlarda yaşanan gelişmelerde yer aldığını söyleyebiliriz. Bu gelişmeler modern insanı aç gözlü, bencil, egoist yaptı. Genci gibi yaşlısı da bunun tesiri altındadır. Böyle gıderse, geleceğin dünyasında ilerı yaşta, ama ihtiyarlayamamış insanların sözü geçecek. Bu insanlar ne kadar çoğalırsa kuşakların arasında barışı korumak o kadar zor olacak. Bu yüzden bizim yaşlılara değil, ihtiyarlara ihtiyacımız var. İHTİYAR NE DEMEK? İhtiyar denilince akla genellikle olumsuz düşünceler gelır. Hasta, yatalak, bağımlı insanlardan söz ediyormuşuz gi 927/16 25 Arahk 2004