Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TartışmaEditöre mektup Üniversiteler ve akademisyenlik 18 Eylül 2004 günü, Cumhuriyet Bilim Teknik ekinin 21. sayfasında Sayın Erdem Aydın'ın kaleme aldığı "Niçin Üniversitedeyiz?" başlıklı yazı, üniversitelerimizin misyonunu ve akademisyenliğe/akademisyenlerin bakış açısını yansıtması bakımından önemli belirlemeler içermektedir. uradaki konu iki boyutludur. Bunlardan birincisi, üniversitenin işlevini/misyonunu tartışan boyuttur. Sayın Aydın, "üniversiteyi pragmatik bir anlayışla sağladığı pratik faydalarla göremeyiz; üniversite toplumun bir adını üııündedir ve onun önünü açar..." (1) diyor; bu doğrudur, elbette üniversite pratik amaçlarla düşünülemez. Çünkü üniversitenin misyonu, bireyleri sadece iş dünyasına hazırlamak değildir. Üniversite, üst düzey araşürma veçalışmaların yürütüldüğü/yürütülmesi gereken bir kurumdur. Üniversitede okuyan bireylerin bu kuruma, bunu bilerek ve isteyerek gelmiş olmaları gerekmektedir. Ortega Gasset, Üniversitenin Misyonu adlı eserinin "Küitür ve Bilim" başlıklı denemesinde, üniversitenin görevinin "insanı 'aydınlatnıa' olduğunu söyler; ona yaşadığı çağın kapılarını açması ve orada insanın yaşamı tüm gerçekliğiyle kurması gerektiğini" (2) belirtir. Bize önce iç çamaşırı gerek! Sayın Bursalı, Altıncı Çerçeve Programı ile yazılarınızı beğeni ile izliyorum. Siz anekdotları seviyorsunuz. Onun için size iki hikâyem var. 1) Bundan kırk küsur yıl önce ünlü Fransız nıatematikçisi Rene" Thom "Katastrof Teorisi"ni geliştirdikten sonra büyük eleştiriye uğradı, çünkü bu düşünce tarzının her bilim dalında başarılı olacağını iddia ediyordu. Rene Thom'un görüşleri birçok uygulamada tutmadı. Bihassa biyolojik bilimlerde fiyaskolar yaşandı. Bir acı eleştırmen şöyle yazmışü Thom için: "İmparatorun giyecek iç çamaşırı yok". Matematikçiler ne düşünürler bilemem. Ben Thom'un görüş açısını beyinde uygulayabildim ve kaos konusunda 1980 yılında 300400 atıf almış bir görüş geliştirdim. Çünkü, bu teoriyle tanışmadan hem deneysel hem de kuramsal olarak önemli bir hazırlığım vardı. Bu gelişmeyi 1987 yılında Viyana'da karşılaştığtm Rene Thom, çok severek dinledi. 6. Çerçeve Programı'na ha * zırlıksız atlamak Rene Thom'un teorisini hazıı lıksız uygulamaya benzer. Ben 6. Çerçeve F'rogramını önemli buluyorum. Ancak, buna giriş şekli dikkatli saptanmah: Devlet ve TÜBİTAK bilim adamlarını iyice giydirmeli, bizlere bilhassa iç çamaşırları gerek. İncili Kaftanı sonradan giyebiliriz. Bir süre önce CBT'de yazdığım gibi önce mükemmeliyet merkezleri kurulmalı, sayın Bursalı, dediğiniz gibi önce bir ulusal bilimsel görüş belirlenmeli. Bu, yaklaşım hem çok daha verımli hem de ucuz olur. Diğer türlu nıontaj endüstrısindeki gibi yerli üretim uzun yıllar alır. 2) 1962 yılında Münilı Üniversitesinden Hamburg'a geçtim. Çünkü ünlü VVerner Heisenberg B nildiğinde ilkin, Sayın Aydın'ın da belirttiği gibi, "bilim aşkı" ile "bilim insanı olmayı kendine amaç edinen kişi" Ci) tanımı akla gelmektedir. Bilim aşkı, bir problem aşkıdır aynı zamanda. Bir ya da birden çok problemi konu edinnıe ve o problem veya problemler üzerinde yoğunlaşarak, onlara farklı temellendirmelerle çözümler üretebilme aşkıdır bilim aşkı. Böylece, bilimın nasıl öğretilebileceği ile ilgili metodolojik çalışma yu doğurduğu bir sonuç da, bu sınavlarla ilgili yan sektörlerin (dil kursları, dershaneler vb.) oluşmasına önayak olmasıdır. Lisanüstü egitime başlamada en az ilgi gören ölçüt ise, bireylerin üniversitedeki başarısıdır; yanı diploma notlarıdır. Tum bunlar bize, ülkemizdeki ezbere eğitim gerçeğini hatırlatmaktadır. Akademisyen olmak elbette sadece bu şartlara bağlı değildir. Ancak akademisyenliğe adımda ölçütlerin en önemlileri bunlardır ve bu ölçütler, kendisine belli bir problum alanını seçmiş ve o yolda ilerlemek isteyen kişilerin önünde kimi zanıan engel olabilmektedir. GEREKLİYETERLİ ŞART Akademisyenliğe adını için gereken şartlar, akademisyen olmak için yeterli değildir. Akademisyen yal"* nızca üniversite içinde "çalışan" kişi değildir. Akademisyenliği belirleyen şey onların sadece "araştırmacı düzeyi değil, sentez ve hocalık yetenekleri"dir (4) aynı zamanda. Akademisyenlik, bir ya da birkaç problemin peşinde olan, aydınlanan veya aydınlanma çabasında olan bireylerin gireceği bir yol olmalıdır. Çünkü akademisyenlik sorumluluk gerektirir; akademisyen, aydınlanmış olmalıdır ki "aydınlatma" sorumluluğunu yerine getirsin. "Bize kullanarak, tüketerek, sahip olarak yaşamanın öğretildiği; hayatın anlamının sahip olmayla açıklandığı" (5) bir süreçte, üniversiteler ve akademisyenlik bir tüketim nesnesi olarak algılanmamalıdır. Akademisyenlik, parası iyi olan "bir iş" değil; bilim ve problem aşkıyla örülmüş ve sorumlulukla taçlarıdırılrnı^ bir yaşama biçimidir. Bireylerin akademisyenliğin, bu ağır görevini ve bir o kadar da yüksek değerini göz önüne alarak bu yola girmeleri gerekmektedir. Ali Bulunmaz NEDEN ÜNİVERSİTE? Tam da bu noktada şu soruyu sormak gerekir: Acaba bugün ülkemizde, üniversitede okumak isteyen/okuyan bireyler, gerçekten buraya belli bir aydınlanma için mi gelmektedirler yoksa üniversiteyi pratik amaçlar doğrultusunda mı okumak isteniyor? Ne yazık ki bu büyük çoğunluk üniversiteyi "iyi bir iş" için basamak olarak görüyor; hatta daha da ileri gidilerek üniversitenin kendisi de "iyi bir iş kapısı" olarak nitelendiriliyor. Burada bir başka nokta dikkatimizi çekmektedir: Ülkemizin ekonomik ve sosyal koşullarının günden güne dengesizleşnıesi, bireyleri iş bulmak amacıyla üniversiteye yönlendirmektedir. Bunun yanında, artık iş bulma koşullarından biri de, genelde akademisyen olmak amacıyla girilen bir yol olan, üniversite sonrası eğitimin (yüksek lisansın ve doktoranın) neredeyse şart koşulmasıdır. Bireyler, nerede ve nasıl olursa olsun, lisansüstü eğitime de yönelmiyorlar. Fakat bu yönelim, sadece "etiket" olarak kaldığında hem iş dünyasında hem de akademik dünyada sorunlar başgöstermektedir. Lise döneminde teste yönelik öğretimle başlayan ve ÖSS ile devam eden "gerçek anlamda öğrenmenin ve aydınlanmanın köreltilmesi" süreci, pratik amaçlar güdülerek girilen lisansüstü eğitim yolunda üst seviyelere ulaşmaktadır. AKADEMİSYENLİĞE BAKIŞ Konunun ikinci boyutu Türkiye'de akademisyenliğe bakıştır. Akademisyen de kümlülüğü de karşımıza çıkmaktadır. Tüm bu nitelikler akademisyenleri akademisyen yapma özelliklerin en temel olanlarıdır. Acaba akademisyenliğe soyunan ve bunu bir "iş kapısı" olarak gören gençliğimiz konuya yukarıda değinilen şekilde mi yaklaşıyor? Konuyu biraz daha açalım: Üniversitenin bitirilmesinin ardından, akademik hayata girişte esas olan şeyler nelerdir? İlk ve en önemli olan LES'tir (Lisanüstü Eğitim Sınavı). Bu sınavdan bellı bir puan alınarak kolayca başarıya ulaşılabilir. Peki bu sınav neyi ölçüyor? Bu sınav, bireylerin hızlı şekilde test sorularını cevaplayabilme yeteneklerini... Ancak ölçtüğü şey, kesinlikle lisanüstü eğitimin yapılacağı alanın bilgisi değildir. Gerçi üniversitelerimizde ilgili alanlarda bilim sınavları yapılmakta, anıa puanlamada arslan payı LES'e aittir. Bir başka ölçüt, ülkemizdeki yabancı dil sınavlarıdır. Son derece sınırlı ve yetersiz şekilde dil bilgisi seviyesini ölçmeye yönelik olan bu sınavların Maltcpe Üniversitesi Psikoloji, İnsan Bilimleri ve Felsefe Programı YüksekLisans Öğrencisi Dipnotlar 1) Erdem Aydın, "Niçin Üniversitedeyiz?", Cumhuriyet Bılım Teknik, Sayr 913, 18 Eylul 20(14, s.21. 2) Jose Ortega y Uasset, "Kultur ve Bilim", Üniversitenin Misyonu, Çeviren: Neyire Gül Işak, Yapı Kredı Ydymları. 1998, İstanbul, s.62. 3) F.rdem Aydın, a.g.y., s.21. 4) Jose Orteıîa y Gasset, "Üniversite 'Başkaca' Ne Olmalıdır?", a.g.e., s.67. 5) Erdal Atabek, "Yaşamımmn Anlamı Nedir?", Cumhuriyet, 04 02 2002 bana şunu demiştı: "Almanya yüksek enerji fiziğinde Amerikanın çok gerisinde kaldı. Şiındi Alman araştırma kurumu ve bakanlığın desteği ile Hamburg'da önemli bir araştırma merkezini ulusal politika olarak destekliyoruz. Sizin gibi önemli şeyler yapmak isteyen gençlere Hamburg'a gitmesini öğütlüyorum". Bir süre sonra Alman Elektron Synchrotronu "DESY" de Nobel ödülü kazanan yayınlar yapıldı. Prof. Dr. Erol Başar 923/21 27 Kasım 2004