26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

kaynağı kalıcı tek bir kavramı; Parmenides, başlangıcı, sonu, hareketi olmayan ve bölünüp başka şeyleri oluşturmayan kalıcı bir varlığı savunclu Permenidesin anlayışında oluşum, gelişim ve hareket duyulann aldatmacasıydı. Anaksogoras, kaüşıksız bir ruhun her şeye gucünün yetip; evreni yaratuğını; yaratılışın bittiginde, her şeyin doğal akışa kaldığıru; Aristoteles, maddesiz, biçimsiz bir gücü, hareketi maddeyle biçımlenirken yaratan ilk cevheri önerdi. Peloponez'li düşünürler, Bati Anadolu düşüncesıni hep reddettüer. Eski çağda, Mısırdan, Çin'e, kabile düzenine dayalı savaşçı ve yagmacı topluluklann yerel halklar üzermdekı baskısı, hep en güçlüsüne destek veren rahıp, tüccar, toprak sahıplerınin desteğinde surdu. Ve hep en güçlüsü ve savaşçısı egemen oldu. Peloponeze gelen yagmacı topluluklar, çorak topraklarda kıyı şeridinde mal ve köle ticaretini denetlediler. Böylece kabileden gelenlerle (soylu), tüccarlar arasındaki güç dengesıyle değışen koylünün ve kölerun dışlandığı toplumsal kurallar geliştirdiler Dogu despotlan rahipleriyle, Peloponezü soylu ve tücarlar ise, düşünürlerıyle çoğunluğu oluşturan köylü ve kölelere kaderci bir anlayışı benimseterek tepkileri azalttılar. Bu yuzden Uzak Dogudan, ticari mallarla birlikte taşınan inanç akımlan, Ege'nin bausında gelişen düşünce akımlarını derinden etküedi. Oysa Anadolu, bağımsız ve gözleme dayah bir düşünce akımı geliştirdi. Onlann önermeleri çağımıza değin taşındı. Diğer yandan, Pers saldınlan sırasında, Akha ve Dor kentleri, ortak dayanışma için Hellen masalını uydurarak, soy birligi savını ortaya attılar. Sonra, dogudan gelecek saldınlar karşısında kalkan gibi kullanmayı amaçladıklan Anadolu insanlarmı aynı masalın içine katular Bu yüzden sömürülen ve kalkan gibi düşünülen Batı Anadolu'nun uygarlığını, Grek uygarlığı ıçinde kabullenmek, sonradan kolay ve çekici bir düşünce olarak ortaya çıkü. Cevat Şakir, Azra Erhat gibi Anadolu tutkunu az sayıda aydırumız dışında, Anadolu'nun binlerce yıllık geçmişine ve kültürüne. kimse sahip çıkmadı. Oysa, binlerce yıldır Anadolu'yu yurt edinmiş; kanşıp kaynaşmış ve Anadolu kültürunü yaratmış ınsanların bu topraklaıda dogup buyurnüş çocuklarmın buna sahip çıkması gerekirdi Dr. Mustafa Başoğlu 1441 sok. 2/26 Alsancaklzmır 'TURKEY': Logoda yabancı dil Bir ülkenin kendi kimliğini aktarmaya çalıştığı logosunda yabancı bir dile başvurması makul gerekçelerle açıklanması zordur •lkemizi tanıtma amacıyla kullanüacak olan logoya Türkiye mi yoksa Turkey mi yazalım tarüşmasında, "Turkey' sözcügünün 'hindi'yi çağnştırdığı konusu üzerinde yoğunlaşılması, tartışmayı önemsiz denebüecek bir düzlemde tutarak, tartışüması gereken esas konudan uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramadı Buna karşm, logoya ülkemizin adını anadilimizde mi yoksa yabancı bir dilde mı yazalım tartışması cıddiyet taşıyabilır ve bir o ölçüde ciddı sonuçları da beraberinde getirebilirdi. Şimdi ise Türkiye'mizi tanıtan fılmirı logosunda ulkemızin adının "Iurkey' olarak CNN'de yer almasını üzüntü ile ızlıyorum. Bir ülkenin etkin biçimde tanıtımının, o ulkenın gelişimine katJasının onemı herkesçe bılınır. Bunun sağlanabılmesı içın, yabancı dillerden, tüm dünyada yaygın olarak konuşulması nedeniyle özellikle Ingilizceden yararlanmak çok dogal, hatta ıçinde bulunduğumuz koşullarda kendımizi anlatabilmenın başka bir yolu olmaması nedeniyle gereklidir Ancak bu tanıtim çerçevesınde kullanılacak olan logo ıçın durum çok farklıdır. Logonun, tanıülması amaçlanan ülkeran öz degerlerinı özetieyebümesi, kısaca ulusal kimliğini yansıtabilmesi için, ulke adının logoya, o ulkenın ulusal dilinde ya da resmı dılınde yazılması gerekır (Bir çok ülkede, çeşitli nedenlerden dolayı resmi dil ile ulusal dil birbirinden farklı olabiliyor) Bunun nedenlerinın bilimsel bir düzlemde tartışılabılmesı ıçın toplumdilbüımsel (sociolinguistics) bazı kavramlann gözönüne alınması gerekir. Ancak toplumdilbilimi politikadan bütunüyle soyutlamak mümkün olmadıgı için, nedenler ve sonuçlar bir ölçüde polıtika ile ilişkili olmak durumundadır. goya bakan hiçbir insan bilinç düzeyinde birebir bunlan düşünmeyebilir. Ancak bilinç düzeyine yansımasa da bilinçalb bu iletiyi alacaktır. Biz bilyoruz ki tanıtrmın hedef bölgesi bilinçalndır. Çünkü tanıümı çok ciddiye alıp çahşmalannı bilimsel çözümlemelere dayandırarak hedeflerine ulaşanlar, insanı bilinçaltirun yönettiğini çok iyi bilirler ve kontolü buradan ele ahrlar. Bu bağlamda, bir tanıtımın başarısı biünçaltında yarattığı değişMüdeı m amacına uygunluğu üe ölçülür. Bu işi çok iyi yapan ABD'nin, hedefine ulaşmak için bilinçaltinı nasıl kullandığına bakmak, konunun önemini vurgulamak açısından yarar sağlayabilir. Bu anlamda logolar dogru kullanıldıklan takdirde, belirlenen hedefe etkili bir şekilde ulaşüran çok değerli araçlardır. ^ Logoda dil sorunu Toplumdilbüimin konuyla ilgili olarak üzerinde durulası gereken diğer bir kavramı ise dile karşı tutnmdur Hedef sadece anadili lngilizce olan kitleye ülkemizi tanıtmak olmadığna göre, burada analıdi lngilizce olmayanların Ingüız dilıne karşı tutumunu gözden kaçırmamak gerekir Artık, çok iyi biüyoruz ki, uluslar kendi dillerini korumak adına lngilizceye karşı olumsuz bir tutum ıçmdedirler Bu tutumlarıru her alanda olduğu gibi, devletlerin temsil edildiği durumlarda, kendi dillerini uluslararası platforma taşıyarak gostermektedirler. Böyle bir tutum sergileyen ınsanlann, ülkesinm adını bir tanıtim logosunda anadılınde kullanmaktan kaçınacak ölçüde kendi diline karşı olumsuz bir tutum ıçinde olan bir topluma, ne kadar saygı duyacaklannı iyi dü şünmek gerekir. • Böyle bir tutum sergilemek, aynca bütün dunyada yaygın bir şekilde uygulanan Dil Planlamatının hedeflerine de ters düşmektedir Oysa Türkiye, alanyazında (lıteratür) çok başanlı bir dil planlaması uygulaması ile (Ataturk'ün dil devrimi) yerinı almış bir ülkedır. Durum böyleyken ulusal kımlığımızın ifadesi olan bir logoda ülkemizin adını yabancı dilde yazmanın akla yatkın bir açıklamasını bulmak çok güç görünmektediı. Üzerinde durulması gereken bir başka nokta ise bir tanıtımırı temel ılkelerıden bıri olan do$znlak ilkesidir. Ancak yabancı bir dilin kullanıldıgı bu logoda ne ölçüde dogıu iletinin verileceği kuşkuludur. Logoya bakan kışi geçmışinde Türkıye'nin bagımsız bir ülke olduğunu bilmıyorsa, Türkiye'nin eski bir sömürge olduğu, buna bağlı olarak da resmi dilinin lngilizce olduğu izlenimini edınebüır. Çünkü alanyazına baktiğımız zaman, ulusal kjmliğin yansıtildığı durumlarda, ulusal dil dışmda başka bir dile başvurmanın nedenlermden birı olarak karşımıza bu çıkmaktadır. Yabancı dil kullanılması durumunda karşımıza çıkabilecek olası sorunlann ciddiyetini vurgulayan bu gorüşlerin yanısıra, anadil kullanımının sakmcalannı savunan görüşleri yeniden gözden geçirmekte yarar bulunmaktadır Logoda anadıl kullanımına karşı çıkanlann öne sürdükleri gibi, anadil kullanımı bir sesletim (telaffuz) sorunu yaratmayacaktır Çünkü her ülke insanının 'Türkiye' sözcüğünü farklı sesletmesi (telaffuz etmesi) çok dogal, bir sorun olarak alglanmaması gereken bir durumdur Dilbilim alanındaki geüşmelere bağlı olarak, anadil etkisinden kaynaklanan sesletim farklılıklan artık günümüzde kabul gören bir olgudur Yine anadil kullanımı karşıtlannın savladığı gibi logoda Türkiye ifadesinin yer alması, anlaşılamama ya da yanlış anlaşılma nedeni de olamaz. Çünkü bu logo bir bütün içinde yer almakta, anlam diğer unsurlar ile tamamlanmaktadır Sonuç olarak, bir ülkenin kendi kimliğini aktarmaya çalıştığı logosunda yabancı bir dile başvurması makul gerekçelerle açıklanamayacak bir durumdur Bir toplumun, var oluşunun en somut kanıtı olan dilsel göstergeyi yadsıyarak, diline karşı olumsuz bir tutum içine girmesi, kendinden , var oluş nedenlerinden emın olmayan bir toplum gorüntusu çızebilır ki; böyle bir logoyu hazırlamamn amacı bu omasa gerek. Dr. Nehir Sert H.Ü. E.E Ingilizdübilimi Bölumu Öğr. Gor Toplumsal kimlik sorunu T * ' . İ •:••"••'• •' " • • £ • • • " ' Toplumdilbüimin, bu konuya yaklaşımında esas ahnabilecek kavramlanndan öncelikle toplumsal kimlik üzerinde durmakta yarar var. Dil toplumsal kimliğin temel göstergesi, bir başka deyişle bir toplumun var oluşunun en somut kanıür. Söz konusu tanıüm logosunda; 'Biz vanz, düimızle,kütürümüzle, kısacası kendimızle gıuvr duyuyoruz' iletisini en iyi biçimde verebilmeliyiz ki, bizi tanımaya deger bulsunlar. Böyle bir iletiyi ülkemizin adını yabancı bir dilde yazarak verebilmemiz olanaklı görünmemektedir Yabancı dil kullanımı tersine, yanıt bulunması gereken başka sorulan akla getirebilir Yanıt aranacak en önemlisoru ise 'tanıüm diü' alanına girmektedir. Bu yaklaşım, 'adımı kendi dilimde yazarsam, ben tanınmam, deger gormem1 gizlı ifadesini taşıyarak, 'ben zaten kendımı beğenmiyorum' duygusunun yansıması olarak algılanabilir mi? Eger konuyu tanıüm dili açısmdan inceleyecek olursak, algüanabilir. Bu lopus binalan, vb.) çok daha belirleyici olacakür. • Vakıf üniversitelerinin ticari kaygüarla denemek istemedikleri ama ülke için önemli olan disiplinlerde bölümler açmalahnı teşvik etrrüş olursunuz. • Sadece birkaçı değil, tüm vakıf üniversıteleri devletin mali denetimi altına girerler. • Ve en onemlisi, vakıf universıtelerıni şimdiki marjınal durumlanndan kurtanp ülke eğitim sisteminin önemli bir parçası haline getirirsiniz. Böylece, devlet üniversitelerinde görülen birçok yapısal bozukluklara alternatif bir nıodel olarak rekabet ederler. Ikı tarafın da birbirinden öğreneceği çok şey vardır. Son olarak, yeni ÖSYM yerleştirme sonuçlarma bakarak, sakmcah bir gidişe işaret etrpek isterim. Eğitim organızasyonuyla uğraşan birçok ticari kuruluş bu yıl, ülke ekonomisindeki iflasın getirdiği umutsuzluğa paralel olarak, yurtdışındaki üniversitelere (Kanada ve Avustralya) 34 bin dolar kayıt ücretiyle çok sayıda ögrenci gondermeyi başarmışlardır Bu gidenlerın sadece okumak değil oralarda iş bulup yerleşmek umuduyla gittikleri açıknr. Bu gelişme ilk elde vakıf üniversiteleri için olumsuz sayılsa da, aslında ülke eğitim sistemi için çok daha kaygı vericidir. Yetküiler umursamıyor ama, biz yine yüksek öğretimin elden gitmekte olduğunu yıneleyelim. malan, onlan daha da sorumsuz kayıt ücreti artışlanna itmektedir. Eğer, 56 bin dolara bu işi yaparmyorsanız, bu işi bümiyorsunuz demektir ve zaten yardımı haketmiyorsunuzdur. Bizce, Osmanh'dan beri var olan "vakıf" tanımına uygun olarak devlet, ülke yaranna birer girişim olarak gördüğu bu üniversitelere bina, arazi veya eşya olarak yardım yapabümelıdır. Gırişımci de parasını, bılgısını ve emeğini ortaya koyarak karşüık verir, Bu tanıma gore parasal yardım "eşyanın tabıatına aykırı" bir uygulamadır. Diğer önemli bir sakmca da şudur: Bu yardımı aldığınızda o zaten kuçuk olan bağımsızlığınızı ve sıstemı eleştirme hakkınızı yiünyorsunuz. Turkıye'de ozel gırişimciliğin sozculeri konumunda olan holding patronlannın bu çelişkiye duşmemeye dikkat etmelerı gerekmez mıydı? Yardım bu şeklıyle sürecekse, yolaçtığı bu manzaraya bakarak, mutlaka kaldınlmalıdır. Eger yapılacaksa: Ama, ille de parasal yardım yapılacaksa, daha ıyısı şudur: Yardımı sadece ve sadece burslu öğrenci sayısına orantih olarak ve başka koşul koymadan verırsiniz. Böylece: • Kayıt ücretleri makul düzeyde kalır ve/veya burslu ögrenci oranı artar. (Burslu 20 öğrencinin okudugu yerde 20 tane de ucretli oğrenci az bir maliyetle okur.) • Burslu öğrencilerin vakıf üniversitelerinde kaliteyi arüncı etkisı şımdıki kıstaslannızdan (yayın sayısı, kam Prof. Bekir Karaoğlu Beykent Universitesi 758/17
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle