Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Uzun yıllar boyunca depremler su yollarının yerını degiştırerek nehirlerin kurumasına yol açtı. Binlerce yü once verimli olan topraklar böylece kurak ve çorak topraklara dönüştü Yerel jeologlar son depremin bu sureci tersıne çevirecegi umudunu taşıyor. lki ayrı uydudan depremden önce ve sonra çeldlen fotograflar, Hindistan'ın genış tuzovalannda bırdenbire ortaya çıkan suyun varlığını kanıtlıyor Son fotograflar Pakistan'dan kuzeybatı Hindıstan'a uzanan bır duzıne minık dereyı net bir şekilde goruntuluyor. Bu kanallardan hıçbırı depremden hemen once çekilen fotograflarda gorunmuyordu. Bölge sakmlen deprem tarafmdan tumuyle yerle bır olan Bhachau yakmlarında 2 metreye çıkan su fiskıyelen gorduklerinı belirtiyorlar Haydarabad Jeofızik Araştırma Enstitüsu'nden Janardhan Negi ortaya çıkan kanallann Kuzey Hmdistan'dakı ıkı eskı nehre aıt oldugunu belirterek şoyle konuşuyor" 1819'daki bir deprem, nehır yatagını çarpıtan 100 kilometrelık bir yarık oluşturmuştu Indus deltası kuruyup çokunce, deniz 4500 kılometre karelık bır alanı sular altında bıraktı. Daha sonra denız suyu da kuruyarak burayı tuzlu topraklar halıne getirdi. Ancak yeni kanallar eski nehirlerın yeraden akmasını saglamayacak, Yaptıgımız tesüer suyun tuzlu oldugunu gösteriyor Nehirlerı besleyen kaynaklan bulmak mumkun degıl Ancak bu kanallar suyun drenaj şeklini degiştırerek, yerülenmesını saglayabüır" Deprem bolgesinden yenı dönen Colorado Unıversıtesi'nden jeolog Roger Bilham bu konuda kuşkulu"Nehirler, derehavzalannıkurutuyor. Yeraltındakisulann miktan sabittir ve ne yazık ki tuz ile karışıyor. Belki de şu anda akan ve fişhran sular durmuştur bile." HARİKA OT VE İKİYE KATLANAN ÜRETİMLER Boyu yalnızca birkaç santim olabilir, ama "Arabidopsis thaliana" adıyla bilinen bu kınlgan ot genom dizgesi tümden belirienmiş ilk bitki olma özelliğini taşıyor. Dünyanın hemen hemen her köşesinden bitkibilim uzmanlannın 10 yıldır süregelen çalışmalarmın sonucu olarak sunulan raponjn tüm bitkilerin genetik yapısına ışık tutması bekleniyor. Bu bilgiler ışığında bilim adamlarının bitkiler üzerinde kimi değişiklikler yaparak, dünyanın çevreye daha az zarar vererek beslenebileceğine dikkat çekiliyor. Raporu hazırlayanlardan biri olan ve uzun süredir "Arabidopsis" otunun kendisini haşerelere karşı nasıl koruduğunu araştıran Kuzey Carolina Üniversitesi uzmanlarından Jeff Dangl, "Bu bilgiler tüm bitkilerin dirimsel gizlerini gün yüzüne çıkartacak. Onümüzdeki on yıl içinde bitkilerin her bir geninin işleviyle ilgili bilgilere kavuşmayı umuyoruz," diyor. "Arabidopsis" böylelikle sayıları hızla artan, genom dizgesi belirlenmiş organizmalar arasındaki yerini almış oluyor. Öteki canlılar arasında meyve sineği, nematod kurdu, 30 kadar bakteri türü, bira mayası ve kuşkusuz, "Homo sapiens" türü yer alıyor. Dirimbilim uzmanları artık bu dizgeler arasında bir karşılaştırmaya giderek aralanndaki ortak özellikler, farklılıklar ve evrim süreci içinde yollarının nerede kesiştiği gibi konularda bilgi sahibi olabilecekler. Peki, neden başka bir bitki değil de "Arabidopsis" Öncelikle, bu bitki laboratuvarda çok kolay yetiştirilebiliyor ve çok geniş bir alan gerektirmiyor. Bitki 6 hafta gibi kısa bir sürede büyüdüğü gibi, 5000 kadar da tohum üretiyor. Bitkibilim uzmanları genler üzerinde istedikleri gibi oynayıp sonuçlarını birkaç hafta içinde görebiliyorlar. Daha da önemlisi, "Arabidopsis" otu inanılmaz derecede yoğun bir genom yapısına sahip. 115 milyon çiftten oiuşan nükleotid tabanlı yapı taşiarı beş kromozom ve 26 bin kadar geni içinde barındırıyor. Bu da "Arabidopsis" genomunun insan genomunun otuzda birine eşit büyüklükte olduğu anlamına geliyor. Bu genom çoğu bitki genomuna kıyasla da çok daha küçük. Şaşırtıcı bir biçimde, böylesine minik birgenomun yaklasık % 58'i kopyalanmış genlerden olusuyor. Bu da, otun evrildiği yaklasık 100 milyon yıl önce, iki dizi kromozomunu tek diziye indirmesi ve hemen hemen hergenden kopya olusturmasından kaynaklanıyor. Genlerdeki kopyalamanın bitkilere yeni işlevler kazandırdığına dikkat çeken uzmanlar böylelikle üzerinde oynanabilecek yedek genlere sahip olduklarını dile getiriyorlar. Genom üzerindeki çalışmalar tamamlanmış olmasına karşın, araştırmanın henüz sonuçlanmadığı, toplam 26 bin genden bugüne dek yalnızca 3 bininin deneysel açıdan araştırıldığı belirtiliyor. Gelgelelim, incelenen genlerin şimdiden şaşırtıcı kimi gerçekleri su yüzüne çıkarttığı bildiriliyor. Yaklasık 200 "Arabidopsis" geninin hastalıklarla Hintili insan genlerini andırdığına dikkat çekiliyor. Bu genler arasında DNA'nın onarımından sorumlu, zarar görmesi durumunda kansere yol açan genler ve yaşlanmayla bağlantılı genler yer alıyor. Ancak "Arabidopsis" out genlerinin yaklasık % 30'u gen yapısı befirlenmi} öteki canlıların genlerinden çok farklı bir özellik sergiliyor. Bunların düzenleyici bölgeleri, bir başka deyişle, genleri devinime geçiren ya da devinimlerini durduran devreleri de oldukça farklı bir yapıya sahip. "Arabidopsis" ile ilgili bulgular daha şimdiden bitkilerden elde edilen ürünlerde bir gelişme sağladı. Bunlar arasında buğdayı hastalıklara karşı koruyan, domateslerin olgunlaşmasına yarayan ve kolza tohumu üretimini iki katına çıkartan genler sayılabilir. (ru.ns) Küçük yaşta nezleden kurtulamayan çocuklann ileri yaşlarda astım ve dığer alerjik hastalıklara yakalanma olasüıklannın azaldıgı öne süruldü. Alman bilim adamlarının son günlerde yurüttügü araştırma "hijyen varsayımı"nı destekliyor. Bu varsayıma göre modern yaşamın ultratemiz yaşam şekli bagışıklık ve alerjik hastahklan tetikliyor. Münih Üniversitesi Çocuk Hastalıklan Hastanesi'nden Sabin* 1111 1990 yüında dogan 1.300 çocugu inceledi. Bir yaşından önce en az Hıjyen tyı mı kotu jy ? mü? iki virüs enfeksiyonu geçiren çocuklann, heç enfeksıyon geçirmemış çocuklara oranla 7 yaşına gelmeden astım olma olasüıklan çok duşuk. "Tekrarlayan enfeksiyonlar bagışıklık sısteminı güçlendiriyor" diye konuşan Dlı, "Demek ki çocuk ne kadar sık hastalanırsa ileride alerjik reaksiyonlar gösterme olaslıgı da o kadar düşük oluyor" diyor. Ancak University College London'dan bagışıklık uzmanı Graham Rook enfeksiyonun asüma karşı koruyucu oldugu fıknnı kabul etmıyor. Hijyen açısından parlak olmayan ortamlarda yaşayan çocuklann sık sık enfeksiyon kapması, ancak alerjik hastalıklara yakalanmamasını başka etmenlere baglıyor "Spesifik bir yaşam şekli koruyucu etid yapıyor, ancak buna neyin yol açügını söylemek kolay degil," Iüy ise görüşlerini şoyle dile getiriyor: "Bana sorarsaruz anababalar hijyen konusunda işi abartıyorlar. Çocuklann vinis ve bakterüerle temas etmesi gerekli" ozcyik zamanının sonundaki Permıyen devrinde (280 milyon yıl önce) gerçekleşen türlerin buyuk yokoluşuna da Dünya'ya meteor çarpmasının yol açugına ilişkin deliller giderek arnyor. Permiyen devrinden TViyas devrine geçiş sürecinden kalma çökellerdeki soygazlann (Çın, Japonya ve Macaristan'dan) izotop analizlerinden elde edilen bilgiler bunu gösteriyor. Büim ınsarüan, bu dönem içinde bir kaç onbin yü içinde dünyadakı en buyuk kiüesel imhanın gerçekleşmiş olabüecegine işaret ediyorlar. Permiyen devrinin sonundaki yokoluşta, denizlerdeki canlı türlerinin yuzde 90'ının; karadaki omurgalı türlerin ise en az yüzde 70'inin öldügü belirtiliyor. Permiyen devri boceklerinin yansırun da bu yokoluştan kurtulamadıgına işaret ediliyor. Buna yolaçan meteorun bir kaç küometre büyüklugünde oldugu Sibirya'da buyuk platebazaltiann patlamasıyla iklimde buyuk degişikliklerin gerçekleştigi belirtiliyor. Bu konudaki son araştırma Sdence dergisinin 291. cüdinde ve 1530. sayfasında yayımlandı. Dinozorlan yokeden meteor çarpmasının Meksika'nın Yucatan körfezine düştügü büinırken, Permiyen sonu yokoluşuna neden olan meteorun Dünyanın hangi bolgesine düştügü ise henüz bilinmiyor. Yucatan kraterinde ilk delme operasyonlan onümüzdeki Haziran ayında başlayacak.' Türlerin yokoluşu ve meteor Mezozoik zamanının sonundaki Tebeşir devrinde (135 mflyon yü önce) dinozorlann yokoluşu gibi, PaleSayfa haberleri: Rita Urgan, Reyhan Oksay 729/7