Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
İNSAN DAVRANIŞI Sınırımzı aşmayın! Her şeyin bir sınırı var! Hiç tanımadığınız bir insanın burnunun dibine girip konuşamazsınız. Kişinin, ailenin ve aile içinde bireylerin sınırları uzerıne... Ûstün Dökmen Aile içi sınırlar Aile üyeleri, başka pek az kurumda görülen yakın ve yoğun bir etkileşim içindedirler. Ancak bu, aile üyelerinin birbirlerine karşı birtakım sınırlara sahip olmadıkları anlamına gelmez. Her bir üyenin sahip olduğu soyut sınırların, yeteri kadar belirgin olması ve diğer üyelerin de bu sınırlara saygılı olmaları halinde, aile içinde uyum şansı artır. Aile sınırları içinde her üye, birden fazla role sahiptir. Söz gelişi bir ailede Ahmet Bey, karısı karşısında eş rolüne, çocukları karşısında ise baba rolüne sahiptir. (Bu ailenin geniş bir aile olması durumunda ise Ahmet Bey, kendi annesi ve babası karşısında bir de çocuk rolünü üstlenecektir.) Üyelerin aile içindeki rollerini birbirlerine karıştırmamaları, aile içindeki ilişkilerin sağlığı açısından gereklidir. (Bu görüş bir başka terminoloji ile de ifade edilebilir: Minuchin'e göre aile üç alt sistemden oluşur. Bunlar karıkoca, anababa ve kardeşler alt sistemleridir. Bu alt sistemler arasındaki sınırlar belirgin olmalıdır; aşırı geçirgen ya da katı sınırlar sorun yaratır.) (1), (2) Her bir üye, ailede sahip olduğu rollerin gereğini yerine getirmeli; bu rollerden bir taneslni ihmal etmemeli ya da diğerlerinden üstün tutmamalıdır. Bir ailede, eşlerden birisi ya da ikisi birden, eş rolünü ön planda tutar, buna karşılık anababa rolünü ihmal ederlerse, ailedeki ılişki dengesi bozulur. Bu durumun tersi de sorun yaratır. Eğer bir ailede eşler çocuklarına fazlaca ılgi gösterip birbirlerine göstermezlerse, yani eş rolünü ihmal ederlerse, bu durumda da denge bozulabilir. Aile üyelerinin birbirlerine karşı fedakârlıkta bulunmaları doğaldır; ancak bu fedakâriığın dozu aşırıya kaçtığında, ortaya sorunlar çıkar. En azından, bugün kişisel sınırlannı yok sayarak ailesi ıçın aşırı fedakârlıkta bulunan bir uye, yann pişmanlık duyabilir. Bu pişmanlığın belirtisi olan "Bunca yıl size saçımı supurge ettim" ya da "Bunca yıl yemedim, yedlrdim, giymedim, giydirdlm" sözlerini sıklıkla duyarız. Oysa ınsanlar, aileleri için bile olsa, saçlannı süpurge, kişiliklerini hasır etmemeliler; yedirip içırdiklerinde ise akıllan kalmamalı. Her şey yerinde ve kararında, sınırlar uygun kalınlıkta olmalı; göstereceğimiz sevgilerse, bir gün hesap sormamıza yol açacak kadar aşınya kaçmamalı. Kaynaklar geçtikleri komşu kapılarını, giderek saydamlaştırıyorlar. Somut ve soyut anlamda, bırbirlerinin evlerine/ailelerine nüfuz etmeye başlıyorlar. Komşular, gunün her saatinde davetsiz/habersiz olarak bir eve girmeseler bıle, ev halkı üzerindeki baskılarını uzaktan sürdürüyorlar. Aileler, "el ne der" diye bu baskıyı sürekli üzerlerinde hissediyorlar. Bu durumdaki ailelerin aşırı geçirgen sınırlara sahip olduğunu düşünebiliriz. Dostluk güzel bir şeydir; ancak bu dostluk ailenin sınırlannı zedelerse, ailenin kendine özgü bireyselliği ortadan kalkar. Başlangıçta ki U lkelerin, evlerin, bahçelerin sınırlan gibi, insanların ve kurumlann da sınııiarı vardır. Bu yazıda, aileye ilişkin sınırlardan söz etmek istiyorum. Kişilere ve ailelere ait sınıriann sağlıklı olması, ruh sağlığına ilişkin önemli bir göstergedir. Aile ile ilgili sınırlara geçmeden önce, kişilerin sınırlanndan söz edeceğim. lü elimizde oJsun isteriz. Bu kontrolün büyük ölçüde elimizden çıkması ise ruh sağlığımızı tehdit eder. Ailenin sınırları Kişilerin sınırları gibi ailelerin de somut ve soyut sınırları vardır. Evin kapısı veya bahçenin çiti bir somut sınır kabul edilebilir. Bir ailenin soyut sınırları ise, başka insanların ve ailelerin bu aileye nasıl davranacağını, ailenin içişlerine ne ölçüde karışabileceğini belirler. Ailenin soyut sınırları üç tür olabilir: (1) Aşırı geçirgen yani belirsiz olabilir; (2) Aşın katı yani dış etkilere kapalı olabilir; (3) Belirgin yani belirli ölçüde geçirgen olabilir. (Benzeri sınıflamayı, kişisel sınırlar için de yapabiliriz.) Sınırları aşırı geçirgen aileler, kendilerine yönelen dış etkileri denetlemeyen ya da denetleyemeyen ailelerdir. Sınırları katı olan aileler ise kendilerini her türlü dış etkiden soyutlamaya çalışan ailelerdir. Bu durumların her ikisi de sorun yaratır. özellikle sınıriann nasıl olması gerektiği konusunda aile üyeleri arasında görüş ayrılığı varsa ve bu görüş aynlığı aile içinde sağlıklı bir şekilde tartışılamıyorsa, sorun dahada büyür. (örneğin bir baba, ailesinin sınıriannın katı olmasını ister, bu durumun bir göstergesi olarak da evde televizyon seyredilmesini kısıtlar; buna karşılık çocukları böylesine bir kısıtlamadan hoşlanmayabiliıier.) Aile sınıriannın aşırı geçirgen ya da aşın katı olması yerine, belli bir geçirgenliğe sahip olması, yerine ve zamanına uygun bir esneklik göstermesi, hemalde daha sağhkhdır. Bazı ailelerin belirgin sınırlara sahip olma konusunda sıkıntı çektiklerini sanıyorum. örneğin gözlediğim kadanyla bazılan, sınırlannı aşın geçirgen (belirsiz) hale getiriyorlar. Ülkemizde yaygındır: Bir eve yeni taşınan bir aileye komşular yemek götürür. Şüphesiz ki bu, çok işlevsel ve zarif bir davranış. Fakat bazen de insanlanmız, ilk gün bir tas çorbayta •siginden Kişinin sınırları Sözsüz iletişim yollarından birisi de mekân kullanımıdır. Insanlar, bazen kasıtlı bazen farkında olmadan, başka insanlara olan uzaklıklarını ve konumlarını ayarlayarak, çevrelerine birtakım mesajlar iletlrler. Yabancılara uzak, dostlarımıza yakın dururuz; kızdığımız kişiye arkamızı döneriz; büyüklerin arkasından yürür, onları yükseğe oturturuz; eğer büyük biz isek, davet beklemeden öne geçeriz. Kişiler arası ilişkilerde insanlara olan uzaklığımızı tesadüfe bırakmayız. Hangi ortamda, kimlerin bize ne kadar yaklaşabilecekleri konusunda, açıkça ifade etmesek bile kafamızda birtakım kurallar vardır. Adeta çevremizde, görünmeyen dairelerden oluşan sınırlar taşırız. Merkezinde bizim bulunduğumuz bu dairelerin çapları kişiden kişiye değişir. Söz gelişi, kardeşimizle konuşurken aramızdaki uzaklık yaklaşık 10 cm, yakın bir arkadaşımızla 25 cm, bir iş arkadaşımızla ise 60 cm olabilir. Göz ucuyla sürekli olarak ölçüp biçmeyiz fakat, günlük yaşamda bu uzaklıkları korumaya çalışırız. Çevremizdekiletin bu sınırlara uymamaları bizi sürekli rahatsız eder. örneğin sokakta bize adres soran birisi, kafamızdaki sınırı aşıp 10 cm. yakınımıza gelirse, bir adım gerileme ihtiyacı duyarız. Yukarıda sözünü ettiğlm kişisel sınırları bir anlamda somut sınırlar kabul edebiliriz. Kişiler arası ilişkilerde bir de soyut sınırlar vardır. Söz konusu soyut sınırtanmız, insanların bize nasıl davranacaklannı, neyi, nasıl söyleyeceklerini belirler. Soyut sınırlarımızın aşılması da bizi rahatsız eder. örneğin bize "siz" diye hitap etmesini beklediğimiz bir kişinin "sen" demesini, soyut sınırlarımızın ihlal edilmesi olarak yorumlarız; rahatsız oluruz. Ya da fazlaca samimi olmak istemediğimiz (yani arada mesafe bırakmak istediğimiz) bir kişi bize teklifsizce şakalar yaparsa huzursuz oluruz. Günlük dilde bu tür davranışlarda bulunan kişileri kastederek, "aradaki mesafeyi koruyamıyor" ya da "sının aştı" deriz. Gerek somut sınırianmızın (yani kişisel mekânımızın) gereksa soyut sınırianmızın kontro *" yog un dostluk, giderek bağımlılığa ve sürtüşmeye dönüşebilir. Galiba bu gerçeği sezinleyen insanlanmız, "Fazla muhabbet tez aynlık getirir" demişlerdir. Sürekli birlikte yasayan, birlikte düşünen "bağımlı" komşular olmak yerine, gerektiğinde birbirinin yardımına koşan, birbirine "bağlı" ve birbirlerinin sınırianna saygılı komşular olmakta yarar vardır. Ailelerimizin sınırları ne belirsiz olmalıdır, ne de aynı apartmanda selamlaşmadan oturmamıza yol açacak kadar katı olmalıdtr. DengoU olmaİKjtr. (1) Minuchin, S. (1974). FamHİM and famtty tharapy. Cambridge, Mass.: Harward University Press. (2) Fışıtoglu, H. (1992). Yapısal Aile Terapisi Modeli ve bir vaka. P^kok* DMgisi, 7 (27), 1014. 3786