20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

UZAY PSİKİYATRİ Dünyanın da halkaları var mıydı? Bir Danimarkalıya göre "evet" ve bu halkalar"geriye dönebillr" Bilim kılavuzumuz olabilir ama efendimiz asla Pslkanallst teori ve tedavlnln billmsel olup olmadığı, ABD'de yine bir yıl boyunca, ilglnç bir olay uzerine taıtşma konusu okJu. Yankı Yazgan merikan kamuoyunun psikiyatriye ve psikoterapiye olan ilgisinin filmlerden ve romanlardan tanıflıyım. Ruhsal haslalık, Sözgelimi Fransız filmlerinde genellikle çıldırma, kapatılma gibi olaylarla konu edilirken, Amerikan filmlerinde psikoterapistler ve "analiz" bazen ana konu olur. özellikle 6O'lı ve 70'li yıllarda yapılmış olan lilmlerde psikanaliz ve psikanalitik kavramlar kimi zaman çok hoş ve yerinde, kimi zaman da "enflasyonist" bir tarzda kullanılmış. "Amerikan" sayılan, ama Avrupa icadı olan psikanalitik psikoterapinin ve benzeri psikoterapilerın, Türkiyede geçmişe göre daha fazla kamuya malolduflu, daha fazla talep edildiği ve bulunduğu 80li yıllara gelindiğinde, Kuzey Amerika'daki rüzgârın yönü değişmeye başlar. Daha önceki bir kaç yazıda (fazlasıyla) sözünü ettiğim "biyolojik rüzgâr", özellikle ilaçların etkinliğine ilişkin çalışmaların bollaşması ve beyin eskiye göre çok daha ince yöntemlerle incelenebilmesine bağlı olarak eser BO'lerde fiilen yaşanan beyin yılları, 90'larda ABO Kongresi tarafından resmen beyin onyılına dönüştürüldüğünde, psikanalitik yöntemlerle hastayı anIama ve tedavi etme eğilimi ciddi bir izolasyon tehdidi ile karşıkarşıya kaldı. Psikiyatri içerlsindeki çekişme ve farklılaşmanın son hali bu iken, hastalar açısından Ise durum başka anlamlar taşıyor gibi... A Bkhmlk nma/ruf U Mçfmf: H«*» oftısfttfumit gAMası fw»fcatf donığa utapfor, bir cdr* ymvmflıyor, halkanm U* Mrıw Danimarkalı bir astronata göre Dünyanın da Satüm, Uranüs ve Neptün gibi halka tlstemi vardı Kopenhag Müzesi'nde Kaare Rasmussen, MÖ 800MS 1750 dönemindeki göktaşı yagmuru, yıldız kayması, ışık saçan kütlelerle IIglll kayıtları inceledı Daha sonra elde ettlfll verilerin dökümünü yaptı ve bazı dönemlerin şiddetlı uzay hareketlerine tanık olduğunu saptadı Rasmussen, tarıhsel kayıtlardakı bu hareketli dönemlerin U'ya benzer bir şekıl oluşturdugunu belirtiyor. Bunlar ilk önce birkaç ay veya yıl süren şiddetli bir göktaşı akımıyia başlıyor Süregelen birkaç on yıl Içlnde şlddet derecesi biraz azalıyor ancak hâla normal gürültü düzeylni aşıyor; bu sırada U şeklının çukuru meydana geliyor. Daha sonra şiddet tekrar doruk noktaaına ulaşıp en son aşamada normal düzeyine dönüyor. Rasmussen'e göre bu olaylar dizisi, bir kuyrukluyıldızın ya da küçük bir gezegenin dünya tarafından çekilmesiyle bir yörünge oluşturması ve sonra parcalanmasıyla açıklanabllir. Bu durum U biçimindeki hareketin ilk lepesını olıışturur Bu parçalanma geçici bir halka sıstemınden kaynaklanabılır ve halkadan kopan parçacıklar yavaş yavaş atmosfer kjine sızarak kavisin çukurunu meydan getirir. Süreç sonunda halkadaki parçacıklar üst atmosfer katmanına çarparken sürtünme nedeniyle yavaşlarlar. Parçacıklar düşüp yok olana dek yörüngelerl küçülmeye devam eder Rasmussen bu işlemln Ikincl tepeyl oluşturabıleceğını söylüyor Rasmussen araştırmasını, 1750 yıllarında kesmek zorunda kaldı çünkü belirttiOlne göre bu tarihten sonra patlayan göktaşı ya da yıldızların kaydedildıgı raporlarda büyük bir artış görülüyordu. Bunun nedeni ıse göktaşı hareketlerindeki yükselme deflil, astronomi bılimının yaygınlaşmasıydı. Rasmussen, Dunya çevresındekı halkalann geçmlş 200 yıl içlnde oluşmuş olabilecegini ancak kayıtlardakı değişlkllkler nedeniyle bunun anlaşılamadığını söylüyor. Rasmussen, kayıtlarda var olan U şeklindekl olaylar arasında en önemli kopukluğun 15611665 yıllarında gözlendığını açıklıyor. Sonuçta Dünya tekrar halka sıstemıne sahıp olabilir, üstelik bu kez insanlar gökyüzündeki hareketlerı çağdaş teknolojının sunduğu üstün aletlerle gözleyebılir. (a.h./ns,1763) Tartışma Üzerine: Osheroff Olayı" nda söylendiği gibi, Osheroff 42 yasında bir nefroloji uzmanıyken 1979da depresyon ve narsisistik kişilik bozukluğu tanılarıyla, yogun psikanalitik tedavi yapılan bir hastaneye (Chestnut Lodge) yatırılır. Burada yedi ay kalan Dr Osheroff, iyilesmemesi üzerine başka bir hastaneye aktanlır Yapılan ilaç tedavisiyle üç ay içerisinde toparlanır. Birkaç yıl sonra, kendisine sadece psikanalitik tadavt uygulanmış olan hastaneye karşı tazminat davası açar. Bu arada otobiyografisini yazıp, yayımlar; kamuoyunun gündemine yerleşir, bilimsel konferanslara davet edilir. Geçen yılki tartışmayı başlatan yazarlardan biri olan Klerman'ın da aralarında olduğu pek çok ünlü psikiyatrist mahkemeye bilirkişi olarak çağnlırlar. Billmsei ml? Sorunun çözümü için en etkili ve en kestirme yolun arayışında olan insanları bocalatan bu tartışmaların en carpıcı yönlerinden birisi de, psikanalitik teori ve tedavilerin bllimMİ olmadıgına ilişkin iddialar. Aslında hiç yeni olmayan bu iddiaların geçerli ya da geçersiz olduğunu tartısmak niyetinde değilim. Ancak bu tartışmanın, geçtiğimız yıl ABD psikiyatrisinin resmi dergisi Amarican Journal of Psychiatry'de yayımlanan iki yazıyla tekrar gündeme gelmesi ve 1991 martına dek yazılı olarak sürmesi çok ilgi çekici oldu. Tartışmanın tarafları G.L. Klerman ve A.A. Stone ülkenin en önde gelen psikiyatrislerindendiler. Tartışmaya konu/ vesile olan olay ise, Osheroff vakası idi. Osharoff vakaaı deyince, , pek çok okurun kafasında pek bir fikir uyandığını sanmıyorum Bu yazının esln kaynauı olan makalesinde, Dr. M. Orhan Ortürk Osheroff olayını özetliyor. Türfc Pslklyatrl Oergisi'nin Kısacası, Osheroff bir söhret olur. Dr. Oztürk'ün makalesinin sonunda belirttigi gibi, bu ön planda olan 'becerisi', Osheroffun kişilik özelliklerine ilişkin tanıyı destekler gözükmekte. Oyle ki, Osheroff'u (şu satırlara kadar okuduysanız) Türkiye'deki kimi insanlar da bir parça tanımış oluyorlar. Kıyametin koptuğu nokta İlk bakışta bir "ilaç mı, analiz ml?" tartışması gibi gözüken Osheroff olayının çeşitli yönlerl Türtc Ps«üy«tri D^gi•l'ndeki makalede etraflıca anlatılıyor. ABD'deki hekimlerin içersinde oldugu tıbbihukuki slstem açısından önemli anlam taşıyan Osheroff olayını, psikodinamikpsikanalitik biyolojik psikiyatri çekişmesinin bir tazahürü gibi gören pek çok kişiye karsın, Klerman meselenin kanı ile kanrt arasındaki farklılıktan ibaret olduğunu söyleyerek, billmsellik ve bilimdışılık arasındaki bir çekişme/ çatışmanın varlığını vurguluyor. Bence kıyamet de burada kopuyor. Klerman'a (ve önemli bir bölüm psiki yatriste) göre, bir tedâvinin etkin olduğunu n kanrUanması gerekir. Böyle bir ^anıttama için başka tedavilerle veya tedavisizlikle kıyaslamak, nesnel bir çalışma yürütülmelidir. Ayrıca, o tedavi biçimi her seferinde aynı yoldan etkili olmalıdır. Yani, tedavi biçimine ilişkin olarak öne sürülen etki yolu ve etkinlik, belirli koşullarda, her zaman ve belirli oranda geçerli olmalıdır Bütün tıp dalları için geçerli olabilecek bu bilimsel ölçütlere uyan tedavi biçimlerinin varlığına dikkat çekiyor Klerman. llaçlar yanısıra, davranış tedavisi ve kişilerarası ilişkiler hedef alan tedâvinin bu ölçütlere göre etkinliğini kanıtladıklarını söyledikten sonra... "... Psikanalize bir düşmanlığım yok; ama psikanalize ilişkin başlıca duygum engellenmişlik ve hayal kırıklığı.", dlyip, veryansın ediyor. Psikanalistlerin psikanalizi bilimselleştirmek gibi bir kaygıları olmadığı gibi, böylesi çabaların düşüncesine dahi tahammülleri yok. Tartışmanın öteki tarafını oluşturan Alan A. Stone ise, Osheroff olayına ilişkin kendi görüşlerini son bir kez açıkladıktan sonra bilim olupolmama meselesine geliyor Stone'a göre psikanaliz (pozitivist anlamda ya da biyolojik materyalist anlamda) bilimsel değil, bereket versin ki... " Biyolojik materyalizm bellegi açıklayabilir, eninde sonunda. Ama anıları hiç bir zaman açıklayamaz. Psikiyatri insanların anılarıyla, belirtileri ve yaşantıları arasındaki ilişkilerle uğraştığı sürece", Klerman'ın sözünü ettiği pozitivist bilim kalıplanna sığmayacaktır. Amerlcan Journal of Psychiatry'nin Mart 1991 sayısındaki "final" mektuplarıyla KlermanStone "etabı" biten tartışmadan çok degişik sonuçlar çıkarmak mümkün. Orhan Oztürk'ün makalesinde belirttigi görüşlerden birisini özellikle vurgulamak istiyorum Stone ve Klerman gibi iki bilim adamının dürüstçe ve toplum önünde yürüttükleri tartışmanın, bilimsel ilerleme yönünde bir etkisi olduğu kesin. Böyle bir tartışmanın cereyan edebileceği ve geniş kitlelere ulaşabileceği ortamların varlığının önemini belirten Oztürk, böyle ortamlar olmadığında başka yerlerde üretilmiş bilginin kayıtsızşartsız ve kalıp şeklinde aktarılmasının kaçınılmaz olacagını söylüyor. Kalıplaşmaların ve dogmatikliğin önünde engel olabilecek bir anlayışı ise, Stone'un bir önermesinde bulmak mumkün: "bilim kılavuzumuz olabilir, ancak efendimiz degildir. NOTLAR: ' Türk Psikiyatri Dergisi, Ankara'da yayımlanıyor ve şu anda psikiyatri ve davranış bilimlerine ilişkin derleme, makale ve araştırmaların yayımlandığı çok az dergiden blrısi. En önemli özelllklerinden birisi düzenlı yayımlanması. Bir diğerl ucuz abonelik ücreti Kanımca ayırıcı ozelllklerinln başında editöryel özen geliyor Yazışma adresi: PK 401 Yenlşehlr 06642 Ankara *' Psikanahzın billmselliğine ilişkin karşıgöruşlerın etraflıca belirtildlği bir yazıyı, Dr. Turgay Dalkara ile, 1990da yaptığım görüşmeden "uretmıştım" ("Freud'a Norobıyolo|ik Bir Itiraz". Labirent Yolculukları, s.5459) Sözel olarak oldukça tepki bu yazıya yazılı tepkiler hala bekleniyor ikinci cildinin ilk sayısında yer alan "Bir 22010
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle