Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Jean Michel Cousteau Beyaz öliime savaş Dost olması gereken su, yanlış kullanım sonucu, bütün çevreyi tahrip eden "beyaz ölüm"e nasıl dönüşür? G üney Doğu Avustralya'nın kurak yörelerinde su kaynağı, besin üretimi için, içme suyu olarak, doğanın canlılığını koruyabilmesi için hayati önem taşır. işte bu yörede yaşayan 1 milyon 25 bin kişi, kendileri için hayat damarını oluşturan Murray nehrine bağımlıdırlar. Murray nehrinin sularından yararlanan sulama sistemleri sayesinde bölge, çok önemli tarım alanlarından biri haline gelmiştir; öyle ki, resmi belgelere göre "Avustralyalılar hemen hemen her gün Murray sulama sistemi sayesinde elde edilmiş bir ürün tüketirler: Meyve, şarap, süt ürünleri, sebze, pirinç... vb." Ancak yöre, Murray nehrinin bu açık önemine rağmen, basit ama öldürücü bir tehlike ile karşı karşıyadır; bu tehlikeyi oralılar "beyaz ölüm" diye adlandırıyor: Tuz! 6 bin milyar ton tuz Bu su kütlesi, yukarı doğru yükselirken, suda çözülen tuzları da beraberinde getirdi... Bu tuzlar, eski zamanlarda yörede bulunan bir deniz yatağının kalıntısı. Tuzlar, ağaçlar için, bitkiler için, kuşlar için, suda ya$ayan minik canlılar için öldürücüdür. Bilimadamları, Murray nehri havzasında yeraltında aşağı yukarı bin milyar ton ile 6 bin milyar ton arasında tuz depolanmış olduğunu tahmin etmektedirler. Toprağın kalitesindeki bu bozulma, tarım üretiminde . yılda en az 200 milyon dolarlık bir gerilemeye yol açmış, yerel çiftçileri ciddi olarak endişeye sevk etmiştir. Her ne kadar tuzun etkisini önlemek amacıyla birtakım programlar yapılıyor olsa da... Mesela tepelere ağaç dikme ya da fıskiyeli sulama sistemleri gibi su baskınına yol açmayacak sulama yöntemlerinın uygulanması gibi... Bugüne kadar bulunan çareler, esas olarak, bu tahribatla bir arada yaşamanın çareleri olmuştur: Tuza dayanıklı bitkilerin ekilmesi ve otlayan hayvanların toprak yüzeyine büsbütün zarar vermemeleri için yörenin çevresine çit çekilmesi gibi. Yörede yaşayan toplumlar, birbiri ardından, bir "Su Tabakası Sevlyesi Gözetleme Programı" örgütlemekte, tuzlu suyun yükselmesini adım adım izlemekte, git gide yaygınlaşan tahribatla başa çıkma yolları araştırmaktadı'rlar. Geçen sonbaharda yöreyi gezerken, Murray nehrini barajlar, hazneler oluşturmak suretiyle ehlileştirmiş olan insan aklı karşısında hayranlığa kapıldım. Bütün bu projeler, yörede çağdaş yaşamı ve geçimi mümkün kılmıştır. Ama işte tam da bu müdahale, tam da oralara yerleşme ve toprağı "ehlileştirme" çabalan, bugünkü acı sonucu doğurdu. Kısaca diyebiliriz ki insanları daha iyi beslemek ihtiyacı, beslenmek için bağımlı oldukları kaynağın kendisini kuruttu. JeanMichel Cousteau, bütün çevreye ve canhlara ölüm saçan tuz oranı çok yüksek Murray Nehri'nde. İnsanın yarattığı sorun Nitekim göz alabildiğine uzanan arazide bu düşmanın kurbanlarını görmek mümkün... Cansız ağaçlar; rengi atmış, beyaz toprak. Avustralya tarım departmanının tahminlerine göre 2000 yılına gelindiğinde tam bir milyon hektar tarım arazisi ve zengin su kaynağı yitirilmiş olacak. Sorun, ne yazık ki tamamıyla insanın bizzat kendi elleriyle yarattığı bir sorundur ve kalkınma, gelişme ya da "ilerleme" adına bir doğal sistemin altüst edilmesinin yol açtığı ekolojik tahribatın çok tipik bir örneğidir. Esas olarak Murray nehri yatağında su tabakası seviyesinin yükselmesi ile bu sorun ortaya çıkmıştır. Su tabakası, yağmur ya da yeraltı sularıyla beslenen taze suların oluşturduğu bir tabakadır. Bundan 200 yıl kadar önce, yani Avrupalılar henüz Avustralya'ya yerleşmeye başlamadan önce Murray nehri havzası ağaçlıklarla kaphydı. Bu ağaçların kökleri suyun büyük kısmını errHyordu Ne ki geçen zaman zarfında çiftliklere ve öteki yerleşme alanlarına yer açmak amacıyla, bu ağaçların yüzde 66'sından fazlası kesildi. Kesilen ağaçların yerine de Avrupalılar daha az suya ihtiyaç gösteren sığ köklü otlaklar ve tarlalar yaptılar. Dolayısıyla ağaçlar tarafından emilen yağmur suyu, artık emilemediği için toprakta birikti yeraltındaki doğal drenaj sistemlerini altüst etti. Nehrin tatlı su tabakası seviyesi yükseldi. Eskiden yeraltında aşağı yukarı 90 metre derinlikte bulunan su tabakası seviyesi, şimdi yüzeyin ancak birkaç metre altında bulunuyor... Tam anlamıyla bir yeraltı selii Neler yapılmalı? Uzun vadede bakılırsa, nehir havzasının kullanılma biçiminde ciddi değişikliklerin yapılması zorunlu gözüküyor. Yöreye baştan aşağı ormanlar dikmek gerekir; muazzam genişlikte topraklar yeniden hayata dönebilmeleri için ekilmeden dinlendırilmeye bırakılmalıdır. Hatta aşağı yukarı 750 milyon ABD Doları'na mal olacağı söylenen bir dev boru hattı yapımı dahi düşünülmektedır... Bu boru hattı, nehir boyunca uzanacak, yüzeye çtkan tuzlu dip sularını toplayacak ve denize pompalayacaktır... Yani, daha önce insan elinin muazzam çabalarla bozduğu bir dengeyi, gene insan elinin gene muazzam çabalarla düzeltmeye çalışması! Elbette ki insanlar toprak üzerinde yaşayacak, topraktan besinlerini elde edecekler. Ama Murray nehrinin ıskelete dönmüş ağaçlannı gördüğümde, hastahk daha erken teşhis edilip önlem alınsaydı, tedavinin bu denli radikal olması gerekmezdi diye düşündüm. Şu sırada Güney Doğu Avustralya, garip bir mücadeleye atılmıştır. Alıştığı yaşamı koruyabilmek için yaşam kurtaran bir müttefik olması gereken, ama kendi düşüncesizliği yüzünden korkulu bir düşmana dönüşmüş olan suya karşı, son derece gelişmiş yüksek teknolojiyi seferber etmek zorunda kaldığı bir savaş açmıştır. D 11