22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 14 HAZİRAN 2020 PAZAR TASARIM: EMİNE BİLGET DİZİ eŞudehcaeykattitka, toalmmraadhı!at KORONAVIRÜSTENHAYATINIKAYBEDENDERIIŞÇISIADILDUMAN’INEŞI: İdlib şehidi İdris Mağat toprağa verildi Suriye’nin İdlib kentinde 5 Haziran günü teröristlerin zırhlı ambulansa düzenledikleri saldırıda yaralanan ve Hatay’da tedavi gördüğü hastanede 7 gün sonra şehit olan Uzman Çavuş İdris Mağat (28) için dün memleketi Mardin’in Midyat ilçesinde tören düzen lendi. Midyat’ın kırsal Yolbaşı Mahallesi’nde düzenlenen törene siyasiler, askeri erkân ve şehidin yakınları katıldı. Burada kılınan cenaze namazının ardından şehit Uzman Çavuş İdris Mağat’ın cenazesi, gözyaşları arasında mahalle mezarlığında toprağa verildi. l DHA BILAL ERDOĞAN’IN AKRABASI İNSAN VE İRFAN VAKFI BAŞKANI IFADE VERDI Besici vurgunu büyüyor SEYHAN AVŞAR Besicilerin 50 milyon TL dolandırıldığı iddiasıyla Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen soruşturma, Bilal Erdoğan’ın da kurucusu olduğu İnsan ve İrfan Vakfı’na uzandı. Savcılık, Bilal Erdoğan’ın akrabası olan Vakıf Başkanı Mehmet Fatih Çıtlak’ın ifadesini şüpheli sıfatıyla aldı. Çıtlak, hakkındaki iddiaları reddetti. Dolandırılarak 19 milyon zarara uğratıldığını iddia eden Mahmut Çelik, “Mehmet Fatih Çıtlak’ın da katıldığı 3 toplantı yaptık. İnsan ve İrfan Vakfı’na ait et şubeleri açılacağı ve 200 şehit ailesinin bu işte çalıştırılacağı söylendi. Bu süreçte Bakırköy Başsavcı Vekili, BBDK Başkanı gibi isimleri hep beraber ziyaret ettik. Dolandırıldığımı anlayınca şikâyetçi oldum” dedi. Kendilerini “Sancaktepe’de bulunan Donuksa Gıda isimli firmanın” yetkilileri olarak tanıtan Hamit Avcı, Yusuf Aydın, 2 yıl önce hayvan alım satımı yapan tüccarlarla iletişime geçti. İddiaya göre, Avcı ve Aydın, AKP’de önemli bir siyasi konumda bulunduklarını, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a da çok yakın olduklarını ileri sürdü. Yusuf Aydın, besicilere, kendisinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’a, “sütoğlu” kadar yakın olduğu iddiasında bulundu. Soruşturma dosyasındaki ifadelere de yansıyan iddiaya göre, besiciler temin ettikleri tonlarca eti bu firmaya teslim etti. Başlangıçta ödenen paralar bir süre sonra durdu. Kendilerine verilen milyonlarca liralık çeklerin karşılıksız çıkması üzerine dolandırıldıklarını anlayan besiciler şikâyetçi oldu. Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nca soruşturma başlatıldı. ‘Tehdit edildim’ Mağdurlar arasında yer alan ve 30 yıldır et ticareti yapan Mahmut Çelik, 19 milyon liralık zararının olduğunu belirterek yaşadıklarını Cumhuriyet’e anlattı. Kendisi gibi et ticareti yapan Cahit D. tarafından arandığını ve söz konusu kişilerle tanıştırıldığını dile getiren Çelik, “12 yıllık AKP üyesiyim. Devlet yetkilileriyle toplantılar yapıldı. İlk zamanlar ödemeler düzenli yapıldı. Sonrasında karşılıksız çekler verdiler. Dolandırılacağımız hiç aklımdan geçmedi. Şikâyetçi oldum” dedi. Çelik, İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nde verdiği ifadesinde şöyle dedi: “İrfan Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Mehmet Fatih Çıtlak, Vakfın Dış Sorumlusu Yusuf Aydın, vakıf görevlisi Hamit Avcı, Yaşar Eti, Fatih Dündar, Hakan Adıgüzel ve TUTUKLU AYDIN: Beni kurban seçtiler Şüpheliler arasında yer alan ve tutuklanan Yusuf Aydın, sulh ceza hâkimliği’nde verdiği ifadesinde Mehmet Fatih Çıtlak ve Hamit Avcı’yı suçladı. Çıtlak ve Avcı arasında ticari bir ilişki olduğunu belirten Aydın, “Ben kimseyi dolandırmadım. Çıtlak ve Avcı, ticari ilişkilerinde beni kurban seçtiler. Bana şehit ailelerine yardımcı olacağız dediler. Benim bu ticarette bir işim yok” dedi. ÇITLAK: Olaylarla işim yok Şüpheli Mehmet Fatih Çıtlak Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na, “Donuksa Gıda isimli firma ile hiçbir bağım yok. Vakfımızın herhangi toptan bir et alım işi yoktur. Sadece Kurban Bayramı’nda Afrika’ya yardımlarda bağış almışlığı vardır. Zaten vakıfların ticaret yapma yasağı vardır. Benim bu olaylarla bir işim yoktur” şeklinde ifade verdi. l İSTANBUL Cahit Demirel ile tanıştım. Bu kişiler vakfın adına toptan et işi yapmayı önerdi. Beni İstanbul İl Tarım ve Orman Müdürü’nün katılımıyla gerçekleşen bir toplantıya çağırdılar. Bu toplantıda şehit aileleri için bir projeden bahsedildi. Toplantının kaydının Emine Erdoğan’a gönderileceği söylendi. Daha sonra beni Bakırköy Başsavcı Vekili Z.K’nin yanına götürdüler. Bu projeyi onun yanında da anlattılar. Projeye göre, söz konusu vakfa ait et şubeleri açılacağı ve 200 şehit yakınının bu işte çalıştırılacağı söylendi. Vakfın Donuksa Gıda üzerinden bu işi yapacağı söylendi. Daha sonra beni Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BBDK) Başkan Yardımcısı’nın yanına götürdüler. Yapacağımız işi anlattılar. BBDK Başkanı ise bu iş için 12 milyon kredi çıkabileceğini söyledi. Gelinen süreçte bu işe girdim ve dolandırıldım. Suç duyurusunda bulundum. Ancak uzunca bir süre dosyam açılmadı. Ölümle tehdit edildim. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir mektup yazdım. Bunun üzerine polisler gelip ifademi aldı.” RAKAM DEĞİL İNSAN 4 İPEK ÖZBEY MUSTAFA K. ERDEMOL Deri işçisi Adil Duman, Türkiye’de ilk koronavirüs vakasının görülmesinden beş gün sonra bir düğüne gitti... O düğünden bir hafta sonra belirtiler başladı... Sürekli dinlenmek istiyor, çalıştığı deri fabrikasından eve döner dönmez yatağına koşuyordu... Hastaneye kaldırıldı, birkaç ilaç verip eve yolladılar... Sonra sancılı süreç başladı... Eşi Harbinaz Duman yaşadıklarını anlattı. Harbinaz ve Adil’in aileleri Gaziosmanpaşa mahallesinde, aynı apartmanda oturuyordu.... Harbinaz Tatvan’a tütün ekmeye gittiğinden, kışın sadece bir ay buraya geliyordu... Zaman içinde aileleri onları birbirine uygun gördü, görücü usulü tanışıp evlendiler... Adil üniversite okumuştu... Muhasebe biliyordu, mali müşavir olmak istiyordu. Bir gün bir köylüsü, “Adil, gel benim yanımda staj yap” dedi... Gönlünde mali müşavirlik var ya, bir yerden başlamak gerek. Seve seve kabul etti işi... Nasılsa kısa zamanda kendini gösterir, “maaşlı eleman” oluverirdi... Çok çalışkandı... Ama hayatın planı, Adil’inkine uymadı... Tam işe başlayacaktı ki babası vefat etti. Ardında yetimler bıraktı... Staj yapamazdı artık... Kendi çocukları da olmuştu... “Hem benim çocuğum var, hem kardeşlerim yetim kaldı. Onların sorumluluğunu üstlenmem, para kazanmam lazım” dedi. Bir dericide iş bulabilmişti. Harbinaz o günleri anlatıyor: “Biz çok mutlu bir aileydik. 1996 yılında Adil’in hastalığı baş gösterdi. Beyninde tümör çıktı. Tümör hormonları uzatıyordu. Ameliyat masasına yattı. 10 santim aşağıdan, 10 santim yukarıdan kestiler. Her iki tarafa da platin koydular. O platinler sayesinde çenesi düzeldi... Çok ağır günlerdi, bakımı çok zordu. Ama Adil her zaman çok güçlüydü, yeneceğini biliyorduk. Sonunda yendi de.” Yine güzel günler başlayacaktı Duman ailesi için... Beş çocuk, bir torun... Harbinaz: “Adil aileyi bir arada tutardı. Buna çok önem verirdi. Çok iyi baba, iyi bir eş, iyi bir yoldaş, iyi bir arkadaştı. Birlikte el ele verdik, çocuklarımızı okuttuk, üniversiteyi bitirdiler. 7 yıl önce emekli oldu ama çalışmayı bırakmadı. Başka bir deri firmasına geçti, başımıza bu musibet gelene kadar da çalışıyordu. Hep mutlu oldu çalışmaktan.” ‘Üşüttüm herhalde’ Ama Türkiye’de ilk vakanın açıklandığı o 11 Mart günü kâbus gibi çökecekti üzerlerine. Derinden sarsılacaklardı o günlerde. Anlatırken yaş dolan gözlerini de tülbentiyle siliyor: “16 Mart’ta köyden tanıdıklarımızın düğünü vardı. Mardinliydi Adil. Davet edildiğimiz yere gitmek isterdi. İnsan canlısıydı. Memleketini, memleketlisini çok severdi. Kızım Rabia sağlıkçı. Babasını uyardı, gitme, ne olur, dedi. Adil kabul etmedi. ‘Kızım bizim köylümüzdür. Birbirimizle göz göze gelsek utanırım. Sonra arkamızdan para için korktular, gelmiyorlar dedirtmem diye inat etti.” 16 Mart’ta Zeytinburnu’ndaki düğüne gitti... Bir hafta kadar her şey normaldi... Sonrasında hareketleri ağırlaşmaya başladı: “Kızım çok korkuyordu, ama babası cesur bir insandı, hiçbir şeyden yorum’ dedim. Korona bölümü korkmazdı. Cesaretin üzerinde ne gittik, kızı dışarı çıkardılar. yürürdü. Kızına, ‘herhalde kapı ‘Testini uzmana götüreceğiz’ di cam açık kalınca cereyanda kal yerek Adil’i içeri aldılar. Sonra dım’ dedi. Kızım ısrarını sürdür telefonla Adil’in birkaç gün da dü, ‘Baba bak korona var, ben de ha yatacağını söyleyerek bizi eve sağlıkçıyım, gel seni bir dokto gönderdiler. Eve geldiğimizde sa ra götüreyim’... Adil gitmedi ama at 5’ti, telefonum çaldı, arayan gün geçtikçe daha Adil’di ‘Harbinaz arabalar geç halsiz düşüyor, iş miyor. Yol da uzak. ten gelir gelmez yatağına uzanıyordu. Salona uğramıyordu bile. ‘Adil hayırdır, bana kolay gelsin demeden, selam vermeden yatak odasına kaçıyorsun, sen böyle yapmazsın’ diyordum, konduramıyor insan hastalığı. ‘Harbinaz grip olmuşum, ağırlaştım, halim yok. Sen yeme Yoğun bakım kapısında doktor beni bekliyordu. “Abla gel konuşalım” dedi. Hayır, konuşmayacaktım. Anladım, kara haberi verecekti. Beş dakika önce Adilimi morga götürmüşler... İsmail’i (oğlu) uyandır, gelsin beni alsın’ dedi. Üç ilaç vermişler. Hâlâ o gün hastaneden nasıl bıraktılar, bir türlü anlamıyorum. ‘Bir hafta evde tedavi göreceksin’ diye açıklama yapmışlar. Sumak suyu şifadır, dediler, kaynattım. Kivisinden portakalına ne kadar vitamin var ği hazırlayana kadar sa suyunu sıkıp biraz dinleneyim’ diyordu. O ge içirdim... Adil ce yemeğe kaldırdım. Ama ikin iyileşmiyor, da ci gece kaldıramadım, biraz daha ha da fenalaşıyor uyuyacağım diyordu. Kızı zorla du. Bir haftada üç defa hastane getirdi yatak odasından salona.” ye götürdük. Üçüncüde neyse ki yatışını yaptılar. Madem ki çok ‘Neden eve gönderdiniz?’ hastaydı, neden hastanede yatır Bir kandil gecesiydi.. Harbi madınız da eve gönderdiniz, so naz sahura kalktığında bir bak ruyorum, niye?” tı ki Adil ateşler içinde yanıyor: Harbinaz ilk günlerde hastala “Apar topar hastaneye kaldır nanların daha şanssız olduğunu dık” diyor. “Nasıl bir rüzgâr var söylüyor: “Çünkü hastalık bilin dı o akşam, anlatamam. Adeta miyordu. Ne doğru düzgün ilaç ağlama sesi çıkarıyordu... Kızıma var, doktorlar bile şaşkındı... Her döndüm, ‘Bu akşamın rüzgârı kese ikiüç ilaç verip eve yollu hayra alamet değil. Çok korku yorlardı. O kötü süreç de maale KURTULUŞ ARI YETİM EVİ GİBİ OLMUŞUZ Eşi hep Adil Duman’ı anlatmak istiyor. Bazen uzaklara bakıyor... “Günümüz neşeyle başlıyordu. Evimiz düğün evi gibiydi. Çocuklarıyla yemek yerken, sohbet ederken, torunuyla oyun oynarken çok mutluydu. Şu an evimiz soğuk, yetim evi gibi olmuşuz. Koronadan ölenlerin cenazelerine biriki kişi ancak katılıyordu. Ama Adil şanslıydı. Akrabaları, dostları arabayla da olsa geldiler, bizi yalnız bırakmadılar. Ondan sonra işyerinde üç kişi daha öldü. Belki ondan bulaştı, bilemiyoruz. Çalışma demiştik, ‘Benim hastalığım kalple ilgili değil, ciğerle ilgili değil, beyinle ilgili’ diyordu. 54 yaşındaydı, gencecik.” En sevdiği şeyin televizyon iz lemek olduğunu anlatırken hıçkırıklara boğuluyor: “Benim televizyonuma dokunmayın, derdi. Şaban filmlerine bayılırdı. O gittiğinden beri televizyonu açmadım. Üç gün önce 40’ıydı. Damadım beni zorla dışarı çıkardı.” Avcılar’da sahile yakın oturuyorlar... Her yerin kendisine kocasını hatırlattığını söylüyor: “Torunumuzu alır sahile giderdik. 1996’da hastalığı başladığında çok zor günler yaşamıştık, onu atlattık. Tam borcumuz bitti, çocukları okuttuk, meslek sahibi ettik. ‘Artık ikimiz birbirimize yeteriz’ diyordu. Şu hayatta tam rahat edecektik... Olmadı... Benim kocam koronayı da yener, diyordum, yenemedi!   sef bizi buldu. Ben de test yaptırmak istedim, üç saat süründüm. Sonuçta ben de pozitif çıktım...” Hastalanan sadece Adil değildi, Harbinaz da pozitif çıkmıştı: “Kocam evde bir odada ben başka odada yatıyoruz. İkimiz de pozitif. Bana ‘Komşu nasılsın’ diyor, ben de ona ‘Komşu da olduk ya sonunda’ diyorum. Haber vermiyordum ona pozitif olduğumu, o hasta diye yanına giremediğimizi sanıyordu. Kıyamadım söylemeye. Bir gün ağzından burnundan kan geldi. Çocuklar çok korktu. Ben kendimde değildim, ilaçların etkisiyle yarı baygın yatıyordum. Çok zor günler geçirdik, çok. Biz yandık, Allah kimseye bu hastalığı vermesin, kim çekiyorsa bir an evvel iyileşsin. Adil üç gün daha hastanede yattı. Aradım, ‘Adil durumun nasıl’ dedim. ‘Çok kötüyüm, kusuyorum. Doktorlar da ne yapacağını şaşırdı, kalmadı yöntemleri, gittikçe zorlanıyorum’ diye cevap verdi. Üç gün sonra bize sormadan, haber dahi vermeden başka hastaneye yolladılar. Çocuklar elbiselerimi buraya getirsin diye arayıp, kendi söyledi. Ben ölü gibiyim, bilincim gidip geliyor... Hastaneyi aradınız mı diye ara ara çocuklara soruyorum. ‘Babanız iyiye gidiyor, kahvaltı ettiriyoruz, oturtuyoruz’ diyorlarmış... Dördüncü gün öğrendim ki, herhalde çok zorlanmış, ağzındaki oksijen maskesini hemşirenin kafasına atmış... Artık zorlanıyor mu, canı mı acıyor bilmiyorum...” Morga götürmüşler Nihayet Harbinaz’ın tedavisi olumlu sonuç veriyor, evde karantinada kullandığı ilaçlar işe yarıyor ve iyileşiyor. Kendisi evde, eşi hastanede. Telefon geliyor, hastaneden arıyorlar. “Telefona çocuklar baktı, sonra anne hastaneye gidiyoruz, gelmek ister misin, diye sordular. İstemem mi! Ama bir yandan da içimde bir huzursuzluk, sanki içimde fırtınalar kopuyor. O hastaneye gittiğimiz günkü rüzgâr var ya, onun gibi sesler duyuyorum içimde. Tavan üzerime üzerime geliyor. Bana bir şey oluyor. Çocuklara da belli etmemeye çalışıyorum, zaten yeterince üzgünler. Yoğun bakımın kapısında doktor beni bekliyor, abla gelin konuşalım, diyor. Hayır, diyorum, ‘Hayır konuşmak istemiyorum’. Anlıyorum, kara haber verecek. Kızımı çağırıyor, ‘Sen sağlıkçısın, biz aynı dili konuşuyoruz’ diyor, engel olmaya çalışıyorum, Rabia gitme diyorum. Ne fayda. Beş dakika önce Adilimi morga götürmüşler. Gitti işte, ne diyeyim ki ben şimdi size. Adil gitti...” Harbinaz Duman’ın verdiği bilgiye göre o düğünde 2025 kişide daha koronavirüs bulgularına rastlanmış.! YARIN: SAĞLIK TEKNİSYENİ CUMA KURT
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle