19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR EDİTÖR: ORHUN ATMIŞ TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN 19 14 HAZİRAN 2020 PAZAR ‘Utanmasam bir oyun daha yazacaktım!’ Herkesin bunalıma girdiği, üretimden kesilip içine döndüğü, konsantrasyon sıkıntısı çektiği pandemi döneminde, hiç sıkılmayanlar da var: Haldun Dormen bir tiyatro oyunu yazmış, sahnelenmek üzere vermiş bile. Akşamları da ‘Survivor’ seyredip eğlenmiş! YAZGÜLÜ ALDOĞAN Pandemi dönemini en büyük sıkıntı ve tedirginlikle geçirenler 65 yaş üstü yurttaşlar oldu; virüsün kendilerine bulaşıp zarar vereceği tedirginliği bir yana, onları korumak isteyen otoritenin disiplin cezalı baba tavrı, bu yaş kuşağını fena halde sıkıntıya sokmakla kalmadı, yaraladı. Hele toplum içinde öteleniyor, dışlanıyor olma fikri, hareketsizlikten kaybettikleri fizik sağlıklarının yanında ruhsal durumlarını da sarstı. Bu durumu hiç önemsemeyip koşullara uyan ve hayli ileri yaşına rağmen aslanlar gibi çalışmaya, üretmeye devam eden bir sanatçı vardı: Haldun Dormen. Bunu nasıl yaptığını anlattı. ‘Geç mi Acaba?’ “Pandemi döneminde evde kalmaktan hiç sıkılmadım: ‘Geç mi Acaba?’ isimli bir oyun kaleme aldım.” Gerçekten de kaleme alıyor çünkü elle yazıyor, eskiden daktilo kullanırmış, şimdi ondan da vazgeçmiş. Çünkü elle yazarken düşünüyorum diyor. Sonra asistanı bu yazdıklarını bilgisayarda dijitale döküyor. Bütün belli bir yaşın üstündekilerde olduğu gibi yeni teknolojik oyuncaklardan çok hoşlanmıyor, akıllı telefon da kullanmıyor. “O akıllı telefonlardan nefret ediyorum” diyor, dolu dolu. Mail atmayı, WhatsApp kullanmayı sevmiyor. Ama bu üretkenliğine engel değil, tam tersine bu tip oyuncaklar ve sosyal medya yüzünden saatlerini boşuna harcayan genç kuşak yerine çok daha üretken olabiliyor! Pandemi zamanında yazılmış ama “Geç mi Acaba?”nın konusu pandemi değil. Oyunun kahramanı 50 yaşında bir ev hanımı ve birden oyuncu olmaya karar veriyor, dersler alıyor. 9 kişilik oyunun diğer kahramanları kadının kocası, damat, arkadaşları. Haldun Dormen’in hayatında her şey çok hızlı. Oyunu çoktan Eskişehir Belediye Tiyatrosu ve İzmir Sahne Tozu Tiyatrosu’na satmış bile. Oyun sahnelenmek üzere hazırlanıyor! Bitmedi, yeni bir oyunun provalarına başlamış. “Nereden Çıktın?” Yakın arkadaşı, Cengiz Han da oynuyor, Asuman Dabak da, Mete Erhan, Çağlar İşgören de. Arena Oyuncuları tarafından sahneye konulacak oyun ne yazık ki pandemi yüzünden şimdilik bekliyor. Bunları bana anlatırken gülmeye başlıyor, “Utanmasam bir oyun daha yazacağım!” diyor. Böyle bir enerji, böyle bir yaratıcılık ve çalışkanlık görülmemiş şey. “Allah vergisi bir enerjim var. Fazla geliyor. Umudu Korona günleri röportajlarında ilk kez canlı, yüz yüze konuşma fırsatını Haldun Dormen’le buldum. Sosyal mesafemizi koruyarak, maske takarak ve el sıkmadan konuştuk. Tabii ki önemli olan “asırlık çınarımızı” korumaktı. Ama hele şükür, konuştuk. mu hiç yitirmem. Şartlara da çok çabuk uyum sağlarım” diye yanıtlıyor, korona günlerinde izolasyona girdiğimizde hepimiz çok sıkıldık, Haldun Dormen de sıkıldı mı soru mu? Sıkılacak vakti olmamış ki. Bir kere çok çalışmış. Geleni gideni de çok. Dostları, öğrencileri, asistanı derken hiç yalnız kalmıyor. İzin alarak Şile’ye Alabora’nın yerine gitmiş, orada biraz hava değişikliği yaşamış. Ama evini aramış. İnsan nereye giderse gitsin evini arıyor galiba, hele bir de böyle pandemi günlerinde. Biblolar, kitaplar, anılar... Haldun Dormen’in evi de biraz benim evimin ilerde nasıl biçim alacağını gösterir durumda, duvarlarda ne resim, ne mask asacak bir karış yer kalmamış. Yılların içinde biriken kitaplar, biblolar, anılar mıncık mıncık her yerde! Evin her yeri bana onu hatırlatıyor, evet biraz şarkı gibi oldu ama duvardaki kendi fotoğraflarından tutun da seyahatlerden taşınan anılar, resimler, fotoğraflar, müze gibi, bak bak bitmiyor. Bu dolu dolu evde, dolu dolu eş dostla, dolu dolu yaşayarak ve çalışarak bir tek şeyden şikayet ediyor büyük usta: Para sıkıntısı çekiyorum diyor, yarı şaka yarı ciddi. E işler durdu tabii. Bütün tiyatrocuların, günübirlik çalışıp para kazananların da derdi bu değil mi? Sahne açılmıyor. Oyun oynanmıyor. Dersler verilmiyor. Gelir akmıyor. Ayda 23 sahne Haldun Dormen üstadın yaptığı işler oyun yazmak ve danışmanlıkla sınırlı değil elbet. Cemal Reşit Rey’de sergilenecek “Yaygara” isimli bir müzikalde oynayacak. Ayrıca şimdiye kadar 640 kez sahnelenmiş olan Moliere’in “Kibarlık Budalası”nı da oynamaya devam edecek. Ki bu oyunu da haftada 3 kez oynuyormuş! Yardımcılarından biri atılıp hatırlatıyor, bazen ayda 23 oyun oynadığı oluyor! Bir ayda 23 kez oyun oynamak hangi oyuncunun altından kalkabileceği iştir, gerçekten alkış! Zaten bütün sohbetimizde bir tek orada yüzü asılıyor ve itiraf ediyor: Seyirciyi özledim! Oyun olmadığı günler yaptığı iş yok değil: Ders veriyor. Dormen Akademisi’nde öğrencileri var; bitmedi konservatuvarın müzikal bölümünde de dersleri. Yıllarca müzikal bölümü açılması için talepkâr olduğundan burada çok cüzi bir ders başı ücretle ders vermeye razı oluyor, yeter ki müzikal olsun. Boş vakitlerde... Peki, hiç mi boş vakti yok, hiç mi oyalanmıyor, bu pandemi döneminde hepimiz sinema manyağı olduk, dijitalden her türlü sanat aktivitesi izledik, bunlara bakıyor mu, hangilerini beğeniyor? Cevap çok naif: Her akşam “Survivor” izliyor! Ne sinema, ne tiyatro, ne söyleşi, ne Zoom, ne Webi AFIFE JALE’DE BU YIL ÖDÜL YOK Afife Jale Ödülü’nün fikir babası, yıllardır danışmanlığını yapıyor, bu ödül onun adıyla anılıyor. Bu yıl ne olacak sorusuna açıklık getiriyor. Bu yıl ödül verilmeyecek. Tören yapılmayacak. Önümüzdeki yıl, değerlendirmeye bu yıl oynanan oyunlar da katılacak, ikisi beraber değerlendirilecek. Böylece onların hakkı yenmemiş olacak. Afife Jale’yi sordum diye yine danışmanlığını yaptığı Bedia Muvahit ödüllerini de anımsatıyor. İzmir’de yapılan bu ödül organizasyonu da diğer bütün törenler gibi ertelenmiş, seneye kalmış. Aynı Afife Jale ödüllerinde olduğu gibi bu yıl oynanan oyunlar, gelecek yıl oynanacak oyunlarla beraber değerlendirilecek. nar, ne şu ne bu. Varsa yoksa “Survivor”. Asistanları da mecbur onunla birlikte izliyor, takım tutuyor, yarışmalarda çok eğleniyor, bazen gülüyor, bazen kızıyorlar. Herhalde çok eğlenceli ki reytingleri de tavan yapıyor, izlemediğim için bilemiyorum, büyüsünü. Haldun Dormen’i dinledikçe düşünüyorum: o da bir survivor! Hani şu 65 plus deyip hangi saatte, nerede yürüyeceklerine bile karar vermeye kalkılan nesilden, ama 95 yaşında herkesi cebinden çıkarıyor, müzikalde oynuyor, yönetiyor, yazıyor, ders veriyor, ayakta değil, hayatta kalıyor ve herkesle dalgasını geçiyor. Siz onları ne sanıyorsunuz? Göç Filmleri Festivali başlıyor Uluslararası Göç Filmleri Festivali bugün başlıyor. Gaziantep’te yapılması planlanan ancak salgın nedeniyle ertelenen festivalin açılış ve kapanış törenleri, gerçek zamanlı 3D sanal stüdyoda yapılacak. Tören, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Kültür ve Turizm Bakanı Meh met Nuri Ersoy’un sanal olarak Mecidiye Han’dan birlikte yapacakları açılış konuşmalarıyla saat 20.00’de başlayacak. Açılış Töreni’nde ayrıca Oscarlı bir oyuncuya “Onur Ödülü”, bir başka oyuncuya ise “Sınırsız İyilik Ödülü” verilecek. (www.migrationff.com) Fazıl Say’dan yeni bir şarkılar albümü geliyor Üç aylık pandemi döneminden sonra Fazıl Say, Serenad Bağcan’ın seslendireceği bir şarkılar albümü hazırladığını duyurdu. Instagram hesabından haberi veren Fazıl Say, albümü kafasında bitirdiğini, hatta Spotify’da sanal olarak dinlediğini bile söyleyip yazdığı notaları gösterdi. Yaklaşık 60 dakikalık olacak albümde 20. yy Türk edebiyatı şairlerinden üçü yer alıyor; bunlar bestecinin çok sevdiği ve “benim için bir tutkudur, onun romanlarında kendimi bulurum” dediği, üstelik hem piyanist hem kemancı da olan Sabahattin Ali. Diğerleri Metin Altıok ve sürpriz bir biçimde en meşhur şiirlerinden biriyle Aziz Nesin! Da ha eskilerden ise Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Kaygusuz Abdal ve Hayyam’ın deyişlerinden oluşan şarkılar var. Fazıl Say, Kaygusuz Abdal’ı 700 yıl öncenin sürrealist bir şair olarak niteliyor. Şarkılar albümünün henüz adı yok. Fazıl Say, üç aylık bir aradan sonra ilk kez konser gömleğini giyip bestelerini piyanoda kendine çalmış, anlaşılan sahneyi çok özlemiş ki ilk konserini kendine vermiş! Serenad Bağcan’la daha önce de ortak pek çok çalışma yapmış olan sanatçı, şimdi solistinin şarkıları çalışmasını ve stüdyoya girmeyi bekliyor. Biz de albümün bir an önce çıkmasını ve dinlemeyi! l Kültür Servisi O sözler ki... Tescillenmiş zulmü kanatır! Bilinmedik değildi. Şaşırtıcı hiç değildi. Şaşıranlara şaşmak gerekirdi... Adam televizyon programında ısrarla “Bakın açık açık söylüyorum” diye özellikle altını çiziyordu. Çok açıktı: “Bir tarafta darbeci Kemalist gelenek vardı... Bir tarafta FETÖ’cüler...” İktidar ikisi arasına sıkışıp kalınca aldatılması doğal! Ne istedilerse vermesin de ne etsin! Sonunda ne yapsak, ne etsek derken... Birbirine kırdırma yoluna gitmişler. “Darbeci Kemalistlerle FETÖ’yü birbirine kırdırmak suretiyle yol aldık” Yani mecburiyetten! Bu sözleri dinlerken sevgili Türkan Saylan’ın güzel yüzü gözümün önünde yerleşti. İlhan Selçuk’un, Kuddusi Okkır’ın, Ali Tatar’ın ve daha nicelerinin... TSK’yi hedef alan komplolar... Kumpas davalar... 15 Temmuz’da sokağa sürülen ve öldürülen insanlar... Yataklarından kaldırılıp köprüye yollanan askeri öğrenciler... Ölenler ve hâlâ hapiste olanlar... Zaman geçse de asla unutulmayacak olan... Tescillenmiş zulüm... O sözler tescillenmiş zulmü yeniden yeniden kanatıyor içimde... Yasa değişikliğini sorgulama suçu Hiç unutmam, Server Tanilli Hoca “Uygarlık Tarihi” kitabı nedeniyle Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılanırken savunmasını Attilâ İlhan’ın dizeleriyle bitirmişti: “O sözler ki acıdır / mapushane avlularında / demir kırbaçlar gibi şaklar / (...) o sözler ki kalbimizin üstünde / dolu bir tabanca gibi / öldü ölesiye taşırız / o sözler ki bir kere çıkmıştır ağzımızdan / uğrunda asılırız.” Günümüzde neyse ki, idam cezası yok. İlker Başbuğ, AKP’li vekillerin “suç” duyurusuyla “şüpheli” olarak ifadeye giderken “İdam cezası kalkmasaydı aranızda olmayabilirdim” diyerek bu gerçeği anımsattı! Ergenekon kumpası rezillik tarihinde yerini aldı ama zulüm bitmedi... “SUÇ” bu kez anayasaya aykırı yasa değişikliğini sorgulama... İlker Başbuğ’un sözleri, tescillenmiş zulmü yeniden yeniden kanatıyor içimde... Müyesser Yıldız Ağızdan çıkan sözler yüzünden insanlar asılmıyor. Ama neyse ki, o sözler arşivde kalıyor... Hele yazılı sözler... Günlerdir aklım fikrim Müyesser Yıldız’da. Arşivime bir girdim... 2011, 2012’de ne çok yazı yazmışım onun ve hapisteki Barış’lar hakkında... O zaman “casusluk” değil, FETÖ kumpasından içerideydiler. O zaman kendisini Silivri Cezaevi’nde ziyaret eden Gazeteciler Cemiyeti üyelerine, Müyesser, alerjisi olduğu sivrisineği bile öldürmeyip, vücuduna sirke sürerek korunduğunu söylemiş ve “Sivrisineği bile öldüremem. Benden terörist olur mu” diye sormuştu. Bu kez “askeri casusluk” tutmadı, çevir kazı yanmasın dediler, “devlet sırlarını ifşa etmekten” içeri tıktılar... O sözler tescillenmiş zulmü yeniden kanatıyor içimde... Sakal ayıklama seansı Müyesser Yıldız cezaevine girerken Erdoğan’a seslenerek, kim gazetecilik yapabilir, kim yapamaz, hangi konu yazılabilir, hangisi yazılamaz bari bir liste yapılmasını istemiş... Bu da beni 12 Eylül faşizm günlerine götürdü. Evren emir vermişti, üniversite hocaları sakalları kesecek diye! (Emre Kongar ve niceleri sakal kesmemek için ayrılmışlardı üniversitelerinden) Bunun üzerine tüm medyada sakal muhabbetine başladık... Derken şrak bir emir daha geldi: “Gazetelerde sakal yasağından söz etmek yasaktır!” Hiç unutmadım: Gazete baskıya girmek üzere ama manzara Fellini filminden bir sahne gibiydi: Sayfa yapımında, beyaz önlüklü arkadaşlar, ellerinde sivri uçlu bıçaklar sayfalardan “SAKAL” sözcüğünü tek tek ayıklıyorlar... Hey gidi günler! Yakında “haber” sözcüğünü yasaklarlarsa hiç şaşmayın!!! Gazetecilik görevini engellemeyin! PEN Türkiye Yazarlar Derneği olarak 2 meslektaşımızın gözaltına alındığı gün bu başlıkla bir açıklama yaptık: “Müyesser Yıldız ve İsmail Dükel gazetecidir. Tıpkı halen hapiste olan diğer meslektaşları gibi. Meslekleri gereği gerçeğin peşine düşmek, aramak, sormak görevleridir. Gazetecilik iktidar sözcüsü olmak, biat etmek değildir. Gerçeği yansıtmayan hukuk dışı tutuklamalar demokrasiye, basın ve haber alma özgürlüğüne karşı yapılan bir darbedir. Tıpkı barolara, meslek odalarına, muhalif seçilmişlere yapılan operasyonlar gibi. Bu kin, nefret ve utanca son vermek zamanı gelmiş, geçmiştir. Kınıyoruz ve bu baskıların son bulmasını istiyoruz. PEN Türkiye.” Akbank Sanat’ta dans videosu Akbank Sanat 20 yıldır modern dans sanatının desteklenmesi ve bu alanda projelerin yaratılmasına destek olmak misyonuyla birçok proje düzenliyor. Yıl boyunca Akbank Sanat Dans Atölyesi dünyaca ünlü yabancı ve Türk koreografların teknik dans derslerine, atölyelerine ve gösterilerine ev sahipliği yapıyor. “Akbank Sanat Evinizde” çatısı altında çağdaş dans tekniği derslerini ve dans videolarını sosyal medyaya taşıyan Akbank Sanat, haziran ayında koreografisini ve müziğini Ebru Cansız’ın hazırladığı “Dinle” adlı dans videosunu paylaşıyor. Video, Akbank Sanat’ın sosyal medya hesaplarından takip edilebiliyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle