23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 14 HAZİRAN 2020 Koray Candemir’den uzun aradan sonra yeni şarkı: İhtimaller Umarım yeniden gürültü yapabiliriz! u Yakın zamanda Gezi Direnişi’nin 7. yıldönümü kutlandı... Neydi Gezi’yi sizin için kıymetli kılan şey? Birbirinden çok farklı görüşlere sahip insanların göz göze geldiğinde sevgi dolu bakabilmesi. Koray Candemir u Karantina günleri nasıl geçiyor sizin için? Son hız yeni şarkıları bitirmeye çalışıyoruz. Ev hayatı mutfak, film izleme, okuma, oyun ve sohbetle geçiyor. Evde kalın, sağlıklı kalın. Şu sıralar sanki “İhtimaller” her zamankinden daha çok meşgul ediyor zihnimizi. Sorular var yanıt isteyen, bir türlü yanıtlanmayan ve her ihtimali düşünmek gerekiyor böyle zamanlarda. Yarın ne olacak diye düşünmekten işimizi gücümüzü yapamaz hale gelmedik mi sahi? Evlere kapandık, birbirimizden uzaklaştık, maskelerin gizlemediği insan yüzüne hasret kaldık... Neyse ki yavaş yavaş, her türlü önlemi almayı ihmal etmeden elbette, eskisini andıran bir hayata dönmeye başladık sanki. Bu arada bizim gibi zihninde soruları döndüren birini daha bulduk: Koray Candemir tam da bu günlerde The state51 Conspiracy ve GRGDN ortak yapımı “İhtimaller” şarkısıyla çıkageldi. 90’ların popüler rock grubu Kargo’dan çizgisini sürdüren, ara ara kaybolup sonra yeniden hayatımıza giren Candemir ile uzaktan da olsa bir söyleşi yaptık. u Uzun sayılabilecek bir aradan sonra şimdi yeni bir şarkı, yeni bir klip geldi ve yanılmıyorsam yakında da albüm geliyor.... Uzun bir aradan sonra müziğimi paylaşmak heyecan verici. Yaklaşık iki senedir yeni şarkılar üstünde çalışıyoruz. Artık kardeşim saydığım gitaristim ve aranjörüm Cem Şahin’le her aşamasında beraberdik. Şarkıları üretirken, kaydederken ve son haline getirirken Serkan Çeliköz, Tarkan Gözübüyük, Can Baydar, Cemre Kabaş, Burak Gürpınar, Kerem Özyeğen, Evren Göknar, Harun Tekin gibi değerli müzik insanlarıyla çalışabildiğim için kendimi talihli hissediyorum. Hedefimiz şarkıları belirli aralıklarla tek tek paylaşıp bu senenin sonuna doğru albüm olarak yayımlamak. 90’LAR NAIF VE GIZEMLI YILLARDI u Koronavirüs salgını planlarınızı etkiledi mi? Konser programları bir hayli aksadı örneğin.. Birkaç ay sarkma yaşadık ama sağlığın yanında önemsiz konular bunlar. Konserler ise ayrı bir başlık. Umarım yeni dünya düzeninde yeniden temas edebildiğimiz, gürültü yapabildiğimiz, sarılıp zıplayabildiğimiz konserlerimize dönmemiz için çözümler üretebiliriz. u Kargo, 90’lı yıllarda müzik piyasasında yavaş yavaş yeniden başlayan rock dalgasının ilk grupları arasındaydı. Biraz o yıllara dönelim mi? Nasıldı 90’lar? O dalgaya ‘öncü birlik’ diyorum. Nelere vesile olduğumuzun pek farkında değildik ama şimdi baktığımda hep beraber müzik endüstrisinin rock müziğe yaklaşımını değiştirdiğimizi görebiliyorum. Şu ana kıyasla naif ve gizemli yıllardı. İnternet ilkel dönemindeydi, birisine ulaşmak bu kadar kolay değildi. Konsantrasyon yüksekti, yeni müzik türleri yükseliyordu. Kemik fan kitlesi diye adlandırdığımız fanlarımız vardı, bizi bizden daha çok sahipleniyorlardı. Konserler çok ateşli geçiyordu. Zaman zaman mekân ve teknik altyapı sıkıntıları yaşıyorduk ama güzel zamanlardı. u Şöhret denen canavarla nasıl başa çıktınız ya da başa çıkılabiliyor mu? Amacımız müziğimizi dinleyicilere ulaştırabilmekti, şöhretli olmayı anlamak zaman aldı benim için ama bu durumla çok genç yaşlarda barıştım. Bugüne kadar girdabına kapılmamayı başardığım için mutluyum. GRUP BAZEN AILE BAZEN HANTALLIK u Neden dağıldı Kargo? Yazıyla ifade etmek çok zor ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Bana müzik ve hayata dair çok şey katmış grup arkadaşlarıma hâlâ çok saygım var, gerisi hayatın akışı... u Siz daha Kargo varken de solo çalışmalar yapıyordunuz zaten. Bir grubun front man’i olmaktansa solo çalışmak daha mı iyi geliyor? İkisinin de tadı farklı. En basit dille şöyle ifade edebilirim; Solo çalışmak hız, bireysellik ve risk getiriyor. Grup çalışması; uyum, aile hissi ve hantallık barındırıyor. u Kargo’nun ilk yıllarında rock yükselişte olan müzik türüydü. Ancak sonrasında Türkiye’de başka akımlar öne çıkmaya başladı, örneğin rap gibi, elektronik müzik gibi. Bu tarz yeni akımlar sizin de müziğinizi etkiledi mi? Bence etkileşim üretimin ana damarlarından biri. Beni tatmin ettiği sürece her türlü sesi kullanabilirim. Bu, yeri geldiğinde yeni bir sounda da neden olabilir. u 90’lardan bu yana çok değişti, hem müzik piyasası hem toplum? Bu değişimleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Her dönem kendi dinamikleriyle şekilleniyor. Müzik dinleme alışkanlıkları değişti, analogdan dijitale geçiş yapıldı. Günümüzde albümlere, şarkılara ulaşmak çok daha kolay. Ana akımın içindeki her şey her zaman olduğu gibi çabuk tüketiliyor ve yenisi bekleniyor. Zaman geçtikçe kalıcı olanlar değerleniyor. Bir döngü olarak görüyorum hepsini. u Ya gençlik? Büyürken yaşadıkları krizlerin ve zorlukların farkındayım. Geleceği kendilerinin yaratabileceğini bilmelerini isterim. En zayıf anlarında bile çok değerli olduklarının farkında olsunlar. EMRAH KOLUKISA Yeni şarkısı ‘İhtimaller’i yayımlayan Koray Candemir uzun sayılabilecek bir aranın ardından müziğini paylaşmanın heyecanını yaşıyor. Kargo’nun 90’lı yılları salladığı dönemden bu yana yaş alsa da pek yaşlanmayan Candemir ile Cumhuriyet Pazar için söyleştik. İdeolojik tekme ve acılı kuşaklar! ENVER AYSEVER KURŞUNKALEM Soru açık: Beyaz polis affedilecek mi? Yerkel niye affedilsin? Birinin ölmüş olması, diğerinin yaşıyor olması vakanın şiddetini değiştirmez! Toplum adına kin tutmak aydının görevidir! 1 “Kinci miyim?” diye soruyorum kendime bazen. Takıntılı, huysuz zamanlarım oldu da kincilik başka! Geçen gün Yusuf Yerkel’in Soma’da attığı meşhur tekmeden ötürü özür dilemesi, ardından kabul edilip edilemeyeceği tartışması yapıldı. Bazısı “Biri özür diliyorsa kin tutmamak gerekir” dedi. İyi de bu özrü kim kabul edecek? Darbeyi yiyen kişi mi, Soma’da yakınlarını yitiren biçare insanlar mı, yoksa ürkütücü siyasal süreçte bedel ödeyen toplum mu? Dahası, o gün çocuk olanlar mı, belki henüz doğmamış ama bu memlekette yaşayacak kimseler mi? O tekme iktidarın gücünü gösterir, ideolojiktir. Özürle, pişmanlık cümleleriyle geçiştirilemez. Zalimin mazluma tekmesidir. Kibrin, şımarıklığın göstergesidir. Yerkel, ABD’deki ırkçı saldırıya yönelik Arendt’in Nazi’ler için ürettiği kavramı kullanarak paylaşım yaptı, dedi ki olan için; “... kötülüğün sıradanlığı olgusu... Sıradan beyaz bir polisin korkunç bir şeyi ‘her zamanki iş’ gibi yapıyor olması bardağı taşırdı.” Kişi kendini bilmeli değil mi? Yerkel’in tekmesinde de sıradan bir zalimin ya da siyasal İslamcı yanaşmasının “her zamanki iş gibi” yoksula, emekçiye tekme atıyor olması bardağı taşırdı. Soru açık: Beyaz polis affedilecek mi? Yerkel niye affedilsin? Birinin ölmüş olması, diğerinin yaşıyor olması vakanın şiddetini değiştirmez! Toplum adına kin tutmak aydının görevidir! 2 Geçen gün 91 yaşında yazar Adalet Ağaoğlu, “Keşke bu kadar uzun yaşamasaydım” dedi. Bir dönem yakın olduk kendisiyle. Romancılığını tartışmam. Ancak ülkenin içinde bulunduğu sürece dair susmakla yükümlüdür. En büyük gazetenin manşetinden “Kemalist darbecilik” eleştirisi yapmak, ardından da ilk siyasal İslamcı devlet başkanı George Floyd eylemlerinden. sofrasından poz verdikten sonra konuşamazsınız. Özür diledi mi anımsamıyorum ancak dilediyse de kim kabul edecekti? Adım adım gericilik toplumu tutsak alırken, “ama ben iyi olacak sandım, kandırıldım” diyerek sorumluluktan kurtulabilir mi yazar kişi? Yazarlara olduklarından öte güç, anlam yükleyecek değilim ancak toplumsal meseleler hakkında kalem oynatan, üstelik yapıtlarını bu ölçüyle değerlendirilsin diye ortaya koyan biri, bu kadar kolay yanılamaz. Üstelik “Kemalizm” eleştirisinde gözünü budaktan sakınmayan birinin siyasal İslamcılarla burun buruna gelip de kim olduklarını anlayamaması tuhaftır! Romancılar kutsal varlık değil, bilincindeyim elbette ancak toplumu, dünyayı duyumsarlar, hatta önden dile getirirler! Uzun yaşamak gereğinde susmak erdemini öğretmelidir! 3 “Acılı Kuşak” tanımı Mehmed Kemal’e ait. Kitabın başında “bizde her kuşak acılıdır, bir sonraki öncekinden fazla” diyor. Kırk kuşağı aydınları yazarlar, şairler peşinde polisle dolaşmaya alışıktır. Biri kafayı taktığı kimse için ihbarda bulundu mu, o kişi hapı yuttu demektir. Siyasi poliste dosya açılır, adım adım izlenir, temel yurttaşlık haklarından faydalanması neredeyse imkânsız hale gelir. Kemal tüm bunları ayrıntısıyla anlatıyor okura. Ekliyor: “12 Mart kuşağı bizden fazla acı çekti.” Bugünleri görseydi şair, kim bilir ne yazardı acı defterine? 4 Kitapta Cahit Sıtkı’nın Paris’te Fransız Radyosu’nda spikerlik yaptığını yazıyor üstat. Şaşırdım doğrusu. Avrupa faşizm altında inlerken, Kemal’in demesiyle “kara bir bulut gibi” yayılırken, Cahit Sıtkı kendi halkına da ses vermeye çabalıyor. Saldırganlar bulunduğu bölgeye gelince Tarancı bisiklete atlayıp kaçıyor. Memlekete dönünce karşılaşıyor iki şair. Mehmed Kemal uzaktan bildiği Cahit Sıtkı ile karşılaşınca hayal kırıklığı yaşıyor. Kim bilir düş dünyasında nasıl canlandırmış onu? Yüzünde çıban vardır Cahit Sıtkı’nın, yüzü esmerliğiyle kavrulmuştur, kendi de çirkinliğinden şikâyetçidir. Bundan mıdır bilinmez, pek aşk işlerine rastlanmaz, evlenir sonraları. O da polisten payına düşeni alır, belli ki canı sıkılır, kenara çekilir. 5 Mehmed Kemal bir yerde “Şair olmak başlı başına en mühim iştir, hem şair hem başka bir şey olmak şaşırtır beni” diyor. Mesela hem aktör hem şair olmak gibi! Şiiri solgun ülkeyiz, kimseler bu incelikli işe gereksinim duymuyor. Oysa Mehmed Kemal’in kaleminden okuduklarım nasıl lezzetli, heyecan verici. Orhan Veli’den söz açarken bir ağabey, baba gibi davranıyor Kemal. Otuz altı yaşında öldüğü için, tüm kuşağı ondan ileri yaştadır, haylaz, sevimli bir çocuğa duyulan şefkattir hissedilen. Tuhaf, ben de “Bir Garip Orhan Veli”yi Müşfik Kenter’den izlediğimden beri aynını duyumsarım. Veli böyledir, içine alır insanı hemen. 6 Orhan Veli’nin ölümünü herkes bilir. Ellilerde Ankara Yenişehir’de kanalizasyon kuyusuna düşer. Önce ciddiye almaz kazayı, İstanbul’a gelir, yanlış tahminle teşhis mi demeliyim içkici olduğu için alkol tedavisi başlanır. Beyinde damar çatlaması vardır, Orhan Veli 14 Kasım Salı gecesi 23.20’de ölür. Yaşama tutkun Veli, doyamadan aramızdan ayrılır. Mehmed Kemal şöyle yazıyor, duygulanarak okudum: “Depoya gönderilen elbiselerinin ertesi gün cepleri karıştırılıyor. Ne banka cüzdanı ne tahvil ne senet ne şu ne bu!.. Bir at yarışları programı, sarı ambalaj kâğıdına sarılmış diş fırçası çıkıyor. Fırçanın sarılı olduğu kâğıtta yazılar vardır. Okuyanlar Aşk Resmi Geçidi adlı şiirini buluyorlar.” Ama o son cümlesi yok mu Mehmed Kemal’in, şairlikten öte değerli bir iş olmadığını anlatır gibi, Veli’nin ardından diyor ki; “Otuz altı yaşındaydı. Ölünecek yaş değil.” 7 Zihin durmuyor, peşine düşüyor imgelerin, yorulmak nedir bilmiyor...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle