19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 4 Kasım 2018 10 Devler karıncaları ezerken! A rtık açıkça söylememiz gerekir ki, bizi boğmaya çalışan sadece AKP iktidarı ve ideolojisi değil, bizi boğmaya çalışan kocaman bir küresel dev! AKP iktidarı onun emrinde, diğer geçmiş sağ iktidarlar gibi. Tek farkı sona doğru gidişi bu iktidar sayesinde elde ediyorlar. Sık sık hatırlatıyorum, Amerikalı bir CIA başkanının şu sözlerini hiç unutmamak gerekiyor: “Türkiye Türklere bırakılmayacak kadar önemli bir ülkedir!” Küresel dev hiçbir şeyi tesadüfe bırakmaz. Büyük planlar yaparak ve o planları harfiyen uygulayarak amacına adım adım yaklaşır. Çünkü dünyanın kendi amaçları doğrultusunda hareket etmesine ihtiyacı vardır. Sürekli büyümek ve yaşamak için insanların yoksullaşmasını, hastalıklardan ölmesini ve sürekli savaş ister. Çünkü o silah satarak, gıda satarak, ilaç satarak ve hayali bir mutluluk satarak kendi varlığını korur. Bizim savaşımımız devlere karşı karıncaların savaşı gibi. Devler kocaman ayaklarıyla karıncaları ezip geçmekten büyük bir haz duyarlar. En çok korktukları şey ise: Karıncaların birleşmeleri, kendi hakları için devlerle savaşa girmeleridir. Onlar pek çok deneyimden birleşen karıncaların devleri yendiğini bilirler, çünkü bu savaş sadece masallarda olmaz. Hayatın gerçeğinde de olur. Karıncaların birleşmesini önlemek için, devlerin pek çok oyunu vardır. Örneğin, yok edecekleri ülkenin bitki örtüsünü, endemik bitkilerini, verimli ovalarını, denizlerinin bereketini, dağlarının derinliklerinde yatan madenlerini, kültürel zenginliklerini, ören yerlerini, gelenek ve göreneklerini, tabularını, ahlaki değerlerini hiç yılmadan defalarca inceler, ona göre stratejiler kurarlar. Sakin, kendi kendine yeten, savaşı sevmeyen, etnik grupların yan yana yaşadığı bir toprak parçası onlar için birinci dereceden değiştirilmesi, dönüştürülmesi gereken bir olgudur. Ve Türkiye Türklere bırakılmayacak kadar önemli bir ülkedir. Ve Türkiye, artık verimli ovaları, dağları, denizleri, gölleri, endemik bitkileri, ören yerleri, ormanları usul usul yok edilen bir ülkedir ve karıncalar her görüldüğü yerde gaddarca sindirilmekte, öldürülmektedir.. Peki karıncaların ne yapması gerekir? Belki size hayal gibi gelecek ama tüm karıncaların artık durumu kavrayıp, “yok sen kırmızı karıncasın, sen sarı karıncasın” demeden birlikte devlere karşı en az onlar kadar stratejik bir planlar kurmaları ve harekete geçmeleri gerekir. Karıncaların geçmişinde önemli kazanımlar, önemli stratejiler vardır. Ve şimdi yeni stratejilerle devlerin karşısına çıkmak gerekir. Bu da öncelikle, madem boykot edilmiyor öyleyse önümüzdeki seçimlerde biri 11 milyon diğeri 6 milyon oy alan iki muhalefet partisinin korkmadan, ortak bir strateji çerçevesinde hareket etmesidir. Devler için, ırk, din ayrımı yoktur. Ezilmesi, sömürülmesi gereken insan kalabalığı vardır. 16 milyon insanın, ortak bir planda birleşmesi o kadar da zor değildir. Bu işe her yöreyi ilgilendiren özel durumların ortak mitingleriyle başlanabilir. Nasıl mı? Şimdi örneklere geçelim, çocuklar herkesin gözbebeğidir ve Türkiye organ ve fuhuş çetelerinin yılda 6 bin çocuğu toz ettikleri bir ülkedir. Ayrıca artık imam hatipler öğrenci bulmada zorlanmaktadır. Kolejler öyle pahalanmıştır ki, bazı aileler evlerini satarak, bir kısmı kredi üstüne kredi alarak çocuklarını buralara yollamaktadırlar ve sanılmasın ki, oralarda eğitim istedikleri gibidir. Uyulması gereken müfredat öyle gerçeklikten koparılmıştır ki, zır cahil bir genç nesil oluşmaktadır. Bu nesil Kurtuluş Savaşı’nı bile bilmemektedir. Çünkü geçmişin silinmesi için devlerden güç alan iktidarlar inanılmaz yalanlar söylemektedir. Öyleyse, seçim için yapılacak mitingler eğitim alanını öne çıkarmalıdır. Bunu ülkenin her yerinde yapmalıdır. Diyarbakır’daki çocuk da, İzmir’deki çocuk da aynı müfredatı okumaktadır. İkinci en büyük sorun, fırsat eşitliği ve gelir dağılımında görülmektedir. Doların dalgalanması sonucu ülkede 53 bin yeni milyoner yarattık. Ama enflasyon öyle bir boyuta geldi ki, beyaz yakalılar bile cuma geceleri dışarı çıkarken, yemeklerini evde yiyip, içkilerini barlarda yudumluyorlar. Yani hepimiz yoksullaştık. Vergiler esnafın belini iyice büktü. Peki ne yapabiliriz, benim hayalim en az yedi milyon kişinin bir hafta tüm alışverişini dondurması yolunda. Önceden satın almak yok, sadece evde bulunanlarla bir hafta idare edelim. Bakalım ne olacak? Evlerde elektriği mümkün olduğu kadar az kullanalım, bulaşık makinesine ihtiyaç duymayalım ve bazı aktivistlerin başlattığı gibi ütüyü boykot edelim. Bakalım ne olacak? Bunlar karıncaların yapabileceği eylemler, bir yerden başlayalım. Bu arada muhalefet partileri de harekete geçsinler. Mitinglerde yüksek sesle “açız!” diye bağırmak herkesin sinirini bozar. Devin bile! 4 KASIM 2018 SAYI: 33996 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya Yazıişleri Müdürleri Serkan Ozan / Olcay Büyüktaş Akça Sorumlu Müdür Ozan Alper Yurtoğlu Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Şehriban Kıraç l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Fotoğraf: Uğur Demir l Kültür Sanat: Emrah Kolukısa l Düzeltme: Mustafa Çolak Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur. l Okur Temsilcisi: Cengiz Yıldırım [email protected] l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Baskı Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06:05 05:49 06:11 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07:31 12:54 15:38 07:13 12:38 15:25 07:34 13:01 15:51 Akşam 18:04 17:51 18:16 Yatsı 19:25 19:11 19:34 haber/yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY 1Kasım 2018’e denk gelen “hayırlı cuma”; laik Cumhuriyete hayırsızların “bir gecede cahil kaldık” yalanıyla karaladıkları en uğurlu günümüz Harf Devrimi’nin 90. yıldönümüydü. Tüm çok eski diller gibi özgün alfabesi Göktürk ya da Orhun diye bilinen (runeiform) alfabeye sadık kalamayan Türkçeyi Latin harflerle okuyup yazmak, bugün Türkiye’ye evrensel açılım ve görünürlük, halkına da bilimde öncü Batı dillerini daha kolay öğrenmek artısını kazandırdı. Düşünün ki Büyük Britanya İmparatorluğu’nun eski sömürgeleri bugün İngilizce konuşurken, Osmanlı devleti 500 yıl egemen olduğu diyarlarda bile Arap alfabesiyle yazılan Osmanlıcayı yayamamış; 1517’den öteye Hilafet Başkenti ilan ettiği İstanbul’un adını “İslambol” diye değiştirmek istemiş, ama İslam âlemine bile kabul ettirememiştir! Bu başarısızlık, 1681 doğumlu Şair Nedim’in: “Bu şehri Stanbul ki bimislü bahadır / Bir sengine yekpâre acem mülkü fedadır” mısralarıyla taçlanır... Demem o ki Osmanlı’nın 1453’ten 1923’e, yani 470 yıl boyunca beceremediğini, dil devrimini 1928’de başlatan Atatürk’ün önderliğindeki Cumhuriyet rejimi iki yılda başarmış ve 1930’dan öteye tüm dünyanın Türk kentlerini Türkçe adlarıyla anmalarını sağlamıştır. HHH Bu başarıda büyük ölçüde Harf Devrimi’nin, dilimizin Latin alfabesiyle yazılmasının payı vardır. Türkiye Cumhuriyeti, kentlerimizin Türkçe adlarını tebliğ ve kullanımını resmen talep ettiği 28 Mart 1930’dan sonra Ankara’ya Angora, İstanbul’a Constantinople, İzmir’e Smyrna’ydı Smyrne’ydi, Bursa’ya yok Pruse’ydi yok Alfabe bahane, cehalet şahane! Brousse’du vb. diye gönderilen mektupları adreslerine ulaştırmadı. Türk kent ve yer adlarının Türkçe yazılmadığı resmi yazışmaları işleme koymadı! Oysa günümüzdeki aymazların özendiği Osmanlı sultanları, adı boyundan uzun ululukta, TV dizisi hakanı Abdülhamit Han dahil; saltanatları boyunca güya titrettikleri “cihanı âlem”e mülkünün hiçbir köşesinin adını Türkçe söyletememişti! 1930’a kadar Trakya ve Anadolu’nun tüm kentleri, hatta bölgeleri antik ya da klasik eski isimleriyle anılıyor, Osmanlı bu toprakların 600 yıllık sahibi değilmiş gibi Türkçeleşmiş adları hiçe sayılıyordu. HHH Türkçeleşmiş diyorum, çünkü tarihi pek de takmayan Türkler hiç olmazsa bu anlamda etimolojiye sadık kalmış, antik yerleşim merkezlerinin adlarını geniş genelde değiştirmemiş, eskilerini içinde taşıyan doğal devinimleriyle yetinmiştir. Örneğin “Natolia”nın bir süre “Anatolia” diye anıldıktan sonra analar dolup taşıyormuş gibi bir güzellemeyle “Anadolu”laşması da böyleydi; Konstantinopolis’in Stin Poli (iç kent) kısaltmasından yola çıkarak önce İstinpol, sonra İstanbul’laşması da... Osmanlı’nın dilini yerleştirme ve yayma başarısızlığında elbette ki Arap harfleriyle yazılıyor olmasının yanı sıra, Osmanlıcanın üç dört dilin karışımından ibaret ağdalı kimliksizliğinin de payı vardır. Zaten devleti ve mülkünü çağdışı bırakarak sonunu hazırlayan süreç de bu kimliksizlikten beslenmiş; Osmanlıcanın çağdaş kültüre ulaşmakta yetersiz kalıp tıptan mühendisliğe başta Fransızca ve Almanca, yabancı dillere ihtiyaç duyulmasıyla başlamıştır. HHH Cumhuriyetin en kutlu başarısı Harf Devrimi’ne “bir gecede cahil kaldık” diye lanet okuyan cühelaya en veciz yanıtı, bir sosyal medya kullanıcısı verdi: “Haydi deden alfabe değişti diye bir gecede cahil kaldı. Ya sen? 90 yıldır değişmeyen bir alfabe var, sen niye cahilsin?” Harf Devrimi’ne dil uzatanlar ne dün Arap alfabesiyle Osmanlıca okurlardı, ne de bugün Latin alfabesiyle yazılmış Türkçe tarih, bilim ya da ebediyat okurlar... Ağızdan dolma tüfek gibi kulaktan dolma avam dilleriyle Türkiye’ye Osmanlıcılık dayatan bu cahiller Arapça selamlaşır; Nedim’in Acem mülkünü bir taşına feda ettiği İstanbul’u hâlâ İslambol’laştırmaya çalışırlar. Ama boşuna. Kimliksizleşmekte gerçekten başarıya ulaştılar, sanırım sonları da Osmanlı’yı aratmayacaktır. T ayyip Bey’in başımıza gelmesinin dün 17’nci yıldö ‘Suikast timiniCEMALpg“Paibaraiş,yaab, kekasartlıdeyıı!”bduedwtlağedwnimawuşh.kmasehiesimnş[email protected] KAŞIKÇI CİNAYETİ nümüydü; yarın ise Bülent Ecevit’in aramızdan ayrılışı Selman’ın danışmanıgüfte kolay!)            Türk sözcüğünü inat nın 12’nci yıldönümü. İki olayı aynı cümlede bu luşturan kader utansın! (Bu laftan suç üretmeye kalkan çıkarsa, o da utansın!)  Çok şükür Türkçemizde, Batı dillerindeki gibi sözcüklerin cinsiyeti yok.     Ama “Kaderin cilvesi” diye bir deyimimiz var. Cilveyi beklerken la “bir ırkın adı” diye sakıncalı sayan ve “Andımız”ı yasaklayan anlayış, yarın “Kahraman ırkıma bir gül, ne bu şiddet bu celal” sözleri için de “ırkçılık ve şiddet içeriyor” diyebilir. Üstüne de “Kahraman ırkım” lafının da yönetiyordu’ ABD’li Wall Street Journal gazetesi, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’a en yakın isimlerden olan ve Prens’in basın danışmanlığını yapan Suud elKahtani’nin gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesi için İstanbul’a gönderilen suikast timinin yöneticisi olduğunu iddia etti. Gazeteye Çok ünlü ve çok kıdemli bazı belediye başkanlarımızın adaylık için sergiledikleri halleri  saymazsak “cilvebaz erkek” olmayacağına göre, kader “dişi” bir sözcük.  Kader, hem de öylesine cilvebaz ki, fazla derin düşünmeye kalkanın aklını başından alıyor. Seçmen çoğunluğumuz çok şükür çok derin düşünmüyor. Bugün söylediğinin ertesi gün tersinin söylenmesine hiç aldırmıyor. Gününü kurtaranın peşine düşüyor. Gazeteci olsa da olmasa da arada bir derin düşünenler arasına düşüyor insan. Dün Ankara’da Maltepe Camisi’nin avlusu öyleydi. Geçen yıl kaybettiğimiz ilk kadın bakanımız, Ankara Üniversitesi Rektörü Türkan Akyol’un eşi ve yüzlerce hekimin hocası Prof. Turhan Akyol’u uğurlamaya gelenler, yacak pahalılık ve işsizlik korkusunun kitlelerde yarattığı endişe ve kaygının, polisiye haberlere kadın cinayeti, doktorlara saldırı, trafikte bıçaklı kavga diye yansıdığı, keşke Külliye’nin pencerelerinden de görülse. HHH Bu arada “Andımız” tartışması tam gaz. Şu sıralar “Bizim tek andımız İstiklal Marşımızdır” diyen Tayyip Bey, altı ay önce de “İstiklal Marşı’nın bestesinin değişmesi gerekir!” demişti.  Kime? Külliye’de misafir ettiği muhtarlara. Belli ki muhtarlar arasında külliyetli miktarda bestekâr var diye bir istihbarat almıştı. Artık enişte beyden mi yoksa MİT’ten mi, Allah bilir. Kürtleri ve öteki ırkları zan altında bıraktığını iddia edebilir.           Dedik ya maksat laf olsun, torba dolsa keşke. HHH  Bülent Ecevit de kaderin her türlü işvesine maruz kaldı. Yüzde 42 oy aldığı halde ancak koalisyon hükümeti kurabildi. (Oysa Tayyip Bey 17 yıl önce dün, yüzde 34 oy alıp TBMM’nin yüzde 66’sını elde etti.)  İki kez darbeye uğradı. Hapse atıldı. Suikast girişimine uğradı. Defalarca yargılandı. Yıllarca “yasaklı” yaşadı.            Demokrasi ve adalet arayışı hiç durmadı. Bir arkadaşının adı ile (Necdet Onur) Arayış adlı bir dergi çıkardı. “Hak Hukuk Adalet” başlıklı yazısı, basım sırasında derginin sayfalarından kazınarak çıkarıldı. konuşan kaynaklar, Kahtani’nin önce bazı vaatlerle Kaşıkçı’yı Suudi Arabistan’a çekmeye çalıştığını, gazetecinin dönmemesi üzerine de konsolosluktaki cinayetin planlandığını söyledi Kaynaklara göre Kaşıkçı’ya İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’nda 2 Ekim tarihi için randevu veren konsolosluk görevlisi, Kahtani ile sürekli iletişim halindeydi ve Suudi Arabistan İstihbarat Şef Yardımcısı General Ahmed elAssiri de Kahtani’den aldığı emir doğrultusunda suikast timini topladı. Öte yandan Kral Selman bin Abdulaziz’in, cinayete ilişkin Türk yetkililerin topladıkları delillerin ardından, hem Assiri hem de Kahtani’yi görevden aldığı da iddia edildi. kendisinin bir sözünü birbirlerine anımsatıyordu: Turhan Akyol, Mümtaz Hoca’nın Galatasaray Lisesi’nden arkadaşı, Kurtuluş Savaşı ertesinin ve Cumhuriyetin kuruluşunun heyecanını yaşamış kuşaktan.   Arkadaşlarıyla bir araya geldiklerinde söylediği bir sözü konu ediyorlar: “Eğer İngilizin, Rusun işgaline uğrasaydık ülkemizin kentleri, coğrafyası ve hatta sosyolojisi bu kadar ağır zarar görmezdi!” Dinlemekle yetiniyoruz. Buna halkın psikolojisini de eklemek gerektiğini sadece buraya yazıyoruz: Deprem bekler gibi beklenen ekonomik krizin, daha da patla HHH “Bestesi zor!” dediği İstiklal Marşımız, 1930’dan beri, yani 88 yıldan beri söyleniyor. Eski Türkiye’ye ait yani. Artık yeni ağızlar peydah olduğuna göre belli ki yeni ağızlara yeni “taam”, yeni lokma gerekiyor. Maksat gündem olsun torba dolsun olsa keşke. Amaç önce beste değişsin, sonra güfteyi köfte yapmak nasıl olsa çok kolay. (Anımsanması gereken tarihi bir anlatı  var. İngiliz  Kraliçesi Victoria’nın “Dünyada, iffet de dahil, para ile satın alınamayacak hiçbir şey yoktur!” demesi üzerine Sultan Abdülaziz’in, yanındaki Hariciye Nazırı Fuat Paşa’ya dönerek, Tayyip Bey, 17. yıldönümünde zamanın ruhuna fatiha okudu mu bilemeyiz. Ama ölümünün 12. yıldönümünde Ecevit’ın ruhunu şad etmenin en kestirme yolu, 37 yıl önce sayfalardan kazınan o yazısından birkaç satır: “İnsanlar bir ölçüye kadar özgürlük kısıntılarına, baskıya, zulme katlanabilirler, ama haksızlığa, adaletsizliğe katlanamazlar. En zayıf, en ürkek insan bile haksızlık, adaletsizlik karşısında tepki duyar ve tepkisini hiç beklenmedik biçimde ve ölçüde açığa vurabilir.” (30 Mayıs 1981) HHH Bu kaçınılmaz tepkiye maruz kalacaklar için bu da bir tür kaderin cilvesidir. Londra’da protesto Uluslararası Af Örgütü’nün Londra Tem silciliği, Londra’daki Suudi Arabistan Büyükelçiliği’nin bulunduğu sokağa ‘Kaşıkçı Sokağı’ tabelası asarak protesto gerçekleştirdi. ‘Tüm deliller Veliaht Prens’i işaret ediyor’ Washington Post Yayın Kurulu, “Ortadoğu’nun geleceği Cemal Kaşıkçı için adaletin sağlanmasına bağlı” başlıklı bir makale kaleme aldı. Kaşıkçı konusunda en önemli sorunun Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın, önceden planlandığı kabul edilen bu cinayetten sorumlu tutulup tutulmayacağı olduğu belir tilen makalede, “Mevcut delillerin çoğu Veli KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] aht Prens’i işaret ediyor. Aralarında Prens’in güvenliğinde görevli olması muhtemel olan 5 kişinin de bulunduğu 15 kişilik bir suikast timinin İstanbul’a gönderilmesinin serserile rin yaptığı bir operasyon olduğunu söyleyen resmi açıklamaya inanan tek bir Ortadoğu uzmanı bile bulamayız” denildi. ‘İsrail yazılımıyla gözetlendi’ iddiası ABD’li gazeteci Courtney Radsch, Suudi yönetiminin, belirlediği muhalif gazetecileri takip ettirdiğini öne sürerek “Kaşıkçı, İsrail tarafından üretilip bir Amerikalı şirket tarafından satılan Pegasus adlı yazılım programıyla gözetlendi” iddiasında bulundu. Radcsh, “Suudi Arabistan yönetimi, sosyal medya stratejilerini geliştirmek için ABD’li PR şirketlerine ve kendilerine muhalif gazetecileri belirlemek için McKinsey şirketine milyonlarca dolar para ödedi” dedi. l Dış Haberler ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] İran’dan cinayetle ilgili yeni iddia İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı İshak Cihangiri, ABD, İsrail ve Suudi Arabistan’ın Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetini İran’la irtibatlandırmak için milyonlarca dolar harcadığını ileri sürdü. Cihangiri, konuşmasında ABD, İsrail ve Suudi Arabistan’ın İran’a karşı psikolojik savaş başlattığını ve bunu medya üzerinden yürüttüklerini ifade ederek bu konuda bir dereceye kadar başarılı olduklarını ve insanları endişeye sevk ettiklerini söyledi. l Haber Merkezi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle