18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 1 Mayıs 2015 EDİTÖR: FATMA KOŞAR TASARIM: YALÇIN ERZAN Kıbrıs Tabusu ugün, dünyaya sol siyasetler çerçevesinden bakanlar için, emek mücadelesini sembolleştiren çok önemli bir gün. Dahası, Türkiye’de yaşananlar için fazladan, 1977’de Taksim’de yaşanan acının yıldönümü. Mevcut iktidarın Taksim yasağı üzerine hiçbir şey yazmak istemiyorum, zira otoriter siyaset anlayışının sıradan neticelerinden birisi de bu. Onun yerine, sol siyaset ufkuna sahip olanların, iktidarların tabu kıldığı konuları sorgulamak adına yapması gereken işlerden birini hatırlatmak istiyorum. Malum, Kuzey Kıbrıs’taki son seçimler ardından iktidara gelen Mustafa Akıncı ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında bir “yavru vatan” polemiği yaşandı. Bu olayın, Kıbrıs tabusunu sorgulamak açısından iyi bir vesile olduğunu düşünüyorum. Dahası, bu tabuyu sorgulamak açısından ben de, daha önce hiçbir girişimde bulunmamanın eksikliğini hissediyorum. Doğrusu, mevcut iktidar partisinin 2004’te Annan Planı’nı destekleme politikası, Türkiye’nin klasik Kıbrıs politikası açısından büyük bir adımdı, pişmiş aşa su katmanın âlemi yoktu. Malum, bu siyasi adımın karşısına dikilen engel ise o dönem Kıbrıs Rum Kesimi’nden geldi, bu konuda iktidar siyasetini eleştirecek bir husus olamazdı. Doğrusu Rum kesimi, Türkiye’nin Kıbrıs siyasetinin çok gerisinde kalan bir dar görüşlülük sergilemişti. Tüm partilere mesafem aynı ama 400’ü verin “Başkanlık” sempozyumuna katılan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Padişahlık istiyor” eleştirilerine “Dünyada başkanlık sisteminin olduğu hiçbir ülkede monarşi yani krallık yokken, parlamenter sistemlerin pek çoğunda bunu görmek mümkündür. Bunu nereye koyacaksın?” savunması yaptı. Erdoğan Bilkent’te “Başkanlık sempozyumu”nda, ardından da şoför esnafıyla buluşmasında konuştu. Başkanlık sisteminin gündemden hiç düşmemesinin nedenini siyasi istikrar arayışına bağlayan Erdoğan, şöyle konuştu: “Biz sadece devletin temsilcisi bir cumhurbaşkanı değil, devletle birlikte milletin de temsilcisi olarak bir devlet başkanlığı istiyoruz. Rejimin muhafızı olarak tasarlanan ve milletin temsilcisi durumundaki hükümeti yola getirmekle vazifeli olarak konumlandırılan cumhurbaşkanlığı sistemi, 10 Ağustos 2014 itibarıyla çöktü. Erdoğan esnafla buluşmasında da “Demek ki 400’ün verilmesi lazım. 400’ü verin ve yeni anayasa rahatlıkla kurulsun” dedi. Her partiye eşit olduğunu savunan Erdoğan esnafa, “Kime verecekseniz verin ama 400’ü verin” diye seslendi. Cumhurbaşkanlığı sistemini “motoru tekleyen, kaportası dökülen, ses gelen arabaya” benzeten Erdoğan arabanın, “Beni değiştir” diye bağırdığını kaydetti. l ANKARA Cumhuriyet Bürosu haber 5 B olan Kıbrıs olunca, bu konudaki milliyetçi taassubun iktidar partisi ile sınırlı olmadığını hatırlamakta fayda var. Kıbrıs konusunda ezber bozma işi, bugüne kadar, sol ve demokrat çevrelerde bile çok sınırlı bir alana hapsolmuş vaziyetteydi. Bunun bir nedeni, kuşkusuz “milli menfaat” diye tanımlanan alanın sorgulanması önündeki yasal ve psikolojik engeller. Diğeri ise Türkiye’de sosyal demokrat ve sol çevrelerin milliyetçilik taassubunu aşamamış olması. Nihayetinde, 1974 müdahalesi ardından “Kıbrıs fatihi” olmakla övünen ve/veya övülen iki siyasetçiden biri MSP lideri Necmettin Erbakan, diğeri ise koalisyon ortağı CHP lideri Bülent Ecevit’ti. Sonraları, Ecevit’in yetmişli yıllarda “sosyal demokrat siyasetleri halkla buluşturması”na çokça gönderme yapıldı, ama bu halkla buluşmanın milliyetçilik paydası pek hatırlanmadı. Sendikacılar yargılanıyor Berkin Elvan’ın yaşamını yitirmesinin ardından İzmir’de o dönemde düzenlenen eylemlerde, dönemin Başbakanı Erdoğan’a hakaret ettikleri gerekçesiyle DİSK Ege Bölge Temsilcisi Memiş Sarı, KESK Dönem Sözcüsü Abdullah Tunalı ve Genel İş 3’No’lu Şube Yardımcısı Ali Rıza Duran dün hâkim karşısına çıktı. Davada, sendikacıların 1 yıldan 3 yıla kadar hapisle cezalandırılmaları isteniyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan Ankara otobüs ve minibüsçü esnafı ile bir araya geldi. Oda başkanları Erdoğan’a hediye verdi. (NECATİ SAVAŞ) ‘Yavru’ muamelesi Dahası, bu sorun kuşkusuz siyaset sınıfı ile sınırlı değil, bu ülkede 1974 müdahalesi de, ardından Türkiye’nin neden Kıbrıs’ta yerleştiği de, neden nüfus transferi yapıldığı da, Kıbrıslı Türklerin kırk yıldır dünyadan yalıtılmak şeklinde tezahür eden bir siyasalhukuki limbo’ya mahkum olmak konusunda ne düşündüğü de hemen hiçbir toplumsalsiyasal çevre tarafından sorgulanmadı. Ne de olsa, Osmanlılar/Müslümanlar/Türklerin yaptıklarının “fetih”, başkalarının yaptığının emperyalizm, işgal olduğundan hiç kuşku duymadan yetişmiş bir toplumuz ve bunu sorgulamak tam bir tabu. Tam da bu nedenle, Kıbrıslı Türklerin seçimi ile iktidara gelmiş bir lidere, babasından azar işitmesi normal olan bir “yavru” muamelesi yapılabiliyor. Hem azarlayan sadece Cumhurbaşkanı da değil, eline kalemi alan Türk evladı, “yaptığı düzeltilir…, bu ne rahatlık” vs) diye sopa sallayabiliyor, seçimlerin dış mihrakların oyununun bir parçası olduğunu ileri sürebiliyor. Ne de olsa Kıbrıs’ı fethedenler, Kıbrıslılar için neyin daha iyi olduğuna karar verecek son mercidir diye düşünülüyor. İşte bu zihniyeti tartışmak için, Kıbrıs tabusunu hakkıyla sorgulamayı göze almak gerekiyor, ama o kadar “belalı” bir konu ki, hangimiz bunu göze alabiliriz bilemiyorum. Not: Kıbrıs konusu ile yeni ilgilenenlere; Niyazi Kızılyürek’in ‘Doğmamış Bir Devletin Tarihi Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’ isimli kitabına (İletişim Yayınları) göz atmalarını tavsiye ederim. Başbakanlık’tan zırh HAZAL OCAK Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığı, Nurol Tower’ın inşaatının yükseldiği Şişli’deki eski Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) arazisine verilen imar uygulamalarıyla ilgili suç duyurusunda bulunulan eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar ve dönemin TOKİ yöneticileri hakkında soruşturma iz ni vermedi. Arazi için YTÜ Rektörlüğü ile TOKİ arasında 6 Ağustos 2010’da bir protokol imzalandı. İmar planının yürütmesinin durdurulması ve iptali istemi ile CHP’li meclis üyeleri Dursun Çaltı ve Hüseyin Sağ tarafından dava açıldı. Nurol Tower 244 adet rezidans daire, 20 adet dükkân, 10 adet ofis olarak değiştirildi ve ‘ÇED gerekli değildir’ kararı alındı. ‘Eski Türkiye’ tavrı Şimdi durum farklı; zira iktidar partisi Kıbrıs konusunda, Türkiye’nin klasik politika anlayışına geri döndü; “yavru vatan” söylemi böylece bir kez daha şahlanma imkânı buldu. Bu geri dönüşü, sadece Kıbrıs politikası çerçevesi ile sınırlamak son derece yanıltıcı olur, daha önemli olan mevcut iktidarın hemen her konuda sıklıkla “eski Türkiye” diye tanımladığı devlet politikalarına geri dönmüş olması. Bu şartlar altında, Kıbrıs konusunda “eski Türkiye”nin siyasetine dönüş çok şaşırtıcı değil, kısa bir süre önce “derin devlet/Ergenekon yapısının” temel taşlarından birinin Kıbrıs mevzuu olduğunu unutmuş olması da. Bu noktada, “Yeni Türkiye’nin inşası” denilen süreçte nasıl bir Türkiye tasavvuru ile karşılaşacağımızı kavramakta fayda var. Kısaca, “Vesayet rejimi”ni yıkmak adına yola çıkan iktidar partisinin kendi vesayet rejimini kurması sürecini yaşıyoruz; otoriter siyaset anlayışının katmerlisinin “muhafazakâr” kalıp içinde çeliklenmesine tanık oluyoruz. Diğer taraftan, söz konusu ‘Müftü Demirtaş’a haddini bildirsin’ aşbakan Ahmet Davutoğlu, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın “Kabe nasıl Müslümanlar için kutsalsa Taksim de bizim için kutsal” diyerek Kâbe’ye şirk koştuğunu ileri sürerek, “Demirtaş, haddini de sınırını da bilecek” dedi. Demirtaş, Davutoğlu’na “çarpıtma ustası” diye yanıt verdi. Niğde mitinginde konuşan Davutoğlu Demirtaş için “Kâbe’ye B şirk koşmanın hükmü nedir İslamda” dedi. Bir müftüyü vekil gösterdiklerini kaydeden Davutoğlu, “Bu nasıl söz, müftü efendi cevap versin. Demirtaş haddini bilecek, sınırını da bilecek. Doğu’da müftü efendiyi aday gösterdi, Batı’da Taksim’e çıkıp burası Kâbe’dir bizim için diyeceksin öyle mi?” dedi. Davutoğlu, 1 Mayıs nedeniyle isteyenlerin kendilerine gösterilen yerde gösteri yapabileceklerini belirterek, “Kimse Taksim etrafında yeni bir kaos çıkarmaya kalkmasın” dedi. Davutoğlu, Kılıçdaroğlu’nun eğitimle ilgili “1+8+4” formülünün imam hatip ortaokullarının kapanması anlamına geldiğini ileri sürdü. Demirtaş, Davutoğlu’nun kendisi hakkındaki sözlerini eleştirerek, şöyle konuştu: “Kendisi yalan ustasıdır. ‘Bazı şeyler mekanla bağlıdır’ dedim. ‘İşçi katliamını Taksim dışında anamazsınız’ dedim. Ve siz bir Müslümana ‘Kabe dışında bir yere hacı olmaya git derseniz, hakaret etmiş olursunuz’ dedim.” l Haber Merkezi Demirtaş: Çarpıtıyor Başbakan Davutoğlu ve eşi Sare Davutoğlu, Aksaray’a giderken bir vatandaşın evine konuk olup buradan vatandaşları selamladı. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle