28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 1 Mayıs 2015 KULTUR EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK Haydi çocuklar tiyatroya... Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları bünyesinde düzenlenen 10. Uluslararası Eskişehir Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali 2125 Mayıs 2015 tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Türkiye’den katılacak farklı tiyatroların yanı sıra, İtalya, Fransa, Hollanda, Bulgaristan, Letonya, Moldova’dan katılacak yabancı topluluklar eşliğinde gerçekleştirilecek olan festival, 5 gün boyunca birçok oyunun yanı sıra atölye çalışmasına da ev sahipliği yapacak. 19 Mehmet Aksoy’dan, yıllar önce heykeli için ‘Tükürürüm böyle sanatın içine’ diyen Gökçek’e... nkara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Melih Gökçek’in dinozor projesi de en az robot heykeli kadar tepki çekti. Ankara Büyükşehir BeleCEREN diyesi tarafından Atatürk OrÇIPLAK man Çiftliği kavşağına yerleştirilen “robot heykeli” dün söküldü, yerine üç metre yüksekliğinde “dinozor” yerleştirildi. Eski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da Gökçek’in son zamanlarda Ankara’nın çeşitli yerlerine yerleştirdiği heykel ya da benzeri işlerle ülke yönetimine karşı inceden bir ironi sergilediğini belirterek “Robot ve ‘dinozor’dan önce de TBMM’nin önüne, Genelkurmay kavşağına bir ‘kol saati’ heykeli koydu. Bütün bu düzenlemelerin şehri çirkinleştirmek pahasına ‘adrese teslim’ göndermeler olduğunu sanıyorum. Bu saatten sonra da ‘Türkiye’de kim ne yapsa yeridir’ diye düşünüyorum” dedi. “Robot heykel” için mimar, ‘Gülünce Gökçek’i andırıyor’ A ünlü yazar Aydın Boysan, Gökçek’e seslenerek “En kötüsü kendi heykeli olur” demişti. Boysan, “dinozor” için de “Olmadı ama kendi heykelini koymalıydı... Boş kafalardan ancak anlamsız patlamalar fışkırır... Gökçek’in kafasında da patlamalar fışkırıyor, bu patlamalarla anlamsız, aptalca ve gayriciddi heykeller, işler çıkıyor” dedi. Reklam için... Melih Gökçek’in basın danışmanı Avni Kavlak ise Ankapark’ın tematik bir park olduğunu, robot ve dinozorun heykel olmadığını, parkı tanıtmak için bu tür çalışmaların yapıldığını söyledi. ma gibi... Üç boyutlu illüstrasyon yapıyorsun heykel sanıyorsun. Ne kadar büyük yaparsan o kadar küçülüyorsun...” Aksoy, ayrıca, “dinozor”a içerik biçim ilişkisi olarak baktığında dinozorun özellikle güldüğü zaman profilden Gökçek’i andırdığını da vurguladı! Aksoy, sözlerine şöyle devam etti: “10 yıl boyunca Gökçek’e heykel anlatmaya çalıştım. Anladı, ama yanlış anladı. Ankara’yı Jurassic Park sanıyor, haksız da sayılmaz gücü yetene kurt kanunları geçerli tabii. Adam kavramsal çalışıyor, performans sanatçısı oldu çıktı, mesele sansasyon, milleti şaşırtma gündemde kalma, reklamın iyisi kötüsü olmaz meselesi.” Heykeltıraş Mehmet Aksoy da “Gökçek’i Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a şikâyet edeceğim, ne bu ‘ucube’ler diye, lütfen Cumhurbaşkanı olarak müdahale etsin yoksa taraflı diye şüpheye düşeceğim” dedi. Aksoy’a, Gökçek’in 1994’te kendi heykeli için “Ahlaksızlığın adını sanat koymuşlar, ben böyle sanatın içine tükürürüm” sözlerini hatırlatmamız üzerine de “Gökçek’in söylediği bu laflar aklıma geliyor da ayna, görüntülü, sesli yansı ‘Erdoğan’a şikâyet edeceğim’ Tepkilerden sonra ‘robot’un yerine ‘dinozor’ yerleştiren Gökçek orta yolu bulamıyor. ‘Komünist Manifesto’ ve özgürlük yordu. “Neden gülümsüyorsun?” diye soracak oldum. “Kendi çocukluğumu ve gençliğimi anımsıyorum da” dedi, “Sovyet döneminde ‘Manifesto’yu bize zorunlu olarak okuturlardı. İstesen de istemesen de okumak zorundaydın. 1 Mayıs gösterilerine katılmak da zorunluydu. İstesen de istemesen de katılmak zorundaydın.” Bu kez ben gülümseyiverdim elimde olmadan. 19. yüzyılda proletaryanın özgürlük başkaldırısı adına kaleme alınan bir yapıt, bir ülkede bir “zorunluluk” olarak dayatılırken, bir başka ülkede yasak kitaplar listesinin başında yer alabiliyordu. Şaşırtıcı mıydı? Bence hiç de şaşırtıcı değil. Baskı yönetimlerinin ortak yanı bu. Hiçbir kitap “baskı öğesi” olmamalı. Hiçbir kitap “zorunlu” da olmamalı, yasak da olmamalı. Şimdilerde “Manifesto” Türkiye’de serbest, ama düşünce ve ifade özgürlüğü üstündeki baskılar farklı biçimlerde sürüyor. Şimdilerde “Manifesto” Rusya’da zorunlu değil, ama özgürlükler üstündeki baskılar orada da farklı biçimlerde sürüyor. O yüzden, “Manifesto” okunmaya devam ediyor. O yüzden, 1 Mayıs’larda milyonlar meydanları dolduruyor... İnsan toprağın tuzudur! 2014’te Cannes’ın Belirli Bir Bakış bölümünün jüri özel ödülüyle 2015’in en iyi belgesel Cesar ödülünü kazanan ‘Toprağın Tuzu’ kesinlikle kaçırılmayacak bir film lımsı bir uzantının dikkati çektiği, kadın egemen Zoe toplumunda her kadının 45 erkeği var, erkek de karşı cinsten istediğiyle beraber oluyor ve kıskançlıktan eser yok. aha önce de N. Ray, Y. Ozu gibi usta sinemacılarla, Pina Bausch gibi modern dansçılar hakkında ilginç ‘biopic’ler ve kıvrak Küba müziği ağırlıklı “Buena Vista Social Club” gibi hoş filmler çeken, “Alis Kentlerde”, “Zamanın Akışında”, “Olayların Gidişi”, “Paris Texas”,“Berlin Salgado’nun bizzat birinci ağızdan anlattığı “Toprağın Tuzu”nda babası, Üzerinde Gökyüzü”, “Öylesine Uzak Öylesine Yakın” vb. gi karısı, oğlu Juliano ve yönetmen Wenders rol almış. bi iyi filmler barındıran, yagetiren sergiler açmayı sürdüren, van yapıyor. rım yüzyıllık parlak kariyeriyle 1980’lerde Amazon ormanla1970’lerde patlak vermiş Yeni Al 1944 doğumlu Brezilyalı fotoğrafrında keşfedilmiş, o uygarlıktan man Sineması’nın (Fassbinder ve çı Salgado’nun 50 yıldır çektiği binlerce fotoğraftan seçilmiş eser uzak, doğada cıscıbıl yaşayan Zoe Herzog’la birlikte) kuşkusuz en lerini bir araya getiren “Toprakabilesi sahneleri de filmin akılönemli yönetmeni olagelen, büğın Tuzu”, iyi düşünülüp tasarla da kalan bölümlerinden. yük uluslararası ödüllerle taçlannarak kurulmuş, akıcı bir yapıda Alt dudaklarından sarkan sakadırılmış usta yönetmen W. Wenseyrediyor. ders, bu tür sanatçı belgesellerine Brezilyalı ünlü fotoğrafçı SebasFotoğraf sanatı... tiao Salgado’yu konu edinen son Hep trajik sonuçlara yol açan filmi “The Salt of the EarthToprasavaşlar, nefretle kolkola her yeri ğın Tuzu”yla bir yenisini ekliyor. sarmış şiddet, ölüm, acı, kuraklık, yoksulluk, göçmenlik meseleleSeyre ve riyle ilgilenmiş, topraksız köylüövgüye değer lere, ekoloji sorunsalına ilişkin et2 hafta kadar önce İstankileyici fotoğraflar çekmiş, çevrebul festivalinin Belgeseller böci Salgado üstüne çekilmiş bu bellümünde seyrettiğimizde resgesel, değindiği siyasaltoplumsal men soluğumuzu kesen, fotoğraf konular kadar fotoğraf sanatına la da yakından ilgili Wenders’in, da yoğunlaşıyor. Salgado’nun 1973 doğumlu oğlu Salgado’nun uzun dişli Juliano Ribeiro Salgado’yla işbirMors’ları denize kovalayan beliği yapıp ortaklaşa hazırlayıp yöyaz kutup ayılarından 1991’de nettiği, 2 saati aşkın süresine karsavaşın yıkımını çekmeye gittişın sürükleyiciliğinden hiç kayği Kuveyt’te saptadığı yanan binbetmeksizin seyirciyi başından lerce petrol kuyusuna, her türsonuna dek perdeye bağlayan, lü gereksinimlerini Ren geyikleseyre ve övgüye değer “Toprağın rinden sağlayan, ‘Sibirya kovboyTuzu” bugün gösterime giriyor. Aslında doğanın katledilmesin ları’ denen Nenetlerden Güney de başrolü üstlenmiş ve kuşkusuz Amerika’dan sonra en sevdiği kıta olan Afrika’daki (Ruanda ve gezegenimizin en bencil yaratığı Kongo’daki) çok kanlı kabile saolan insanın, eninde sonunda savaşlarına dek farklı konulardaki dece doğanın bir parçası olduğunu hatırlatan ve bunu vurgulayan birbirinden çarpıcı fotoğraflarını içeren filmde özetle, şu gök kub“Toprağın Tuzu”, sözcüğün Yunanca kökenini açıklayarak başlı be altında, insanoğlunun sebep olduğu bütün kaotik olanıbiteni yor, yani ‘fotoğrafçı, ışıkla resim nerdeyse özetleyip 127 dakikaya yapan’ demektir. sığdırmış Wenders Usta. Belgesel, akıcı bir Bir yığın filmin yapacağını tek yapıda seyrediyor bir belgeselde çözümlemeye çalışmış. 1973’ten 1994’e dek Sygma, Afrika’da aslında hepsinin zenGamma, Magnum gibi büyük fotoğraf ajanslarıyla çalışan, sonra gin olma fikrinin kölelerine dösında karısı Lelia’yla kendi ajansı nüştüğü, binlerce insanın devasa bir çukurdaki karıncalar gibi Amazonas Images’ı kuran, tematik fotoğraf çalışmaları için yıllar altın arayış fotoğraflarıyla açılan “Toprağın Tuzu”, göçgöçmenler dır 100’den fazla ülkeye seyahat temasından sonra Salgado’nun edip “Öteki Amerikalar” (1986), 10 yılını verdiği ve bu kez alışıl“Sahel: Yolun Sonu” (1988), “İşmış karamsarlığının yerini iyimçiler” (1993),“Yeryüzü” (1997), ser bir bakış açısına bıraktığı, ge“Göçler ve Göçmen Portreleri” (2000), “Afrika” (2007) gibi birbi zegenimize yazılmış bir aşk mektubu niteliğindeki “ExodusYararinden değerli fotoğraf albümleri yayımlayarak bütün dünyada ses dılış” kitapalbüm projesiyle ta eçenlerde bir dünya vatandaşıyla tanıştım. Adı, Yuri Korşumov. Çocukluğu ve ilkgençliği Vladivostok’ta geçmiş. Sovyetler Birliği döneminde. Sohbetimiz geldi, gazetemizin bugün okurlarına armağan ettiği “Komünist Manifesto”ya dayandı. Ta Mustafa Suphi’den bu yana “Manifesto”nun Türkçe çevirilerinin başına gelenlerden söz açtım Yuri’ye. “Manifesto” çevirilerinin yıllar boyunca Türkiye’de nasıl yasaklandığından, çevirmenlerin ağır hapis cezalarına çarptırıldığından söz ettim. Marx ile Engels’in bu ölümsüz yapıtının, ancak Sovyetler Birliği’nin dağılması ve sosyalist ülkelerin çöküşünün ardından ülkemizde TCK’nin 142. maddesinin kaldırılmasıyla serbest kaldığından... Sonra, Uluslararası İşçi Bayramı 1 Mayıs’a geldi konu. İster istemez, Türkiye’de işçilerin, emekçilerin, aydınların 1 Mayıs’ı özgürce kutlayamadığını, Taksim’de buluşup kutlamak isteyenlerin iktidarın güvenlik güçlerinin acımasız saldırılarına uğradıklarını anlattım. Ben anlatırken, Yuri hafifçe gülümsü G D 7 kız çocuğuna sahip ailesinin biricik oğlu olan Salgado’nun bizzat birinci ağızdan anlattığı “Toprağın Tuzu”nda babası, karısı, oğlu Juliano ve yönetmen Wenders de rol almış. 1945 Düsseldorf doğumlu, 70’lik usta Ernst Wilhelm ‘Wim’ Wenders’in ressamsı gözüyle seçilerek dolaysız, yalın bir yaklaşımla filme dönüştürülmüş Salgado fotoğraflarına dayanan, Laurent Petitgand imzalı başarılı müziklerle bezenmiş, kısacası bize ‘doğadaki yıkım geri döndürülebilir’ mesajı veren bu nefis belgesel kesinlikle mevsimin en görülesi filmlerinden biri. Dolaysız ve yalın... avramlar, ülkeler, şehirler, insanlar ve elbette kitaplar onlar için bedel ödendikçe değerlenir, şüphesiz. Galileo, Dünya’nın yuvarlak olduğunu iddia ettiği gerekçesiyle, Socrates ise soru soruyor diye mahkum edilmeseler, belki de fikirleri bugünlere bu yaygınlıkla ulaşamayacaktı. Bizim yakın tarihimiz de, fikirleri nedeniyle bedel ödeyen insanların hikâyeleriyle, yasaklanan kitaplarla, fikirlerle dolu. İşçinin, emekçinin bayramında, kıymetleri her geçen gün artan Cumhuriyet okurları ile, bu çeviriyi yayımladıkları için senelerini feda etmek zorunda bırakılan Nur Deriş ile Celâl Üster’in Komünist Manifesto çevirisinin buluşmasına aracılık etmekten büyük kıvanç duyuyorum. 1 Mayıs’ların gerçek birer bayram olabilmesi dileğiyle. Can Öz, “Komünist Manifesto”yu anlatıyor K C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle