27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 OCAK 2015 CUMA [email protected] 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER A nayasa Mahkemesi 9 Ocak 2014’te tıpkı Balyoz Davası’ndaki gibi İstanbul Askeri Casusluk Davası’nda da sanıkların adil yargılanma haklarının baştan sona ihlal edildiğini karara bağladı. Bu yazıda Türkiye’de yargı eliyle gerçekleştirilen darbe ve terör döneminin en rezil anısı olarak tarih kitaplarında yer alacak olan bu komplonun öyküsünü paylaşacağım. İstanbul Fuhuş, Şantaj ve Casusluk Zırvası, elle tutulup gözle görülebilen bir sahtecilik olayıyla başladı. Hazırlanan senaryo gereği “Vika” adlı bir hayat kadınıyla irtibatı varmış gibi gösterilmesi gereken Albay İbrahim Sezer’in arkadaşıyla yaptığı telefon görüşmesinde söylediği “Eşme” kelimesi, tapeye “Vika” olarak geçirildi. Böylece arama kararı çıkaracak dayanağı imal etmiş olan polisler, 3 Ağustos 2010’da albayın bir dostunun o sırada boş olduğunu bildikleri evine, her nasılsa fuhuş aramasında dijital delil “bulacakları” içlerine doğduğundan, Bilişim Şube ekipleriyle birlikte gittiler. Kapıdan girdikten sonraki 35. saniyede dijitalleri başarıyla “bulan” bu haramyemez kahramanlar, görevlerini yapmış olmanın rahatlığıyla Albay Sezer’in kendi evini arama zahmetine de (mahkeme emrine karşın) hiç girmediler. *** Gaipten gelen bir eposta ihbarıyla Üsteğmen Emrah Karaca’nın evi için çıkarılan arama kararı var bir de. Anlaşılan dijital deliller özenle hazırlanmış, sıra “bulunmalarına” kalmıştı ki bir aksilik çıktı: Üsteğmen Karaca başka şehre tayin olup gitmişti! Bu gibi sorunları kendilerine dert etmeyen haramyemezler “yanlışlıkla” başka bir subayın, Üsteğmen Emrah Küçükakça’nın evine gittiler. Tesadüf bu ya, kendisi o sırada seferde olduğundan bu ev de boştu ve işe bakın ki Karaca’nın adına hazırlanmış delilleri Küçükakça’nın evinde “buldular”! Bu piyangodan Küçükakça’ya 10 yıl 7 ay 15 gün hapis çıktı. Karaca hakkında dava bile açılmadı. Bir Kumpas Örneği İstanbul Fuhuş, Şantaj ve Casusluk Zırvası, elle tutulup gözle görülebilen bir sahtecilik olayıyla başladı. Dijitaller onlarca TSK ve TÜBİTAK çalışanının bir fişleme, fuhuş, şantaj ve casusluk çetesi kurduğu izlenimini yaratmak amacıyla hazırlanmıştı. Amaç bu iftirayla yerlerinden edecekleri subay ve mühendislerin yerine de kendi adamlarını yerleştirebilmekti, bu arada kaç masumun canını yaktıkları umurlarında değildi. Prof. Dr. CEM SAY Boğaziçi Üniv. Bilgisayar Mühendisliği Bölümü Bu dijitaller “bulunuyordu” bulunmasına ama yasanın emrine rağmen sanıklara verilmiyordu. Sonradan anlaşıldı ki güncel gelişmelere göre deliller sürekli zenginleştiriliyormuş; sözgelimi Albay Sezer’in evinde Ağustos 2010’da el konulan diskten Ekim 2010’da yaşanan bir olayın anlatımı çıktı. Çıktı da ne oldu? O dosyayı yazmakla suçlanan Albay Koray Eryaşa (ya müneccimlik ya da “izinsiz zaman yolculuğu yapmak” suçundan olsa gerek) 3 yıl 2 ay 15 gün yattı, cezasını bitirdi, çıktı, Anayasa Mahkemesi’nin kararını evinde buruk bir gülümsemeyle karşıladı. Dijitaller onlarca TSK ve TÜBİTAK çalışanının bir fişleme, fuhuş, şantaj ve casusluk çetesi kurduğu izlenimini yaratmak amacıyla hazırlanmıştı. Anlaşılan bu kurumlarda örgütlenmiş ve yıllardır herkesi zaten fişlemiş bir çete, hazır fişlerinin bir kısmına gerçekdışı fuhuş detayları (iddianamede fuhuş yaptığı söylenen kadınlardan bi ri mahkemeye bekâret raporunu sundu, diğerlerinin de var olmadıkları ortaya çıktı) ekleyip bilgisayarda hedef seçtiği kişilerin adlarıyla kaydediyor, yargıdaki çete mensupları da asla delil olamayacak bu dosyalara “gereğini” yapıyordu. Amaç bu iftirayla yerlerinden edecekleri subay ve mühendislerin yerine de kendi adamlarını yerleştirebilmekti, bu arada kaç masumun canını yaktıkları umurlarında değildi. *** Sıfır delille “amirale Harp Okulu öğrencilerini peşkeş çekmekle” suçlandığını öğrenince bebeğini düşüren Ebru Yüzbaşı, fuhuş yaptırdığı yazılan evde yıllardır ailesiyle yaşadığını kanıtlayan Selin Teğmen, milli kripto projesini yürütürken hapse atılıp aylar sonra TÜBİTAK’tan kovuluşunun ardından saçlarına ak düşmüş şekilde serbest bırakılan mühendis Merdan Metin ve daha nice masum, sonunda “mahkeme” bile ortada fuhuş, şantaj ve casusluk olmadığını kabul etse de Balyoz ve Hanefi Avcı davalarındaki “enteresan” kararlarından da tanıdığımız, fizik ve mantık kurallarıyla başı pek hoş olmayan Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nce mahkum edildiler. “Peki ama hiç beraat çıkmadı mı canım?” diyor olabilirsiniz. Çıkmaz olur mu? Hani albayın tapesine “Eşme” yerine “Vika” yazıp işi başlatan polisler vardı ya? Ses kayıtları sahteciliği ortaya çıkınca o polisler mecburen yargılandı, ama yüce Türk adaleti jet hızıyla kendilerini “şikâyetçiler bu sahteciliğin KASTEN yapıldığını belgeleyemediği için” beraat ettirdi, şimdi kuşlar kadar özgür bu polislerimiz. *** Ben bu yazıyı kaleme alırken (verilmesi bir yıldan fazla sürmüş olan) AYM kararı henüz yazılıp web sitesine konulmadığından beş masum mahpus (milli sonar üretince başı belaya giren ve hapiste üçüncü yılını sürmekte olan Necmi Yıldırım, yetim oğlu o hapse atılınca bir de öksüz kalan bilgisayar programcısı Senay Sarıgöz, Kuzey Irak’ta görev yaparken Ankara’daki evini polisler basınca “casus” olduğunu öğrenen Adnan Yılmaz, “uzman çavuş da eksik kalmasın” mantığıyla içeri atılan Alpay Aksu ve küçük oğlunu “cezaevinde çok gizli görevdeyim” diye avutan Tamer Çetin) başta olmak üzere bu iftiraya hedef olan 44 aile hiç yoktan bir hafta sonunu daha gerçek özgürlüğe kavuşamadan geçiriyordu. Üstelik bu kişiler bu tipten “delil”lerle hapiste yatan son yurttaşlarımız da değiller. Katliamı bilfiil gerçekleştirenlerin çoktan tahliye edildikleri Zirve davasına, sözlerinde yüzlerce çelişki saptanmış, delil diye sunduğu belgeler sahte çıkmış, ama her nedense savcıların ısrarla yürekten inandığı bir gizli tanığın ifadesiyle sonradan eklenen insanlar da yıllardır tutuklu olarak yargılanıyorlar. İlk “dokunup yanan”lardan askeri savcı Ahmet Zeki Üçok’la Hanefi Avcı’ya kaç kere okursam okuyayım bir suç göremediğim tuhaf dosyalardan yeniden cezaevi yolunun görünmesi de cabası. Ülkemiz bu utançtan kurtulsun artık. Türkiye’nin Biricikliği ve Cumhuriyet Tek ve biricik olmak... Eşsiz olmak... Nevi şahsına münhasır olmak! HHH İnsanlar ve toplumlar çeşitli ölçütlere göre sınıflanır: İnsanları, ırklarına, milliyetlerine, dinlerine, mezheplerine, dillerine, yaşadıkları bölgelere, üretim araçları karşısındaki durumlarına göre sınıflamak olanaklıdır... Elbette toplumlar da bu ölçütlere göre sınıflanabilir. HHH Türkiye de uluslararası kuruluşlar tarafından çeşitli ölçütlere göre sınıflandırılmış ve bu sınıflandırmalara göre, öteki dünya ülkeleriyle karşılaştırılmıştır... Bu sütunda da zaman zaman yer verdiğim bu değerlendirmeler, Türkiye’nin temel hak ve özgürlükler, demokratik rejim, medya özgürlüğü, kadın hakları, eğitim, şeffaflık gibi konularda, Batı ülkeleriyle karşılaştırmalı olarak, övünülecek bir yerde olmadığını göstermektedir. Ama benim bugün işaret etmek istediğim nokta, halkının çoğunluğu Müslüman olan bir ülke olarak Türkiye’nin, demokratik ve laik nitelikli anayasası ve kör topal da olsa bu anayasayı yıllardır yürütmeye çalışan devlet yapısıdır. HHH Türkiye, mevcut anayasasıyla, demokratik ve laik olmaya çalışan yapısıyla, tüm İslam âlemi içinde tek ve biriciktir, eşsizdir, nevi şahsına münhasırdır! Nitekim, bu yapısıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Fransız hiciv dergisi Charlie Hebdo’ya yapılan saldırıyı resmen kınamış, Devletin Başbakanı, dergiye destek ve dinden kaynaklandığını iddia eden terörü kınamak için, Paris’te yapılan yürüyüşe katılmıştır. Hiç kuşkusuz ülkemizin bu yapısı, dini, kendi diktatörlükleri için bir gerekçe olarak kullanan başka bazı ülkelerin yönetimlerini rahatsız etmektedir. Din kaynaklı terör, ne yazık ki hem Batı ülkelerinin yanlış politikalarıyla hem de bazı İslam ülkelerinin açık ya da kapalı destekleriyle varlığını sürdürmektedir. Ayrıca, dini hassasiyetlerin kaşınması, İslamofobi denilen düşmanlığı tırmandırmakta, cepheleşmeyi keskinleştirmekte, böylece din kaynaklı teröre de ortam hazırlamaktadır. HHH Türkiye’nin bu son olaydaki resmi durumu ve tutumu, din kaynaklı teröre karşı ifade özgürlüğünün destekçisi olarak da tek ve biricik ve eşsizdir... Cumhuriyet gazetesi, Charlie Hebdo dergisine verdiği destekle, demokrasinin, ifade özgürlüğünün ve laikliğin yanında yer alarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin bu tek ve biricik özelliğinin göstergesi olmuştur. EĞRİSİ DOĞRUSU CUMA 21:00’DA Değişen siyaset gündeminin değişmeyen programı. tv.cnnturk.com/egrisidogrusu twitter.com/CNNTURKProgram Taha Akyol ile C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle