19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 OCAK 2015 CUMA CUMHURİYET SAYFA 13 Yaşar Kemal, yaşarken kadri kıymeti tam olarak bilinenlerden mi? Zor bir soru? Çağdaş Gazeteciler Derneği ona 2011 yılında Basın Özgürlüğü Ödülü verdi. “Özgürlük” de “Basın” da ne yazık ki ülkemiz için her dem taze bir “sorun”. O gün ödül töreni için yazdıkları, en sevilen romanından sahneler gibi etkileyiciydi: “1952 yılının son günlerinde Âşık Veysel’i görmeye gitmiştim, köyüne. Tam dönecekken büyük bir deprem haberi geldi, 3 Ocak 1952, Erzurum, Hasankale yerle bir olmuş. Yakında olduğum için ilk giden gazeteci ben oldum. Çok büyük acılar yaşanıyordu. Depremden sağ çıkanlar eksi 30 derecede incecik çadırlarda yaşam savaşı verirken çoğu ‘keşke ölseydik, bu halimizden daha iyi olurdu’ diyordu. Taş kesilmiş insanlar, donmuş toprak, gömülemeyen ölüler ve bilen bilir anlatılmaz bir koku. (....) Basının gücü sözün gücüdür. Onun için de basın her zaman büyük baskı altında kalmıştır. Yazarları, gazetecileri, gazeteleri satın alma o batan Osmanlı’dan kalma bir gelenektir. Daha da vererek, bir spor karşılaşmasını en büyük ulusal olay durumuna sokmaz. Kürt sorunu gibi büyük ulusal sorunlarla oynamaz. (....) Basın zanaat değil sanattır, yaratıcılıktır, dirençtir. Basın hiçbir çıkarın yanında olmamalıdır, kendi çıkarı olsa bile. (...) Özgürlük düşüncesi sınırsızdır. Basın, dünyamızdaki pek çok kötülüğün bilinmesini, duyulmasını sağlayarak önemli savaşımlar vermiştir, kahramanlar yetiştirmiştir.  Düşünceyle uğraşmak, düşünceye önem vermek baskıcı düzenlerde her insanın başını belaya sokuyor. Bugüne kadar basın şöyle bir doyasıya özgürlük yüzü göremedi. Hep baskı, hep baskı, hep satın alma... İşte bugünlere geldik. (...) İnsanoğlu umutsuzluktan umut yaratandır. Demokrasiyi yaratmak insanlığın büyük gücü olmuştur. Çok söyledim, tekrar söylüyorum. Ya demokrasi ya hiç… Ve Türkiye ‘hiç’e layık değildir. Selam olsun düşünce özgürlüğü ve insan hakları için direnen meslektaşlarıma. Selam olsun, korkunun üstüne yürüyenlere!..” HHH Acil şifalar Büyük Usta’ya:)) Basının Gücü Sözün Gücüdür yoğunlaşarak sürüyor.  Her darbe döneminde kimi görsem, kiminle konuşsam, ‘İyi yapmıyorsun’ derlerdi. ‘Bugünlerde yazı yazılır mı, söz söylenir mi? Azıcık sabret canım, ne oluyorsun? Sana yazık değil mi? Sonra, ne yazacaksın bu koşullar altında, neyi nasıl söyleyeceksin? Haydi sen söyledin, çalıştığın gazete koyabilecek mi?, (...) Gazete haber verir. Gazete öğretir. Gazete okuyucunun nabzına göre şerbet vermez. Gazete okuyucularını kışkırtmaz. Kol gibi harflerle manşetler Yeşil Kuşak ve Mirasçıları!.. Bugüne değin çeşitli biçimlerde saldırılara uğramış, yazarları katledilmiş Cumhuriyet, Charlie Hebdo katliamına karşı üstüne düşeni yaptı. “Kutsalına dokundu, eleştirdi, mizah yaptı” diye işlenen vahşi bir katliama karşı duruş gösterdi. İnsanlığa yönelik bu suç karşısında dayanışmasını sergiledi. Terörün hiçbir haklı gerekçesi olamayacağını bir kez daha vurguladı... Laikliğin, özellikle İslam coğrafyasında ne kadar “gerekli” olduğuna dikkat çekti. Ölüm, terör, hangi gerekçeyle olursa olsun meşrulaştırılamaz, kutsanamaz. Buna karşın önceki gece gazetenin önünde, bir grup, “Kouachi kardeşler onurumuzdur”, “Ümmetin sabrını zorladığınız her yerde ölüme hazır olun” posteri açtı... Yetmedi, tetikçi köşelerde, Madımak göndermesiyle, “eden belasını da bulur mevlasını da” tehdidi savruldu... Daha da önemlisi, hukuk devletiyle yönetildiği belirtilen, gel gör ki 12 Eylül dönemi gibi piyasaya çıkmamış gazeteyi matbaada incelemeye alan ülkenin başbakanının, Brüksel’e gitmeden önceki sözleri... “Gelin bize saldırın diyen bir karikatürün yayımlandığını” öne sürmesi... Dolayısıyla Cumhuriyet’e yönelik olası saldırılara bir yanıyla yol vermesi. Öte yandan bu sözlerle çelişen İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın “O ekte öyle bir şey yok” demesi... HHH Bir gerçek ki dünyada “İslami terör” ve “İslamofobi” diye bir algı yükseliyor. Her iki olgu da özgürlükleri, hakları tırpanlıyor. Dinci gericilik ve ırkçılık daha büyük bir tehdide dönüşüyor. Barışı, kardeşliği savunan, ölüme, teröre karşı çıkan samimi Müslümanların yanında, dünyanın çeşitli coğrafyalarında İslam adına, inançları ve kutsalları adına öldüren, kafa kesen, katliam yapan, bir kasabada 2 bin kişiyi öldüren örgütler de var. IŞİD, El Kaide, Boko Haram benzeri örgütler, gerçekte en büyük darbeyi temiz, saf Müslümanlara vuruyor... HHH Gelelim madalyonun diğer yüzüne... Bu örgütler nasıl oluştu, nasıl beslendi, kimler tarafından büyütüldü, geliştirildi? Başrolde emperyalizm var. Her türlü ayrımcılığı, ırkçılığı, dinciliği kullandı, destekledi. Sovyetler Birliği’ne karşı Batı’nın yeşil kuşak projesiyle başlayan süreç, bu ve benzeri örgütleri doğurdu. Emperyalizmin Asya, Ortadoğu, Afrika ve Müslüman ülkelerdeki politikaları, baskıcı yönetimlere sözüm ona demokrasi adına müdahalesi, çoluk çocuk on binlerin ölümüne neden oldu. Küreselleşmenin, kapitalizmin sömürü zihniyeti bu coğrafyalara kan, gözyaşı ve yoksulluk getirdi. Dünyada olan bitene, gelişmelere, her türlü teröre bakarken bu gerçekleri ıskalamamak gerekiyor. Sistem, varlığını sürdürmek, daha da büyümek için kendi karşıtlığını yaratıyor... Yengedaşlık ve Bir Cumhuriyet Öyküsü Yeterince uzun, geniş, inişli çıkışlı yaşayınca insan, ömrüne birkaç hayat birden sığdırabiliyor. “Dolu dolu yaşadı!” klişesi, belki bir ömre sığdırılan hayatlardır. Yaşar Kemal, kim bilir kaç hayat sığdırdı bir asra iki elin parmaklarından üç eksik uzun ömrüne. Bir dönem kendisiyle “sıhri akraba” bile olmuştuk. Kürt beylerinden Ercişli Kör Hüseyin Paşa ailesinin bir kolu İsmet Paşa CHP’sinin Adana milletvekillerinden M. Kemal Küçüktepepınar’a uzuyordu. Onların damadıydım. Öteki kolu da Yaşar Kemal’in amcasının oğluna dek uzuyordu. Yaşar Kemal’in “Deli Meryem” diye isim taktığı amca gelini, Nuriye Hanım, merhume eşimin, dolayısıyla da benim “yengem” oluyordu. Tıpkı Yaşar Kemal’in “yengesi” olduğu gibi. Ama o “yenge”mizi romanlarındaki kahramanlar gibi yeniden sıfatlıyordu: Ortak yengemiz de “Deli Meryem”i olmuştu. Deli Meryem okuma yazma bilmiyordu. Ama oğlu Can Küçüktepepınar, Mersin Üniversitesi’nde heykel “doçenti” idi. Can’ın en büyük hayali yapacağı son heykelin adını Yaşar Kemal’in vermesi. Yazarlık Değil Okunurluk! 1980’lerin sonuydu. O, Türkiye Yazarlar Sendikası başkanı idi. Cumhuriyet Ankara Temsilcisi olmama çok sevinmişti. “Bakalım bizim sendikaya yazar aidatı ödemeye değer hale ne zaman geleceksin?” diye takıldı bir gün... O anda, biraz da “Bu koca yazara, kocaman bir laf edeyim de gözüne gireyim” gayretiyle... “Yaşar Abi, bu devirde artık yazar olmak değil, okunur olmak daha mühim!” diyecek oldum. Boynumu iki eliyle kavrayıp üstüme abandı. Zor kurtuldum. 1980’lerin sonuydu. Gazetenin Ankara kadrosunu güçlendirmek üzere yetenekli muhabir avına çıkmıştık. Anka Ajansı’nın diplomasi muhabiri Yasemin Çongar göze çarpan haberler yazıyordu. Çongar’ı büromuza komşu, Washington Lokantası’na iş teklif etmek üzere yemeğe davet ettim. Üstat da, bir başka masada bir grup arkadaşıyla yemek yiyordu. Yasemin Anka’da rahat olduğunu söylüyor, Cumhuriyet’e gelmeye pek gönüllü görünmüyordu. Yaşar Kemal biraz da romancı merakıyla olacak yanımıza geldi. “Lan oğlum” dedi, “Ne iş bu?” Ardından bir kahkaha atarak: “Sen asil bir Kürt kızıyla evliydin...” diyecek oldu... Bir Transfer Öyküsü “Yaşar Abi, Kürt’ün asili mi olurmuş?! Hepimiz insanız, hepimiz zaten asiliz!” diye kendimce önünü kesmek istedim. Ama nafile! Çongar’a döndü: “Bak kızım” dedi, “ne diyorlarsa razı ol. Gazete Cumhuriyet’tir. Bak ben hapislikten sonra doğuya röportaja gittim. Hürriyet 50 lira verdi. Ama ben Cumhuriyet’in 5 lirasını kabul ettim. Yazılarımı Cumhuriyet’e verdim. Yaşar Kemal olmamda bu kararımın hissesi de vardır... Düşünme kabul et!” Yasemin’in, Yasemin Çongar olmasında Cumhuriyet’in payı var mı? Yaşar Kemal iyileşse de, Yaseminli Yaseminsiz kendisiyle bunu da konuşsak... ‘Kaymakamlık izin vermedi, savcı yasada yeni bir kavram keşfetti’ İşkenceye takipsizlik ANTALYA (DHA) Adana’dan Antalya’nın Alanya ilçesine iş bulmak için gelen 21 yaşındaki Ramazan Günevi, 28 Haziran’da Mahmutlar’da motosiklet kazasına karıştı. İddiaya göre Günevi, götürüldüğü Alanya Mahmutlar Jandarma Karakolu’ndaki erler tarafından dövüldü. Alanya’daki hastanede tedavisi yapılan Günevi, akli dengesinin bozuk olduğu gerekçesiyle Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne sevk edildi. 30 Haziran’a kadar burada kalan Günevi, aniden fenalaşınca, Manisa Devlet Hastanesi’ne sevk edildi. Günevi’nin akciğerlerinin su topladığı ve böbreklerinin yeterli düzeyde çalışmadığı belirlendi. Tedavisine devam edilen Günevi’nin avukatı Münip Ermiş, Alanya İlçe Jandarma Komutanlığı görevlileri hakkında “işkence”, “sahte belge düzenlemek”, “suç delillerini yok etme”, “öldürmeye teşebbüs”, “kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma” ve “suçu bildirmeme” iddialarıyla Alanya Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Savcı, Alanya Kaymakamlığı’ndan soruşturma izni istedi. Ancak kaymakamlık soruşturma izni vermedi. Bunun üzerine savcılık, geçen 8 Ocak’ta “takipsizlik” kararı verdi. Avukat Ermiş, takipsizlik kararına 13 Ocak’ta Alanya Sulh Ceza Mahkemesi’nde itiraz etti. Alanya savcısının yasada olmayan bir kavram keşfettiğini kaydeden Ermiş, “savcı bu kararıyla, ‘Gözaltında işkence suçunda ben yetkili değilim. Kaymakam da izin vermiyor’ demiş oluyor. Gözaltında işkence ve hürriyet engelleme suçunda savcı doğrudan soruşturma yapmalıdır. ‘İşkence’ iddiasıyla yapılan suç duyurularında savcının soruşturma izni almasına da gerek yok. Kaldı ki soruşturma iznine tabi bir suç söz konusuysa, yapması gereken şey bölge idare mahkemesine bu kararın kaldırılması için itiraz başvurusunda bulunmaktır. Olağanüstü hal döneminde dahi görülmüş şey değil” dedi. ‘İslam’da Değişime Çağrı mı? “Her sabah dünyanın yeniden kurulduğu doğru ama, her sabah ‘İslam’ dünyası için yeni bir acıdır, yeni bir kaostur; yeni bir sorundur (...) Bugün gördüğümüz vahşet, hepimizin yüreğini yakan İslam dünyasında ki başka bir yerde bunlar yaşanmıyor ne kadar ‘melanet’ varsa, günümüzde bunun adına ‘terör’ diyebiliriz, ‘hepsi İslam dünyasında...” Hürriyet (11.12.2014) Bu söylem, “IŞİD”in Aynel Arap’ta “İslam” adına yaptığı vahşeti kınayan TBMM Başkanı “Cemil Çiçek”e ait... “İslam’ın yüzlerce yıldır yerleşmiş, ancak Müslüman dünyada bir nevi ‘yıkım kaynağı’ haline gelen bazı uygulamalarında, ‘reform’a gidebilmek gerekir!” diyen Mısır Cumhurbaşkanı Sisi, ardından da “Dinde ‘devrim’e ihtiyacımız var!” seslenişiyle İslam dünyasına tarihsel bir “çağrı” yapar; “Charlie Hebbo”ya yapılan saldırıdan sonra. Cumhuriyet, (10.1.2015) Ayrıca Cumhurbaşkanı “Sisi” bu çağrısında, “İslam”ın temel dayanaklarından biri olan “Cihat”ın da gözden geçirilmesini ister. TBMM Başkanı “Cemil Çiçek” de konuşmasını: “Konserve çeşidinden fazla Müslümanlık çeşidi çıktı. Şimdi bunun bir ‘kalitesi’, bir ‘standardı’ olması gerekmez mi” sorusuyla noktalar. Herhalde “C. Çiçek”, ortaya dökülen onca Müslümanlık çeşidinin değil, “İslam” dininin bir niteliğinden, bir standardından söz ediyor. Kendisinin de bildiği gibi, kuşkusuz İslam dinini de belirleyen “nitelikler” var; Cumhurbaşkanı Sisi’nin yeniden gözden geçirilmesini istediği “Cihat” bunlardan biri. “Cihat”ın anlamının “savaş” olduğu, ama “din uğruna” yapılan savaşı içerdiği, “kâfirler”e İslamı tanımayanlara karşı yapıldığı, ayrıca “şehitlik mertebesi”ne ulaşmanın yolu olduğu da bilinir. “Cihat” ve “Cihat”ın nasıl yapılacağı, düşmana ne ceza verileceği en ince ayrıntılarıyla başta “Kutsal Kitap” olmak üzere “Sünnet” (Peygamberin söyledikleri, yaptıkları) ve “Hadis”lerde yer alır. Dindeki bu tür düzenlemelerden yararlanan “Batı ve emperyalist” güçlerin, “İslam”ı “inanç” boylamından ayırıp “şiddet”in ve “terör”ün kucağına atmakta hiç de “zorluk” çekmedikleri ortada. Bütün bunların bilinmesine karşın, Mısır’daki “El Ezher Üniversitesi”nin, “Charlie Hebdo” ya yapılan saldırı sonrası, “İslamın her türlü şiddeti reddettiğini” bildirmesinin, Suudi Arabistan’ın, Katar’ın, “gerçek İslam bu değil” diyen kınamaları, birbiri ardınca dünya kamuoyuna duyurmaları, İngiltere’de yaşayan “Müslüman” aktivist “Anjem Choudary”nin yaptığı açıklama ile bir bakıma sıfırlandı. İngiltere’deki “Müslüman Avukatlar Birliği”nin eski başkanı da olan “A. Choudary”, yayımladığı açık mektubunda: “Yaygın kanının aksine ‘İslam barış demek değildir!’, yalnızca ‘Allah’ın emirlerine uymaktır. Dolayısıyla Müslümanlar, ‘ifade özgürlüğü’ kavramına inanmıyor; Müslümanların söz ve eylemleri ‘kutsal değerler’ tarafından belirleniyor ve ‘halk’ın isteklerine dayanmıyor” diyerek görüşünü açıklamakta gecikmedi. Cumhuriyet, (10.1.2015) Ne var ki bu söyleme “yanıt” gibi bir görüş de, hakkında “ölüm” fetvası olan ünlü yazar “Salman Rüşdi”den geldi. “Her fikir gibi dinler de bizim eleştirilerimizi, hicvimizi ve evet, korkusuz saygısızlığımızı hak ediyor!” dedi “S. Rüşdi” hiç çekinmeden... S. Rüşdi’nin “21. yy”da, yaşamının tehdit edilmesine neden olan bu görüşünün, “18. yy”da, özellikle “Fransız” aydınlarınca daha önce de bir “Reform” yaşamış olan“Hıristiyan” dini hakkında alabildiğine uygulanması, “1789 Devrimi”nin yolunu açmış ve böylece de Batı’yı “laiklik” ilkesine, “laik yaşam”a ulaştırmıştı. Bu aşamaları yaşamamış olan “1400 yıllık” İslamın, “ümmet” toplumunu yaratan ve yaşatan “dogmaları”nın, “21. yy”ın iyice küreselleşen dünyasında “zorlanma”sı da kaçınılmaz gibi. Çünkü bu vahşet boyutundaki saldırılarda gitgide evrenselleşmesi önlenemeyen bu “zorlama”nın etkisi olduğunu artık görmemek olanaksızdır. Tıpkı çözümün, artık “90 yıllık” olan “1923 Devrimi”yle ortaya konduğunu görmemesinin olanaksızlaştığı gibi; bilmem katılır mısınız? Yarın Beşiktaş’ta, “Sessiz Çığlık” eyleminde buluşmak üzere. AKP’li vekil türküye sinirlendi, 5 bin TL’den oldu n MALATYA (Cumhuriyet) AKP Malatya Milletvekili Mustafa Şahin, CHP’li Arguvan Belediyesi tarafından organize edilen 11. Uluslararası Arguvan Türkü Festivali’nde sahneye çıkan Kutsal Evcimen ve Sinan Güngör’ün birlikte söylediği Âşık Kul Fakir’e ait “Satın Eşek Sıpaları” türküye çok öfkelenerek, Evcimen hakkında “Sanatçı müsveddesi”, “Soytarı” ve “Yoncası fazla gelmiş binek hayvanı” gibi ifadeler kullanmıştı. Evcimen de avukatı Savaş Daşkın aracılığıyla AKP’li Şahin hakkında Malatya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne 5 bin TL tazminat talebiyle dava açmıştı. Mahkeme Şahin’i 5 bin TL tazminat ödemeye mahkum etti. Halk müziği sanatçısı Kutsal Evcimen hakkında, geçtiğimiz günlerde “Satın Eşek Sıpaları” adlı türkü ve konuşması nedeniyle dönemin Başbakan’ı olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği gerekçesiyle soruşturma açılmıştı. Avukatı suç duyurusunda bulundu Maltepe’de şafak operasyonu n İstanbul Haber Servisi Uyuşturucu çetelerinin saldırısı altında olan Maltepe’nin Gülsuyu ve Gülensu mahallelerinde şafak operasyonu düzenlendi. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi ekiplerinin operasyonunda, uyuşturucu çetelerine karşı yapılan yürüyüşte öldürülen Hasan Ferit Gedik cinayeti davasının görüldüğü İstanbul Anadolu Adliyesi’ne silahla ateş açtığı öne sürülen Kadir B. gözaltına alındı. Şüpheli sorgulanmak üzere Emniyet’e götürüldü. BULMACA SEDAT YAŞAYAN KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Eski Rus 1 kentlerinin 2 tahkim edilmiş orta ma 3 hallesine ve 4 rilen ad. 2/ 5 Küçük doğ6 ranmış et ya da ciğerle ya 7 pılan bir ye 8 mek... Değer 9 li bir kahve cinsi. 3/ Ka 1 2 3 4 5 6 7 8 9 dastro haritala 1 L U D D İ Z M S rında parseller top 2 A L İ A Ğ A K İ luluğu... “Dost, 3 K U N T K Y A T metres” anlamında 4 O S Ç E K E R argo sözcük. 4/ İyi S AMU R A Y yaşamak için ge 5 N 6 İ N İ AME L E rekli her şey... KüL A L çük erkek kardeş. 7 K U T A N G A Z E L ME 5/ Yunan mitoloji 8 sinde uçmayı ba 9 K A R A T A B A K şaran ilk insan. 6/ Erkek geyik... Bir elektroliz aygıtındaki artı kutup. 7/ Yayla fırlatılan ucu sivri çubuk... “Esme ey esme canan uykuda” (F.N. Çamlıbel)... Bir nota. 8/ Dünyanın Yedi Harikası’ndan biri olan “Babil Asma Bahçeleri”ni kurduran efsanevi Asur kraliçesi. 9/ Uçurum... Küçük çocuklarda ishal ve kusmalara neden olan bir virüs. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Antalya’nın Kaş ilçesinde antik bir kent. 2/ Bir konser için sahneyi kuran ve gerekli malzemeleri hazırlayan kimse... 106 taşla oynanan bir oyun. 3/ Seyrek dokunmuş bir tür kumaş... Anadolu halklarının en eski ana tanrıçası. 4/ Kuzu sesi... Kendini beğenmiş kimseler için kullanılan bir alay sözü. 5/ Soyundan gelinen kimse... Utanma, hayâ. 6/ Uluslararası Para Fonu’nun simgesi... Radyo dalgalarının yankısını alarak cisimlerin yerini ve uzaklığını saptayan aygıt. 7/ İzmir’in Menderes ilçesinde antik bir kent... Molibden elementinin simgesi. 8/ Bir tür iskambil oyunu. 9/ Geniş, engin... Üzüntülü düşünce durumu. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle