29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 TEMMUZ 2014 CUMA 2 HABERLER Tek Adam Diktatörlüğünden Kurtulma Seçeneği: Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu Seçimlerde ya “Erdoğan” ya da “İhsanoğlu” deme seçeneği dışında seçeneğimiz yoktur. Çünkü, karşı karşıya kaldığımız yol ayrımında Prof. Dr. İhsanoğlu’na “hayır” demek, Başbakan’a “evet”, parçalanmaya “evet”, IŞİD’e ve Arap ülkelerindeki kaosa “evet”, yolsuzlukların daha fazlasına “evet”, zulme/kavgaya/şiddete “evet”, yasaklara “evet”, ulusal bağımsızlık ve birliğin yok edilmesine “evet” sonucunu doğuracaktır. ve Dış Politika Üzerindeki Etkileri” başlıklı kitabından da yararlanarak tanıdığımız Ekmel Bey’i tanıtmaya çalışacağız. düşmanlığının önlenmesi için projeler gerçekleştirmiş, bu hizmetleri nedeniyle kendisine İbni Sina Bilim Madalyası verilmiştir. Her türlü otoriter rejim ve diktatörlüğe karşı demokrasiyi, parlamenter rejimi, temel insan hak ve özgürlüklerini savunan, bütün insanlara eşit mesafede, siyasal kavgadan uzak duran, barışçıl ve bilge bir bilim adamıdır. Makalemizi, Prof. Dr. Atalay Yörükoğlu’nun, “Çocuk Ruh Sağlığı” adlı kitabında, çocuk ağzıyla annebabaya yazdığı bir mektupla sonlandıralım: Çocuk, mektubunda; “… Sizin çocuğunuz olarak doğmak elimde değildi. Ancak annebaba seçme hakkı bana verilseydi sizden başkasını da seçmezdim.” Elitistler, ulusalcılar, solcular şunu anlamalıdır: “Yalnız ve Güzel Türkiyem’in”, AKP ve hırslı, kindar dindar bir Başbakan’dan kurtulmasının başka yolu kalmamıştır. Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu, içerdeki kaostan, dışarıdaki ateş çemberinden kurtulmamız için savunacağımız sağduyulu bir cumhurbaşkanı adayıdır. Seçimlerde ya “Erdoğan” ya da “İhsanoğlu” deme seçeneği dışında seçeneğimiz yoktur. Çünkü, karşı karşıya kaldığımız yol ayrımında Prof. Dr. İhsanoğlu’na “hayır” demek, Başbakan’a “evet”, parçalanmaya “evet”, IŞİD’e ve Arap ülkelerindeki kaosa “evet”, yolsuzlukların daha fazlasına “evet”, zulme/ kavgaya/şiddete “evet”, yasaklara “evet”, ulusal bağımsızlık ve birliğin yok edilmesine “evet” sonucunu doğuracaktır. Neden Böyle Yapıyor? Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçimine Başbakan olarak girmesinin avantaj olduğunu kabul ediyor ve bunun hakkı olduğunu açıkça söylüyor... Çünkü öteki adaylar muhalefet partileri tarafından destekleniyormuş, kendisi ise sadece AKP’nin adayıymış! Sadece akla ve mantığa değil, anayasanın ruhuna ve seçim adaletine de aykırı bir gerekçe. HHH Tarafsız olmayacağını, taraflı bir cumhurbaşkanı olacağını açıkça söylüyor... Bunu da, devletmillet ayrımı yaparak, “Devlete karşı, milletten yana” diye gerekçelendiriyor... Sanki kendisi bizzat devlet değilmiş, devlete sadece egemen olmakla kalmamış, “Benim bakanım, Benim valim, Benim polisim...” söylemiyle, bütün devleti “kişiselleştirmemiş” gibi! HHH Seçildiği takdirde, Cumhurbaşkanlığının hukuksal ve geleneksel yetkilerini aşacağını, her bir iktidar icraatına müdahale edeceğini açıkça söylüyor... Cumhurbaşkanlığının yetki ve sorumluluklarını anayasal sınırlar içinde kullanacağını ilan eden rakibine “saksı”, “vazo” diye küçümseyici sıfatlar takıyor... Böylece mevcut anayasaya aykırı davranacağını, hukuki deyimle, onu “İhlal edeceğini” açıkça ifade ediyor! HHH Neden, neden böyle davranıyor, neden bunları söylüyor? Çünkü şu anda Meclis’te anayasayı değiştirecek gücü yok, ama bu anayasa ile seçilecek, fakat ona uygun davranmayacak; bunun gerekçesini de “Millet bana yetki verdi” diye açıklamaya çalışacak! Anayasayı değiştirme gücü olmadığı için onu değiştirmeden, Cumhurbaşkanı seçilerek rejimi değiştirmeye çalışacak... Bu tehlikeli oyunu oynamak için de, bütün devlet gücünü arkasına alarak, buldozer gibi giriyor seçime... “Sandığa gitmeyin” diyenler de buna alet oluyor! Önemli not 1: Twitter’dan sonra, Facebook’a da girdim, hem kişisel sayfamı açtık, hem de bir “fan sayfası” yaptık. Sayfama, Google’a HYPERLINK https://www.facebook.com/profile. php?id=100006028515405&fref=ts yazdığınızda karşınıza gelen sayfadaki fotoğrafımı tıklayınca ulaşılıyor. Çok kısa zamanda 5.000 arkadaşa eriştiğim için (teşekkürler) artık arkadaş kabul edemiyorum ama sayfa, herkes tarafından takibe açık. Önemli not 2: Google’da Facebook sayfamı ararsanız, karşınıza çıkan https://trtr.facebook.com/pages/ EmreKongar/189467197738834 adresindeki sayfa, sahte! Ona itibar etmeyiniz. rof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu Doğu ve Batı kültürlerini ve dış politika stratejilerini yakından izlemiş, uluslararası ilişkilerde önemli görevlerde bulunmuştur. İslam İşbirliği Örgütü Genel Sekreterliği’ni sürdürdüğü on yıl, ona bu fırsatı vermiştir. Katı görüş ve saplantıları olmayan tipik bir Anadolu (Yozgat) çocuğudur. Alçakgönüllü bir tarihçi ve bilim adamıdır. Mükemmel derecede Arapça ve İngilizce bilmektedir. Hiçbir zaman ve hiçbir yerde dincilik ve İslamcılık görüşlerini savunmamış, bilim ve akılcılığı rehber edinmiştir. Yirmi yıldan fazla bir süreçte İstanbul İslam Tarih ve Kültürü Araştırma Merkezi’nin (IRCICA) başkanlığını yapmış, Balkanlar ve Ortadoğu’da Türk ve Osmanlı uygarlığının etkilerini araştırmış, “Osmanlılarda Bilim” başlıklı 15 ciltlik eserin yayımlanmasında büyük katkıları olmuştur. Bu katkıları nedeniyle Paris Uluslararası Bilim Tarihleri Enstitüsü tarafından “Bilim Ödülü” ile ödüllendirilmiştir. 57 ülkenin üye olduğu, İslam Konferansı Örgütü adını taşıyan örgütün adını İslam İşbirliği Örgütü olarak değiştirerek UNESCO işbirliğinde İslam dünyasının aydınlığa/çağdaşlığa kavuşması, kadın erkek eşitliğinin sağlanması, İslama yönelik Hıristiyan P T Av. FEVZİ ÇAMLI ürkiye Cumhuriyeti, AKP yönetimindeki son on iki yılda, hukuk devleti olmaktan iyice çıktı. Toplumda şiddet, bloklaşma ve ayrımcılık polis gücüyle desteklendi. Başbakan’ın “savcısıyım” dediği BalyozErgenekonCasusluk ve 28 Şubat senaryoları ile bine yakın generalamiral, subay, astsubay/sivil yıllarca cezaevlerinde yatırıldı. İnanç temeline oturtulan Milli Eğitim sisteminin laik ve bilime dayalı temelleri yok edildi. Doğurulacak çocuk sayısı yanında doğurma yöntemine, vatandaşların yaşam biçimlerine müdahale edildi. Alkol yasakları yurt geneline yayıldı. Cumhuriyetin 90 yıllık kazanımları olan ulusal varlıklar yeşil sermaye ile paylaşıldı, kamu kaynakları kurutuldu. Vatandaşlar, birbirinin ihbarcısı olmaya yönlendirildi. Türkiye Avrupa’nın en huzursuz ülkesi konumuna düştü. Başbakan’ın İstanbul Belediyesi’ndeki yolsuzluk savlarına, 200 milyar TL’yi bulan 17 Aralık, 25 Ocak, TURGEV ve kentsel dönüşüm vb. arsa yolsuzlukları eklendi. Yolsuzlukları inceleyecek TBMM komisyonuna üye verilmemekle hukuk çiğnendi. IMF borçları sıfırlanırken özel ve kamu iç ve dış borçlarının toplamı 750 milyar TL’yi aştı. Türkiye Cumhuriyeti demokrasiden uzaklaştırılırken, vatandaşlarına şiddet uygulayan, onları “benden benden olmayan” kamplaşmasına yönelten teokratik bir polis devletine dönüştürülürken, bu yapıyı oluşturan Başbakan, cumhurbaşkanı olmayı kafasına koyduğu seçimlere katılıyor. Ülkede bu şiddet, bu kamplaşma, inatla sürdürülürken “Stratejik Derinlik” diye sunulan komşularla “sıfır sorun” sloganı, komşularla tam bir düşmanlığa dönüştü. Mısır, Libya, Irak, Suriye, İran ve İsrail ile ilişkiler bozuldu. Siyasal sıkıntılar, ekonomik zararlara neden oldu. Yüklenici ve işçilerimiz kapı dışarı edildi. Uğranılan maddi zararlar 200 milyar TL’yi aştı. Mezhep kavgalarına taraf olundu. Alevi ve Şiileri katleden IŞİD’e silah ve teçhizat desteği verildi. Silah yüklü TIR’ları yakalayan general, savcı, yargıçlar görevden alındı, haklarında ceza davaları açıldı. Başbakan, on iki yıllık yol ve komplo arkadaşlığını birlikte sürdürdüğü Fethullah Gülen’e savaş ilan etti. İşbirliğinin başında kutsadığı, seçim sonuçlarını kutlarken okyanus ötesine minnettarlık gönderdiği bu din adamını “dininden” çıkarmakla tehdit etti. Oysa, taşıdığı inanç, bir din adamına “hayvan” işlemi yapmayı kesinlikle yasaklıyor. İşte Türkiye, komşularının ateş çemberi ile çevriliyken, ulusal ve uluslararası değer ve etikleri umursamayan, teokratik polis devleti peşinde koşan, ülkemizin ekonomik ve siyasal itibarını sarsan bir başbakanın aday olacağı Cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlanıyor. Kendisini diktatörlük tutkusundan kurtaramayan, “Ben laik değilim, ama laik bir devleti yönetiyorum”, “Benim referansım İslamdır” sözlerini söyleme aymazlığında direnen, tutkusunu “başkanlık” rejimi ile sürdürmek isteyen, Cumhurbaşkanlığı seçimine AKP adayı olarak katılmaya hazırlanan Başbakan’a karşı CHP ve MHP yönetimleri, Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’nu Cumhurbaşkanlığı’na aday göstermiş bulunuyor. Biz, bu çaresizlik ortamında, neden Prof. Dr. İhsanoğlu’nun desteklenmesi gerektiğini, dönemin UNESCO Büyükelçimiz Numan Hazar’ın “Bilim ve Teknolojinin Uygarlıklar Anıtsal Anlatımlar NUSRET ERTÜRK Eksikliğini çekiyoruz. Anıtsal anlatımlı sözleri severim. Aradan aylar, yıllar geçse de değerine değer katan sözleri demek istiyorum. Yirmi dört ayar altın gibidir onlar. Anıtsal sözler güneşe benzerler; kesintisiz ışık saçarlar. Cumhuriyetin ilk yılları. İstanbul’dan Ankara’ya gelen tiyatro oyuncuları oyun sonrası Çankaya’ya çıkarlar. Ayrılırken Mustafa Kemal’in elinin öpülmesi istenir. Mustafa Kemal’in yanıtı şu olur: “Hayır, sanatkâr el öpmez. Sanatkârın eli öpülür.” Önce bu sözü söyleyenin eli öpülmeli. “Söze bakarım söz mü diye, söyleyene bakarım, adam mı diye” Mevlana’yı da böylece analım. Sokrates, MÖ 469399 yılları arasında yaşamış önemli bir bilgedir. O, “Ben ne Atinalıyım ne de Grek; ben bir dünya yurttaşıyım” diyor. İki bin beş yüz yıl önce yaşamış biri böyle düşünüyor. Bir de bize ve çevre ülkelere bakalım. Mezhepler bile geride kaldı. Şimdi tarikatlar dönemi. Nereden nereye gelmişiz? Gandhi, bizi bize söylüyor. Şiddetin köklerini şöyle sıralıyor: “Çalışmadan elde edilen zenginlik… Ahlaktan yoksun ticaret. İnsanlıktan yoksun bilim. Özveriden yoksun tapınma. İlkeden yoksun politika.” Yanlış diyen çıkar mı? Şiirdir bizim kolumuz, kanadımız. W.H.Auden ufacık dörtlüğüyle uçmamızı sağlıyor: “Ozan, doğrudan şaşma/ Üstüne çökse de gece/ Susturulmaz sesinle/ Yönelt bizi sevince…” Yetmez mi? Molière ustanın görüşü pek yalın: “İnsanlığın bütün kötülükleri, tarih kitaplarını dolduran bütün felaketler, bütün politik budalalıklar, büyük önderlerin bütün başarısızlıkları dans etmeyi becerememekten kaynaklanmıştır.” Antisthenes’in ileri görüşlülüğünü gel de kıskanma: “Dalkavuklar arasında kalacağına kargalar arasında kal, daha iyi. Çünkü kargalar leş yerler, dalkavuklar ise insanı diri diri yiyip bitirirler.” Tok sesiyle Mark Twain konuşuyor: “Cesaret, korkuya karşı koymaktır, korkuyu yenmektir, korkusuzluk değil.” Bernard Shaw öne çıkıyor: “Yumruğuna karşılık vermeyenden kork. Ne seni bağışlar, ne de senin kendini bağışlamana izin verir.” Tüm ağırlığıyla Dostoyevski ortada yerini alıyor: “İnsanoğlunun istediği, bağımsız seçimden başkası değildir. O bağımsızlık neye mal olursa olsun ve nelere yol açarsa açsın.” Biz de tam bunları istiyoruz. Anıtsal anlatımları ne çok özledik.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle