28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET [email protected] 11 TEMMUZ 2014 CUMA 16 KÜLTÜR İlk Türk filminin esrarı 2014’te 100 yılını tamamlayacak olan Türk sinemasının ilk filmi olarak Fuat Uzkınay’ın “Ayastefanos’taki Rus Abidesinin Yıkılışı” kabul edilir. Ne var ki, uzunluğu kimine göre 150, kimine göre 300 metre olan, yaklaşık 11.5 dakikalık, tek tük kayıtlarda 14 Kasım 1914’te çekildiği (!) belirtilen ve Nijat Özön gibi bize sinema kültürünü tanıtıp sevdiren çok saygın bir film eleştirmeni, sinema yazarı ve tarihçimize göre sinemamızın başlangıcı sayılan, ama kimsenin görmediği bu belge film ne yazık ki günümüze ulaşamamıştır. Halkın 93 Harbi diye adlandırdığı, 187677 OsmanlıRus Savaşı’ndan galip çıkan Rusların İstanbul’a doğru ilerleyişlerinde en son varıp durdukları yer olan Ayastefanos’ta (Yeşilköy) bir zafer abidesi dikmek istemelerinin sonucunda ortaya çıkan, yarısı anıt, yarısı hayır kurumu gibi olan, Ayastefanos Rus Abidesi denen bu acayip yapının diken gibi battığı Osmanlı Devleti’nde, 93 Harbi’nin yarattığı acı anıları silmek için mutlaka yıkılması kararını aldı, (Almanların müttefiki olarak ülkeyi I. Dünya Savaşı’na sokan) dönemin muhteris yöneticileri. Anıtın yıkılışının iyi bir propaganda olur düşüncesiyle filme çekilmesi, önceden Viyana merkezli, Sacha film yapımevine sipariş edilmişken savaşa girmemizle körüklenen milli duyguların coşup iteklemesiyle bu yıkılışın mutlaka bir Türk tarafından çekilmesi görüşü ağır bastı ve o sırada, önceden sinemacılığa bulaşıp İstanbul’da halka ilk film gösterenlerden biri olan ve savaş nedeniyle askere alınmış yedeksubay Ali Fuat Uzkınay bu olayı filme çekmekle görevlendirildi. 1915’teki Almanya ziyaretinde Alman ordusundaki sinema bölümünün çektiği haber filmlerini seyredince sinemanın propaganda gücünü anlayan Enver Paşa’nın emriyle Osmanlı ordusunda da bir Merkez Ordu Sinema Dairesi (MOSD) kurulmuştu 1915’te. Cumhuriyet yıllarında Ordu Foto Film Merkezi adını alacak MOSD’nin başına Weinberg atanmış, yardımcılığına da Uzkınay getirilmişti. Uzkınay, 1924’te yeniden düzenlenerek Genelkurmay Başkanlığı’na bağlanan Ordu Foto Film Merkezi’nde Laboratuvar Grup Amirliği’ne atanmış, emekliye ayrıldığı 1953’e kadar bu görevde kalmış ve 1956’da Göztepe’deki evinde vefat etmiştir. Nijat Özön ustamız, araştırmacı yazar Nurullah Tilgen’in 1953’te Yıldız dergisinde yayımladığı “Türk Sineması Tarihi, Dünden Bugüne, 19141953” adlı yazı dizisinden yararlanarak alıntılar yaptığı “Türk Sinema Tarihi 18961960” (Artist Yayınları, 1962) adlı temel kaynak eseri ile Sinematek Derneği yayını “Fuat Uzkınay” adlı biyografik kitabında “Ayastefanos’taki Rus Abidesi’nin Yıkılışı”nı ilk yerli filmimiz, Uzkınay’ı da ilk sinemacımız sayar. Aslında Uzkınay’dan daha önce Sultan Reşat’ın 1911’deki Selanik ve Manastır seyahatleri olmak üzere, çeşitli belge filmler ve haber filmleri çekerek Balkanlar’a sinemayı yayan, fotoğrafçılıktan yetişme, Manastırlı Yanaki Manaki (18781954) ile Milton Yanaki (18821964) kardeşlerdir ilk Osmanlı sinemacılarımız. Türk Sineması’nın 100. yılında bazı gerçekler ve akla düşen kuşkular Çin yapımı ‘İnce Buz, Kara Kömür’ bugün gösterime girdi Cumhuriyet yıllarında Anıtın yıkılması kararı İyilerle kötüler u Filmin yönetmeni ve senaristi Diao Yinan, ‘Eğer başarılarının doruğundaki karakterleri anlatıyorsam onlardan kesinlikle korkmalı, uzak durmalısınız’ diyor. Aslı Selçuk İlk yerli film! u Çeşitli belge filmler ve haber filmleri çekerek Balkanlar’a sinemayı yayan, fotoğrafçılıktan yetişme, Manastırlı Yanaki Manaki ile Milton Yanaki kardeşlerdir ilk Osmanlı sinemacılarımız. Tekrar başa, yani bugüne kadar bir türlü bulunamayıp kimsenin de seyredemediği “Ayastefanos’taki Rus Abidesi”nin esrarına dönerek, zaten titiz araştırmacılığını bildiğimiz Nijat Özön’ün “Fuat Uzkınay” kitabındaki önemli bir dipnotuna vurgu yapalım şimdi: “Bu film bugüne kadar bulunamamıştır. K.K. Foto Film Merkezi’nde bu ad altında kayıtlı filmin bununla hiçbir ilgisi yoktur. Dikkati çeken bir nokta da, Uzkınay’ın 1953’te henüz emekliye ayrıldığı sırada yazar Tilgen’le yaptığı konuşmada bu filmin Merkez’de bulunduğundan hiç söz açmamasıdır. Uzkınay öteki filmlerinin resimlerini Merkez’in arşivindeki kopyalardan sağlayabilmesine rağmen bu filmle ilgili hiçbir fotoğraf vermemiştir Tilgen’e. Bundan dolayı filmin kaybolduğu sonucuna varılabilir. Foto Film Merkezi’ndeki filmlerin zaman zaman kayıplara uğradığı, tasfiye edildiği bilinmektedir. İlk filmimizin de bu arada kaybedilmiş olması muhtemeldir. Ancak filmin günün birinde beklenmedik bir yerden çıkması da (az da olsa) ihtimal dahilindedir.” 1951’de “Film ve Öğretim” adlı bir dergide yayımladığı “Türk Filmciliğinin Tarihi” adlı yazısında “Ayastefanos”tan hiç söz etmeyen Tilgen’in sinemamız hakkında “Yıldız” dergisindeki araştırmasını yazarken o yıllarda hayatta olan Uzkınay’a danışmaması da ilginçtir. Propaganda filmi Bugüne dek bulunamadı mı? Kamerayı kullanamadı u Sinemamızın başlangıcı sayılan, ama bugüne kadar kimsenin görmediği “Ayastefanos’taki Rus Abidesinin Yıkılışı” ortada yok. Bu film kayıp mı, yoksa hiç çekilmedi mi? Kendi çektiği “ilk filmimiz”e dair pek konuşmayan Uzkınay’ın 14 Kasım 1914’te, kısa sürede kamera kullanmasını öğrenip öğrenemediği de bir başka soru işaretidir. Anıtın yıkılmasına ilişkin toplumsal ilginin yoğunlaştığı o tarihte Uzkınay’ın filmin çekiminde başarısız olduğunu itiraf etmekten kaçınması da gayet doğal. Bir varsayım olarak bu filmin hiçbir zaman çekilmediği de söylenebilir. Bu konudaki bir başka varsayım da filmin çekilmiş ve zaman içinde bir şekilde kaybolmuş olması ihtimalidir. Ama en akla yakın ihtimal, telaş ve heyecan içindeki Uzkınay’ın büyük olasılıkla henüz öğrendiği kamerayı kullanamamış olduğudur. Gelişim Sinema dergisinin Kasım 1984 tarihli, 2. sayısında Burçak Evren imzalı “İlk Türk Filmi Üstündeki Kuşkular” başlıklı yazı ve Uzkınay’ın o tarihte hayatta olan 2 kızıyla (Mutena Uzkınay ve Mualla Uzkınay Tüzel) yapılmış, “İlk Türk filmini biz de görmedik” başlıklı söyleşi de sonuçta bu görüşlerimizi doğrular niteliktedir. İlk Türk filminin varlığı üstüne akıl yürüttüğümüz bu yazıyla tabii ki ilk Türk sinemacısı Uzkınay’ın ruhunu rencide etmek ya da olay hakkında yazan kimi sinema yazarınatarihçisine kara çalmak değil amacımız. Her ne kadar somut varlığı ortada olmasa da, “Ayastefanos’taki Rus Abidesinin Yıkılışı” ilk Türk filmi olarak kabul ediliyor bugün. Kızları da görmedi Etkinlik 30 Ekim 2 Kasım tarihleri arasında ‘Ayin’ var Kültür Servisi Bu hafta 8 yeni film gösterime girecek. Matt Reeves’in yönettiği “Maymunlar Cehennemi: Şafak Vakti” izleyici ile buluşacak. “Ayin” ile “Motel” gerilim meraklılarının ilgisini çekmeye aday filmlerden. Jan Bijvoet, Hadewych Minis, Jeroen Sinemada Perceval ile Alex van Warmerdam’ın oynadığı “Bela” da haftanın bir diğer gerilim türündeki filmi. Craig Gillespie’nin yönettiği “Yetenek Avcısı”, Lisa Azuelos imzası taşıyan “İlk Görüşte Aşk” ve “Pıtırcık Tatilde” bu hafta gösterime giren filmler arasında yer alıyor. Doğayla dost festival Kültür Servisi Türkiye’ye dünyanın en nitelikli çevre filmlerini getirmek, sanatın ve ekolojinin birlikte var olduğu yeni bir alan yaratmak ve en iyi filmleri seçerek ödüllendirmek amacıyla bu yıl ilk kez düzenlecek Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Film Festivali BIFED 30 Ekim 2 Kasım tarihleri arasında gerçekleşecek. Festivalin yarışma bölümünün jürisi Yeşim Ustaoğlu, Şafak Pavey, Nathalie Borgers, Alin Taşçiyan, Tül Akbal, Cüneyt Cebenoyan ve Seray Genç’ten oluşuyor. Yarışmalı bölümüne ek olarak festivalde özel gösterimler, atölyeler ve konserler de düzenlenecek. Küresel ısınma, kirlenen ve tükenen denizler, yok edilen ekilebilir alanlar, azalan içilebilir su kaynakları gibi sorunların çözümüyle ilgili, 2010’dan sonra üretilmiş tüm filmler için 15 Ağustos’a kadar bifed.org adresinden başvurulabilir. 1999 yılında Çin’in kuzeyinde bir dizi cesedin parçaları kömür yığınlarının içine gömülmüş biçimde bulunur. Katili bulmak için yapılan araştırmada iki polis yaşamını yitirir, bir memur da ağır yaralanır. Ağır yaralanan polis memuru Zhang Zili (Liao Fan) görevden alınır ve bir fabrikada güvenlik görevlisi olarak çalışmaya başlar. Beş yıl sonra kömür cinayetlerine benzer cinayetler yinelenir. Bu kez Zhang eski bir meslektaşının yardımıyla olayın üstüne gitmeye karar verir. Bütün izler onu kurutemizleme dükkânında çalışan gizemli kadın Wu Zhizhen’e (Gwei Lun–Mei) götürür. “Uniform” (2003), “Night Train” (2007) filmlerinin yönetmeni, senarist Diao Yinan, “Black Coal Thin Ice”la (İnce Buz, Siyah Kömür/2014) çağdaş Çin toplumuna yeni bir eğilimle, kişisel bir bakışla yaklaşıyor. Bu özgün yaklaşımını da film noir’ın (kara film) kodlarıyla aktarıyor. Kara film türünün örneklerindeki gibi kahraman, soruşturmayı bir an önce başından savmak isteyen başarısız bir polis memurudur. Modern bir elin dokunduğu klasik femme fatale’a (kötü kadın) kuşku duymaktadır. 2005’te senaryosunu yazmaya başlayan Yinan metninin çok edebi olmasından ötürü bir türlü ortak yapımcı bulamaz. Yapımcısı ona değişik bir tür seçmesini önerince Yinan bu kez kara film uslubunu seçer. Senaryo yazım sürecinde Wong Kar–Wai’nin “Fallen Angels”ındaki (Düşmüş Melekler/1995) gibi bir karakterden öteki karaktere esneklikle geçme özgürlüğünü kullanır. “Bunu adeta bir nehrin büklümleri gibi yapmak istedim. Suyun sizi yönlendirmesinden korkmamalısınız” diyen sinemacı teoride, araştırmalar gibi bazı tip öykülerin başından sonuna dek aynı karakterin çevresinde gelişmesinin doğru olduğunu vurguluyor. Genellikle soruşturma olayın çözümünden daha önemli olduğu için, bu süreçte dedektif Zhang ölen adamın karısı Wu Zhizhen’e ilgi duymaya başlar. İkisi arasında böylece bir ilişki gelişir. Filmlerinde yenilgiye uğrayanları, düşkün insanları, onların duygularını anlatan Yinan onlarla bir özdeşlik kurar. “Eğer başarılarının do ruğundaki karakterleri anlatıyorsam onlardan kesinlikle korkmalı, uzak durmalısınız” der. Yaratıcı sinemasına tecimsel öğeler katan, “Çin’de halk iyilerin kötüleri yakalamasından memnun oluyor” diyen yönetmen senaryosunu yazarken “The Third Man” (Üçüncü Adam/1949), Jean–Pierre Melville’in filmleri gibi eski klasiklerden, Sam Spade’in (Dashiell Hammett’in “Malta Şahini” kitabındaki dedektif) araştırmalarından esinlenmiş. Çekimde yine de tüm bu klasikleri ardında bırakarak çağdaş bir anlatım kullanmış. Klasik kara filmlerdeki kadın oyuncunun çok soğuk, korku, umutsuzluk yayan, Batılı erkeği yenen, bozguna uğratan bir tipleme olduğunu belirten Yinan kendi Doğulu kötü kadınının çok daha gizemli, daha az baştan çıkarıcı olduğunu irdeliyor. Onun çaresiz kaldığı ya da zorlandığı için cinayet işlediğini, bunların onun insanlığından bir şey eksiltmediğini savunuyor. Gwei Lun– Mei kötü kadın rolünde üstelik çevresine iyilik, sıcaklık, derin bir içsel güç yayıyor. 2014 Berlin Film Festivali’nde en iyi film ve erkek oyuncu (Liao Fan) ödüllerini alan “İnce Buz, Kara Kömür” bugün gösterime girdi. Düşündürücü ‘Çöldeki İzler’.. “Bazı göçebeler için her yer yuva gibiyken bazıları için hiçbir yer ev olamaz. Ben o diğerleri arasındayım” diyen Robin Davidson (Mia Wasikowska) 1975’te Alice Springs’ten başlayıp Hint Okyanusu’na dek Avustralya çölünü geçmeyi planlar. 1935’te Kalahari Çölü’nü geçen babasını örnek alan Robin’e göre bu yolculuk bir şeylerin başarılmasını ve kanıtlanmasını hedefler, sıradan bir insanda her şeyi yapma yetisine sahiptir. Çölün saflığı genç kadını her zaman büyülemiştir. İki yıl deve eğitimi alan Robin’in, 9 Nisan 1977’te çıktığı 2700 km’lik bu zorlu yolculuk tam 195 gün sürer. “Deve yolculukları başlamaz ya da bitmez sadece şekil değiştirir” diyen, “Develi Kadın” olarak tanınan Robin Davidson’ın Tracks kitabını sinemaya uyarlayan John Curran etkileyici, düşündürücü bir çalışma gerçekleştirmiş. “Tracks” (Çöldeki İzler) 18 Temmuz’da gösterime girecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle