03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 EKİM 2014 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER Fatih Belediyesi eski askerlik şubesini teklif gelmeden FSMVÜ’ye verdi 7 Fatih’ten yeni kıyak gün önceki bedelsiz tahsiste en dikkat çekici ayrıntı Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’in “olur” verdiği resmi belgede Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’nin “binayı talep ettiğine dair” başvurusuna ilişkin herhangi bir bilginin olmaması. Belgelere göre binayı vakıf üniversitesine vermek için belediyenin kendi müdürlüğü teklif yapıyor. Demir’in “olur” vermesinden 9 gün sonra ise bina vakfa veriliyor. Aynı gün İlim Yayma Vakfı ve İlim Yayma Cemiyeti’ne verilen iki bina tahsisinde ise hem vakfın hem cemiyetin belediyeye yaptığı başvurulara dilekçe tarihleriyle atıf yapılması dikkat çekiyor. 17 Aralık operasyonunda gözaltına alınan isimlerden biri olan Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, TÜRGEV ve İlim Yayma Vakfı’nın ardından bir taşınmazı da Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’ne bedelsiz verdi. 22 Ekim 2014 günü belediye meclisinden AKP’lilerin oylarıyla geçen karara göre “Zeyrek Mahallesi, 985 ada, 3 parsel sayılı 471,90 metrekare alanlı taşınmaz” 25 yıllığına bedelsiz Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’ne verildi. Eski Fatih Askerlik Şubesi binası vakıf tarafından yurt ya da eğitim merkezi olarak kullanılacak. Fatih Belediye Başkanı Demir’in binanın vakfa verilmesi için olur verdiği res Çölleşme Toplumsal gelişme ve değişim, statükoyla, yani tarihle hesaplaşmaya giriştiğinde karşılaştığı direncin ne kadar güçlü olduğunu pratikte yaşayarak, savaşarak görür. Geçmişe övgü kılığında kendini gösteren tarih savunuculuğu var olan biçimlerden, yasalardan, alışkanlıklardan, kültürel yapıdan ve hepsini kapsamak üzere ideolojiden güç alır. Kimi zaman bu savaşın ortaya çıkardığı kaotik ortamda garabetin, tarihin çok ama çok eski sayfalarından fırlamış, elinde kılıç, kafa kesen bir gulyabani, bir IŞİD militanı olarak karşımıza çıkması bizi fena halde şaşırtır. HHH Şaşıracak bir şey yok. Orada duruyordu. “Pandora’nın Kutusu”nu açmak için BabaOğul Bush’lar askerlerini Irak’a, Körfez’e gönderdiklerinde uykusundan uyandı. O güne kadar toplumsal değişimin yavaş ama kararlı bir şekilde ilerlediğini, Arap ve Fars toplumlarının gecikerek de olsa değişimden etkilenmekte olduklarını düşünenler, kökten geri gidişin tarihin determinist gelişme çizgisine aykırı olduğunu, önünde sonunda tarihin sayfaları arasındaki mezarına döneceğini umdular. Böyle bir garanti yoktur; ama biz hâlâ umuyoruz. HHH Kuşkusuz ummakla olmuyor bu işler. Herhalde başka ve bilincimize çıkmamış bir gerçek daha var ki, uygarlığın nimetlerinin neden yalnızca belli kesimleri, belli toplumları etkilediğini, neden diğerlerinin anakronik bir şekilde modern dünyanın ortasında geriliğin timsali olarak yaşayıp gittiğini anlamamızı engelliyor. Bu gerçek, bu temel engel, uygarlığın yalnızca dar bir sınıf temeline dayanması, özgürlüğün yalnızca belirli sınıflar için özgürlük anlamı taşıması ve gelişmesi, değişmesi beklenen toplumun özel mülkiyet temelinde örgütlenmesinin yarattığı, sömürü, zenginlikyoksulluk farklılaşması olabilir mi? HHH Petrol kuyularını ele geçiren ilkellik satın alınabilen bir teknoloji ile şimdi Arap ve Kürt kentlerini, kasabalarını talan ediyor. Savaş yöntemleri ilk ve orta çağların savaş yöntemlerinden farksızdır. Havan topu, füze ve Batı uygarlığınca geliştirilmiş modern silahları kullanırken kılıcını, baltasını ve kanlı bıçağını yanından hiç ayırmıyor. Ve biz de bu ilkelliğin nereden çıktığını tartışıp duruyoruz. Çölden çıktı. Gelişmesine izin verilmeyen, yalnızca tutucu, dogmatik bir ideolojinin tekdüze öğretisinin kurbanı ve kahramanıdır. Ölümden korkmuyor, çünkü ölümden sonrasının müjdesi ile bugünü cehenneme çevirmenin hak olduğunu öğrettiler ona. HHH Hâlâ da öğretiyorlar. Yaşadığımız topraklarda, şu dört mevsimi her anlamda aynı anda yaşayan, bir diller ve uygarlıklar hazinesine sahip ülkemizde, değişimin ve gelişimin gerçekleşebileceğini sağlam nedenlere dayanarak hayal eden, mücadele eden, savaşan, ütopyasını canlı tutan bizler için tehlike, bu ideolojinin kurbanı ve kahramanı olmaya gönülden hevesli bir militanlaşmanın tüm toplumu sarmaya niyet etmesi, oldukça mesafe almış olmasıdır. Toplum, iktidar ve onun farklı örgütsel uzantılarının ideolojik dumanı ile zehirlenme tehdidi altında; toplumsal gelişme, ciddi olarak kesintiye uğratılma tehlikesi ile karşı karşıyadır. HHH Bu toplu bilinç kaymasıyla, bu ağır ideolojik saldırıyla mücadele etmek yaşamsaldır. Neyse ki toplumsal hareketlenme ve hemen her alanda gelişen hak mücadelesi bu saldırıya karşı durulmasını sağlayabilecek bir potansiyel taşıyor. Zaten bu nedenle Gezi korkusuyla, Haziran ürküntüsüyle telaşa kapılanlar, yeni yeni önlemlerle toplumsal hareketlenmeyi durdurmaya çabalıyorlar. Validebağ Korusu’nu korumak için sokağa çıkanları “din düşmanları, cami inşaatını engellemek istiyorlar” yaygarası ile durdurmaya çalışmaları, ideolojilerinin halk üzerindeki etkisinden emin olmalarından kaynaklanmaktadır. Cami ve tesettürle bugüne kadar epeyce yol aldılar. Korkumuz ülkemizin bu ağır ideolojik saldırı ile çölleşmesidir. Korkuyoruz, çünkü ABD uçaklarının hallaç pamuğu gibi attığı Irak çöllerinden nelerin çıktığını, sınırlarımızdaki Kürt kasabalarını talan eden vahşi saldırgan bize açık seçik gösterdi. Göstersin; bildiğimiz başka bir gerçek daha var bizim. Şöyledir: “Ölümden korkup da gününü sayan, ölür gider yar koynuna giremez.” AYKUT KÜÇÜKKAYA 17 Aralık yolsuzluk operasyonuyla birlikte gündemden düşmeyen TÜRGEV’e bedelsiz yurt veren AKP’li Fatih Belediyesi eski Fatih Askerlik Şubesi’ni de Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’ne (FSMVÜ) 25 yıllığına bedelsiz verdi. Dört gün önce vakfa verilen bina rektörlük binasının bitişiğinde yer alıyor. Rektörlük binası olarak kullanılan tarihi eski Fatih Belediye Başkanlığı binası da 2010 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından üniversiteye tahsis edilmiş. Dört mi belgede Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’nin binayı istediğine ilişkin başvurusu bilgisi yer almıyor. Bu dikkat çeken ayrıntı ya “belediye çalışanlarının unutkanlığı” ya da “belediye tarafından vakfa önceden verilen sözün yerine getirildiği” şeklinde yorumlanabilir. Üniversitenin yeni akademik yılı açılışı önceki gün Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın katılımıyla yapıldı. Bedelsiz devir de bu programdan iki gün önceye denk gelmesi dikkat çekti. Ayağı uğurlu geldi SOMA AŞ’YE VERİLEN İHALE Alt komisyonun üst komisyonda karar alınmadan hareket etmesine CHP itiraz edecek Kamu zararı dikkate alınmadı MAHMUT LICALI ANKARA Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK), sermaye yapısı işçiler ve yöre halkına ait olan Kardemir AŞ’nin Zonguldak’taki Bağlık İnağzı sahasının 36 yıllık rödovans ihalesinde “kamunun 350 milyon dolar zarara uğrayacağı uyarısına” karşın serbest piyasa koşulları gerekçesiyle ihaleyi 301 işçiye mezar olan maden ocağını da işleten Soma AŞ’ye verdi. CHP Adana Milletvekili Turgay Develi, EÜAŞ’la ihalesiz satış yapan TTK’nin rekabet koşullarını gerekçe göstererek 350 milyon dolar zarar uyarısına karşın ihalenin Soma AŞ’ye verilmesini “Bu durum ya yöneticilerin beceriksizliği ya da Soma AŞ’yi korumak için 350 milyon dolar kamu zararına göz yumulmasıdır. Soma AŞ’ye kıyak geçilmiştir” diye değerlendirdi. TBMM KİT Komisyonu’nda 2011 ve 2012 yılı bilançoları ibra edilmeyen TTK’nin 2011 yılında gerçekleştirdiği Zonguldak’taki Bağlık İnağzı sahasına ilişkin rödovans ihalesinde ilginç bir ayrıntı dikkat çekti. Sayıştay raporuna da yansıyan ihale kapsamında Bağlıkİnağzı sahasındaki 136 milyon ton taşkömürünün 36 yıllığına rödovans karşılığı verilmesine ilişkin Ekim 2011 tarihinde ihale işlemi gerçekleştirildi. İhaleye 6 şirket katılırken yapısı diğer şirketlerden farklı olan Kardemir AŞ de ihaleye dahil oldu. Hisseleri yöre halkı ve işçilere ait olan Kardemir AŞ TTK’ye ihalenin kendilerine verilmemesi halinde 350 milyon dolarlık bir kamu zararının oluşacağı, ileride onarılması ve çözümü daha karmaşık hukuki problemler ile karşılanılmaması, telafisi mümkün olmayan zararların oluşmaması için uyarıda bulundu. Ancak TTK söz konusu uyarıyı serbest piyasa ve rekabet koşullarını ile söz konusu başvurunun hukuki bir geçerliliği olmadığı gerekçesiyle umursamadı. Yapılan ihaleyi 2 yıl etüt, 4 yıl hazırlık döneminin ardından 30 yılda 92 milyon ton kömür üretme taahhüdüyle Soma AŞ kazandı ancak Soma AŞ’nin hazırlık sürecini tamamlayarak üretime başlaması konusunda Sayıştay raporunda önemli tespitler yapıldı. Sayıştay raporunda, ihaleyi kazanan Soma AŞ’nin verdiği taahhütlerde bulunması konusunda sıkıntı yaşanabileceğine işaret ederken bu durumun diğer firmalara hukuki yollara başvurmalarının önünü açabileceği uyarısını yaptı. Raporda, diğer firmaların TTK’ye karşı haksız rekabet gerekçesiyle haksız rekabet nedeniyle tazminat davaları açma olasılığı bulunduğu belirtildi. Raporda Soma AŞ’nin olası taleplerine karşı ihale şartlarına, şartname ve sözleşmelere aykırılık teşkil edebilecek, ihale tamamlandıktan sonra şartname ve sözleşmede değişiklik anlamına gelecek karar ve uygulamalardan kaçınılması gerektiği vurgulandı. ‘Sarraf’ı kaçırma’ isyanı AYŞE SAYIN ANKARA CHP, 4 eski bakanla ilgili kurulan TBMM Soruşturma Alt Komisyonu’nun, üst komisyonda karar alınmadan 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet dosyası sanıklarından Rıza Sarraf ve Barış Güler’i İstanbul’da tanık olarak ifadeye çağırmasına isyan etti. CHP’li TBMM Soruşturma Komisyonu Üyesi Erdal Aksünger, siyasi partilerden, dinlenecek isimlerin listesinin istendiğini, ancak henüz kimlerin komisyona çağrılacağı konusunda karar alınmadığını belirterek “Bu Sarraf ve diğer adı geçenleri komisyondan kaçırma tezgâhıdır. Biz buna itiraz edeceğiz. Ayrıca soruşturma komisyonunun, istediği kişilerin ifadesine başvurma hakkı vardır, burada ‘ben tanığım, konuşmayacağım’, deme hakkı yoktur” görüşünü dile getirdi. AKP’nin yerel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde partinin “aleyhine kullanılmaması” için, kurulduğu 5 Mayıs’tan bu yana sadece 2 kez toplanabilen 4 eski bakan hakkındaki TBMM Soruşturma Komisyonu, çalışma biçimiyle de “ilk”lere imza attı. Komisyonun AKP’li başkanı Hakkı Köylü, “savcı yetkisindeki” komisyon üyelerinden esirgediği fezleke ve belge örneklerini, suçlanan bakanların avukatlarına vermekte sakınca görmedi. Anayasa ve içtüzük gereği, soruşturma komisyonlarının istediği kişileri Meclis’te ifadeye çağırma yetkisi olmasına karşın, 4 eski bakanla ilgili kurulan komisyon “alt komisyon marifetiyle”, 17 Aralık soruşturmasının sanıklarının “ayağına” gidip “tanık” olarak ifadelerine başvurdu. Muhalefetin TBMM Soruşturma Komisyonu’na çağrılarak dinlenmesi talebinde bulunduğu, 17 Aralık dosyasının baş aktörlerinden Rıza Sarraf ve eski İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlu Barış Güler’in “tanık” olarak ifadeye çağrılıp, CMK hükümlerine sığınıp ifade vermeyi reddetmelerine CHP’den itiraz geldi. CHP’li TBMM Soruşturma Komisyonu üyesi Erdal Aksünger, Köylü başkanlığındaki alt komisyonun, CHP’li üye Ercan Cengiz’in itirazlarına karşın, alt komisyonda alelacele ifadeye çağrıldığını belirterek bunun tam bir “tezgâh” olduğunu söyledi. Savcı Ekrem Aydıner’in 17 Aralık dosyası hakkında “Soruşturma yetkisi Meclis’te” gerekçesiyle takipsizlik kararı verdiğini belirten Aksünger, komisyonun bakanlarla ilgili suçlamaların doğruluğunu ortaya çıkarmak için dosyada adı geçen kişilerin bilgisine başvurma yetkisi olduğuna dikkat çekti. Bu nedenle Sarraf’ın, “akrabalık bağları” nedeniyle ifade vermeme gibi bir yetkisinin olamayacağını ifade eden Aksünger, komisyonun ilk toplantısında, başta Sarraf olmak üzere dosyada bakanlarla “rüşvet” ilişkisinde olduğu iddia edilen kişilerin ifadeye çağrılmasını talep edeceklerini bildirdi. AKP ‘kendi Susurluk’unu soruşturtmuyor KP iktidara geldikten sonra başta eski Başbakan Mesut Yılmaz olmak üzere hakkında yolsuzluk iddiası bulunan çok sayıda eski bakanı Yüce Divan’a gönderirken, söz konusu bakanlar hakkındaki iddiaları ise anayasa gereği “gizlilik” kararı olmasına karşın tutanaklarla medyaya sızdırdı. AKP iktidarı döneminde, ilk kez AKP’li bakanlar hakkında ise 17 ve 25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturması kapsamındaki dosyalar nedeniyle soruşturma komisyonu kuruldu. Ancak AKP’li komisyon başkanı, fezlekeleri komisyon üyelerinden kaçırdığı gibi 2 aylık görev süresi boyunca komisyonu sadece 2 kez topladı. Anayasa ve içtüzük gereği soruşturma komiyonlarının “kamusal ve özel kuruluşlardan konu ile ilgili bilgi belge isteme, gerekli gördüklerine el koyma, Bakanlar Kurulu’nun bütün vasıtalarından faydalanma, diğer ilgilileri, tanık ve A bilirkişileri” komisyona çağırıp dinleme yetkisi bulunuyor. Ancak AKP, komisyon üyelerinin bile komisyondan belge almalarını yasaklarken dosyadaki sanıkların ifadelerini almak için ayaklarına gitmesi dikkat çekiyor.Oysa araştırma komisyonu olmasına karşın geçmişte kurulan TBMM Susurluk Komisyonu’na bazı “askeri yetkililerin gelmemesi” bile büyük olay olmuştu. Dönemin siyasilerini, güvenlik bürokrasisini ve haklarında iddia olan tüm tarafları çağırıp dinleyen komisyon, Jandarma Genel Komutanı Teoman Koman ve Tuğgeneral Veli Küçük’ten ret yanıtı almıştı. Bunun üzerine o dönem RP adına komisyon başkanlığını yapan Mehmet Elkatkmış, “Asker Meclis’i takmıyor. Meclis’in iradesini hiçe sayıyor. Çağrımıza karşın gelmeyerek komisyonun çalışmalarını da engelliyorlar. Susurluk’u karartıyorlar” açıklamaları yapmıştı. Kazan: Komisyonla savcılık paslaştı CANAN COŞKUN TBMM 17 Aralık Soruşturma Komisyonu’nun İstanbul Adalet Sarayı’nda geçtiğimiz günlerde haklarında takipsizlik kararı verilen 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturması şüphelilerini tanık olarak dinlemesi tepki yarattı. Hukukçu Turgut Kazan, 17 Aralık soruşturması şüphelilerinin tanık olamayacaklarını vurgulayarak “Rüşveti verdiği iddia edilen kişi tanık olamaz. Meclis soruşturma komisyonunun Meclis’i bırakıp İstanbul Adalet Sarayı’na gelmesi de kabul edilemez bir ayıp. Haklarında takipsizlik kararı verilen şüphelileri bir de soruşturma komisyonu akladı” dedi. TBMM 17 Aralık Soruşturma Komisyonu’nun geçtiğimiz günlerde Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde, eski İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlu Barış Güler ile Rıza Sarraf’ı tanık olarak dinlemesi üzerine, kamuoyunda TBMM’de 4 bakan hakkında yürütülen soruşturmaya da takipsizlik kararı verileceği algısı oluştu. Konu hakkında gazetemize değerlendirmelerde bulunan eski İstanbul Barosu Başkanı Turgut Kazan, Meclis soruşturma komisyonunun Meclis’i bırakıp İstanbul Adalet Sarayı’na gelmesini kabul edilemez bir ayıp olarak niteleyerek “Olacak şey değil bunları tanık saymak.Soruşturma komisyonu başkanı ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın paslaştığı anlaşılıyor. ‘Takipsizlik kararı verildiğine göre bunlar tanık olarak dinlenebilir’ diye düşünmüşlerdir” dedi. Kazan, TBMM 17 Aralık soruşturma komisyonu başkanının en başta İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan 17 Aralık dosyasını istemesi gerektiğini belirterek, “Bunu yapmayarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın elini rahatlattılar. Takipsizlik verebilmek için ‘tanıkları dinledik’ diyebilmek için komisyon şüphelilerin ayağına gelmiştir” dedi. Kazan, TBMM’de 4 bakan hakkında yürütülen soruşturmanın geleceği ile ilgili de şu değerlendirmede bulundu: “Takipsizlik kararı verince sözüm ona aklanacaklar ama unutulmayacak. Takipsizlik kararına yargı kararı diyorlar. Bu karar savcılık kararıdır. Dolayısıyla herhangi bir kesinliği yoktur. Önümüzdeki seçimlerde sandıktan yeni bir parti çıkarsa bu dosyalar yeniden açılır.” Hukuk problemi olur Gezi Direnişi sırasında yaşamını yitiren Abdullah Cömert davası Sanık polisi çağırmadılar AKIN BODUR İSKENDERUN Gezi Direnişi sırasında Antakya’da gaz bombasıyla başından vurularak öldürülen 22 yaşındaki Abdullah Cömert ile ilgili dava Balıkesir’e alınırken sanık polis memuru Ahmet Kuş’un Balıkesir 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 4 Kasım’da görülecek duruşmaya çağırılmaması tepki çekti. Cömert ailesinin avukatı Hatice Can, “Dava, sanığın güvenliği nedeniyle, sanıktan mağdur yapılarak Balıkesir iline nakledilmişti. Şimdi sanık gene duruşma salonuna getirtilmeyerek kaçırılmaktadır. Nakil kararı ile polisin gaz kapsülüyle öldürülen Abdullah Cömert’in ailesi mağdur edilmekte, adalet arayışı için Antakya’dan 1300 kilometre mesafede Balıkesir’e gidip gelmek zorunda bırakılmaktadır” dedi. Sanık polis Kuş’un “olası kastla insan öldürmek” yerine, “Kasten adam öldürmek” suçundan ömür boyu hapis istemiyle yargılanması gerektiğine dikkat çeken avukat Can, sanık polis ve emri veren polis amirlerinin tutuklu yargılanması gerektiğini vurguladı. Can, “Soruşturma aşamasında amirler yargı önüne dahi çıkarılmadı. Şüpheli olarak isimleri tespit edilmemiş” dedi. Haksız rekabet davası Adana’daki festivalin ahlaksızlığı yaygınlaştırdığı gerekçesiyle engellenmesi istendi Tango festivaline zina karalaması HAZAL OCAK 4 polis tahliye edildi Adana’da bu yıl üçüncüsü gerçekleştirilen Uluslararası Tango Festivali, “Uslu Adana Platformu” tarafından “zina festivali” ilan edildi. Sosyal medya üzerinde örgütlenen ve kimlerden oluştuğu bilinmeyen platform, en son yayımladığı hakaret dolu bildiride festivalin halka açık yapıl masının engellenmesini istedi. Festivale destek veren Adana Büyükşehir Belediyesi ile ASKİ’ye de “desteğinizi geri çekin” çağrısı yapıldı. Adana’da 23 Ekim’de başlayan ve bugün sona erecek Uluslararası Tango Festivali’ne karşı çıkan “Uslu Adana Platformu” tarafından bir bildiri yayımlandı. “Allah’tan (c.c) korkun! Açık günaha, zinaya izin vermeyin” diye başlayan bildiride, “Müzik eşliğinde kadınerkek arasında bedensel yakınlaşma/yapışma sağlanarak sahnede zinanın sergileneceği bir festivalin ne dinimizde ne de milli kültürümüzde yeri yoktur, olamaz. Bu yıl ‘uluslararası’ boyut kazandırılması amaçlanan ‘Tango Festivali’ iptal edilmelidir. Bu festival günahın, haramın, zinanın açıkça işlenmesine sahne olacaktır. ‘Zinanın ayakta müzikle yapılan şekli’ olan, insanları günaha davet eden bu tür erotik dansın meraklısı olabilir ama bu tür çirkinlikler toplum içinde olmamalıdır” denildi. n İstanbul Haber Servisi Emniyet’teki “paralel yapı” operasyonu kapsamında tutuklanan 4 polis tahliye edildi. İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliği, eski İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürü Yurt Atayün, Serdar Bayraktutan, Ali Fuat Altuntaş, Aytekin Koçak, Mehmet Örs, Muhammed Kaya, Şahin Akdeniz, Erhan Körtek ve Abdülkadir Ağır’ın da aralarında bulunduğu 11 şüpheli polisin aylık tutukluluk incelemesini değerlendirdi. Hâkimlik, Erhan Körtek, Ali Fuat Altıntaş, Abdülkadir Ağır ve Şahin Akdeniz’in “resmi belgede sahtecilik” ve “devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal ya da askeri casusluk amacıyla temin etme” suçlarından tutuklandıklarını anımsatarak şüphelilerin sorumluluk durumlarını dikkate alıp tahliye etti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle