07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 OCAK 2014 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 15 İstanbul Modern 10. yılında sarkİs’İn yapıtıyla aydınlandı Yeni yıla ‘Gökkuşak’la girdi Kültür Servisi İstanbul Modern yeni yıla, çağdaş sanatın dünyaca ünlü adlarından Sarkis’in “Gökkuşak” adlı çalışmasıyla girdi. Sarkis’in “Gökkuşak” adlı yerleştirmesi, 10. yılını dolduran İstanbul Modern’in ön cephesini çeşitli renkleriyle aydınlatıyor. Yıl boyunca sürecek bir dizi etkinliğin ilki olan “Gökkuşak” adlı yerleştirme, 7.5 metre yüksekliğinde ve 15 metre eninde neon malzemeden üretildi. 365 gün boyunca sanatı ve müze ziyaretçilerini aydınlatacak olan “Gökkuşak” adlı çalışma, bir gökkuşağının oluşum halini simgeliyor. Sarkis, “Gökkuşağının Big Bang’a doğru hız alması” olarak ifade ettiği yerleştirme için, “Gökkuşak’ı bir mucize gibi görmek lazım. Sanat hep başlangıçları dile getirir: Referanslar olur; ama yaratırken bu referansların tümü silinir ve tazelikler doğar” diyor. İstanbul Modern aynı zamanda ziyaretçilerini “Gökkuşak” altında fotoğraf çektirmeye ve sosyal medyada #gökkuşakaltındayım etiketiyle paylaşmaya davet ediyor. Ziyaretçiler tarafından paylaşılan ve İstanbul Modern’e gönderilen fotoğraflar Facebook’ta özel bir albümde derlenecek. Sevim Burak’a ‘Sükut Suikastı’ “Sükut suikastı” sözü Tanpınar’la özdeşleşmiştir ama ben Sevim Burak’a da yakıştırırım. Sevim Burak’ın adı 20 yaşındayken, 1950’de Yeni İstanbul gazetesinde yayımlanan öyküsü ile duyulmuş. “Dünya Hikâyeleri Yarışması”nda Türkiye’yi temsil edip ilk altıya girmiş. Yazar sözlükleri bu tarihi Burak’ın öykücülüğe başlangıcı olarak alsalar da 1950’de başka öykülerini de gazetelerde yayımlatmış. İlk yayımlanan öyküsünün 12 Nisan 1950’de Ulus gazetesinde çıkan “Hırsız” olduğunu belirtiyor Bedia Koçakoğlu (Aşkın Şizofrenik Hali: Sevim Burak, 2009). Sevim Burak, 1953’te “Çocukluk dönemi” diye nitelediği bu dönemi noktalıyor ve kendine has anlatımı bulana kadar sekiz yıl öykü yayımlamıyor. İkinci ve esas çıkışı 1965’te “Yanık Saraylar” ile oluyor. Altı öyküden oluşan bu ince kitap yılın edebiyat olayı olarak niteleniyor, tartışmalar yaratıyor. Asım Bezirci, Demir Özlü, Murat Belge, Memet Fuat gibi yazarlar Sevim Burak’ın öykülerini nasıl yorumlamak, tanımlamak gerektiğini tartışıyorlar. 1950 Kuşağının yenilikçi öykü anlayışına rağmen Burak’ın öykülerinin bir yere konulamaması ilginç. Tahir Alangu, Behçet Necatigil, Haldun Taner gibi isimlerin yer aldığı jüri 1966 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı Cengiz Yörük’ün “Çölde Bir Deve” adlı kitabına veriyor. Ödülü “Yanık Saraylar”ın alması gerektiğine inanan Memet Fuat jüriden istifa ediyor. Sevim Burak almayı umduğu ödülün kendisine verilmemesinden sonra küsüyor ve 17 yıl hiçbir şey yayınlamıyor. 1982’de Adam Yayınları’nın kurulması ile yayınlanan kitapları ile tekrar edebiyata dönüyor. 30 Aralık 1983’te de yeniden dönüşünün keyfini süremeden ölüyor. Yaşarken yayımlattığı iki öykü bir de tiyatro eseri var; “Yanık Saraylar” (1965), “Afrika Dansı” (1982) ve “Sahibinin Sesi” (1982). Ölümünden sonra da bir roman, bir öykü ve iki tiyatro eseri daha yayımlanmış. Çok az ve öz yazmış. Azınlıkların, dışlanmışların, ötekilerin öykülerini anlattı Sevim Burak. İşlediği konularla olduğu kadar yazma biçimi ile de kendine has bir yazar. Memet Fuat’ın belirttiği gibi “Noktası, virgülü, çizgisi, büyük harfi, italiği, boşlukları, basamakları, her şeysinin üstünde, akıllara sığmaz bir titizlikle duran” bir yazar. Bir şiir yazar gibi her cümlenin her sözcüğün üzerinde duruyor, düşünüyor, denemeler yapıyor, öykü yapısını oluşturuyor... Kendine has yazma daha doğrusu dikte etme tarzı var. Bir daktilografla çalışıyor. Ortaya çıkan metni kesip parçalayıp tekrar tekrar birleştirerek yani bir tür “kes yapıştır” tekniği ile öykülerine son halini veriyor. Bir mektubunda “Ben kavramsal sanatımı kendi fikrime dayalı olarak kurdum. Ve yazı sanatından resimler, heykeller çıkarmaya, soyuttan somutlaşmaya çalışıyorum” diye tavrını açıklamış. Sevim Burak bilgisayar çağında yaşasaydı nasıl eserler verirdi merak etmemek elde değil. Sevim Burak 30. ölüm yıldönümünde Mimar Sinan Üniversitesi’nin düzenlediği “Ötekilere Yazmak” adlı bir sempozyumla anıldı. Sempozyumu düzenleyen Özge Şahin Uğurel’in anlattığına göre salon tamamen dolmuş ve tüm oturumlar büyük bir ilgi ile izlenmiş. Girişte satışa sunulan yüzlerce kitabı kısa sürede tükenmiş. Sevim Burak unutulmaya terk edilmiş ama unutturulamamış bir yazar. İlk öykülerini yayımlattığı yıllarda benzersizdi, şimdi bile onun gibi arayışları olan öykücümüz yok. Sevim Burak’ın öykücülüğü ve yazma anlayışı üzerinde daha çok durulması, Türk öyküsüne yaptığı katkının iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Edebiyatımızın en özgün yazarlarından Sevim Burak aramızdan ayrılalı 30 yıl oldu Kâğıttaki karabasan sonuç karşısında derin bir üzüntü yaşar ve 17 yıl boyunca metinleriSevim Burak (19311983), tam ni yayımlamayarak Türkiye’deki 30 yıl önce 31 Aralık’ta aramız edebiyat ortamına rest çeker. Şüpdan ayrılmıştı. Kuzguncuk’ta kü hesiz bu onurlu duruş yıllar içinde çük bir kalabalık tarafından son Sevim Burak’ın haklılığını kanıtyolculuğuna uğurlanan Türk ede layacak ve her büyük yazar gibi biyatının en özgün yazarı, geride onu da zamana karşı kazanılan bir iki öykü kitabı (“Yanık Saraylar”, zaferin sahibi yapacaktır. Sevim Burak’ın metinlerinde “Afrika Dansı”), üç tiyatro oyunu (“Sahibinin Sesi”, “Everest My bir yandan nesnelerin canlanmaLord”, “İşte Baş, İşte Gövde, İş sı ve konuşmasına şahit olurken, te Kanatlar”) ve yarım kalmış bir diğer yandan aynı nesnelerin yazarın kendisiyle yer değiştirdiğiroman (“Ford Mach I”) bıraktı. Etkisini hiç kaybetmeyecek bu ni de görürüz. Hayatla derdi olan karaktermetinler, diliyle ve biçemiyle Türk edebiyatının yenilikçi eserleridir. leri ölümden, korkudan, şüpheSevim Burak’ın metinleri yayım den, düş kırıklıklarından paylarılandığı yıllarda, dönemin toplumcu nı alırken, yani ötekileşirken anlamlı bir bütünün parçası olmagerçekçi edebiyat eleştirisinin yı reddederler. Böylesi bir etkisiyle yazık ki anlaşıHenüz edebiyatın dili de parlamamış, yazar, özel52 yaşında çalı ve çok katmanlı likle diliyle yarattıbir yapıya sahiptir. ğı devrim niteliaramızdan ayrılırken, Hal böyleyken bağindeki dönüşüardında sayfalar dolusu metin şı sonu belli, ele mün anlaşılması için neredey bırakan Sevim Burak, ölümünün gelen metinleri se 20 yıl bek30. yılında daha çok okunmayı okumaya alışbir okurun lemek zorunda hak ediyor. Yazdıklarıyla okurun kın Sevim Burak’ı kalmıştır. edebiyat algısını değiştiren Türk okuduğunda irBüyük yazarların ma edebiyatının güçlü kalemi Sevim kilmesi, canlanması ve dirilmekus talihlerinden biri de ya Burak’ı keşfetmek ve şifrelerini si kaçınılmazdır. Sadece okur şadıkları dönem çözmekse gayretli okurlara değil yazar tara de anlaşılamamalakalıyor. fında da “Kâğıttaki rıdır. Sevim Burak Karabasan”ı yaşama duda ilk öykü kitabı “Yarumu söz konusudur. Sevim nık Saraylar” 1965’te yayımlandığında benzer bir durum Burak kâğıda yazmaya başladığı la karşılaşır. Kuzguncuk’ta yaşa anda, yazma eyleminin içindeyyan gayri müslimlerin hayatlarını ken mücadelesi başlamış demekanlattığı öykülerinde, yeni dilsel tir. Yazdıklarını çengelli iğnelerve sessel söyleyişler deneyen ya le perdelere tuturması, yan yana, zar, kitabıyla büyük ilgi görece üst üstte dizdiği sözcüklerin yerğini düşünerek Sait Faik Hikâye lerini sürekli değiştirmesi bu müArmağanı’na başvurur. Ancak Se cadelenin sonuçlarıdır. Okurken vim Burak, yazarlık hayatının bel okuru dürten karabasan, yazarki de en şaşırtıcı sonuçlarından bi ken de yazarın ensesindedir, onu rini yaşar, hak ettiği halde ödülü hiç bırakmaz. Sevim Burak edebiyatının bir kazanamaz. Bunun üzerine Memet Fuat ödülü protesto eder ve özelliği de yayımlanmış bir metnin yazar için aslında hiç bitmejürilik görevinden ayrılır. Sevim Burak hiç beklemediği mesidir. Yazı kâğıda düştükten ÖZGE ŞAHİN UĞUREL sonra, Sevim Burak cephesinde hikâyesini sürdürmeye devam eder. Bu yeniden yazma sürecine en tipik örnek, Sevim Burak edebiyatının adeta çekirdeğini oluşturan “Ah Yarab Yehova” öyküsünün farklı öykü ve oyunlarında yeniden yazılmasıdır. Kendisi de bir röportajında aynı hikâyenin peşinden gitmesini şöyle açıklar: “Ben gerçeği bir kere yazıp ortaya çıkarabilen bir yazar değilim; yazarlık tecrübelerime göre söyleyebilirim ki yirmi kere yazarak elde ettiğim gerçek çok alelade bir gerçekti. Bir gerçeği ancak yüzüncü kez yazdığım zaman, gerçeğin o olmadığını, değişerek başka bir görünüm aldığını ve başka bir gerçeğe dönüştüğünü anladım.” 197678 yılları arasında ikinci eşi ressam Ömer Uluç’un resmi görevi sebebiyle Nijerya’da kalan Sevim Burak, bir maceraperest gibi Afrika’yı keşfe dalar. Gündelik yaşamı, adet ve görenekleri karşısında büyülendiği Afrika, Sevim Burak’ın o yıllarda nükseden kalp rahatsızlığıyla birlikte ölümle korkunun kol kola dans ettiği yeni metinlere ev sahipliği yapar. Nitekim bu dönemde yazdığı öyküler, ölümünden bir yıl önce 1982 yılında “Afrika Dansı” adıyla yayımlanır. “Ah Yarab Yehova” öyküsünün oyunlaştırılmış ve yeniden yazılmış biçimi “Sahibinin Sesi” ise 1982 yılında yayımlanır. Birçok kere sahnelenen oyunda, Sevim Burak’ın annesinin uzun yıllar aile içinde gizlenen Yahudi kimliğinin, zengin bir edebiyat malzemesine dönüştüğü görülür. Sevim Burak, “bir dil çalışmasıdır” dediği “Everest My Lord”u 1970’li yıllarda yazmaya başlar. “Ah Yarab Yehova” öyküsünün kişileri olan Bilal Bey, Melek ve Nıvart üzerinden kadın, evlilik, ölüm, korku temalarını işlediği ve 1967 yılında tamamladığı “İşte Baş, İşte Gövde, İşte Kanatlar”la birlikte iki metin, yazarın ölümünden sonra 1984’te yayımlanır. 1970’li yıllarda yazmaya başladığı “Ford Mach I”ın yazım süreci, Sevim Burak’ın yazar olarak portresini okuma imkânı veren bir metindir. Ölümüne kadar, neredeyse 13 yıl yazmayı sürdürdüğü bu romandan, “Palyaço Ruşen”i, “Everest My Lord”u çıkaran Sevim Burak, bir metnin içinden başka metinlere gider. Memet Fuat’ın da dediği gibi Sevim Burak “etiyle, kanıyla yazan” bir yazardır. Henüz 52 yaşında aramızdan ayrılırken, ardında sayfalar dolusu metin bırakan Sevim Burak, ölümünün 30. yılında daha çok okunmayı hak ediyor. Yazdıklarıyla okurun edebiyat algısını değiştiren Türk edebiyatının güçlü kalemi Sevim Burak’ı keşfetmek ve şifrelerini çözmekse gayretli okurlara kalıyor. Kültür Servisi “Gençlerin ve Çocukların Fotoğraflarıyla Roboski” isimli sergi 2728 Aralık’ta katliamın 2. yıldönümünde Roboski’de sergilendi. Yaşları 7 ile 17 arasında değişen 60 genç ve çocukla Roboski’de yürütülen fotoğraf atölyesinde toplam 43 proje sergilendi. Mezopotamya Fotoğraf Derneği tarafından düzenlenen fotoğraf atölyesi 16 Kasım 2012 ve 15 Nisan 2013 tarihleri arasında gerçekleşti. Çocukların gözünden roboski
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle