19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 EKİM 2013 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ [email protected] 13 Ayakkabıdan beyaz eşyaya, cep telefonundan otomobile kredili harcamaların tamamını kapsayacak Çok taksitli satışa sınır Önümüzdeki dönemde paranın kıtlaşacağı ve maliyetinin yükseleceğini belirten Babacan, “Cari açık en önemli sorunumuz. İthalata dayalı tüketimin körüklediği bir büyüme istemiyoruz. Üretime kredinin önü açık. Kazandığını harcayana da engel yok. Ama borçlanıp harcayana dur diyeceğiz” dedi. Ekonomi Servisi Ayakkabıdan otomobile her şey için bankadan bol taksitli tüketici kredisi kullanma ve kredi kartına güvenerek borçlanma dönemi sona eriyor. Önümüzdeki dönemde Amerikan Merkez Bankası’nın tahvil alım programında değişikliğe gideceği yolundaki işaretlerin arttığına dikkat çeken Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, “Artık hiçbir ülke için bundan sonraki 10 yıl bundan önceki 10 yıl gibi olmayacak. Para kıtlaşacak, maliyeti artacak. Dış açığımız en önemli sorunumuz. Dışarıdan borçlanıp ithal ürünlere harcıyorsak dikkat etmek zorundayız. Kredi kartı ile limitsiz borçlanmaya bazı sınırlar getirmek zorundayız” dedi. Babacan, ABD’ye hareketinden önce İstanbul’da gazete ve TV’lerin ekonomi servis yöneticileri ile yaptığı toplantıda önceki gün Orta Vadeli Plan’ı (OVP) anlatırken açıkladığı bazı önlemlerin ayrıntıları hakkında bilgi verdi: * Yeni dönemde “ayakları yere basan” bir duruş sergileyebilmek için hazırlıklı olmalıyız. Tasarruf oranı yüzde 12.6’lara kadar düştü. Bunun artırılması gerekir. Taksitlendirilmiş kredi kartı borcu Aralık 2011’de 26 milyar lira idi. Aralık 2012’de 38 milyar lira oldu. Eylül 2013 sonu itibarıyla 48 milyar liraya yükseldi. Dikkatli olmalıyız. * Bunun için kredili harcamalar için bazı önlemler alınacak. Eğer krediler ihracat, üretim ve yatırım için alınacaksa bunların önü sonuna kadar açık. Kazanıp harcayan için sorun yok. Ancak bankalar aracılığı ile borçlanıp ithal ürünleri tüketiyorsak yanlış. Borçlanıp geleceğini harcıyorsa önleyeceğiz. * İki yıl önce banka kredilerindeki artış oranını sınırlamıştık. Etkisini gördük. Bunu yapmayıp son türbülansa yüzde 11 cari açıkla girseydik sonuçları ağır olurdu. Belki yarım puan daha fazla büyüyecektik ama riski çok yüksek olacaktı. * BDDK, Hazine ve Merkez Bankası hangi ürün gruplarında ne kadar taksit olması gerektiği konusunda çalışma yapıyor. Otomobilde, beyaz eşyada, giyside, mobilyada, elektronik üründe kaç taksit yapılacağı konusundaki çalışma birkaç hafta içinde tamamlanacak. Taksitle aylık gelir arasında bir bağ kurulacak. Kredi kartlarında limiti kartın alındığı ilk yıl için gelirin iki katı olacak. İkinci ve sonraki yıllarda limit en fazla 4 kata çıkacak. Bankadan alınan tüketici kredilerinin aylık taksitleri gelire göre belirlenecek. * Kredi kartı ve tüketici kredilerine ürün bazında taksit sınırı getireceğiz. Kredi kartına uygulanacak olan gelire göre limit oranı bireysel kredilerde de geçerli olacak. Konut kredilerinde uygulanan yüzde 25 peşinatı bazı sektörlere de genişletilecek. Beyaz eşyada, mobilyada, giyimde, otomobilde ne kadar peşinat olacağı ikiüç hafta içinde açıklanacak. Bana Var Sana Yok Demokrasisi... Balyoz davasının Yargıtay kararları da bir kez daha gösterdi ki, yaşamın her alanına dönük olarak “Haklar bana var, sana yok” çarpık, cepheleştirmeyi, kutuplaşmayı, çatışmaları besleyen demokrasi algılaması, iktidar icraatları, devlet kurumları, işleyişlerinin bir bir ele geçirilmesi ile de devlet adına yasamayürütmeyargı erklerinin İktidar keyfine göre kullanılması aldı başını gidiyor... Darbe suç ortaklığından mahkum olan 237 ağırlıklı üst kademe komutan, askerlerin avukatları, yakınları, haksızlığa uğradıklarına inananların, hak hukuk ihlallerine ilişkin söylediklerini, yargılama süreçlerinin bütününe ilişkin dudak uçuklatan bilgileri bir an için bütünü ile bir yana atalım... Dün sonuç karar üzerinden “darbecilerin yargılanıp cezalandırıldıklarını” savunanların olabildiğince genel, ortak paydada buluşulan görüşlerinden eski dilden “durumun vahametine” bir göz gezdirelim... “Sonuçta yargılamanın konusu olan bir toplantı var mı var. Darbe de var demektir. Doğrudur, toplantıya her katılanı darbe suçu işlemiş olarak düşünemeyiz. Hele de askerlik, emir komuta zinciri üzerinden o toplantıda bulunanlarla gerçek darbecileri ayırmak gerekirdi. Yargılamada gerçek olmadıkları öne sürülen dijital veriler, imzalar üzerinden hukuken kanıtların yetersizliği, eksikliği, delil niteliği taşımadıkları tartışmaları bir yana... Sanıklar sözlü yapılmış konuşmaların belgelerini reddetmemişlerdir. Belki bu sözlü belgeler ile verilen cezanın niteliği arasında yasal uyum, hukuksal suç niteliği sorunu vardır. Ama sanıklar ve avukatları, başından kanıtları tümü ile reddetmek yerine eylemlerini kabul etselerdi, alacakları cezalar da çok daha makul olurdu. Bu kadar çok mahkum da olmazdı...” Dikkatinizi bir kez daha çekmek gerek, söz konusu cephe savunmaları sözde demokratik düzen, bağımsız yargı işleyişi, sivil güçlü iktidar sürecinde yapılıyor... Rejimi demokrasi olan, hukuk devleti düzeninin işlerliğinden söz açılan bir başka ülkede, hukuk yargılaması, sonuç kararları üzerinden bu türden görüşler, savunma tezleri üretilebilir mi? Ceza hukuk, mahkumiyetten, üstüne üstlük “darbe” gibi çok ağır bir suçlama üzerinden gelmiş cezalardan söz ediyoruz. Ortada bir darbe, sözde darbe hukukunun özel, yani evrensel insan hakları, demokrasi düzenine uydurulması kaygısı olmayan düzeni geçerli değil. Yani bireyin bire bir suçceza ilişkilerinin kanıtları ile kanıtlandığı bir yargılama, mahkumiyet kararlarının olması gerekiyor... Var mı? Yoksa gerekçeler, cezalar, suçlamalar ne olursa olsun, hukuk devleti düzeni işleyişinin hukuk kuralları içinde “fasa fiso” olmuyor mu? HHH Demokrasi paketi içinde önceki gün uygulamaya sokulan, Başbakan Erdoğan’ın Meclis konuşmasında övünerek savunduğu demokratik açılımlar, özgürlük adımlarına bakalım... Gerçi hapiste darbecilikten mahkum olmuş olarak yatmanın ağır bedelleri, karşılığı ile kıyaslandığında hafif, magazin konuları bile sayılabilirler... Olsun yine de çok ciddi olarak tartışmalı, kaygı duymalıyız. Çünkü milyonların, çocuklarımızın geleceklerini, yaşam biçimlerini, hak ve özgürlükler adına haksız dayatmaları, eşitsizlikleri, yeni daha ağır ayrımcılıkları, cepheleştirmeleri içeriyorlar... Okullarda kılık kıyafet yönetmelikleri sadece kadınlara yönelik değiştirildi. Kadın erkek ayrımcılığı, bir kez daha kadın üzerinden siyaset yapılması, siyasal İslam baskılarının kadına yönelik uygulanmasının belgesi... Başörtüsünü fiilen yasaklayan madde kaldırılırken bireysel özgürlüklerden yola çıkıldı. Zaten insan hakları çerçevesinde inancı gereği başını örten bir kadının başını örtme hakkının olmadığını kimseler savunmadı. Tartışma, daha doğrusu çatışma laiklik algılaması, yorumları üzerindendi. Demokrasilerde devletin farklı dinler, mezhepler, dinsizler arasında bir ayrım yapma hakkının olmadığı gerçeği üzerinden, devlet adına kamu hizmeti veren, devlet erkini temsil eden görevlilerin, tek dinmezhep seçimlerini ortaya koyan siyasal simgelerle görevlerini yapmalarının başkaları üzerinde haksız baskı oluşturup oluşturmayacağı, bu çerçevede inancı gereği kullandığı simgeleri kullanıp kullanamayacakları çerçevesindeydi. Başörtüsü bir din ve birden fazla mezhep, siyasal İslam grubunun kadınlara dayattığı bir örtünme biçimi. Farklı mezhepler içinde çarşaf, burka da var, unutmayalım. Şimdi laik bir demokratik düzen içinde kamuda hizmet veren öğretmene apaçık inanç kimliğini ortaya koyan söz konusu örtünme biçimini insan hakkı olarak derste de kullanma hakkını tanırsanız, burkayı, çarşafı, moderniteyi seçmiş kadın öğretmene de mini eteği nasıl yasaklarsınız? Ya da öğretmene verdiğiniz hakkı askere, polise, yargıca tanımazsınız? Sanki hepimiz çok safız, Türk vatandaşlığı üzerinden anayasa metninden başlanarak yapılan tartışmaları hiç duymadık... İlkokul çocuklarına gelen “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım..” ile başlayan andın tam da bu nedenle kaldırılmasının istendiğini unuttuk... Siyasetin mezhebine uydurulan gerekçeleri yedik... Anel, Körfez’i aydınlatıyor AYŞE YILDIRIM Ürüne göre taksit Gelire göre taksit Bol para devri bitiyor Babacan yeni dönemin koşullarını ve taksitli borçlanmaya getirilecek sınırlamanın nedenini şöyle açıkladı: 4 ABD Merkez Bankası’nın (Fed) önümüzdeki dönem izleyeceği politikalar ilelebet devam etmeyecek. Bunlarda değişiklik olacağına ilişkin işaretler artıyor. Bu durum dünya ekonomisini, pek çok ülkede faizlerin biraz daha yüksek olduğu bir trende götürecek. 4 Bu durumda gelişmiş ülkelerde uzun süre sırtlamak zorunda kalacakları bir borç yükü ile karşı karşıya kalacaklar. Yapısal sorunlar çözülmeden düzlüğe çıkılması zor olacak. Bunun ön işaretlerini ABD’deki sağlık sigortası girişiminin karşı karşıya kaldığı sorunlarda görüyoruz. 4 Gelişmekte olan ülkelerdeki hızlı büyüme trendinin sonu geliyor. Bundan sonraki 10 yıl, bundan önceki 10 yıl gibi olmayacak. Büyüme trendleri aşağı doğru dönecek. Çünkü onlarda da altyapı sorunları öne çıkmaya başladı. Bunları çözmeden büyüme olamaz. 4 Bizim için bu ortamda likidite daha sınırlı, maliyetler daha yüksek olacak. Orta Vadeli Planı (OVP) da buna göre hazırladık. Dış açık en çok dikkat etmemiz gereken konu olacak. Bunun için tüketimin dikkatle takip edilmesi gerekiyor. Türkiye’nin yüzde 100 yerli sermayeli mühendislik şirketi Anel Elektrik, Körfez bölgesinde yaptığı işlerle kazandığı güvenilirliği sonucu, herhangi bir Türk bankasının kontr garantisine ihtiyaç duyulmaksızın Birleşik Arap Emirlikleri’nin önde gelen finans kuruluşlarından Mashreq Bank ile başta Abu Dabi Havalimanı’nın geliştirme çalışmaları olmak üzere 106 milyon dolarlık bir finansman paketi için anlaşma imzaladı. Dubai’de gerçekleştirilen imza töreninde konuşan Mashreq Bank Kurumsal Finans Departmanı Direktörü Artur Uluç, zorluklarla dolu olan ancak güzel biten anlaşma sürecini Arap dünyasında çok popüler olan Türk dizilerine benzetti. Anel Elektrik Yönetim Kurulu Üyesi Bülent Batukan da Anel Elektrik’in 2012’de imzaladığı 471 milyon dolarlık proje kontratları ile 2016’ya kadar yaklaşık 600 milyon dolar büyüklüğünde projeler biriktirdiğini belirterek; 2013’te üstlenilen projelerle birlikte toplam iş hacminin 1.2 milyar doları bulduğunu vurguladı. Doha’daki Hamad Uluslararası Havalimanı’nı kısa bir süre önce tamamladıktan sonra dikkatlerini yoğunlaştırdıkları Abu Dabi Uluslararası Havalimanı genişletme projesi hakkında bilgi veren Batukan, “Bu yapı Abu Dabi’nin ticari ve turistik büyümesini sağlamak için hükümetin belirlediği 2030’a kadar geçerli olacak stratejinin ayaklarından biri. Yıllık 27 milyon yolcu kapasiteli yeni terminal 700 bin metrekareden büyük olacak. Kilometrelerce uzaktan bile görülebilecek, bölgenin en etkileyici mimari yapısı olacak” dedi. Programı yoğun Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, 912 Ekim’deki IMF ve Dünya Bankası yıllık toplantılarına katılmak üzere dün ABD’ye gitti. Babacan burada G20 Bakanları Toplantısı’na da katılacak. Hollanda Kraliçesi ve çeşitli ülke bakanları ile ikili toplantılar yapacak. Johns Hopkins Üniversitesi’nde bir konferans verecek. ABD Ticaret Odası ve TOBB’nin etkinliği ile J.P. Morgan Yatırımcı Semineri’nde birer konuşma yapacak. TÜSİAD Washington Temsilciliği’nin 15. kuruluş resepsiyonu ile Türkiye Bankalar Birliği’nin resepsiyonlarına katılacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle