12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
31 TEMMUZ 2012 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 er dönem ilgililer için, TBMM H milletvekili tanıtım albümü yayımlanıyor. Meclis’te görevli polis memurları bu fotoğraflı albüm sayesinde sayın milletvekillerini 50 metreden tanıyıp onları selamlıyorlar. Böylece “Sen beni nasıl tanımazsın!” diye fırça yemek dahil her türlü beladan kurtuluyorlar. Ancak Meclis dışındaki polislerin işi çok zor. Onların milletvekillerini tanımaları yetmiyor. Milletvekili çoluk çocuğunun, hısım akrabasının tanınması çok daha önem arz ediyor. Son olay bunu kanıtladı. AKP Hatay Milletvekili Hacı Bayram Bey’in muhterem oğlunu tanımayan polislerin başına neler geldiğini günlerden beri izledik, gördük. Bu durumda, TBMM Başkanlığı’nın, olduğumuz kimi siyasetçiler var. Ki bunlardan biri de Şanlıurfa milletvekili Sayın Seyit Eyyüboğlu’dur. Ki kendisinin 18 çocuğu bulunmaktadır. (Geçen dönem 17 idi!) Bereket versin, Seyit Bey’in çocukları da en az babaları kadar mazbut ve efendi kişiler. Bir çift kaşarlı tost yüzünden polisle tartışmaya girecek halleri yok. Polis Güvenliği ve Aile Albümü! bir de fotoğraflı milletvekili aileleri albümü yayımlaması şart oldu. Bu albümün tüm karakollara, devlet dairelerine ve özellikle de Emniyet teşkilatına dağıtılması gerekiyor. Ayrıca kamuda görev alacakların, görev yapmak istedikleri illerin milletvekillerini “maaile” ismen ve resmen tanıdıklarına ilişkin KPSS’den geçerli puanı almış olma şartı da getirilmelidir. Adı sanı, fotoğrafıyla birlikte ezberlenecek 550 milletvekili olduğu halde, çoluk çocuk hısım akraba ile birlikte albümdeki “özenle muamele edilecek kişi” sayısı on binlere varabilecek. Şahsen tanıma ve bir süre “bağımsız milletvekili” sıfatıyla birlikte yüce Meclis’te görev yapma şansına sahip Suriye ve Kandil Gerçeği... Her gün şehit haberleri geliyor. Bazen bir iki, bazen sekiz on... Kanıksandı mı ne? Oysa ölümü kanıksamak, insanlığın yüz karasıdır. Küresel egemenlerin düzeninde insanın değeri, ölümün anlamı yok. Coğrafyamızda çizdikleri planlarının işlemesi önemli. Devletlerin parçalanması, küçültülmesi, enerji kaynakları, yeni pazarların oluşması önemli... Zorla, dayatmayla, sahte özgürlük ve demokrasi söylemleriyle bölgemiz kan ve ölümle şekillendiriliyor. Ülkeler, halklar, insanlar, mezhep ayrılıkları, etnik farklılıklar gerekçe gösterilerek karşı karşıya getiriliyor... ??? Topraklarımızdaki ölümler, Irak’ta, Suriye’deki ölümler... Akdeniz ufaldı ufaldı, yeni ölüm fırtınalarına gebe, savaş gemilerinin cirit attığı, korku ve gerilim gölüne dönüştü. Güç gösterisi, bahaneler ve çeşitli uyarılarla insanlık, yeni bir büyük savaşın tehdidi altında. Emperyalizm, Türkiye’nin de eşbaşkan olarak katıldığı Büyük Ortadoğu Projesi’nde, önem derecesi birbirinden farklı çeşitli kartları masaya sürüyor. Küresel egemenlerin tezgâhında ip dokuyan ülke yönetimleri, çeşitli Kürt ve İslam örgütleri, Müslüman Kardeşler, Hamas, El Kaide, PKK, PYD, Barzani kullanılıyor... ??? Baksanıza fiili durum oluştu bile. “Özgür Suriye Ordusu”nun baş destekçisi Başbakan Erdoğan, “Kuzey Suriye” dedi birden. Irak’ın kuzeyinden “Kuzey Irak”a giden süreç, bu kez Suriye’de kısa bir dönemde gerçekleşti. Kuzey Irak Kürt Yönetimi, Suriye üstünden Akdeniz’e açılan koridorda Kürt egemenliği hesapları yapıyor. Zaten söz konusu koridordaki yerleşimler Kürt gruplarının denetimine geçti. Erdoğan böyle bir haritayı kabul etmeyeceğini, kırmızı çizgileri olduğunu, sınırlarımızdaki operasyon hakkımıza vurgu yaparak, bu olasılığın masada tutulduğunu söyledi. Irak’ın kuzeyi için yıllar öncesinden oluşturulan haritaları da, kırmızı çizgiler gerekçesiyle kabul etmeyeceklerini söylemişti bir zamanlar. Peki ne oldu? Özerk Kürt bölgesi tanındı, merkezi Irak yönetiminin “hayır” demesine karşın Kuzey Irak’la ticari köprüler kuruldu, ihaleler alındı, petrol alışverişine bile gidildi. Hadi bunlar bir yana, aynı bölgedeki Türkiye’ye kan kusturan PKK terör kampları için ne yapıldı? ??? Cumhurbaşkanı, Başbakan, iktidar, bazı muhalefet partileri, “Türkiye Kürt sorununu çözsün yoksa başkaları gelir çözer” diyor. Sorun aslında küresel ölçekli, salt iç dinamiklerle çözülecek gibi görünmüyor. PKK’nin arkasında küresel güçler olmasa, Kuzey Irak’ta o terör kampları yaşamazdı. Suriye’deki gelişmelerle birlikte “Büyük Kürdistan” planı devrede. Bölge ülkelerinde ayrı ayrı kurulacak otonom ve özerk bölgelerin daha sonra birleşmeyeceğini düşünmek, aşırı iyimserlik olacak. Nitekim yıllar önce yayımlanan haritalar ve Barzani’nin söyledikleri ortada. Suriye’de oluşturulan bölge için Barzani, birkaç gün içinde Ahmet Davutoğlu ziyaretinde söyleyeceklerini, zaten dünden açıkladı. Siz bunu geçen hafta Diyarbakır’dan yükselen sesi de dikkate alarak değerlendirin. Ne demişti Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir: “Yegâne yol, bütün Ortadoğu coğrafyasında, Irak’ta olduğu gibi ya da benzeri İran’da da özerk Kürdistan olacaktır, Türkiye’de de özerk Kürdistan olacaktır, Suriye’de de özerk Kürdistan olacaktır. Bunun başka bir yolu yoktur...” ??? Hadi Baydemir’i bir yana koyalım! Küresel gücün sesi, yıllar önce “TSK kafese alınacak” diyen Henri Barkey’in bugünkü değerlendirmesine bakalım. Diyor ki: “Irak’taki Kürt örneğini gördükten sonra Suriye’deki Kürtlerin ‘Biz de bir otonom, federal bölge istiyoruz’ demeleri gayet normal. Dolayısıyla, yeni bir Kürdistan kuruluyor mevhumu bir yerde doğru. Fakat bunun Türkiye’ye karşı büyük bir tehdit olarak görülmesi için neden yok. Sen bugün Kuzey Irak’taki Kürtlerle nasıl iyi geçiniyorsan, Suriye’deki Kürtlerle de iyi geçinebilirsin...” Benzer değerlendirmeleri bir süre sonra iktidardan duymak, sürpriz olmasa gerek. Irak şablonu önümüzde çünkü... Kandil gerçeği ortadayken “Yeni Kandillere izin vermeyiz” demenin ne anlamı olabilir? aha iki yıl süre var. D Ama “Çankaya çekişmesi” uç vermeye başladı bile. Önce, “üstüne ne vazife” ise, Çalışma Bakanı Faruk Çelik, “Gül bir daha aday olmaz!” diye açılama yapıyor. Ardından Başmüzakereci Egemen Bağış, “Gül’den çok iyi NATO Genel Sekreteri olur!” diye “boş müzakereye” girişiyor. Bunun anlamı açık: Tayyip Beygiller, şimdiden, Gül’ün 2. kez aday olmasının önünü kesmek istiyor. Bunu görmemek için, affedersiniz, süzme salaklık yetmiyor. Şaşı olmak, yani hem Erdoğan’a Tam saha press! hem de Gül’e bakmak, ikisini birden idare etmeye kalkmak gerekiyor. Bu nedenle Cumhurbaşkanı Gül’ün bir anlamda özel sözcüsü olan meslektaşımız Ahmet Sever’in ölçülü ama o derece de keskin yanıtını iyi okumak gerekiyor. “İkinci kez aday olmasına karşı çıkan AKP’lileri özensizlikle” suçluyor. Sever’in amacı, özensizlik yapanların aslında “densizlik” yaptıklarını Abdullah Gül adına ima etmek! Dün öğleden sonra bu kez de, Tayyip Bey’in partideki sözcüsü Hüseyin Çelik, her zamanki çevikliğiyle topa giriyor: “Şimdi de jest yapma sırası Sayın Gül’de!” Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanlığı makamı sanırsınız... Lunapark tahterevallisi! Birisi jest yapıp bindiyse, bu kez jest yapıp öteki insin! Jest yapması için de parti içidışı tüm yağdanlıkların elbirliğiyle... Alkış tutmaya ve laf kıtlığında asma budamaya yöneliyor: Çelik’in dünkü sözlerine bakar mısınız: “Sayın Gül’ün aday olabilmesinin imkân dahilinde olması mutlaka aday olacağı anlamına gelmez. İmkân dahilinde olması farklıdır, mümkün olması farklıdır!” İkbalini, istikbalini Erdoğan’ın arkasına takılmakta görenler, Gül’ün önünde şimdiden baraj kurmaya yöneliyor. Çankaya oyunları başlıyor! ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] Hidrojen Toplumu! Dünya toplumlarında bir benzerini hatırlamıyorum, yaşadığımız sürecin. Dışarıdan gelip bizleri gözlemleyen bir yabancı, ister Ankaraİstanbul’a, ister tatil beldelerimize, ister diğer kentlerimize baktığında her şeyin sorunsuz, normal göründüğü bir genel yapı tespit eder. “Yani sürekli TürkKürt sorunu, laikantilaik tartışması, AleviSünni kavgaları yaşayan ülke gerçekten bu mu” diye kendi kendine sorar. Teori ve pratiğin birbirinden bu kadar uzak durduğu ülke zor bulunur. Bu nedenle biraz diğer bilimlere, mesela kimyaya göz atsak, belki hidrojen gazıyla kıyaslayabiliriz toplumumuzun şu andaki yapısını: Sıkıştırılmış, sakin, durağan ama her an patlamaya hazır! Malatya’nın Doğanşehir ilçesinin Sürgü beldesinde yaşanan tatsız gerginlik ve linç girişimi ister istemez akıllara Sivas katliamını getirdi. Yine kavgalar, tekbirler, tehditler ve bu sefer jandarmanın durdurabildiği bir yarım kalmış girişim... Yargıtay’ın Diyanet İşleri’ne dayanarak verdiği “Cami ve mescit dışındaki yerlerin ibadethane olarak kabul edilmesi mümkün değildir” kararının Anadolu’da en beklenmedik an ve noktalarda bu gerginliği tırmandıracak olması gerçeği görmezden gelinebilir mi? Maalesef konu “türban” olunca sevgi, hoşgörü ve tüm diğer uzlaşmacı tanımlamaları sıralayan iktidar ve ‘medyokrasi’si, konu başka bir mezhebin veya farklı yaşam tarzlarının hakları olduğunda, birden şahin kesilip acımasız ve sivri pençeli kimliğini ortaya çıkarıveriyor! AKP’nin büyük manevra başarılarıyla resmen kanırta kanırta toplumu ayrıştırma, bölme, provoke etme siyasetleriyle ülke için gerildikçe geriliyor. Toplumun her kesimi; laikler, kadınlar, Aleviler, Kürtler, aydınlar, öğrenciler, memurlar, bu provokasyonlardan nasiplerini sırayla, bol bol alıyorlar. Suriye ile ilişkili olarak ABD’nin net ve somut talepleriyle taşeron komşusavaşçı konumuna itilmiş olmamız ve her an sınırlardan kötü haberler bekleniyor olması da işin başka bir korkunç boyutu. Tabii bir iktidarın ülkeyi “sıkıştırılmış hidrojen” yapısına getirmesinin kendisine ne kazandırdığı da merak konusu olabilir: “Vallahi biz de tam bilemiyoruz, ama zaten onlar kendi aralarında o kadar parçalı bohça durumundalar ki biz bu siyasetleri sürdürerek nasıl olsa hep kazanıyoruz” diyerek kendilerine göre bir izahat getirebilirler(!). Sivil toplum kuruluşlarının “ileri demokrasi” tarafından köşeye sıkıştırılmış olması, ana muhalefet partisinin bitmez tükenmez “vitrine hangi liberalleri çıkartsak da parlatsak” arayışları arasında alıştığımız ağır çekim hareket(sizlik)leri, AKP’ye sonsuz bir eylem özgürlüğü getirmiş durumda. Arada bir hidrojen sızmasından yaşanan küçük patlamaları saymazsak muhalefet, bölük pörçük basın açıklamaları, polisle sağda solda gaz ve cop dalaşları ve bol bol homurdanmayla yetiniyor. Tabii buna eklenecek bir diğer gerçek, sanal dünya, yani email gönderimleri, Twitter ve Facebook’ta yaşanan kavgagürültüler. Burası da başka bir âlem! Hükümetin tehdit ve baskılarından şimdilik bir nebze kaçabilmiş olan “Hidrojen Toplum” un üyeleri, burada fikirlerini ortaya dökmenin ötesinde birbirlerini yemekle meşguller. Hadi toplumun özellikle eğitimi sorunlu kesiminin bu alanı bir küfür ve kompleks kusması olarak görüyor olmasını bir kenara bırakın. Bunun da ötesinde nereye patlayacağını bilemeyen insanlar, “suçlu” deşecek fırsat kolluyorlar. Geçen akşam Twitter’da olimpiyatlar hakkında bir görüş belirtmişken, birden baktım bana alakasız saldırılar gelmeye başladı. Meğer Malatya krizi patlak vermiş! O saniyede bundan haberi olmayan ben, neden olan bitene tepki vermiyormuşum, sanatçılar duyarlı olmaz mıymış, ben bıçaklandığımda ne hissetmişim diye uzayıp giden eleştiriler... Bu arada, o anda ne haber kanallarında, ne gazetelerde konuyla ilgili tık yok! “Hidrojen Toplum” o kadar sıkışmış ki o anda Malatya’yı tam anlayamasa bile neredeyse olan bitenden beni sorumlu tutacak! Sanki ben Tanrı’nın temsilcisiyim de yurtta olan her vukuat anında bana ulaşıyor, benim de ‘içişleri muhalefet bakanı’ olarak anında tepki vermem lazım! İşte10 yıllık AKP iktidarı sonunda böyle bir “Hidrojen Toplum” oluverdik. Görüntüde sütliman, hiçbir şeyden şikâyeti olmayan, mitinglere uzak, Ergenekon’dan Balyoz’a süregelen siyasi davaların acımasız absürdlüğüne bile alışabilmiş, resmen uyuşturulmuş, bir halk. Ve bu büyük emeklerle(!) elde edilmiş pasifliği sonuna kadar sömüren bir iktidar... Nereye kadar? HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Azalma, eksilme. 2/ “Yaşadım / ağaçları şahidimdir” (B. R. Eyüboğlu)... Mektup. 3/ Daha çok mehter müziğinde kullanılan, madeni üflemeli bir çalgı... Yalnız iki geniş yüzü testereyle düzeltilmiş tahta. 4/ Ender, seyrek... Balı alınmış petek. 5/ Mehmet Âkif Ersoy’un toplu şiirlerini içeren yapıtı. 6/ Muğla’nın bir ilçesi... İskambilde bir kâğıt... Titan elementinin simgesi. 7/ KonyaAksaray yolu üzerinde, Anadolu Selçukluları döneminden kalma ünlü kervansaray. 8/ Ankara’nın bir ilçesi... Kabadayı. 9/ Divan edebiyatında içki ve içki âleminin övülerek anlatıldığı manzum yapıtların genel adı. SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Anlam aykırılığı, 1 çelişki. 2/ “Delice” de denilen, taneleri 2 zehirli olan ve ekin 3 tarlalarını saran bir 4 ot... Antalya yöresine özgü, kaburga 5 ve pirinçle yapılan 6 bir yemek. 3/ İz 7 mir’in Kemalpaşa ilçesinin eski adı... 8 Bataklık, sazlık. 4/ 9 Müslümanların bir 1 2 3 4 5 6 7 8 9 çocuğun doğumundan yedi gün sonra kestikleri 1 M A Z U R K A A kurban... Orhan Han 2 E T E N E T A R çerlioğlu’nun bir romanı. 3 Y A R A K O V A 5/ Az pişirilmiş yumurta. 4 R D O L AMA N 6/ Öğütülmüş tahıl... Ge 5 O K E Y K İ R niş, engin. 7/ “Bu her 6 K O Ç A K S E T şey billurdan gibi” (C.S. 7 İ M A O B İ İ Tarancı)... Havadaki su 8 A L A C A T E K buharı. 8/ Fırat Irmağı’nın K A Z E V İ iki kolundan biri... Demir 9 U R elementinin simgesi. 9/ Osmanlı mutfağına özgü çamsakızlı muhallebi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle