16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 ARALIK 2012 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Atatürk’ü Silmeye Güç Yetmez… Tepkisizlik GAZETENİZİN dünkü nüshasında “Minikler ağlıyor”u okuyunca içiniz burkulmuştur. Küçücük çocukları “Dört artı dörtler” tuzağına sıkıştırıp körpe zihinleri bir an önce “dindar gençlik yetiştirme” sürecine sokmanın sonuçları ortaya çıkmaya başladı. Tahmin etmek zor muydu? Ulusal eğitim sistemini temelinden bozarak gericilik yuvasına dönüştürmeye karşı aileler yeterli tepki gösteremedi ve eski okulaile düzeninden de artık hiçbir şey kalmadığı anlaşıldı. Öğretmen kuruluşları Milli Eğitim Bakanlığı’nın büyük yanlışını ortaya koyup kamuoyunu ayağa kaldırmakta yetersiz kaldılar. Medya kuruluşları da kendilerinden bekleneni yapamadı. Oysa, henüz oluşmakta olan taze bilinçlerde izleri kolay silinemeyecek yaralar açılmaktaydı. iyasaların insafına bırakılan ekonomide durgunluk belirtileri ve teklemeler görülmeye başlandı. Karayolu ve biraz demiryolu yapımı dışında kamu yatırımından söz edilmiyor. Planlı bir karma ekonomi politikasının yokluğunda nereye sürükleneceği tam kestirilemeyen bir ekonominin huzursuzluğu kapıdadır. Sanayi ve ticaret odalarıyla işçi sendikaları tepkisiz. Hepsinden önemlisi, ekonomi bilimlerini öğreten ve araştırmalarını yapan üniversitelerden de hiç tepki gelmiyor. Siyasal partiler ve TBMM dışında, sosyal ve ekonomik sorunları tartışıp iktidarı etkilemeyi ve yönlendirmeyi sağlayacak anayasal bir kuruma yönetim sisteminde etkili bir yer verilmemiş. “Yeni anayasa”cılar da böyle bir “ekonomik ve sosyal konsey” sözü etmiyor. epkisizlik, ister istemez sahipsizlik kavramını gündeme getirir. O gündemin ilk maddesi ise hep “sivil toplum örgütü” denen kuruluşlardır. Resmi sıfatı olmayan ve vakitlerini, hatta kaynaklarını kamusal davalara adayan kuruluşlardan genellikle çok şey beklenir. Beklenti o kadar çok ve yoğundur ki, o yüzden asıl devletin ve onu yönetmek için yarışan siyasilerin sorumluluğu unutulur. Ama, vatandaşların bu unutkanlığı ve siyaset dışında medet aramakta oluşu, bu sorumluluğu asıl duyması gereken partilerin ve en başta ana muhalefet partisinin görevini unutturmamalıdır. “Mazlum” ulusların antiemperyalist önderi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk, devrimci ideolojisiyle birlikte kendi ülkesinde yok edilmek istenmektedir. Ama bilinmesi gereken odur ki; tarihsel akışın çağcıl ve bilimsel mantığına aykırı bu uğraş, ulusumuzun değer tanır bilincinde yer bulmayacaktır. Av. Ertuğrul KAZANCI / Eski ADD Genel Başkanı Ü P T lke ve ulusunun kıvanç ve övgüleri ötesinde evrensel kabul görerek olumlu bir önemsenme alanı yaratmış kişiler, haksız ve insafsız yergilere hedef olabilmişlerdir. Ömürlerini canları pahasına toplumlarına adamış insanların, katı karşıtlıkların önyargılarıyla karalanmak istenmeleri, şaşkınlık ve hatta dehşet vericidir. Atatürk de kimilerince aynı kınanası söz ve davranışlara muhataptır. Akıl, olgu ve algılama öğelerini dışlayanlar için Atatürk, günümüz Türkiye’sinde ve Sevr’cilerin dünyasında başlıca ve bağnazca bir hedeftir. Oysa Atatürk, ne yapmıştır? Çanakkale’de Osmanlı’nın onurunu kurtarmış, sömürgecilere fırsat vermeyen bir direnci tarihe armağan etmiştir. 1909 tarihinde yönetimden indirilen eski Devlet Başkanı II. Abdülhamit’in bu konudaki anıları, kimilerince dikkatle okunmalıdır. İlgi çeken vurgulama; “Anafartalar” kahramanına duyulan takdir dolu ifadelerdir. “Anı defterinde”: “Devletin yüzünü ağartmış, büyük devletlerin ordu ve donanmalarını yüz geri etmiştir” denilmektedir. Çanakkale ve Atatürk’ün adını şimdilerde yan yana getirmemeye çalışanlar, özellikle okumalıdırlar. (*) Atatürk, emperyalizmin öğütlerine göre davranan uzlaşmacı alçalışa, Anadolu İhtilaliyle bayrak açan halk mücadelesinin rehberidir. Kendisinin yanı sıra, İstanbul’un idam fermanlarına hükümlü yurtseverlerle beraber, özgürlük ve bağımsızlık kıvancını ülkeye yaşatan “öncü iradedir.” İleri ve toplumcu ölçütlü ulusdevlet kurumunun da yetkin bir yol göstericisidir. “Kemalist” devrimin hangi bölümü yadsınabilir ve hangisi halk zararınadır? Nesnel kıstaslarla vurgulanması gerekirse; “biat” yöntemine, Cumhuriyet son vermiştir. Tebaalık, yurttaşlık sıfatıyla konum değiştirmiştir. Eğitim, sağlık, ulaşım, sanayi İrdeleme: ve tarımı kapsayan üretime dayalı çabalar, toplumsal aşamalardır. Hukuk, kadın hakları, yazı, dil, harf, kıyafet ve güzel sanatlara ilişkin atılımları nasıl bir devrim gerçekleştirmiştir? Bilimselliği amaç saydığı ya da halkçıdevletçi, barışçı ve demokrat ulusal bir Cumhuriyet için mi Atatürk suçludur? Hangi affedilmez yanlışları söz konusudur ki, koyu yergilerden tutunuz da suikastlar bile Atatürk’ü bulmuştur? “Devrimin, halka mal olmamış safhaları vardır” diyebilen siyasal iktidarların eleştirilerine neden muhatap kılınmıştır? Düşünce ve siyaset adamları, Gandi’den Lenin, Muhammet Ali Cinnah, Venizelos ve Nehru’ya; Mao’dan Nasır, Chavez ve Tito’ya; De Gaulle’den Habip Burgiba, Sukarno ve Nkrmah’a; Churchill’den Roosevelt, Kalinin ve Briand’a doğru dile getirilen övgülerle anılan bir liderin, temelini attığı ülkede “hezeyanlarla” karşılaşması acı değil midir? Küba’da Castro, “Esinlendiğim lider Atatürk’tür” diyerek “Nutuk” yapıtını Havana’da okurken Venezüella, Şili, Meksika, Hollanda, İtalya, Belçika, Yeni Zelanda, Avustralya, Hindistan, Pakistan, Macaristan, Romanya, Bulgaristan, Makedonya, Gürcistan, Kazakistan ve Kırgızistan niçin Atatürk’ün; büst, anıt ve cadde adlarını bağırlarında taşımaktadır? Örneğin; Japonya’nın “Kuşiminto” kentinde Atatürk’ün atlı heykeli neden vardır? Yapılacak saptamaların ötesinde bunca dış ülke, nasıl gerekçelerle saygın Mustafa Kemal’i simgeleriyle ülkelerinde tutmaktadır? Kurtuluş savaşımızda düşman ama sonrasının dostu Yunanistan Başbakanı Venizelos’un 1930 yılında Ankara’yı ziyaret ederek “Dünya barışının seçkin ve ödüle en layık kişisi” olarak Atatürk’ü selamladığını hiç mi okumamışlardır? Keskin sömürgeci İngiliz Başbakanı Lloyd George, “Ne yazıktır ki; bu kez bir deha, Türkiye’ye isabet etti” yakınmasını dürüstçe söyleyebilirken Atatürk karşıtları hiç mi ders almamışlardır? Atatürk’ü ve kadrosunu küçülterek Cumhuriyet ve devrime özensiz tavır almak, tarihi bilmezlikle eşdeğerdir. Kurtuluş savaşında sadece Yunanlılarla çarpışılsaydı, İnönü, “Lozan” antlaşmasını imzalarken 11 ülkenin delegeleri hangi sıfatla karşısında bulunuyorlardı? Atatürk, zulümden kurtarmak için başına geçtiği ve onurlu bir yaşamsallık sağladığı halkına güvenmiştir. Ama yurtsever halkın arasına karışarak “haince pusu kuranlara” da işaret etmiştir. Çünkü onlar, “ret ve inkâr” dolu hınçlarını hiç eksiltmemişlerdir. Önce canice tertiplerle canına, sonra da Cumhuriyet ve devrime kastetmişlerdir. Gündemlerine Atatürk’ten iz bırakmamak üzere; “Ulusçulukla hesaplaşmayı” alanlar, anıtların yollarını kesenler, Kurtuluş Savaşı isyancıları adına vakıflar kuranlar, Lozan düşmanlığında Sevr’cileri aratmayanlar ortadadır. “Çöpe atmaktan” konu açanlar “vicdan” özgürlüğünü kötüye kullananlar, hukuksal üstünlük ve işleyişi örseleyenler, emperyalist bağdaşıklar ve nihayet eskinin dönek liberalleri, Atatürk’ü tasfiye peşindedirler. Bu ulus; emperyalizmin “yedi düveline” meydan okumuş ve üstelik içteki şakilerle baş etmiş görkemli bir geçmişin kalıtımını taşımaktadır. Bu ulus; egemenlik erkini “cumhura” mal eden kudrettir. Bu ulus; demokratik halk devrimini gerçekleştiren özgün bir kuvvettir. “Hurafe ve safsatalara” dayalı siyasetler gün olur becerisini yitirir. Ortada kalacak olan, ilerici ve toplumcu ulusdevlet zeminidir. Atatürk’ü halkından kopararak silmeye çalışanlar, sadece; “bedhahlar” yani kötücüllerdir. Tarihin çöplüğü de Atatürk’ü değil, onları beklemektedir… (*) age. Sayfa: 155 156.Alter y. Ank, 2009 Kıyamet... Yüzde 99.9’u Müslüman... Ama kıyametimiz Maya kehanetine göre... H Kurtulacak tek yer Şirince’de restoran sahibi açıkgöz, kıyametten yırtmak isteyenlere mönü hazırladı: Son kepçe çorbası, mahşer dolması, sırat helvası... Bayıldılar bu kıyamete, ben size söyleyeyim... Butik otel sahibi “Her daim kıyamet kopsa da, banka taksidi var” diyor... H Eğlenceli yani bu kıyamet... 21 Aralık’ta kopacaksa, Mesih İsa’nın gelmesi lazımdı... İsa’yı bekleyen de yok... Son anda yetişti yetişti... Yok eğer yetişmedi, artık onsuz kıyamet... H O sene yine kıyamet kopacaktı... Güneş tutuldu... Büyükler “Ses edin yani, dünya kurtulsun” dediler... Herkes tencereye, tavaya, leğene, bidona vurmaya başladı... Ben daha ilkokul iki, tenekem vardı... İki ucuna ip geçirmişlerdi, boynuma asıp Urfa’nın toprak damına çıktık... Fatma “Vur” dedi... Vurdum: tın tın tın... Dünya kurtuldu... H O gün bu gündür teneke çalarım... H Kıyamet alametleri: Bina... Zina... Fesat... Fitne... Dereler kurur kıyamette mesela, “HES’sstir sende” demeyin... Dağlar delinir, altı altın... H Deccal gelir... Bir dudağı yerde, bir dudağı gökte... Dili kırk arşın... Hak, hukuk, adalet bilmez... Suçlular suçsuzları asar... Kardeş kardeşe düşman olur... İyi kötü, kötü iyi gözükür... Tok açı görmez... Hırsız geçip başa oturur... Emanete ihanet hoş görülür... Zulüm hâkim olur... H Bunlar Maya takviminde yok... Mayada var... H Aslında her gün kıyamet... Kurtulacaksan... Teneke çal... Sonuç:
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle