16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 ARALIK 2012 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 üldal Mumcu’nun G “İçimden Geçen Zaman”* güncesinden alıntı yapıp, kitap hakkındaki görüşlerimi belirttiğim 5 Aralık 2012 tarihli yazıma gelen tepkiler arasında bir eposta aldım ki, “organize muhaberat” ocağında çırak olduğu anlaşılan “kâtibin” acemiliğine güleyim mi, acıyayım mı, şaşırdım! Mustafa Demir namı ve “mustafademir34@gmail. com” adresiyle yazan vatandaş, bendenizden zaten gazeteci olamayacağını, şu veciz saptamayla açıklıyor: “Bu kadar saf olsanız gazeteci olamazsınız. Saf olamazsınız, ancak okuyucuyu istediğinize inandırmak için saf ayaklarına yatıyor olabilirsiniz!” Derken, tehdit savurduğunun farkında mıdır, belli değil, ama zihnindeki karanlığı kusuyor: “Ergenekon tekrar azacak olursa, yine suikastların ve faili meçhullerin fitili ateşlenir. O zaman yine belki en yakın tanıdıklarınız bir bir suikasta kurban gider de, sizler gibi birçokları failleri başka yerlerde, yanlış adreslerde arama gayretine girişir.” HHH Biz yazarlar, böyle mesajlar almaya alışkınızdır. Ne var ki bu metni özel kılan ayrıntı, Mustafa Demir adlı çömez muhaberatçının, bana gönderdiği “akıllı ol” uyarısı çıkarmak değil, gerçekliğin ısmarlama ya da birilerinin işine yarayacak bir versiyonunu üretmektir. Gerçeğin ortaya çıkması onun için amaç değildir. Tam tersine yaptıklarıyla gerçeğin bulandırılmasına, hatta örtülmesine hizmet ediyor olabilir. Çünkü esas itibarıyla, olguların hizmetinde bir gazeteci değil, başka bir amaç uğruna çalışan bir ajandır. Ajan derken ille de bir istihbarat örgütüne bağlı olarak çalışıyor demek istemiyorum; öylesi de olabilir ama burada benim muradım gazeteciliği gazetecilik için değil başka bir amacın hizmetkârı olarak, başka birileri adına yapması, mesleğin ona sağladığı olanakları farklı amaçlarla kullanmasıdır. HHH Böylelerinin mesleğe ihanet ettiklerini söylemek doğru olmaz, onların asıl mesleği zaten başkadır. Uzun yıllar soruşturmacı habercilik yapmış bir kişi bile bir noktada mesleğine ihanet edebilir, satın alınabilir, yalan söyleyebilir. Ama karıştırmacı gazeteci, gene tanım gereği, gazetecilik mesleğine ihanet edemez, çünkü gazeteci değildir. Gene de yaptıklarının mesleğe verdiği hasar açısından, yünlü dolabına girmiş bir güve kadar zararlıdır…” Hele o güvelerin çırakları, haber karıştırayım derken adres karıştıran acemi ajanları, galiba ajanlık mesleğinin de güvesi oluyorlar! “Hainin en yakın akrab ası, yalakasıdır.” BASK ATASÖZÜ Ajan Yamağının Acemilikle İmtihanı Şiddet (1) rof. Dr. Haluk Şahin’in son kitabı “Kim Korkar Soruşturmacı P Gazeteciden?”** tüm gazetecilik okullarında okutulması, deneyimli habercilerin de prensip tazelemek için okumaları gereken, örnek bir meslek rehberi. Bir gazetecilik anayasası. “Karıştırmacı habercilerin panzehiri araştırmacı/soruşturmacı habercilerdir. Karıştırmacı haberciler, piyasaya sürdükleri kurcalanmış belgelerle ortalığı ve kafaları karıştırabilirler. Ancak demokrasiler, yalanların kullanma tarihinin kısa olduğu sistemlerdir. Sosyal medya ve yeni teknolojilerle bu süre daha da kısalıyor. Eğer iyi çalışıyorsa yargı, üniversite, meslek örgütleri, karıştırmacıların piyasaya sürdüklerine şüpheyle yaklaşıp sorgulamaya başlarlar. Başlangıçta kale gibi görünen yalanın gövdesinde delikler açılır. Ama en önemlisi, bir zaman sonra ülkenin gerçek gazetecileri sapla samanı birbirinden ayırıp olguları ortaya koyarlar; her yalan çıkan haber karıştırıcıların toksinini etkisizleştirir” diyor Haluk Hocamız. Herkesin sustuğu yerde sözünü söyleyen, doğruyu ve haklıyı savunan bir cesurdur, Haluk Şahin. Bir solukta okudum, başucuma koydum kitabını. Ve uykusuz gecelerimde, onun “Sevgili Mine’ye ki, korkusuz tayfasındandır...” ithafında buluyorum, bazen yitirdiğim cesaretimi. **Say Yayınları, 2012 üzerinden aferin beklediği ağasına hitaben yazdığı iletiyi, yanlışlıkla şahsıma da yönlendirmiş olması! Acemi çırağın yaranmaya çalıştığı “organize muhaberat reisi”ne yollanan bu ikinci ileti: “Akif Bey, selamün aleyküm. Görüşemiyoruz. Nasılsın, iyi misin? Aşağıdaki yazıyı seninle de paylaşmak istedim. Selamlar.” …Diye başlıyor, bana hitaben yazılan uyarı ( !) mesajıyla devam ediyor. Yamağın gözüne girmeye çalıştığı medya reisi Akif Bey’in kim olduğunu, aziz okurlarımın tahmin yeteneğine bırakıyorum; çünkü bu piyasada bu Akif’ten zaten bir adet var! HHH Haluk Şahin Hocamız, bir meslek başyapıtı olan “Kim Korkar Soruşturmacı Gazeteciden?” kitabında, “organize muhaberatçı”ların paçavraya çevirdiği haberciliği anlatıyor: “2007’den sonra starlarını yetiştiren karıştırmacı habercinin (ki, onlara ‘özel yetkili gazeteciler’ de deniyor) asıl derdi gerçeği ortaya KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Denizli Horozu ‘2 Bin’ Yaşında “Tellidir yavrum anam tellidir tellidir amman, Denizlinin horozları bellidir. Ötüver de gül ibiğim bir yol ötüver, Geniş olan gam zamanı değildir...” Üç saplı sazı “Yaren”le sevdiğimiz Özay Gönlüm’ü 2000’de yitirdiğimizden bu yana tüm TV ve radyolar Denizlili ozanımızı özellikle bu türküsüyle anıyorlar. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü de internet sitesinde “Denizli Horozu”nu şöyle tanıtıyor; “Gözleri siyah ve sürmeli, bacakları koyu gri veya mor, ibik balta şeklinde, kulakçık kırmızı üzerinde beyaz yıl önce de halkın sevgilisi olduğunu gösteren belgeler gün ışığına çıkartıldı. Laodikyalılar yapılarını “horozlu kabartma”larla bezemişler... Antik Roma yaşamındaki horoz dövüşünde, belli ki şampiyon olan “Laodikya horozu”nu adeta ölümsüz kılmışlar... Kazıları yöneten Prof. Dr. Celal Şimşek, ilk kez 2007 yılında çıkarttıkları horozlu kabartmalar için diyor ki; “Günümüzde de Anadolu gelenekleri arasında yer alan horoz dövüşlerinin geçmişi binlerce yıl eskilere uzanıyor.” O halde Laodikya horozu, Denizli horozunun atası olmalı... HARBİ SEMİH POROY Şiddet, kabaca “temel dürtü” ve/ veya “varoluş gereği” savunma veya karşı savunma dışında başkası/ başkaları üzerinde otorite sağlamak için diğerinin/diğerlerinin varlığını tehdit unsuru görerek onu/onları sindirmek için uygulanan zarar vermeye yönelik psikolojik bir davranış türü olarak tanımlanıyor. Şiddet, bizim toplumumuzun yabancısı olduğu bir görüntü olmamanın ötesinde yaşamın farklı alanlarında her gün yaşanan bir olgudur. Şiddet, yaşandıkça, tanık oldukça “öğrenilen” ve “benimsenen” bir davranış biçimidir. HHH Toplumumuzda şiddet öğrenimi aile içinde başlayarak, okulda, kışlada, işyerinde, sokakta devam eden bir süreçtir. Bu sürecin kesintisiz yaşandığı toplumlarda bireylerin şiddeti olağan bir davranış biçimi olarak görmeleri doğaldır. Toplumumuzdaki gibi şiddetin özdeyişlerle, atasözleriyle olağanlaştırıldığı bir başka ülke yeryüzünde yoktur sanırım. “Dayak cennetten çıkmadır!” “Kızını dövmeyen dizini döver!” “Kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin!” “Babanın/ananın vurduğu yerde gül biter!” Öğretmene/ustaya: “Eti senin, kemiği benim!” “Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdirden anlamayanın hakkı kötektir!” “Testi kırıldıktan sonra dayak kaç para eder?” Bu özdeyişler/atasözleri çoğaltılabilir. Buna gerek yoktur, çünkü şiddet uygulayıcılarının şiddet suçu işledikten sonra ileri sürdükleri gerekçelerin her biri bu dağarcığa yeni bir katkıdır. HHH Fakat anlaşılamaz olan aile içinde çocuğa, kadına; okulda öğrenciye, orduda askeri intihar etmeye kadar götüren şiddet ya da spor alanlarında, sokakta, karakolda tanık olunan şiddet karşısında duyulan şaşkınlıktır. Toplumumuzun ezelden beri ayrılmazlarından biri olan şiddet gerçeği karşısında şaşkınlığa düşmek, kimse kusura bakmasın, insanın içinde var olan saklı şiddet duygusunu saklamaya yönelik bir sahtekârlıktır. Bir davranış biçimi olarak toplumun derinliklerine uzanmış olan şiddet olgusunu köklerini kurutmak için sivil bir seferberliğe gereksinim vardır. Az sayıdaki sivil toplum kuruluşunun bu alandaki özverili çabaları toplum tarafından yeterince desteklenmemekte, dolayısıyla siyasal kurumlar bu yönde harekete geçirilememektedir. Bir toplumsal gerçeklik olarak şiddetten arınmak uygarlaşmanın ilk adımlarından biridir. Fotoğraf : ALİ ARİF ERSEN ‘ G ’ N O K T A S I BULMACA SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN Antikçağın güzelleri... [email protected] benekli...” Peki, bu alımlı, güzel sesli, ahenkli ve hoş ötüşlü horozun “soy”u nereden geliyor? Kimine göre Osmanlı döneminde getirilen Arnavutluk horozlarının Denizli’deki yerli tavuklarla yaşadıkları “aşk”ın ürünü imişler… Kimine göre Denizli halkının yüzlerce yıldır uzun ötüşlü horozlara olan merakından türemişler.. Zaten öyle olmasaymış, aynı halk türküsündeki şu sevda yüklü seslenişler olur muymuş? “Asmam çardaktan, suyu bardaktan, Bir yol öpüverde gocman gız, İliman yanaktan amanın iliman yanaktan...” aodikya horozları’ Denizlililer horozlarıyla övünedursunlar, kentin antikçağlardaki yerleşimi olan “Laodikya”da süren kazılarda aynı horozun 2 bin ‘L Denizli horozunun Arnavutluk’tan gelen bir ırk değil, aynı bölgedeki antikçağ yaşamından miras kaldığını kanıtlayan “Leodikya kültürü”ne Denizli Belediyesi özel önem veriyor. Belediye Başkanı Osman Zolan, geçen kasım ayında bulunan bir “kandil”in üzerindeki “öten horoz figürü”ne dikkat çekerek diyor ki; “Daha önce bulunan ‘dövüşen horozlar’dan ayrı olarak sadece ‘ötüşü için resmedilmiş’ bu horoz şimdikilere çok benziyor. Kültürümüzün kökleri antikçağlara uzanıyor.” Denizlili mimarlardan bu bilgileri alırken, kulaklarımda yine Özay Gönlüm vardı... Ölmeden önce bin yılların sevdasını seslendirdiğini keşke bilebilseydi: “Asmam yıkıldı, suyu sıkıldı, Bugün goca gızı görmedim, Canım sıkıldı amanın canım sıkıldı...” T.C. GÖLBAŞI/ANKARA SULH HUKUK MAHKEMESİ İLAN METNİ Davacı Cengiz Toprak vekili Av. Hasan Tok tarafından davalılar Abdullah Atak ve arkadaşları aleyhine mahkememize açılan, Ankara ili Gölbaşı ilçesi Halaçlı Mahallesi 160, 161, 233, 605, 620, 726, 727, 728, 730, 735, 736, 738, 753, 754 parsel sayılı taşınmazlarla ilgili olarak Mahkememize açılan ortaklığın satış suretiyle giderilmesi davasında; dava konusu taşınmazın maliklerinden davalılar Ahmet Koçak, Ahmet Mithat Atak, Ali Atak, Ayşe Şahin, Bedriye Ulusoy, Bedriye Karacı, Bekir Koçak, Fahrettin Teberoğlu, Faize Türkoğlu, Fatma Çatkaya, Fevziye Uzun, Figen Sönmez, Gülseren Atak, Hacı Hasan Yüksel, Hacı Mustafa Atak, Halime Teberoğlu, Halime Atak, Hanife Örtülü, Hanife İslamcıoğlu, Hanife Yüzbaşıoğlu, Havva Koç, Hediye(Hadiye) Atak, Hülya Atak, Hür Atak, İsmail Atak, Kamil Atak, Kamile Türkoğlu, Makbule Leman Açağası, Mehmet Koçak, Mustafa Teberoğlu, Mustafa Koçak, Narin Güven, Nermin Koçak, Neşe Atak, Semra Çingi, Sinan Uğur Atak, Tevhide Atak, Yüksel Atak, Zeynep Atak adlarına çıkarılan davetiyenin tebliğ edilemediği, zabıta marifetiyle yapılan araştırmadan da tebliğe elverişli adresleri tespit edilemediğinden dava dilekçesi ve duruşma gününün ilanen tebliğine karar verilmiş olmakla, Davalılar Ahmet Koçak, Ahmet Mithat Atak, Ali Atak, Ayşe Şahin, Bedriye Ulusoy, Bedriye Karacı, Bekir Koçak, Fahrettin Teberoğlu, Fahriye, Faize Türkoğlu, Fatma Çatkaya, Fevziye Uzun, Figen Sönmez, Gülseren Atak, Hacı Hasan Yüksel, Hacı Mustafa Atak, Halime Teberoğlu, Halime Atak, Hanife Örtülü, Hanife İslamcıoğlu, Hanife Yüzbaşıoğlu, Havva Koç, Hediye (Hadiye) Atak, Hülya Atak, Hür Atak, İsmail Atak, Kamil Atak, Kamile Türkoğlu, Makbule Leman Açağası, Mehmet Koçak, Mustafa Teberoğlu, Mustafa Koçak, Narin Güven, Nermin Koçak, Neşe Atak, Semra Çingi, Sinan Uğur Atak, Tevhide Atak, Yüksel Atak, Zeynep Atak’ın duruşmanın atılı bulunduğu 14.02.2013 günü saat 09.40’ta mahkememizde hazır bulunmaları veya kendilerini bir vekille temsil ettirmeleri, aksi takdirde yokluklarında yargılamaya devam olunarak karar verileceği, 7201 sayılı kanunun 28, 29 ve 30. maddeleri uyarınca tebliğ olunur. ESAS NO: 2011/566 “Resmi ilanlar:www.ilan.gov.tr’de” (Basın: 78006) SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Bursa’nın 1 İznik ilçe 2 sinde ünlü bir kanyon. 3 2/ Bileşik bir 4 şeyi oluştu 5 ran yalınç 6 şeylerden her biri... Bir 7 işte yardımcı 8 olarak çalı 9 şan erkek. 3/ Bir gösterme 1 2 3 4 5 6 7 8 9 sıfatı... Gövde 1 A L A Y B O Z A N si kızıl, ayakla 2 L Ü L E B A D E rı ve yelesi siyah 3 A L L A İ N F olan at. 4/ Nazar 4 Y E L E K Z A R değmesine karşı A K M İ K İ tütsü olarak kul 5 B 6 O B İ MA B A T lanılan bir ot. 5/ Bir şeyi kabul et 7 Z A N Z İ B A R A K A R S U meyerek geri çe 8 A D virme... İlkel bir 9 N E F R İ T U Z silah... Derviş selamı. 6/ Fas’ın plaka imi... Tuzlanmış ve deri tuluma bastırılmış peynir. 7/ Dört Halife’den sonra İslam devletinin başına gelen hanedan. 8/ Aynı düzeyde olan... İçine sulu şeyler koymaya yarayan kap. 9/ Bilgisiz, kültürsüz kimse... Az pişmiş et. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kuzu etinin fırında pişirilmesiyle yapılan bir tür kebap. 2/ Balık yakalama aracı... Osmanlı toprak düzeninde yıllık geliri yirmi binle yüz bin akçe arasında olan dirlik. 3/ Çıkma, ileri gelme... Hayat arkadaşı. 4/ Tümör... RizeErzurum karayolunda bir dağ ve geçit. 5/ Bir zaman birimi... Nabokov’un, sinemaya da aktarılan ünlü romanı. 6/ Siyasal ve ekonomik ilkelerin kökten değiştirilmesini savunan kimse ya da tutum. 7/ Malezya halkına özgü bir tür öldürücü delilik... Marifet iltifata tâbidir / Müşterisiz zâyidir” (Muallim Naci). 8/ Bir yağış şekli... Kıldan dokunmuş büyük çuval. 9/ At ve eşek yavrusu... Bir nota.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle