15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 ARALIK 2012 ÇARŞAMBA [email protected] 18 KÜLTÜR TİYATROMUZUN USTALARINDAN, SİNEMA OYUNCUSU, SESLENDİRME SANATÇISI, ŞAİR VE YAZAR MÜCAP OFLUOĞLU’NU YİTİRDİK Edebiyat ve Başka Alanlar Kimi edebiyat dergilerini okudukça aklıma hep, edebiyatla uğraşanların neden bu denli içe kapalı, kendilerine dönük oldukları sorusu gelir. Öyle ya, yaşadığımız dünya yalnızca biz ve yazdıklarımız mı? Başka konular, ilgi alanları uyanmaz mı insanların içinde? Geçenlerde elime geçen Sunak adlı kültür ve yazın dergisi bende farklı bir heyecan uyandırdı. Denizli’nin Çivril ilçesinde on yıldır yayımlanıyormuş. On yılda ancak 36 sayı çıkabilmiş. Çivril’i bilir misiniz? Benim geçmişliğim vardır. Denizli’den Uşak’a doğru kuzeye yayılan topraklar hafif engebeli olmalarına karşın verimli tarım alanlarıdır. Ünlü ressamımız İbrahim Çallı’nın çalkarası üzümüyle ünlü memleketi Çal, yine son yıllarda bağcılıkla ünlenen Güney ve Bekilli ilçeleriyle, elmalarıyla ünlü Çivril bu yörededir. Sunak’ın beni heyecanlandıran yanı kapak konusu oldu: “Çivril Beycesultan Kazıları 20072012.” Beycesultan, geç kalkolitik çağdan başlayıp geç tunç çağına kadar kesintisiz kırk kültür tabakası barındırıyormuş. Bu demektir ki, günümüzden 6 bin ile 3 bin yıl öncesi. Bu dönem önce bakır çağı, sonra da bakırla kalayın birleştirilip tunç elde edilmesiyle tunç çağı olarak da bilinir. Dergide, kazıyı yürüten Ege Üniversitesi’nden Prof. Dr. Eşref Abay ile Fulya Dedeoğlu’nun buluntularla ilgili raporları da yer alıyor. Düşünebiliyor musunuz, Anadolu tarihine ilişkin ne yeni bilgilere gebe bir alan. Böyle yeni bilgiler en başta edebiyatla uğraşanları heyecanlandırmayacaksa kimi heyecanlandıracak? Dergide başka hoşuma giden yazılar da oldu: Ahmet Günbaş, “Çoğu meslek gibi yazarlık da dibe vurdu” cümlesiyle başlayan yazısında kitap fuarlarında tanık olduğu olumsuzlukları, kitap satabilmek uğruna kimi yazarların içine düştükleri trajikomik durumları, yazar örgütlerine de sorumluluklarını anımsatarak sert bir dille eleştirmiş. Derginin yayıncısı Hakan Keysan ise günümüz toplumunun egemen değer ölçülerini sorguladığı yazısında, “şekillendirilmiş değil, rüyasını özgürce yaşama istemi baskın bir insanlık kültürüne ihtiyaç” olduğunu savunuyor. Fahrettin Demir, Zamanın Eleğinden başlıklı notlarında 2012’nin Ağustos ayında şiirler ve şairler üstüne düşüncelerini yazıya dökmüş. Başka ilginç yazılar da okudum Sunak’ta. Derginin künyesinde gördüğüm, müzik, resim, fotoğraf, mitoloji alanlarında danışmanlarının olmasına da ayrıca sevindim. Dünya ve insanlık kültürü bu denli genişken neden dar dünyalar içine hapsedelim kendimizi. Karacaoğlan’ın dediği gibi, Kimi cennet ister kimi cehennem Cennetten beride yolda neler var. Mücap Ofluoğlu, “Cyrano de Bergerac”taki yorumuyla büyük üne erişmişti. Suzan i Moda Komedya”da Mücap Ofluoğlu, “Esk n) ge Çiz Gültekin Ustan ile. (Fotoğraf: Ofluoğlu, 1955’te Küçük Sahne’de “Çayhane”de Nevin Seval ile. (Fotoğraf: Ara Güler) Gözyaşı değil alkışlarla ? Mücap Ofluoğlu, son olarak geçen mayısta, İstanbul Şehir Tiyatroları‘nda yapılan yönetim ve tüzük değişikliğini protesto eden sanatçılara destek vermişti. Ofluoğlu, düzenlenen eyleme katılarak, “Bırakmayın bu tiyatroyu. Bu tiyatroya verilen emeğe yazıktır. Ben buraya gözyaşı dökmeye gelmedim, sizi alkışlamaya geldim” demişti. Kültür Servisi Türk tiyatrosunun usta oyuncularından Mücap Ofluoğlu dün sabah yaşamını yitirdi. Aynı zamanda pek çok sinema filminde oynayan, yıllarca seslendirme sanatçılığı ve yönetmenlik yapan, şiir ve anı kitapları yazan Ofluoğlu 89 yaşındaydı. Ofluoğlu’nun cenazesi, bugün saat 10.00’da Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde düzenlenecek anma töreninin ardından, Üsküdar Karacaahmet Şakirin Camii’nde kılınacak öğle namazından sonra Karacaahmet Mezarlığı’nda toprağa verilecek. Ofluoğlu, geçen Mayıs ayında, İstanbul Şehir Tiyatroları’nda yapılan yönetim ve tüzük değişikliklerini protesto eden tiyatro sanatçılarına destek vermiş, yaptığı konuşma sırasında duygusal anlar yaşanmış, hem kendisi hem de orada bulunanlar gözyaşlarını tutamamışlardı. Ofluoğlu, “Ne güzel, ne ağlamaklı, ne mutlu günler yaşadık burada” demişti. “Muhsin Bey vardı. Nur içinde yatsın. Muhsin Ertuğrul ve nicesini tanıdım, hayatlarını yazdım. Bunları yazdığım için mutluyum. Siz de bu mutluluğa sahip çıkın. Bırakmayın bu tiyatroyu. Bu tiyatroya verilen emeğe yazıktır. Ben buraya gözyaşı dökmeye gelmedim, sizi alkışlamaya geldim.” 1923’te İstanbul’da dünyaya gelen Ofluoğlu, sanat yaşamına İstanbul Şehir Tiyatroları Çocuk Bölümü’nde başladıktan sonra, 1943’te tiyatronun yanı sıra “Dertli Pınar” filmiyle sinema oyunculuğuna, 1946’da da “Jül Sezar” oyunuyla da büyük oyunculuğuna geçmişti. Aynı yıl Sabahattin Ali’nin siyasi mizah gazetesi “Marko Paşa”da yazmaya başlayan Ofluoğlu, bir dönem derginin sahipliği ve yazı işleri müdürlüğünü de üstlenmişti. İstanbul Şehir Tiyatroları‘nın yanı sıra İzmir Şehir Tiyatroları, Küçük Sahne, Oda Tiyatrosu gibi topluluklarda yer alan sanatçı, bir dönem Suzan Ustan ile birlikte kendi tiyatrosunu kurarak iki kişilik “Kaktüs Çiçeği” oyununu sahnelemiş ve oynamıştı. Muhsin Ertuğrul‘un sahneye koyduğu dört “Hamlet” oyununda da Polonius’u oynayan Ofluoğlu, 1970’lerde İstanbul Şehir Tiyatroları’nda Moliere’in “Cimri” ve “Tartuffe” adlı oyunlarının ardından, daha önce hep “Meraki” adaptasyonu oynanmış olan oyunu Türkiye’de ilk kez “Hastalık Hastası” adıyla sahnelemişti. Muhsin Ertuğrul’un Şehir Tiyatroları‘ndan ayrılması üzerine 1970 yılına kadar Küçük Sahne’de kendi adına kurduğu toplulukta 4 mevsim 8 oyun sahneleyen sanatçı, 197071 yıllarında Sami Ayanoğlu tarafından sahnelenen “Cyrano de Bergerac”taki oyunuyla büyük üne erişmişti. Sanatçının bu rolü bugün hâlâ pek çok tiyatrosever tarafından zevkle anımsanır ve anılır. 1979’da bir süre yönetim kurulu üyeliği yaptıktan sonra İstanbul Şehir Tiyatroları’ndan ayrılan Ofluoğlu, 1981’de Küçük Sahne’nin 30. kuruluş yıldönümünde Ortaoyuncular’dan aldığı çağrı üzerine “Eski Moda Komedya” adlı oyunu sahneleyerek oynamıştı. 1940’lı yıllarda İpek Film Stüdyosu’ndan başlayarak film seslendirmeleri yapan Ofluoğlu, özellikle 1960’lı yıllarda Öztürk Serengil seslendirmeleriyle ünlenmiş, ancak daha sonraki yıllarda Serengil’le anlaşmazlığa düşerek onun seslendirmeyi bırakmıştı. 2006’da 10. Afife Tiyatro Ödülleri kapsamında Nisa Serezli Aşkıner Özel Ödülü’ne, 2007’de Tiyatro Eleştirmenleri Birliği’nin Onur Ödülü’ne değer görülen sanatçı, 1945’ten beri çeşitli dergilerde yayımlanan şiirlerini “Fotoğraftaki Çocuk” adlı kitapta toplamış; “Ağlamakla Gülmek Arasında” adlı kitabında Şehir Tiyatroları‘nda geçen yaşamını, çevresindeki insanları, 194080 arasındaki tiyatro yaşamını anlatmıştı. DOSTLARININ GÖZÜNDEN MÜCAP OFLUOĞLU ÖDÜN VERMEDEN Cevat Çapan: Mücap Ofluoğlu tiyatro ve sinemaya uzun yıllar emek vermiş, o alanda çalışan birçok insanla dostluklar kurmuş onların saygısını ve sevgisini kazanmış usta bir sanatçıydı. Bir dost olarak da yakınlık kurduğu arkadaşlarının hayatlarını zenginleştiren anılarıyla, onlarla paylaştığı deneyimleriyle son elli altmış yıllık sanat hayatının canlı bir tanığıydı. Sevgili eşi Filiz Ofluoğlu’nun ölümünden sonra onun yokluğunu hayatının en büyük eksikliği olarak hissetti. Ama Türkiye’nin çağdaşlaşma sürecinde inandığı değerleri de ödün vermeden sonuna kadar savunan bir sanatçı olarak yaşadı. Fotoğraftaki Çocuk Ben miyim bu çocuk Tahta ata dayanmış Oyuncak at kendinden büyük Fotoğrafta küçük ürkek bir çocuk 3 yaşında güzel bir çocuk Tahta atın dizginleri elinde Yanıtsız sorular gözlerinde Kuşkuyla bakıyor objektife Güvenceden sevgiden mi yoksun Minik ayağını bükmüş oyuncaktan korkuyor Çevresinden görünmeyen devler mi dolaşıyor Belki de düşlerinde gülüyor oynaşıyor (1970 Ülkü Tamer’e yazılmış) EŞİNİN ÖLÜMÜNDEN SONRA Arif Keskiner: Mücap hemen hemen her gün, elinde bastonuyla Çiçek Pasajı’na gelir, yemeğini yer, yanında bir kadeh içki söyler, onu ya içer ya içmezdi. Ama ortamın havasını koklardı. Eşinin ölümünden sonra çok yalnızlık çekiyordu, bizler de onun son arkadaşları gibiydik. Onunla paylaştığım çok fazla anı var. Örneğin kendisinin yazdığı çok güzel bir şiiri vardı Paris üzerine. Morali bozuk olduğu zamanlarda, keyiflenmek için okurdu o şiiri. Ben onu hep böyle anımsayacağım... NEŞE VE HAYAT DOLU Yıldız Kenter: Mücap, yaşamını tiyatroya adamış, neşe ve hayat dolu, bilgili bir arkadaşımızdı. Ama ne yazık ki, hepimizin sonunda gideceği yere o biraz erken gitti. Her ölüm erken ölümdür elbette.... Kim ölse erken öldü diyoruz çünkü onlara biçtiğimiz hayat yetmiyor ne yazık ki... çevirmen Filiz (Karabey) Ofluoğlu olmaksızın bir yaşam Mücap ağabey için çok zordu. Bellek meselesi neredeyse yalnızca google’ın insafına kalmış ülkemizin, 40’lı yıllardan bu yana sahne sanatlarında sesiyle, aktörlüğüyle yer almış, pek çok döneme tanıklık etmiş gerçek bir canlı belleğini yitirmiş bulunuyoruz. Rakı masalarımızın bir sandalyesi, bundan sonra hep boşmuş duygusu verecek bize. Yaşadıklarını, yazıp yayımlayarak bırakması da örnek olsun. Güle güle Cyrano abi… Kızıltan Yenikapı kazılarını anlatıyor ? Kültür Servisi İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü Zeynep Kızıltan bugün saat 18.30’da İstanbul Fransız Kültür Merkezi’nde Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü’nde konuk araştırmacı olan Olivier Henry moderatörlüğünde katılacağı söyleşide Yenikapı kurtarma kazıları hakkında konuşacak. İstanbul tarihinin genel panoramasının ortaya çıkarılmasında önemli bir rol oynayan Yenikapı kazılarında neolitik çağlarda ilk insanların bıraktığı ayak izlerinden Bizans dönemindeki yoğun liman faaliyetlerine kadar eşsiz bir tarih gün ışığına çıkarıldı. TİYATROMUZUN ÇINARI Ferhan Şensoy: Türk tiyatrosunun büyük bir çınarıydı. Ben kendisiyle birlikte çalışma şansına sahip oldum. Ortaoyuncular tarafından Küçük Tiyatro’da sahnelenen “Eski Moda Komedya” adlı oyunda, konuk oyuncu olarak yer almıştı. O oyunda kendisine asistanlık yapmıştım. Böylece onunla çalışma mutluluğunu yaşadım. Bundan dolayı çok seviniyorum... GÜLE GÜLE CYRANO Semih Poroy: Karısı, önemli SANAT ARKADAŞIM Nedret Güvenç: O benim sanat arkadaşımdı. Çok severdim, birlikte çok güzel çalışmalar yaptık. 1950’li yıllarda tiyatroya başlangıcımız birlikte olmuştu. Muhteşem bir oyuncuydu, harika bir Cyrano de Bergerac oynamıştı. 1980’li yıllarda “Hanımlar Sizin İçin” isimli programda evin babası rolündeydi. Çok güzel bir anne baba olmuştuk, oyunu birlikte yürütmüştük on yıl. Bir tek gün bile birbirimizi kırmadık. Bir parçamız daha gitti. Kendisi ayrıca çok iyi bir şairdir. ÇOK İYİ OYUNCU Ayla Algan: Çok iyi bir oyuncuydu. Onunla beraber tiyatro merdivenlerini tırmandım, bana yardımcı oldu. Bana, “Sen gerçek tiyatrocu olacaksın” demişti. Bana inanmıştı. Hocamdı diyebilirim. Eşi Filiz öldükten sonra kendi köşesine çekildi. Sanki ölmeye yatmıştı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle