17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 8 İstanbul Y Edirne PB Kocaeli Y Çanakkale B İzmir B Manisa B Denizli Y Zonguldak Y Sinop Y Samsun Y Trabzon Y Giresun Y Y Ankara 26 32 28 29 31 32 29 24 25 25 25 24 26 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars Y Y Y B Y B PB PB PB B PB PB Y 25 24 25 27 29 30 34 36 32 34 29 24 26 HABERLERİN DEVAMI Oslo Y Helsinki Y Stockholm PB Londra Y AmsterdamY Brüksel Y Paris Y Bonn Y Münih Y Berlin Y Budapeşte Y Madrid B Viyana Y 17 16 18 17 18 18 19 20 16 23 28 30 28 Belgrad B 27 Sofya B 28 Roma B 27 Atina A 32 Zürih Y 18 Moskova PB 22 Aşkabat A 36 Taşkent B 37 Baku B 26 Bişkek Y 26 Tiflis Y 26 Kahire B 33 Şam A 32 Yurdun kuzey iç ve batı kesimleri parçalı, zamanla çok bulutlu; Marmara’nın doğusu, İç Ege, Akdeniz’in iç kesimleri, İç Anadolu, Karadeniz ile Erzincan, Kars ve Ardahan çevreleri sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı diğer yerler az bulutlu geçecek. Yağışlar Göller yöresi, Afyon, Eskişehir, Ankara’nın kuzey ve batısı, Bilecik, Bolu ve Düzce çevrelerinde kuvvetli olacak. 18 HAZ RAN 2011 CUMARTES TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 18 Haziran GÜNCEL Baştarafı 1. Sayfada CÜNEYT ARCAYÜREK İstanbul Cumhuriyet Savcısı Demir, Dink davasının esas hakkındaki görüşünü açıkladı İktidar vazgeçtik temel ilkelere bakış açısını açıklamasından; yeni anayasanın nasıl hazırlanacağını içeren yöntemlere bile değinmiyor. Partiler arası bir komisyon mu kurulacak, yoksa iktidar daha önceleri uyguladığı tek taraflı yöntemle anayasa önerilerini toplayıp, içlerinde işine gelenlerden yararlanarak partisinde hazırlatacağı bir metni mi dayatacak, bilinmiyor. Yıllardır 82 Anayasası’ndan şikâyetçi olan AKP iktidarının yeni bir anayasa taslağını çoktaaan hazırlamış olması ve bu taslağı yaz boyunca partilerin, medyanın, ilgili çevrelerin incelemesine fırsat vermesi gerekmez miydi? Yeni anayasanın “komisyonda” görüşüleceğini “müstafi” Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek açıkladı. Hangi komisyon? Yeni dönem parlamentonun oluşturacağı Anayasa Komisyonu mu yoksa… ana muhalefetin beklediği gibi her partiden eşit sayıda üyeyle kurulacak partiler arası bir komisyon mu? İşin doğasında zaten çelişkiler, daha bugünden ortaya çıkan uzlaşmaz görüşler varken iktidarın yeni anayasanın temel öğelerini açıklamaktan özenle kaçınması; zıt görüşlerin uzlaşı olasılığından giderek uzaklaşmasına olanak sağlıyor. Şayet RTE’nin partilerle görüşerek sonuç almayı gerçekten istediğine inanıyor; hükümeti kurduktan sonra CHP’nin kapısını çalacağına ve yeni anayasanın ortak bir zeminde nasıl hazırlanabileceğini en azından ana muhalefetle kararlaştırmasını bekliyorsanız... ünlü şarkıdaki “bir ihtimal daha var” dizesini “o da çok beklersiniz” diye mırıldanmaya başlayabilirsiniz. Seçim sonuçları araştırmalarında; örneğin AKP’nin neden yüzde 50, CHP’nin yüzde 26, MHP’nin 13 ve BDP’nin yüzde 67 arası oy aldığı irdeleniyor. Başarı genellikle AKP’nin yaptırımlarına ve ekonomideki duruşuna bağlandı. CHP Meclis’te olsun diye yüzde 3 oyunun MHP’ye kaydığını öne sürdü. AKP, aldığı yüksek oya karşın, kimi illerde beklediğinin aksine neden düşük oy aldığını araştırıyor. MHP, iç bünyesini onarmaya uğraşıyor. CHP ise yüzde 26’nın bugüne dek alınan en yüksek oy olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Dün basına yaptığı açıklamada; “beklediği sonucu alamadığını, alınan sonucu ileriye götürecek her katkıya saygı duyacağını” söyleyen Kılıçdaroğlu; günah keçisi arayanlara yanıt olarak, partide geniş ölçekte özeleştiri yapılacağını, sonucu beğenenin beğenmeyenin bu platformda görüş açıklayabileceğini önerebilir ve... ...“herkes” eteklerindeki taşları bu ortamda dökebilir, medya üzerinden konuşmalar da tartışmalar dönemi de kapatılabilirdi. CHP gerçek bir sosyal demokrat parti olmak istiyorsa önce, yöneticileriyle üyeleriyle gerçek anlamda sosyal demokrat kimliğe kavuşması gerekiyor. Muhafazakâr kimliğini koruduğunu açıklayanların, hukuksal açıdan da olsa örgütle içli dışlı olanların, malum cemaate övgüler sıralayanların bugün yönetimde bulunmasını, CHP’nin geleneksel ilkelerine bağlı olanlar sindiremiyor. CHP’ye oy vermesi beklenenlerin MHP’ye kayması, bu partinin parlamentoda bulunmasını sağlamaktan çok, yeni yönetimin partinin 80 yıllık ekseninden kaydığı izlenimi veren açıklamalarından kaynaklandı. Kimi PM üyelerinin söylemleri, örneğin, “Ben Atatürk ilkelerinin bekçisi olmak istemiyorum” veya “Atatürk tekkeleri kapatmakla yanlış yaptı” gibi, daha pek çok örnek söylemler, CHP’ye gönül ve oy verenlerin uzaklaşmasına yol açtı. Eski diye geçmişi bir kalemde silen söz ve davranışlar, yazılmıyor ama kulislerde söyleniyorreddi miras diye nitelenip yayılıyor. Seçim propagandasının hemen başlarında Tunceli’de genel af müjdeleyip, tepkiler üzerine dönüş yapan genel başkanın bu dönüşlerden sakınmasını yazdık. Kılıçdaroğlu aradı. Yadırgamıştı yazdıklarımızı. Kendisine hemen hiçbir konuda, hele genel af gibi duyarlı konudaki açıklamalarını bir gün sonra değiştirmemesini söyledim. Bir daha aramadı! Şimdi bakın. Mehmet Haberal’ın aday gösterilmesini Demirel’in istemediğini, “Bana şunu milletvekili adayı göster diye bir şey söylemedi. İsteseydi gösterirdik” diye yalanladı Kılıçdaroğlu. Fakat önceki gün Demirel, Haberal’ı aday göstermesini Kılıçdaroğlu’ndan istediğini açıkladı. Eğri oturup doğru konuşalım: CHP liderini yalanlayan, ne yazık ki RTE’nin iddialarını doğrulayan bu tablo iyi bir manzara mı sergiliyor? ‘Nefret cinayeti kurbanı’ H LAL KÖSE Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’i öldürdüğü gerekçesiyle İstanbul 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan Ogün Samast’ın “Tasarlayarak adam öldürmek” ve “Ruhsatsız silah bulundurmak” suçlarından 19 ile 27 yıl arasında hapis cezasına çarptırılması istendi. Savcı, Dink’e yönelik linç kampanyası sonucu, aşırı milliyetçilerce planlanan cinayetin, ‘suça sürüklenen çocuk’ sıfatıyla yargılanan Samast tarafından işlendiğini belirtti. İstanbul Cumhuriyet Savcısı Ali Demir, davanın dünkü otu Cumhuriyet Savcısı, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’e yönelik linç kampanyası sonucu, aşırı milliyetçilerce planlanan cinayetin, ‘suça sürüklenen çocuk’ sıfatıyla yargılanan Samast tarafından işlendiğini belirtti. rumunda esas hakkındaki görüşünü açıkladı. Dink’in 1996’da Agos’u kurduğunu, gazetedeki yazılarında Ermeni cemaatinin haklarını savunduğunu ifade eden savcı, Dink’in yazdığı bazı makaleleri nedeniyle hedef haline geldiğini belirtti. Sabiha Gökçen haberi ve Ermeni kimliği üzerine kaleme aldığı yazı dizisi üzerine Dink aleyhine çeşitli gazetelerde eleştirilerin yazılmaya başlandığını, Dink’in bu haberlerle bilinçli ya da bilinçsizce hedef gösterildiğini vurgulayan savcı, Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde “Türklüğü aşağılamak” suçundan yargılandığı dava süresince, Hrant Dink’e karşı protestoların, tehditlerin, hakaretlerin ve saldırıların devam ettiğini anımsattı. Savcı, “Bu saldırılar yazılı ve görsel basında yer aldıkça bazı aşırı milliyetçi kişi ve çevrelerde Dink’e karşı kin ve nefretin duyulmasına sebep olmuştur. Yürütülen linç kampanyası sonucu Dink, aşırı milliyetçiler için vatan haini, Türk düşmanıydı ve nefret edilen bir Ermeniydi” dedi. Eski Şarkılar Kime sorsanız artık eski şarkılar gibi şarkı yapılmadığından yakınıyor, eski şarkıları, eski sözleri aradığından söz ediyor. Herhalde bu yakınmada haklılık payı var ki nereye gitseniz eski şarkılar çalıyor, bütün dizilerde o parçalar kullanılıyor, genç şarkıcılar onların yeni yorumlarını söylüyor. Barış Manço, Cem Karaca, Fikret Kızılok, Timur Selçuk, Erkin Koray gibi isimler artık klasikleşmiş besteleriyle hatırlanırken, Ömür Göksel, Berkant, Erol Büyükburç, Tanju Okan, Ertan Anapa, Alpay, Erkut Taçkın, Metin Ersoy yeniden gündeme geliyor. Onlar kadar ünlü olmamış, hatta şarkıları çoktan unutulmuş Ersan Erdura’lar, Üç Hürel’ler, Juanito’lar bir yanda Gönül Akkor’un, Gülden Karaböcek’in şarkıları bir yanda... Hatta artık o hale geldi ki, filmleri, dizileri geçti, reklamlar bile bu parçaları kullanır oldu. Eskiden reklam müzikleri çok ünlüydü. Kimi reklam müzikleri şarkılar kadar tanınırdı. Şimdilerde yeni moda, eski parçalara reklam yazmak. Doğrusu, insanın geçmişte severek dinlediği hatta eski bir aşk hikâyesiyle, unutulmaz bir yaz’la, kaybettiği sevgililerle birleştirerek hatırladığı bir parçayı yağ veya yoğurt reklamı müziği olarak görmesi pek de sevimli olmuyor. Peki ama “geçmişe rağbet olsa bitpazarına nur yağardı” denirken ne oldu da gençlik birden eski şarkılara bu kadar ilgi göstermeye başladı. Müzik sitelerinde bu şarkılara bakın, hepsinin altında “artık böyle besteler yok, böyle sanatçılar yok, şimdikiler bir işe yaramaz” türü yorumlardan geçilmiyor. Pop müziğimizdeki yüzlerce parçaya bakınca özellikle şarkı sözlerinde ilginç bir durum gözüme çarpıyor. Şarkıların büyük bölümü, bir kadının kendisini terk eden sevgilisi için söylediği hüzünlü şarkılar... Bir kısmı bu yüzden oturup ağlarken bir kısmı ondan nasıl intikam alacağını veya onun nasıl pişman olup geri döneceğini anlatıyor. Aslında geçmişteki ünlü isimlerin çoğunun bugün de benzer bir karşılığı var. Aynı müzikal çizgiler devam ediyor. Kendi bestelerini yapıp seslendirenler de var, rock ağırlıklı söyleyenler de var, tamamen ritme dayalı ve günübirlik sözlerden oluşan şarkılar da var. Sözlerse geçmiştekinden çok da farklı değil. Buna rağmen eski şarkıların daha çok sevilmesinin en önemli nedeni o zamankilerin samimi bulunması mı acaba? Şimdiki gibi daha şarkı çıkmadan “ne yaparsak tutar, ne yazarsak dinlenir, ne giyersek bakılır” türü uyanıklıklardan henüz uzak olması mı? Güvercin tedirginliği Dink’in öldürüldüğü 19 Ocak 2007’de Agos’ta yayımlanan, “Ruh Halimin Güvercin Tedirginliği” yazısını alıntılayan savcı, şöyle devam etti: “Samast, Dink’i öldürmek için Trabzon’dan yola çıktığı gün, Dink, başına bir şeyler geleceğini hissetmiş gibi kaleme aldığı yazısını ‘.... biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz, güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler. Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce’ diyerek sonlandırmıştır. Yazısında, kendine karşı bir şeyler yapılacağını sezinlediğini, öldürüleceğini aklına getirmek istemediğini, güvence olarak da bu ülkede insanların güvercinlere dokunmadıklarını gösterirken, cinayeti planlayanlar ve o planlarını uygulamak için suça azmettirdikleri Ogün Samast’ı yola çıkarmışlardı.” Samast’ın olay günü saat 14.57 sıralarında, bankadan çıkıp gazete binasına yürümeye başlayan Dink’e arkadan ensesine doğru, bir metre mesafeden üç el ateş ettiğini, mermilerden iki tanesinin Dink’e isabet ederek olay yerinde ölümüne neden olduğunu belirten savcı, Samast’ın kaçtıktan sonra Hayal’i arayarak Dink’i vurduğunu söylediğini, Hayal’in de “23 gün İstanbul’da kal, sonra Trabzon’a gelirsin” dediğini ifade etti. Samast’ın 20 Ocak’ta İstanbul’dan Trabzon’a giderken olayda kullandığı silahla, Samsun otobüs terminalinde yakalandığını anlattı. Fotoğraf: AA Minik Bülent’i de yakıyorlardı Adana’da PKK terör örgütü yandaşlarının düzenlediği izinsiz gösteride atılan bir molotofkokteyli, bakkala ekmek almaya giden 6 yaşındaki Bülent Altın’a isabet etti. Kendi kıyafetlerini sararak çocuğun tutuşan giysilerini söndüren polisler, daha sonra onu “Akrep” denilen zırhlı polis aracıyla Adana Numune Hastane si’ne götürdü. Küçük Bülent’in kolunda ve yüzünde ikinci derece yanıklar olurken erken müdahale sayesinde vücudunda kalıcı hasar meydana gelmeyeceği açıklandı. stanbul Küçükçekmece’de bindiği halk otobüsüne molotofkokteyli atılan 17 yaşındaki Serap Eser, vücudunda oluşan yanıklar sonucu yaşamını yitirmişti. Sanık Dinçer, 2003’te komuta kademesinde bulunanlara ‘susmayın’ çağrısı yaptı ‘Dilsiz şeytan olmaya değer mi?’ Tutuklu sanık eski 1. Zırhlı Tugay Komutanlığı Kurmay Başkanı emekli Albay Kemal Dinçer, Balyoz Harekât Planı davasında savunmasını yaptı. HAT CE TUNCER 3 muvazzaf daha tutuklandı stanbul Haber Servisi “Balyoz Planı” soruşturması kapsamında sevk edildikleri nöbetçi hâkimlikçe sorgulanan Korgeneral Korcan Pulatsü ile Kurmay Albaylar Ender Güngör ve Murat Ünlü tutuklanırken emekli astsubay serbest bırakıldı. Mahkeme, Pulatsü, Güngör ve Ünlü’nün, “Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek”ten tutuklanmasına karar verdi. Dün adliyeye getirilen 5 kişi arasında bulunan 1 yarbay serbest bırakılmıştı. Vah ‘Radyo Tiyatrosu’ Vah! Ülkü AYVAZ Mustafa Birden: Şikâyetçiyim ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Eski Danıştay Başkanı Mustafa Birden, “Ergenekon” davası kapsamında, Danıştay saldırısıyla ilgili “mağdur tanık” sıfatıyla talimatla ifade verdi. Ankara Adalet Sarayı’na sabah saatlerinde gelen Birden, yaklaşık yarım saat süren ifadesinin ardından adliyeden ayrıldı. Birden’in olayın sorumluları hakkında “şikâyetçi” olduğu ve davaya müdahil olmak istediğini söylediği öğrenildi. Öte yandan, aynı dava kapsamında, geçen günlerde, Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili Hamza Keleş’in de İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin talimatı doğrultusunda, “tanık” sıfatıyla ifadesine başvurulduğu öğrenildi. Balyoz Harekât Planı davasında savunmasını yapan tutuklu sanık eski 1. Zırhlı Tugay Komutanlığı Kurmay Başkanı emekli Albay Kemal Dinçer, “Bu kadar düzmece belge içinde hakikatı bulacağından endişeliyim. Bilip de susanlara soruyorum. Dilsiz şeytan olmaya değer mi makam” diye konuştu. Davanın dünkü 33. duruşmasında önceki gün savunmasını tamamlayan tutuklu sanık Keşan 4. Mekanize Tugay Komutanı Tuğgeneral Kasım Erdem’in çapraz sorgusuna geçildi. Üye hâkim Ali Efendi Peksak, Tuğgeneral Erdem’e, halen GATA’da tedavi altında bulunan dönemin 3. Kolordu Komutanı sanık Ergin Saygun’un darbe planı yapıldığı iddia edilen 57 Mart 2003 tarihindeki Plan Semineri’ndeki iki sunumunu hazırlayıp hazırlamadığını sordu. Erdem, tek sunum hazırladığını söyledi. Dinçer ise 1. Zırhlı Tugay Komutanlığı Kurmay Başkanı görevinde olduğu dönemde gerçekleştirilen İstanbul 1. Ordu 2003 Plan Semineri’ne katılmadığını söyledi. Dinçer iddia edilen Balyoz Harekât Planın’da yer alan EKA’daki “görevlendirmede yetkili personel” listesine isminin haberi olmadan yazıldığını anlattı. ‘Kastım komutanlar’ Üye hâkim Peksak’ın “dilsiz şeytan kim” sorusu üzerine Dinçer şu yanıtı verdi: “Diğer sanıkların da savunmalarında belirttiği dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı, Genelkurmay Başkanı ve Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı’nı kast ediyorum. Bir şey biliyorlarsa gelip anlatsınlar.” Tutuklu sanık Tuğgeneral Hakan Akkoç Brüksel’de NATO Karargâhı’nda görev yaptığını, Plan Semineri sırasında da yurtdışında bulunduğunu kaydetti. Akkoç, “Onurlu bir görevden izin alarak Türkiye’ye gelip hapis yatmak gibi bir fantezim olmamıştır. NATO karargâhında görev yaparken tutuklanacağımı bile bile geldim” diye konuştu. Akkoç’un, “Bir çirkin iftira nedeniyle özgürlüğüm gasp edildi. Benim özgürlüğümün gasp edilmesine ne den olanların yaşadıkları her anın ıstırap içinde geçmesini diliyorum” ifadesi dikkat çekti. Akkoç’un avukatı Ziya Kara ise “Akkoç emekliliği isteyip kalsa Belçika’da oturma izni alır ve önemli bir göreve getirilirdi” diye konuştu. ‘Frekans uyuşmazlığı’ Tutuklu sanık emekli Korgeneral Doğan Temel, davanın 1 No’lu sanığı emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın kendisi hakkında olumsuz kanaat belirtmesi nedeniyle pasif göreve alınıp emekli edildiğini savundu. Çetin Doğan ise “Doğan Temel hakkında Askeri Şura’da olumsuz bir kanaatte bulunmadım” diye açıklama yaptı. Temel ise “Sahte CD ve belgeleri hazırlayanlar Çetin Doğan ile aramızdaki durumu bilmedikleri için bizi aynı organizasyonda gösterdi. Ne Doğan beni kabul eder ne de ben onun organizasyonunun içinde girerim. Kendisiyle frekans uyuşmazlığımız var” diye konuştu. Baştarafı 2. Sayfada Söz konusu ideolojinin ortak paydası oyalama, uyutma; düşünce ve imgelem dünyasını, geleceğe ait tasarımları ortadan kaldırma çabasıdır, emelidir. Bu konuda alkışı hak ediyor televizyon efendi. Yeni radyo oyunu yapımlarını yok eden TRT, başta oyun yazarlığına darbe vuruyor, ardından ne korkunç yeni oyun yazarlarının yetişmesini böylece engellemiş bulunuyor. Genç yazarın cesaret alacağı bir alandı radyo oyunu. Oyununu dinleyecek, kendini sınayacak, yeni üretimler için gönül rahatlığı bulacaktı. Bunca yıllık geleneğe yüz çevirmek... Peki bütün bu ‘ortadan kaldırmalar’ neden? Radyo oyunu, bir oyundinleci diyaloğudur; kendine özgü bir türdür. Radyo oyunuyla çağdaş şiir arasında ruhsal bir yakınlık vardır. Ünlü Alman radyo oyunu yazarı Wolfgang Weyrauch‘un deyişiyle “Radyo oyunu görünmeyen bir Sen ile yapılan konuşmadır. A kişisi sorular sormakta, B kişisi yeteneği oranında cevap vermektedir.” Şair ve radyo oyunu yazarı Behçet Necatigil de şöyle söyler: “Radyo oyunu çok kere mecaz diliyle konuşur. Alegorik ve trajiktir. Modern edebiyatın bir koludur.” Ahlaksal değer taşır, bireye seslenir. Naziler iktidarı ele geçirdiklerinde ilk işlerinden biri, radyo oyunlarını radyo yayımlarından çıkarmak olmuştur. Weyrauch, bunu şöyle yorumluyor: “Diktatörlük rejimi, insanların içinde bulundukları özel yalnızlıktan ve bu yalnızlığın kendi kontrolü dışında kalan bir olayla ortadan kaldırılmasından hoşlanmazdı, tek tek kişilere seslenen ahlaki bir etkiye izin veremezdi.” Öte yandan, yıllardan bu yana pek çok ülke (en başta İngiltere ve Almanya) yayınlanan radyo oyunlarından bir seçmeyi kitap ve CD olarak yayımlamaktadır. Dünyanın sayılı ödüllerinden “Savaşta Gözlerini Kaybedenler Derneği” Radyo Oyunu Ödülü her yıl aralıksız verilmektedir. Gunter Eich,W.Weyrauch, İ. Bachmann, F. Dürrenmatt ve Nobel Edebiyat Ödülü sahibi H. Böll ilgili ödülü kazanan yazarlardan bazılarıdır. TRT’nin yeni radyo oyunları yapımından el çekmesi edebiyatımıza, yazarlığımıza, yeni yazarlara vurulmuş bir darbedir. Nasıl olsa yeteri kadar roman, şiir, öykü... yazılmış. Yeniye ne gerek! K. Amerika Navaho kabilesinin şarkısını kendi radyosunu yoksullaştıranlara armağan edelim: Ülkeyi güzelleştiren ses/ Tâ yükseklerdeki ses/ Gökgürültüsünün sesi/ Karanlık bulutlar arkasından/ Yankılanır birbiri arkasından/ Ülkeyi güzelleştiren ses! C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle