17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 HAZ RAN 2011 CUMARTES CUMHUR YET SAYFA HABERLER Silivri Cezaevi’nde tutuklu yargılanan gazeteci Ahmet Şık yayımlanmadan el konulan ‘ mamın Ordusu’ ile ilgili konuştu: 7 HOPA BELED YE BAŞKANI, OLAYLARI STÖ’LERE ANLATTI: ‘Basılmasını beklerdim’ GAZETEC LER ŞIK VE ŞENER Ç N TAKS M’DE basın açıklaması yaptı, yaşananlara tepki gösterdi. Bu dayanışmayı anlamlı buluyor musunuz? Eğer bir yerde baskı, şiddet, zulüm varsa “demokrasi getiriyoruz, mevcut vesayeti kırıyoruz” derken yeni bir vesayet düzeni oluşturuluyorsa, bununla mücaadele etmek meşrudur. Türkiyeli yayıncıların mevcut durumunun ne olduğuna dair bir fikrim yoktu. Ama böylesine bir hak ihlali çerçevesinde bir araya geldilerse bu elbette iyi bir şey. Önemli olanın bu mücadeleci ve dayanışmacı tutumun kalıcı kılınması olduğunu düşünüyorum. Ancak haklı ya da haksız bir eleştiride bulunmam gerekirse basın açıklaması yapmak, tepki göstermek elbette ki önemliydi ama bu bir sivil itaatsizlik, “baskıya, zulüme, şiddete karşı çıkıyorum” diyerek yayıncıların bir araya gelerek kitabı basmalarını tercih ederdim. Bu yasal görünümlü hukuki katliama verilecek en iyi yanıt bu olurdu sanırım. Türkiye’nin düşünce ve ifade özgürlüğü alanında nereye gittiğini düşünüyorsunuz? Nazilerin kitapları yaktığını ben de çokları gibi kitaplardan öğrendim. Cuntacıların da onları takip ettiğini ise ya kitaplardan ya da çocukluğumdan bizzat tanık olarak öğrendim, yaşadım. Derken iş 2011 yılında, Nazilerin, cuntacıların ruhuna rahmet okutacak bir raddeye vardı. Basılmamış kitabı imha etmeye kalktılar. Ne diyeyim, ataları, torunlarıyla gurur duyuyorlardır. Diktatörler, hapishanelere doldurdukları siyasi tutsakların, entelektüellerin, muhaliflerin sayısıyla ölçülür. Türkiye’de okumanın, yazmanın, düşünmenin ve elbet muhalif olmanın bir bedeli hep olmuştur. Kimi canıyla ödemiştir. Hele ki benden öncekilerin durumunu düşününce başıma geleni çok hafif bile buluyorum. Ama işin zihniyet polisliğine varacağını ve bunun da ironik bir biçimde ileri demokrasi adıyla adlandırılacağını, daha da kötüsü buna çanak tutan ve kartvizitlerinde gazeteci yazanlar olduğunu hiç tahmin edemezdim. Kitabınızın internette yayımlanmış olmasının ardından kitabı iki günde 200 bin kişi indirdi. Bunu bekliyor muydunuz? Bu komplo kurulmamış olsaydı ve kitabı basabilseydik eğer, inanın bu kadar ilgi görmezdi. Türkiye’nin sorunlu alanlarına işaret eden kitaplar her zaman az okuyucuya ulaşmıştır. Benim ve birlikte tutuklandığımız Nedim Şener başta olmak üzere diğerleriyle, var olan hukuksuzluk öyle ayyuka çıktı ki insanlar sessiz kalamadı. Bir de terörist demişken kitabı imha etmeye çalıştılar ve doğal olarak bir sivil itaatsizlik örneği olarak internet üzerinden bu anlamlı eylem yapıldı. Bu kadar büyük bir tepki ve ilgiyi beklemiyordum açıkçası ama artık mızrak çuvala sığmıyor, herkes gördü. Herkese teşekkür ederim ve kitabın bu taslak haline sahip olanlar kitabı okumuştur diye umut ediyorum. Ahmet Şık MELTEM YILMAZ Ergenekon davası kapsamında Silivri Cezaevi’nde tutuklu olarak yargılanan Ahmet Şık, geçen günlerde Türkiye Yayıncılar Birliği’nin 2011 yılı “Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü”ne değer görüldü. “İmamın Ordusu” adlı kitabı yayımlanmadan “imha edilen” Ahmet Şık avukatı aracılığıyla sorularımızı yanıtladı. Düşünce ve ifade özgürlüğü, şu an içinde bulunduğunuz durumda, sizin için ne ifade ediyor? Bu ödülü nasıl karşılıyorsunuz? Utanç. 2011 yılında AB’nin kapısında olduğunu ve ilginç bir şekilde vesayet rejimini yıkıp demokratikleştiğini iddia eden bir Türkiye’de hâlâ düşünce ve ifade özgürlüğü ödülü veriliyor olmasından utanç duyuyorum. Birçok gazetecilik ödülü aldım daha önce. İnsan ödül alınca sevinir değil mi? Ben de seviniyordum ama neden bu ödüller hep öldürülen, katledilen gazetecilerin adını taşıyor diye de sorardım kendime. Bu aldığım ödülün de diğerlerinden farkı, bu buruk sevinci cezaevinde yaşamış olmam. Umarım öldürülecek yeni gazeteciler adına da ödül verilmez; düşünce ve ifade özgürlüğü ödülü vermeyen, demokratik bir Türkiye’de yaşayabiliriz. Her yıl, cezaevinde bulunan birinin düşünce ve ifade özgürlüğü ödülü alıyor olması, tartışılamayacak bir sorun mudur? Muhatapları yanıt versin. İlginçtir, tutuklanan bir gazeteci ve yazar için hep aynı gerekçe çıkıyor karşımıza: Örgüt üyesi. Biliyorum hep öyle derler, demişlerdir. İşin gerçeğini dile getirmelerini beklemek aptalca olur. Demokrasisi gelişmemiş her ülkede böyle derler. O zaman sormazlar mı, “tutuklu bulunan 50’nin üzerinde gazetecinin tek ortak noktası muhalif olmaları mı” diye. Cezaevine gönderemediğimiz gazetecilerin yazması neden engelleniyor ya da vergi cezasıyla neden gazete sahiplerinin üzerinde baskı kuruyorsunuz diye sorulmaz mı? Kitabınız, internette yayımlandıktan sonra birçok eleştiri de aldı? Önce şunu söylememde fayda var: Hiçbir zaman kitabımın çok sansasyon yaratacağını öne sürmedim. Ben ne özel yetkili gazetecilerden oldum ne de kapısına bavullarla belge bırakılan angaje muhabirlerdendim. Eğer kitabın içinde bu tür belge arayan varsa başka yere baksın. Kitabımla ilgili hep söylediğim, “iyi bir derleme, yerinde bir hafıza tazeleme” tespitiydi. Çünkü eskisi ve yenisiyle anlatılanlar, evet, hem AKP hükümetinin hem de Fethullah Gülen cemaatinin bir demokrasi havarisi gibi sunulmasının doğru olmadığını tespit ediyordu. AKP hükümetinin kitabın yan konusu olan Ergenekon ve ilintili soruşturma sürecinde yaşanan hukuksuzlukların ve hak ihlalinin müsebbibi olduğunu, bu sayede siyasi rakiplerini bertaraf ettiğini, bunun işine geldiğini anlatıyoruz. Polisteki örgütlenme Polis olaylar için çaba harcadı SEV L ARINAN Zihniyet polisliği İstanbul Haber Servisi Emniyetteki cemaat yapılanmasını yazdığı kitabı nedeniyle tutuklanan gazeteci Ahmet Şık ve Hrant Dink cinayetinde emniyetin rolünü ortaya koyan kitapların yazarı gazeteci Nedim Şener, 104 gündür cezaevinde. Şık’ın avukatlarının tahliye talebi, Şık lehine dosyaya yeni bir delil girmediği gerekçesiyle bir kez daha reddedildi. Şık ve Şener’in gazeteci arkadaşları “Adaletin kara 100’ünü” protesto etmek için bugün saat 13.00’te Galatasaray’da buluşup Taksim Meydanı’na yürüyecek. Protesto gösterisi cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlü 60’tan fazla gazeteci, davaları süren yüzlerce kişi için de yapılacak. Gazeteciler, en son Azadiya Welad örneğinde olduğu gibi gazete ve dergilerin kapatılmasına, Başbakan’ın gazetecileri hedef göstermesine de tepkilerini gösterecek. sinin geldiği boyuta, bahsi geçen soruşturmaların en önemli aktörü olması nedeniyle Gülen cemaatinin yarattığı tehlikeye işaret ediliyordu. Şimdilerde demokrasinin yılmaz bekçisi, darbelerin düşmanı gibi görülen bu dini hareketin nasıl bir siyasal örgütlenmenin içinde olduğunu ve ne kadar darbesever olduğunu da gösterme çabasıydı. Daha önce Ertuğrul Mavioğlu ile birlikte kaleme aldığımız “Kırk Katır Kırk Satır” isimli kitap ve bu yeni kitabı okuyup yaşanan sürecin arka plan bilgisi dahilinde değerlendirilmesini istemekti amacım. Zaten bu bilgilerin toplamından da İslamofaşist bir AKP iktidarı aralarındaki pragmatist çıkar ilişkisiyle bürokrasiyi ele geçirerek toplum mühendisliğine oynayan Gülen cemaatiyle bu ülkeye demokrasi gelmeyeceği sonucuna erişebiliriz. Kitabın yeni bilgiler içermediği düşüncesi her şeyden önce nesnel değil. Elbette kitapta yer verilen kimi olaylar, olgular, konunun ilgilileri için yeni değil. Ama zaten kitap bilmeyenler, merak edenler için kaleme alındı. Kitapla ilgili böyle eleştirilerde bulunmak tamamen tuzak bir cümle ve maalesef birçok kişi bu tuzağa düştü. Okumasını bilene birçok yeni bilgi anlatıyor kitap. Öte yandan diyelim ki bu eleştiri doğru. Bu kitabın yeni bir bilgi içermemesi suç mudur? Örgüt üyesi diyerek tutuklamalara gerekçe oluşturamazsınız. Kitabı bir gazetecilik faaliyeti olarak kaleme aldım ve gazetecilik sadece yeni bilgileri ifşa etme sanatı değildir. Ben de Ergenekon süreci bağlamında kitapta yer alan bilgilerle sürecin net bir fotoğrafının ortaya çıkmasına katkı sundum o kadar. Bu eleştiriyi yöneltenlerin de istisnasız bir kör inançla AKP yanlısı ya da cemaat mensubu olduğunu da hatırda tutmak gerek. Kitap nedeniyle tutuklanmanızın ardından çok sayıda yayınevi bir araya gelip uzun zamandır yaşanmayan bir dayanışmanın göstererek ANKARA Başbakan Tayyip Erdoğan’ın olaylı Hopa mitingiyle ilgili kaymakam ve ilçe emniyet müdürü “Müdahale kararını verdim. Vicdanen rahatım” derken Hopa Belediye Başkanı Turan Kasımoğlu, “Erdoğan’ın halka karşı olan tahammülsüzlüğü olayları çıkarttı. Dışarıdan gelen polisler olayların büyümesinde özel çaba gösterdi” açıklamasını yaptı. Türkiye İnsan Hakları Vakfı, İHD, TTB ve KESK’in Hopa’da yaptığı inceleme sonucunda hazırladığı rapor tamamlandı. Raporda, Belediye Başkanı Kasımoğlu, başbakanı Hopa halkına karşı tahammülsüz olmakla suçladı. Raporda, Kasımoğlu’nun şu açıklamasına yer verildi: “Olaylardan bir gün önce AKP il genel meclisi üyesi bir şahıs ve kardeşi “Hopa’da yaşayan Hemşinliler Ermeni ve ÖDP’li komünistler CHP’ye oy veriyor” şeklinde ortalığı gerecek açıklamalar yaptı. Dışarıdan gelen polisler de olayların çıkmasında ve büyümesinde özel çaba gösterdi. Hopa’da çalışan polisler durumun farkına vararak dışarıdan gelen polislerin sakin olmalarını sağlamaya çalıştı. Bu nedenle Hopa polisi ile dışarıdan gelen polisler arasında gerginlik, küfürleşme, yumruklaşma oldu. Olay sırasında başbakanın ve kaymakamın iddia ettiği gibi herhangi bir planlanmış durum yoktu. İnsanlar halay çekiyorlardı ve buna bile ciddi bir tahammülsüzlük vardı. Meydanda molotof ve sopa yoktu. Olaylar dinmek üzereydi ancak polisin araçtan düşmesi ve başbakanın korumalarının hastane çevresinde çok fazla miktarda mermi ve biber gazı sık 17 EYLEMC YE TUTUKLAMA STEM AL CAN ULUDAĞ ANKARA Hopa’da yaşanan olayları başkentte protesto eden gruptan gözaltına alınan 20 kişiden 17’si tutuklanması istemiyle mahkemeye sevk edildi. Terörle mücadele ekiplerinin operasyonunda 18 kişi gözaltına alınmıştı. Dün aranan 14 kişiden 2’si adliyeye gelerek teslim oldu. Emniyette susma hakkını kullanan şüpheliler özel yetkili cumhuriyet savcısınca sorgulandı. Savcı, 3 kişiyi serbest bırakırken 17 eylemciyi tutuklanması istemiyle mahkemeye sevk etti. Gözaltına alınanlar arasında bugün LYS’ye girecek iki öğrencinin bulunduğu öğrenildi. Öğrencilerden biri savcılıkça serbest bırakıldı. Halkevleri üyeleri, gözaltıları adliye önünde protesto etti. ması nedeniyle ortam yine gerildi. Olaylar arttı” açıklamasını yaptı. Hopa Kaymakamı Abdullah Akdaş ve Hopa İlçe Emniyet Müdürü Mustafa Peker ise olayların hazırlıklı olarak çıkarıldığını söyledi. Her iki yönetici de, “Müdahale kararını ben verdim. Vicdanen rahatım” dedi. ‘Vicdanım çok rahat’ M MARLAR ODASI, CEZAEV NDEK RESTORASYONA TEPK L Cemaat tehlikesi Ulucanlar otel görünümünde SELDA GÜNEYSU UMUT OPERASYONU DAVASI C HANER’ N YARGILANMASINA DEVAM ED LD Mumcu’nun avukatından açıklama ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Gazetemiz yazarları Uğur Mumcu, Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, Prof. Dr. Muammer Aksoy ve Doç. Dr. Bahriye Üçok’un katledilmesi eylemlerinin de aralarında bulunduğu çok sayıda olayı kapsayan “Umut Operasyonu”na ilişkin davanın görülmesine önceki gün devam edilmişti. Gazetemizin davaya ilişkin dünkü haberinde “Mumcu, Kışlalı, Aksoy, Üçok ailesinden ve avukatlarından kimsenin gelmemesi dikkat çekti” ifadesi kullanıldı. Güldal Mumcu’nun avukatı Halil Sevinç, haberli ilgili yaptığı açıklamada, www.umag.ogr.tr adresindeki “Olayın faili olarak bu davada yargılanan Necdet Yüksel yönünden daha önce kesinleşen karar, son kararın onamasıyla, Ferhan Özmen yönünden de kesinleşti” bilgisini aktardı. Devam eden “Umut Operasyonu” adlı davada Mumcu, Aksoy, Üçok ailelerinin, sanıklar yönünden karar kesinleştiği için müdahillik haklarının sona erdiğini belirten Sevinç, bu nedenle avukatların da davada bulunmadıklarını bildirdi. Erzurum’a ‘tehdit müzekkeresi’ kararı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP’den Denizli milletvekilliğine seçilen, eski Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’in, “görevi kötüye kullanmak ve imar kirliliğine neden olmak” suçlamasıyla Yargıtay’da yargılanmasına devam edildi. Yargıtay, İlhan Cihaner’in “cemaatlere” ilişkin yürüttüğü soruşturmanın dava dosyasını 1 yılı aşkın zamandır göndermeyen Erzurum mahkemesine “tehdit müzekkeresi” yazılmasına karar verdi. Duruşmaya Cihaner ve avukatı Turgut Kazan katıldı. Duruşmada, Yargıtay 11. Ceza Dairesi Başkanı Hüseyin Eken, Cihaner’in Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığı döneminde yürüttüğü “cemaatlere” ilişkin dava dosyasının istenmesine rağmen gönderilmediğini ifade etti. Turgut Kazan belgeleri göndermeyen mahkemenin sorumluları hakkında suç duyurusunda bulunulmasını talep etti. Cihaner de davanın sonuçlandırılmasını beklediği için mazbatasını almadığını söyledi. Eken, Cihaner ve avukatı Kazan’ın taleplerinin reddine karar verildiğini açıkladı. Duruşmanın ardından Cihaner, “Dava ilginç bir şekilde kamuoyunun gözünden kaçırılmak isteniyor. Artık, milletin verdiği temsil görevi var, sürece ara verilmiş olacak” dedi. ANKARA Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın avlusunda idam edildiği, eski başbakanlardan Bülent Ecevit, yazar ve şairler Kemal Tahir, Yaşar Kemal, Nâzım Hikmet’in bir dönem tutuklu kaldığı tarihi Ulucanlar Cezaevi müze olarak halka açıldı. Mimarlar Odası Ankara Şube yönetimi, önceki yıllarda da “protokole uyulmadığı” gerekçesiyle pek çok kez itirazda bulunduğu Ulucanlar’da Mimarlar Odası Ankara Şube yönetimi dün incelemelerde bulundu. Mimarlar Odası Ankara Şube Sekreteri Bülent Batuman ve yönetim kurulu üyelerinin tespitleri şöyle: Projeye aykırı uygulamalar yapılmış. Örneğin, cezaevindeki kadınlar koğuşu ile görüş kabinlerinin bir kısmı yıkılmış. Bu tür yerlerin yıkılması hukuka aykırı. Çünkü cezaevi, Koruma Kurulu tarafından tescilli ve korunması gereken binalar arasında yer alıyor. Binanın duvarlarındaki mahkumlara ait yazılar silinmiş; yer yer bulunan kurşun izleri tamamen yok edilmiş, mahkumların zulaları kapatılmış; yer kaplamaları “aslına uygun” yapılmamış. Yani binada “siyasi dejenerasyon” söz konusu. Salt “seyirliğe” dönüştürülmüş. Mekân gerçeğinden çok uzak. Binada, mahkumlar balmumu heykelleriyle resmedilmiş. Bu durum çağdaş bir sergileme değil. Nitelikten uzak. Dünyadaki bu tür uygulamalarda “gerçeklik ve nitelik” esas alınır. Ayrıca müzede, Fakir Baykurt, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Erdal Eren’in yanında Necip Fazıl Kısakürek, Muhsin Yazıcıoğlu gibi isimlerin fotoğrafları yer alıyor. Sanki tüm bu isimlerin “siyasi görüşü bir potada” resmedilmiş. 29 Eylül 1999’da başlatılan Hayata Dönüş operasyonu sırasında cezaevinde 10 kişi ölmüş, 100’e yakın kişi de yaralanmıştı. Bu operasyondan hiç söz edilmemiş. ‘Devrimcilerle faşistler yan yana’ Ankara 78’liler Derneği Başkanı Hüseyin Esentürk de cezaevinin belediye tarafından “adeta 5 yıldızlı otel haline getirildiğini” belirterek, “Ulucanlar ne yazık ki, tarihi anlatan konumda değil. Hücreler lüks hale getirilmiş. Hatta Belediye Başkanı Veysel Tiryaki espri bile yapıyor: ‘Para verip, hücrelerde kalmak isteyenler var’ diyor. Bizim içimizi en çok yakan şeyse, devrimcilerle birlikte faşist isimlerin yan yana sergilenmesi. Yargıya gideceğiz” dedi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle