20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B ARI DÜŞÜNCE HULKİ AKTUNÇ Hayır Cumhuriyet tarihinin en yoğun kamuoyu belirleme kampanyası yürütülüyor. Referandum kampanyası. Güncel anlamda değil ama “tarihen” sonuna yaklaştığını mıh gibi hisseden “dokunulmaz” bir iktidar, ülke çapında adeta bir seçim anketi (de) yapmakta. Her konudaki yaklaşımı bu konuda da geçerli: Birtakım dev mali kaynakları kullanarak, eze eze. Her tür medyada eze eze EVET diye bağırıyor ve bağırtıyor. Birtakım insanları bağırttırıyor. HAYIR diyenleri tehdit ediyor, ettiriyor. Hırs içinde. Referandum önerisiyle, bağımsız yargı organlarını, denetimi ve buyruğuna almak istiyor. “Hukuk benim!” diyor. Önerisiyle, işçi sınıfına, memura hak getirirmiş gibi yapıyor. İrdelemeye kalkarsan, “Sus! Patron benim!” diyor. İstanbul merkezli patronlar kulübüne de, “ya EVET de, ya da yok olursun!” dedi. Anadolu sermayesini sevdiğini açıkça söylüyor. Anadolu işçisi mi?.. Zonguldak göçük faciasında ölen işçiler için “Yöre halkı alışıktır” diyor. Bu kaba oyunun aksamaya başladığı bir yer var: Efendim, referandum oylaması başka imiş, iktidarı eleştirmek başka imiş. Balta başka sapı başka imiş. İktidar, kaçmak istiyor. Kendisinden kaçmak istiyor artık. Bir bakan, Silivri’yi kast ederek “gecikmiş adalet adalet değildir” diyor! Kutlarım. Allianoi sorununda, iki bakan kafa kafaya geliyor. Birisi bir şarkıcıya “burnunu sokma!” diyor, öbürü onun şefine pek benzeyen yanlışını düzeltmeye çabalıyor. Sen bu işleri anlamazsın! En önemlisi, başbakanın şiddet ve tehdit dolu tavrı, yandaşlarına da yansıyor… Değil HAYIR propagandası yapmak, HAYIR tişörtü giyenler dövülüyor, tutuklanıyor. Bu arada, bir EVET mitinginde açılan bir TEKEL İŞÇİLERİ pankartı saniyesinde kovuluyor. İte kaka. İşçi sınıfına alerjimiz var. Diyalog istemiyor o. Monolog adamı. Monologlarında da bağırıyor. Yeniyetmeyim, sesimi biraz yükseltmişim. Annem “sen bir şey mi saklıyorsun?” demişti. Şakası bile korkunç: 23 Nisan’da öğrencilere “başbakan olursan istersen asarsın, istersen kesersin!” diyor. Dervişin fikri neyse zikri de o. Böyle böyle korkak bir kitle yaratılmak isteniyor. Onursuz bir kitle yaratılmak isteniyor. Bunu tehdit ile sağlamaya çabalıyorlar. Ama… Bizim coğrafyamızda insanı tehdit etmeyeceksin. İnsana küfretmeyeceksin. Senden daha onurlusunu, daha küfürbazını da, sandıkta bulursun. Gül gibi bir NOT: Bir yazımda “erik, gülgillerden” diyordum. Elma, şeftali, ahududu, armut… hepsi birer gülgil imiş… Yeni saptandı. Çekirdekleri atmayalım demiştim… Dünyanız gül gül olsun! Tıbbî bir NOT: Kadim, eski, en eski tıp üstatları, “çabuk sinirlenen kişiye soğuk ve nemli yiyecek, içecek verilsin” der. Sıcaklarda da iyi gider. [email protected] MEHMET BASUTÇU VENEDİK - Türk sinemasõnda son on yõl içinde yaşanan hõzlõ gelişmenin, yetenekli genç yönetmenlere beklen- medik verimlilikte bir zemin sunduğu ortadaydõ. Ulusal ve uluslararasõ des- teklerin artmasõ, ortak yapõmlarõn ko- laylaşmasõ, ilk film oranlarõnõn yüzde ellilere ulaşan yüksek oranõ, bu zemi- nin belki de fazlasõyla verimli olduğu- nu göstermekteydi. Popüler filmlerin izleyici rekorlarõ kõr- dõğõ bir ortamda sa- nat sinemasõnõn ge- leceğine dönük bek- lentiler de haklõ ola- rak artmaktaydõ. Bu haklõlõğõn son kanõtõ, Venedik’te karşõmõ- za geliyor: Fatih Akın ve Yeşim Us- taoğlu gibi yönet- menlere asistanlõk yaparak kendini sağ- lam adõmlarla yetiş- tiren Seren Yüce (İstanbul, 1975), ilk yönetmenlik dene- mesi ‘Çoğunluk’ ile, toplumsal ger- çekçilik türüne, ye- nilikçi olmaya he- veslenmeden yalõn bir yeni bakõş getir- meyi başarõyor. Seren Yüce, dev kent İstanbul’un kar- maşõk ve çarpõk ya- põlanmasõ gerisinde, alt/üst kimlikleri ve sõnõfsal farklõlõkla- rõyla çok renkli bir tablo sunan insanla- rõ, usulca, ama dik- katle gözlemliyor; incelikli senaryosu, mesafeli ama içten kamerasõyla, kurmaca ile belgesel ara- sõndaki sõnõrlarõ silen sağlam sinema diliyle, memleketimizden duyarlõ in- san manzaralarõ sunuyor. Ortaya çõkan gerçekçi tablo, hiçbir zaman sesini yükseltmeyen, ancak ta- viz de vermeyen keskin eleştirel bakõş sayesinde, bireysel ve toplumsal man- zaralarõn içerdiği vehameti, altõnõ çiz- meye gereksinim duymadan izleyicisi- ne ulaştõrõyor. Maçist, hilebaz ve faşist eğilimli milliyetçi müteahhit babanõn, ne istediğini bilmeyen, ezik ve edilgen oğlu Mertkan’õn kimlik arayõşõna em patiyle katõlõyoruz. Yöresel ve etnik geleneklerin baskõsõ altõnda bunalan Vanlõ öğrenci sevgilisine sahip çõka- mayõşõndaki sevgisiz bencilliğe kõzõ- yor; tutucu toplumsal değerlerlerin mahalle baskõsõnda somutlaşan yön- lendirmesiyle, sõnõfsal konumunun ge- tirdiği avantajlarõ da kullanarak, en sõ- radan, en bensiz benliğe doğru, çoğun- luğun tehlikeli bir parçasõ olma yolun- da ilerlemesini de kaygõyla izliyoruz. Seren Yüce’nin en büyük başarõsõ, anlatmak istediklerini diyaloglarla açõklama- dan, günlük yaşamõn akõşõ içindeki sõradan olaylar içine yedirebil- miş olmasõ. Didaktizm- den özenle uzak duran bu yaklaşõmõ o kadar radikal ki, meraklõ ya- bancõ izleyici yer yer dipnotlara ihtiyaç duya- bilir; ancak, burada önemli olan Mertkan’õn (Bartu Küçükçağla- yan), polise tutanakla- rõnõ değiştirebilecek ka- dar “güçlü”, baskõcõ, bağnaz babasõnõn (Set- tar Tanrıöğen), erkek- lerin biçimlendirdiği toplumsal yaşam içinde boğulan, iletişimsizlik- ten kahrolan annesinin (Nihal Koldaş) ya da okuyup sõnõf atlama is- teği geleneksel baskõlar altõnda yok olan sevgi- lisinin (Esme Madra) sergiledikleri insan ger- çeğinin hiçbir egzotiz- me gerek duymadan (İstanbul’u tanõmlayan kartpostal görüntülere yer yok bu filmde) bu- gün dünyanõn herhangi bir ülkesinde de gözlemleyebileceğimiz insan gerçe- ğiyle buluşabiliyor olmasõ. Filmin altõnõ usulca, ama sağlamca çizdiği önemli bir saptama daha var: Etnik ya da dinsel alt/üst kimlik tartõş- malarõnõn ayrõmcõ kõsõrlõğõ gerisinde, insan haklarõna saygõlõ, daha adil, daha demokratik ve daha güzel bir topluma doğru ilerleyebilmek için, unuttuğu- muz, daha doğrusu unutturulan sõnõfsal kimliklerimizin ve küresel dünyamõz- da daha da sertleşen sõnõfsal savaşõmõn ortak bilincine yeniden varmanõn za- manõnõn çoktan geldiği. 6 EYLÜL 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR [email protected] 67. ULUSLARARASI VENEDİK FİLM FESTİVALİ’NDEN İZLENİMLER Seren Yüce, ‘Çoğunluk’ta, sağlam bir sinema diliyle memleketimizden insan manzaraları sunuyor. Filmin önemli bir saptaması da, unutturulan sınıfsal kimliklerimizin ortak bilincine yeniden varmanın zamanının çoktan geldiği. Millet 25 yıl aradan sonra Boston’da Kültür Servisi - Avrupa’da gelişen “realizm” akõmõnõn öncüsü, ‘Barbizon Okulu’nun kurucularõndan dünyaca ünlü ressam Jean-François Millet’nin doğadan ve ‘doğal’dan beslenen yapõtlarõ, “Boston Güzel Sanatlar Müzesi”nde sergileniyor. Önceki gün açõlõşõ gerçekleştirilen ve 30 Mayõs 2011 tarihine kadar müzenin “Mary Stamas Galeri” bölümünde sergilenecek olan 46 adet Millet tablosunun çoğu, geçen 25 senede sanatseverlerin karşõsõna hiç çõkmamõş yapõtlardan oluşuyor. Kültür Servisi - Bu akşam gerçekleşecek U2 konseri için hazõrlanan sahne, dün gerçek- leştirilen bir basõn toplantõsõ ile tanõtõldõ. Atatürk Olimpiyat Stadyumu’nda gerçekleştirilen toplantõda, “U2 360° TUR” konserlerini düzenleyen Live Nation şirketi adõna Turne Ana Direktörü Craig Evans, Pro- düksiyon Direktörü Jake Berry ve Proje Kordinatörü Orçun Ejder konuştu. Berry, çalõşma- larõn 3 gündür gece gündüz de- vam ettiğini, 360 derece döne- bilecek ve böylece tüm açõlar- dan rahatça seyredilebilecek ekranõn milyonlarca pikselden oluştuğunu, ayrõca ekranõn özel tasarõmõ sayesinde U2 hayran- larõna konser sõrasõnda görsel olarak bir şölen de sunulacağõnõ belirtti. Stadõn daha önce kon- ser düzenledikleri stadlara oranla büyük olduğunu, bu se- beple daha samimi bir ortam yaratma amacõyla sahneyi, stadõ küçük gösterecek şekilde tasar- ladõklarõnõ da sözlerine ekledi. Berry’den sonra söz alan Evans, ulaşõm için toplu taşõma- yõ tercih etmenin avantajlõ oldu- ğunu ve dinleyicilerin konser alanõna erken gelmelerinin iyi olacağõnõ özellikle vurguladõ. Projenin yalnõzca konserden oluşmadõğõnõ, tam bir günlük deneyim olduğunu da söyleyen Evans, turnenin İstanbul ayağõ- nõ 3 buçuk yõldõr planladõklarõnõ da ilk defa açõkladõ. ERDOĞAN VE U2 BULUŞMASI Başbakan Recep Tayyip Er- doğan, “360 Derece Avrupa Turnesi” kapsamõnda bugün İs- tanbul Atatürk Olimpiyat Sta- dõ’nda konser verecek ünlü İr- landalõ Rock grubu U2’yu kabul etti. Dolmabahçe’deki Başba- kanlõk Çalõşma Ofisi’nde ger- çekleşen kabulde, U2’nun voka- listi Paul David Hewson (Bono) ile grubun diğer üyeleri hazõr bulundu. Kabulde konuşan Bono, Başbakan Erdoğan’a “Klasik Türk müziğini dinle- diğinizi biliyorum. Sizin aynı zamanda müzik zevkinizi test etmek, gözden geçirmek için geldik” dedi. Başbakan Erdo- ğan’a beyaz bir kutu içerisinde bir adet ipod hediye eden Bono, “Bu bir kırmızı ipod. Her sa- tıldığında ilaç alamayan AIDS hastalarına bağış yapılıyor” diye konuştu. U2’NUN VERECEĞİ KONSER İÇİN HAZIRLANAN SAHNE 360 DERECE DÖNÜYOR Olimpiyat Stadõ konsere hazõr Kültür Servisi - Dün öğle saatlerinde Başba- kan Recep Tayyip Er- doğan’la görüşen U2 grubu, görüşmenin ardõndan akşam saatlerinde Bo- ğaziçi Köprüsü’nü büyük bir kalabalõk eşliğinde yürüyerek geçti. Bo- no’ya, Devlet Bakanlarõ Egemen Bağış, Hayati Yazıcı ve İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansõ Başkanõ Şekip Avdagiç eşlik etti. Yü- rüyüşün sonunda Bakan Yazõcõ, Bono’ya, Osmanlõ İmparatorluğu’nun İrlanda’ya yapmõş olduğu yardõm karşõlõğõ İrlanda hükümetinin Sultan Abdülmecit’e gönderdiği teşekkürnamenin benzerini hediye etti. U2 Asya’ya geçti Fotoğraf:VEDATARIK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle