19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B C 29 EYLÜL 2010 ÇARŞAMBA4 MEL HA COŞKUN Ben ve 3 arkadaşım sürekli gitmeyi hayal ettiğimiz renklerin ülkesi Fas’a doğru bir yol- culuğa çıkmaya karar verdik. Amacımız tur- la gitmek değil. Kendi araştırmamız doğrul- tusunda Fas’ı gezerek sadece turistik yerle- ri değil, daha önceden hiç kimsenin gitmediği yerleri de görmek. Uçaktan indikten hemen sonra uygun bir fiyata külüstür bir araba ki- ralayarak yola koyulduk. Hedefimizde Cela- vilerin Kasbah’ı olan Telouat var. Şehirlerarası yollar oldukça iyi. Uzun, engebeli bozuk bir yolu aştıktan sonra gece saat 22.00’de Kas- bah’a giriyoruz. Yolda arkadaşlarımızdan biri bildiği bütün duaları okuyor. Berberiler bizi görünce çok şa- şırıyorlar. Gece Kasbah’a kimse gelmezmiş. İlk şoku atlattıktan sonra otel olduğunu öğ- reniyoruz, temiz bir otel. Aç olduğumuzu söy- leyince sebzeli ve tavuklu tajin getiriyorlar. En sevdiğimiz yemek, ama ben Pastillayı tercih ederim. Tajın et, tavuk, balık, köfteden yapı- lıyor; içinde çeşitli baharatlar, tercihe göre ku- ru ve yaş meyveler var. Toprak kaplarda ağır ateşte pişiriliyor. Türkleri seviyorlar Otelde çalışan Muhammed, Türkiye’den geldiğimizi öğrenince bize özel ilgi gösteriyor, şimdiye kadar o köye Türkiye’den hiç kimse gelmemiş. Türkleri çok seviyorlar. Muhammed bize kendisinin Tuarek olduğunu söylüyor ve hikâyesini anlatmaya başlıyor. Tuarekler Ber- berilerin bir kolu, çok eskiden Sahra Çölü’nde yaşıyorlarmış. Üç lehçe kullanıyorlar. Eski Tua- rekler yeşil gözlü, kızıl saçlıymış, şimdi Arap- larla karışmışlar. Tuarekler aynı zamanda mavi adamlar; mavi kıyafetler giyiyorlar, tenleri de maviymiş. Sahra Çölü’nde kumaşları maviye boyamak için çölde buldukları bir bitkiyi İndigo havan- da döverek toz haline getiriyorlar. Dövülürken etrafa saçılan boya taneleri Tuareglerin vü- cutlarına da yapı- şıyor, çölde su ol- madığından yıka- namıyorlar ve ma- viş maviş ortalıkta dolaşıyorlar. Bu mavi boya Tua- regleri sivrisinek- ten de koruyor- muş. Zaman içinde Tuarekler yerleşik hayata geçince bu gelenekler ortadan kayboluyor. ANKARA (ANKA) - Türkiye’yi ziyaret eden yabancı sayısı 2010 yılı Ağustos ayın- da geçen yılın aynı ayına göre yüzde 1.1 aza- lışla 3 milyon 719 bin 180’e geriledi. Ağus- tosta Türkiye’ye en çok ziyaretçi gönderen ülke yüzde 14.71 ile Rusya Federasyonu olur- ken Rusya’yı yüzde 14.34’le Almanya, yüz- de 12.15’le İngiltere izledi. Yılın 8 ayında Tür- kiye’yi ziyaret eden yabancı sayısı geçen yı- lın aynı dönemine göre yüzde 5.11 oranın- da artışla 19 milyon 648 bin 882 oldu. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Emniyet Genel Müdürlüğü’nden elde ettiği geçici ve- rilere göre 2010 yılı Ağustos ayında Türki- ye’yi ziyaret eden yabancı sayısı geçen yı- lın aynı ayına göre yüzde 1.1 oranında dü- şüşle 3 milyon 760 bin 372’den 3 milyon 719 bin 180’e geriledi. Ağustos ayında Türkiye’ye gelen yabancı ziyaretçilerin yüzde 6.63’ünü oluşturan 246 bin 518’inin günübirlikçi ol- duğu belirlendi. Ağustos ayında Türkiye’ye gelen yabancı ziyaretçilerin yüzde 39.96’sı Antalya’ya, yüzde 16.96’sı İstanbul’a, yüz- de 15.89’u Muğla’ya, yüzde 7.33’ü Edir- ne’ye, yüzde 4.95’i İzmir’e bağlı sınır kapı- larından giriş yaptı. AĞUSTOS’TA EN ÇOK Z YARETÇ GÖNDEREN ÜLKE RUSYA Ağustos ayında Türkiye’ye en çok ziyaretçi gönderen ülkeler sıralamasında Rusya Fe- derasyonu yüzde 14.71 payla birinci, Almanya yüzde 14.34 ile ikinci, İngiltere yüzde 12.15 ile üçüncü sırada yer aldı. İngiltere’yi, Bul- garistan, İran, Hollanda, Fransa, İtalya, Gür- cistan ve Polonya izledi. SRA LL Z YARETÇ SAYISI GER LE- MEY SÜRDÜRDÜ Ağustos ayında Türkiye’yi ziyaret eden İs- railli ziyaretçi sayısı geçen yılın aynı ayına gö- re yüzde 92.48 oranında azalışla 88 bin 890’dan 72 bin 70 kişiye geriledi. “Mavi Mar- mara Gemisi” krizinin patlak vermesiyle bir- likte haziranda geçen yılın aynı ayına göre yüzde 90.45 azalışla 2 bin 605’e düşen İs- railli ziyaretçi sayısı, temmuzda da gerilemişti. Yılın ilk 8 ayında Türkiye’ye giriş yapan İsrailli ziyaretçi sayısı yüzde 58.85 oranında geri- leyerek 206 bin 782 kişiye indi. LK 8 AYDA TÜRK YE’Y Z YARET EDEN K Ş SAYISI 19.6 M LYONU AŞTI 2010 yılının ilk 8 ayında ise Türkiye’yi ziyaret eden yabancı sayısı geçen yılın aynı döne- mine göre yüzde 5.11 arttı. Bu dönemde Tür- kiye’yi ziyaret eden yabancı sayıası 19 mil- yon 648 bin 882 oldu. Türkiye’ye gelen bu ya- bancı ziyaretçilerin yüzde 5.33’ünü oluşturan 1 milyon 48 bin 166 kişisinin günübirlikçi ol- duğu tespit edildi. Bu yılın ocak-ağustos dö- neminde Türkiye’ye en çok ziyaretçi gönderen ülkeler sıralamasında Almanya yüzde 14.59’la birinci, Rusya Federasyonu 11.91’le ikinci, İn- giltere yüzde 9.81’le üçüncü sırada yer aldı. İngiltere’yi, İran, Bulgaristan, Hollanda, Gür- cistan, Fransa, Suriye ve İtalya izledi. YABANCILARIN YÜZDE 33.68’ AN- TALYA’DAN G R Ş YAPTI Yılın ilk 8 aylık döneminde Türkiye’yi zi- yaret eden yabancıların yüzde 33.68’i An- talya’ya, yüzde 22.96’sı İstanbul’a, yüzde 11.12’si Muğla’ya, yüzde 9.28’i Edirne’ye ve yüzde 4.11’i Artvin’e bağlı sınır kapılarından giriş yaptı. Yabancıturistsayısındagerileme Renklerinülkesi:FAS Sabah kahvaltıdan sonra köyü dolaş- maya çıkıyoruz. Köy çok fakir. Kerpiçten iki ya da tek odalı evlerde yaşıyorlar. Ço- cuklar okula gidiyor. Okulda resmi dil Arapça, kendi dilleri olan Berberi dilini de öğreniyorlar. Berberi kabileler İsla- miyetin yükselişinden çok önce Yahu- diymişler. Arap saldırılarıyla beraber İs- lamiyeti kabul etmek zorunda kalmışlar. Bugün Yahudiler sayıca çok azlar, çoğu İsrail’e geri dönmüş. Faslı Yahudiler Mellah denilen bölgelerde, kentlerde ya- şıyorlar. Bütün yol boyunca gördüğümüz köyler ve şehirler içinde bu- lundukları doğanın, toprağın rengine göre şekillenmişler. Atlas dağların arasından, ye- şil vadilerden geçerek Quarza- zete’ye doğru yol alıyoruz. Ye- mek molasından sonra en eski Ortacağ İslam kentlerinden bi- ri olma özelliğini taşıyan Fez şehrine geldik. Fez el Bali di- ye de anılan eski kent İslam mi- marisinin ve el sanatlarının güzel örnekleriyle dolu. Eski kent aynı zamanda yaşayan bir şe- hir, bin yıldan beri devam eden yaşam bi- çimine bu şehirde tanık olabilirsiniz. Fez el Bali’nin dar sokaklarında kuku- letalı (callabeler) yöreye özgü kıyafet giy- miş kadınlı erkekli Magribileri görürsü- nüz. Fez el Bali dokuz bin dört yüz so- kaktan oluşmuş. Sokaklar çok kalabalık. Bin yıldan beri aynı usulde çalışan de- mirciler, seramik yapanlar, eski tezgâh- larda dokuma yapan ustalar, fener ya- panlar, kalaycılar, çok zor şartlarda ça- lışan dericiler. Topragın rengine göre şekillenen şehirler ve köyler CafeKamaçıldı Turizm Eki - Ortaköy Dereboyu Caddesi’nde Argos Prodüksiyon Şirketi çatõsõ altõnda açõlan Cafe Kam ve Sanatevi hizmet vermeye başladõ. Gelenlerin “Merak ettiğiniz her şey, bu kapõnõn ardõnda, bu fincanõn altõnda…” cümlesi ile karşõlandõğõ mekânda değişik etkinlikler de düzenlenecek. Cafede sanat etkinlikleri, müzik dinletileri, yazarlar ve sanatçõlarla sohbetler, oyunculuk, kişisel gelişim, diksiyon eğitimleri, workshoplar gerçekleştirilecek. Rezarvasyon için: (0) 212 260 09 42 N LHAN AYDIN Bir kõtadan başka bir kõtaya göçer gibi geç- tik Gökçeada’ya… Dolduk taştõk, sõkõştõk kaldõk. Aşkõmda ada- dan taştõ. Ben ve seramik sanatçõsõ arkadaşõm Meliha Coşkun ne yapsak diye düşünürken aklõmõza Gökçeada’ya gitmek fikri geldi. Kral’a öyle- sine “Gökçeadaya gitsek mi” dedik. Kral’da “hemen yelkenleri açalım” dedi. İnanamadõm. Nasõl (yani) bu kadar kolay ola- bilir! (mi?) Senelerdir her yaz sonu Bozcaada’da “seneye muhakkak Gökçeadaya gideceğim” deyip gi- dememişken bir anda daha gün bitmeden yel- kenlideyiz ve rotamõz Gökçeada… Tek başõma yelkenlinin ön kõsmõnda uzan- mõş uzaklara bakõyorum. Deniz sakin… Güneş batmõş olduğu halde tenimde hoş bir sõcaklõk hissediyorum. Uzaklardan çok uzaklardan uğultulu bir ses geliyor, sesi dinliyor anlamaya çalõşõyorum, ses yakõnlaştõkça kabararak artõyor. Atlõlar bunlar… Nereden çõktõlar, nasõl geldiler, yelelerini sa- vurarak bizi geçiyorlar, sesleniyorum “beni de alın”. Başõnõn önünde beyaz işareti olan kõzõl at bana dönüp bakõyor… “Denizin diplerinde, uçurumlarda, Tenedos’la kayalık İmroz arasında Bir mağara vardır; geniş, kocaman. Dinlendirirdi orada atlarını POSEİDON; yeri sarsan. Çözdü arabadan, tanrısal yemlerini koydu önlerine. Bağladı ayaklarına altın zincirler Bunlar kırılmaz, çözülmez zincirlerdi Efendileri gelene dek ayrılamazlardı oradan Kendi de Akhaların ordusuna doğru yürüdü gitti.” Meliha’nõn “uyan adaya yaklaştık” sesi ile gözlerimi açõyorum. Troya da mõyõm, yoksa rüyada mõyõm? Ha- kikat de miyim? Almancasõ “Traum und Wirklichkeit” (Rüya mõ Hakikat mi?) olan Troya kitabõ gözlerimin önünde hâlâ. Yunan Mitolojisine göre Gökçeada ile Boz- caada (Tenedos) adalarõ arasõnda ise Posei- don’un kanatlõ atlarõnõn ahõrlarõ bulunuyor. Meliha’ya “İmros çorak topraklardaki bereket tanrısı anlamına” geliyormuş, deyip doğruluyorum. Karşõmda koca bir kõta… Bozcaada’dan sonra bana elbette çok büyük görünüyor. Zaten Türkiye’nin en büyük adasõ Gökçea- da değil miydi? Evet, ve biz Türkiye’nin en batõ ucunda gü- neşin battõğõ yerdeyiz. Adanõn güneyine doğru kõvrõlõyoruz. Koca bir kaya kütlesi dikkatimi çekiyor. Denize ar- kasõnõ dönük olduğu halde biraz daha yakla- şõnca büyük bir kaya parçasõna oyulmuş bir- birine bitişik iki kaya mezarõ olduğunu anlõ- yorum. Etrafta hiçbir yerleşim yok. Sanki uzaydan oraya fõrlatõlmõş gibi duruyor. Hafif eğri duran çift mezar sanki “yerin ha- zır diyor” bana. Ürperiyorum. Şalõm omuzlarõmdan denize uçmuş. Meliha “denize atlasana” diyor. Mezarlardan gözle- rini alamayan ben ise tedirginim. “Yok so- ğuktur deniz” diyorum. Oysa sabah Bozcaa- da’da denize girmiştim. Karga adasõ Bozcaa- da’da gördüğüm birbirlerine sokulmuş kumru çiftini anõmsayõp gülümseyerek “Gitti omuz- larımı saran ipek şal Helen’in omuzlarına” deyip bakõşlarõmõ limana doğru çeviriyorum. Kuzu Limanõ’na sisleri delerek giriyoruz. Genellikle limanlar ve yerleşim alanõ aynõ yerde olur. 10 köyü olan adanõn limanõnda yer- leşim alanõ yok. Sizi karşõlayan kimse yok terk edilmişlik hissine kapõlõyorsunuz. Arõyor göz- leriniz yaşayan hayatlarõ, etrafa bakõnõyorsu- nuz, ada yaşõyor ama yalnõz kalmõş… Kapõsõ açõk kalmõş bir ev gibi… Hüzün doluyum… Geri mi dönsek? Zaten adayõ fetih edemem de keşfedemem de çok büyük. Oysa Bozcaada da basmadõğõm karõş toprak kalmamõştõ. Bozcaada’da çõnar ağacõnõn altõnda beni bekleyen adamõmõn Gökçeada’da gör dediği 625 senelik çõnar ağacõna yine de ulaş- malõyõm ve en ağacõn en tepesine çõkmalõyõm. Yol arõyorum. Yok, ben bu hüzün ile baş edemeyeceğim. MEKÂNMEKÂN Biradadan başkabiradaya…
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle