25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Kürt Sorunu ve Anadil Beklendiği gibi Kürtçe, yine Kürt sorununun çözümüne ilişkin yapılan tartışmaların merkezine oturdu. BDP, anadil eğitiminden ödün verilmeyeceğini söylerken, hükümet de yanıt olarak Başbakan’ın ağzından “Kürtçe anadilde eğitimin söz konusu olamayacağını” dile getiriyor. Aslında bu yanıt havayadır, çünkü istenen “anadilde eğitim” değil, “anadil eğitimi”dir. Kürtler, ortak ve resmi dilin Türkçe olduğu, öyle de kalacağı, devlet okullarında kendi anadillerinin de öğretilmesini istiyorlar. Bu, haklı bir istektir. Anadil, kişinin doğuştan edindiği etnik kimliğinin ayrılmaz bir öğesidir. Fransızlar, Japonlar, İsveçliler, Türkler, Araplar gibi farklı etnik kimlik taşıyan insanlar anadillerini nasıl etnik kimliklerinin ayrılmazı olarak görüyorlarsa etnik kimliklerini bilinçli olarak sahiplenen Kürtler de kendi anadillerini öyle görüyorlar, öğrenmek istiyorlar. Denilebilir ki, “O zaman onlar da kurslara gidip öğrensinler!” İyi de Türkler kendi dilleri olan Türkçeyi kurslarda mı öğreniyorlar? Kürtler de Türkler gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşlarıdır. Aynı devletin yurttaşlarının bir bölümüne tanınan bir hak diğer bir bölümüne niçin tanınmasın? Gittiği okulda tüm dersleri Türkçe alan bir Kürt kökenli öğrenci seçmeli ders olarak Kürtçeyi niçin alamasın? Bu ayırımcılığı ezelden beri temel insan haklarına aykırı bir haksızlık olarak görüyorum. Kürt kökenli öğrencilerin yoğun olarak bulunduğu okullarda velilerden belli sayıda istek geldiğinde bu isteğin karşılanmasının demokratik bir devlet görevi olduğunu düşünüyorum. Bu düşüncenin karşıtlarının her tartışmada, “O zaman Boşnaklar da, Çerkezler de, Araplar da, Lazlar da benzer isteklerde bulunmazlar mı?” sorusunu ortaya attıklarını biliyorum. Bu olası soruya yanıtım açıktır; bulunabilirler, eğer toplumda böyle bir istek varsa devlet bu isteği de karşılamakla yükümlü olmalıdır. Çok dilliliğin ülkenin bölünmesine yol açacağını düşünenler de var. Ortak dilin Türkçe olduğu ülkemizde kendi anadillerini de iyi konuşan, kendi anadillerinde okuyan, yazan, yapıtlar üreten insanların bir aradalığı niçin bölünmeye yol açsın? Hiç kuşku yok ki bir ülkeyi, bir toplumu ayrışmanın, bölünmenin eşiğine getiren birçok neden vardır. Örneğin, toplumun bir kesimi refah içinde yüzerken, bir kesiminin sefalet içinde debelenmesi; toplumun bir kesimi dünyaya açılırken, bir kesiminin dinsel/feodal ilişkiler içine hapsedilmesi; toplumun iktidara yandaş kesimlerine her türlü hak tanınırken, karşıt kesimin var olan haklarından yoksunlaştırılması; toplumun bir kesimi kendini ‘asli unsur’ olarak görürken, kendi dışında kalan kesimleri etnik nedenlerden ötürü ‘öteki’ olarak görmesi gibi nedenler ülkenin bölünmesi, toplumun ayrışması doğrultusunda potansiyel tehlikeler oluşturur. Üzerine gidilmesi, kurutulması gereken bölünme ve ayrışma kaynakları bunlardır. Artık anladık ki Kürt sorunu ülkemizin temel sorunudur. Akan kanın durması, kalıcı barış gibi ülkemizin demokratikleşmesi de bu sorunun kesin çözümüne bağlıdır. Bu çözüm siyasal/toplumsal bir uzlaşmayı gerektirmektedir. Uzlaşma ise ancak karşılıklı anlayışla ve karşılıklı verilecek ödünlerle sağlanabilir. Anadil sorunu da bu zeminde ele alınıp değerlendirilmelidir. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Anayasa değişikliğine yüz- de 58 “evet” çõkmasõnõ “Mil- li irade 12 Eylül Anayasa- sı’na hayır dedi” şeklinde yorumlayanlar; “hayır” di- yen yüzde 42’nin ise “muha- faza”kârlar olduğunu söyle- yenler, gerçekten “okumuş yazmış” sayõlabilirler mi? Siyaset tarihinin belki de en “absürt” değerlendirmesi olan bu yorumlar, eminim ki ne cehaletten ne de akõl yok- sunluğundan... çünkü bunlarõ söyleyen bay ve bayanlarõn, aynõ iktidarõn 12 Eylül yasa- larõnõ en fazla kullanarak “mu- hafaza” ettiğini görmemeleri mümkün değil... Anayasa paketindeki “yar- gı”yla ilgili maddelerin de as- lõnda yine 12 Eylül yasalarõnõn “denetimsiz” uygulanmasõnõ hedeflediğini bilmemeleri de olanaksõz... Bu gerçeği açõkça görebil- mek için, iktidarõn başlattõğõ, ancak yargõnõn “durdurdu”ğu ve tümünün dayanağõ 12 Ey- lül yasalarõ olan “imar ve çevre” projelerine bakmak yeterli... Ayrıcalıklı projeler Örneğin bir gölümüzün kõ- yõsõndaki tarõm alanlarõna fab- rika izni verilmesine yargõ de- di ki; “Durun! Bu hem ana- yasaya hem de ulusal çıkar- lara ve çevrenin korunması ilkelerine aykırıdır.” İktidar ise yargõ engelini aş- mak için “hukuka aykırı özel yasa” çõkartarak okyanus öte- sinden “torpilli” fabrikayõ adeta “himaye”sine aldõ. Yük- sek mahkeme bu yasanõn da anayasaya aykõrõlõğõna karar verince tek çözüm kalmõştõ: “Yargıyı etkisiz kılacak ana- yasa değişikliği yapmak...” Yüzde 58 “evet” oyunun iş- te bu amacõ desteklediğini, aynõ yüzde 58’in acaba yüzde kaçõ biliyor? Ya da ülkenin en büyük kentinin en değerli kõyõsõna “turist gemilerine liman ve gümrük tesisi” yapmak adõ- na “satılık lüks daireler, alış- veriş merkezi ve Boğaz man- zaralı ofisler” sõralayan ikti- dar projesine ne demeli? Yargõ bu örnekte de “Kıyı- da ‘liman’ adı altında emlak ticareti yapılamaz” deyince, ihale “hukuk dışı” konuma düşerek iptal edildi. Şimdi ye- ni anayasaya göre yargõyõ “ik- tidar” belirleyeceğinden, yüz- de 58 kõyõ yağmasõnõn da önü- nü açmõş olmadõ mõ? 12 Eylül Anayasasõ’nõn “ge- çici 15. madde”siyle korunan “Turizmi Teşvik Yasası” ile ülkenin en değerli orman, ta- rõm ve kõyõ arazilerinin imar ve planlama yetkilerine de bu hükümet el koydu. Aynõ yet- kiyle yapõlan planlarda da çev- renin korunmasõ yerine yatõ- rõmcõlarõn beklentileri önem- senince, yağmayõ durduran yine yargõ oldu. Anayasa değişikliğiyle bu gibi durumlarda iktidara engel olmayacak bir yargõyõ yarat- maya da “evet” diyen yüzde 58’in “demokrasi” yanlõsõ; “hayır” diyen yüzde 42’nin ise “darbeci” olduğunu söy- lemek kadar “ayıp” başka ne olabilir? Hele şu “dereleri pazarla- ma”ya hizmet ettiği kanõtlanan “HES”lerin de yargõ tarafõn- dan durdurulmasõ, sularõn kur- tarõlmasõnda “tek çare” ol- muşken, aynõ yargõyõ HES’le- re onay verebilecek bir yapõ- ya dönüştürebilecek anayasa değişikliğini “milli irade” saymak, “millete hakaret” değil de nedir? Demokrasiyi, “talan öz- gürlüğü” ile özdeşleştirmeyi; buna engel olmaya çalõşan bağõmsõz yargõyõ da “atama yargı”ya dönüştürüp “işlev- sizleştirme”yi, 12 Eylül fa- şistleri bile akõl edememiş- lerdi. ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Yargõ Neleri Durdurdu? HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com ekinci@cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY SAYFA CUMHUR YET 29 EYLÜL 2010 ÇARŞAMBA 14 HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Ankara’nõn Haymana ilçe- sinde bir kap- lõca. 2/ Gele- nek...Yaşam- sal sõvõ. 3/ İki- yüzlülük... “Kakım” da denilen kürk hayvanõ. 4/ Yüz metrekare tutarõnda alan ölçüsü birimi... Se- vinçli, keyifli. 5/ “Tombil” de deni- len ve yurdumuzun denizlerinde de ya- şayan bir balõk... Si- per, hendek. 6/ Öl- dürücü hastalõk sal- gõnõ... Bir yasanõn ya da kararõn yürür- lüğe girmesine kar- şõ çõkma hakkõ. 7/ Bir tür taze ve yumuşak beyaz peynir... Gümüş. 8/ Kadõnlarõn bluz ya da göm- lek üzerine giydikleri yelek... Hitit. 9/ Pulculuk. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Artvin ilinde, “ulusal park” kapsamõna alõnmõş, doğal güzelliğiyle ünlü bir göl ve yayla. 2/ Rü- yabilim. 3/ Yaz yağmuru... Değerli bir süs taşõ. 4/ Cinsel güçsüzlük... Lantan elementinin simgesi. 5/ Bir nota... Hayvanlara vurulan damga... Üze- rinde film çevrilen stüdyo düzlüğü. 6/ Yoksullara yemek dağõtõlan yer. 7/ Kuş yakalamakta kulla- nõlan, üzeri yapõşkan bir macunla bulanmõş değ- nek... İstek, amaç. 8/ Şaşma belirten bir ünlem... Borsada belli miktardaki hisse senedini belirt- mekte kullanõlan işlem birimi... Boru sesi. 9/ Ken- ya’nõn başkenti. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 V E L E N S E H E B O Ş U R L A L E K E N D O N V A L A V E R E E Ş L E N İ K F T İ K A R S İ E L A Y A N A L N E T A N A D İ P E S T E R E K 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 PKK Bulgar Komitacõlarõnõn Yolunda...- II - M. TÜRKER ACAROĞLU* XIX. yüzyõlõn ikinci yarõsõnda Bulgar çeteci ve komitacõlarõnõn, dönemin padişahõ Abdülaziz’e ardõ ardõna gönderdiği Fransõzca iki muhtıra’dan ilkini geçen yazõ- mõzda özetlemeye çalõşmõştõk. Şimdi de ikinci muhtıra üzerinde durmak istiyoruz. Padişah ve Babõâli, bu ilk muh- tarõyõ, İkilemcilerin diğer tüm ça- balarõna gösterdiği tutumun aynõ- sõnõ gösterdi, yani hiç önem ver- medi. Bunun üzerine, bir süre da- ha yaşamõnõ umutsuzca sürdüren gizli Bulgar Komitesi, bir yõl son- ra (1868) varlõğõna son vermek zo- runda kaldõ. Osmanlõ İmpatorlu- ğu’nun yaşamasõnda yarar gören İkilemciler, Türklerden umudu kesince, Ruslara yöneldiler. Ro- kovski’nin ölümününden kõsa bir süre önce, yeni bir Komite kurul- du. Bunun üyeleri, Panslavist eği- limler doğrultusunda çalõşmaya başladõ. Bu komite de yine Bük- reş’te çalõşmalarõnõ sürdürdü. Bul- garlarõ tümüyle Slavlaştõrma ça- balarõna girişti. İkinci ‘muhtıra’ Daha 1867’de Bulgar gençle- rinden subay yetiştirmek üzere, Belgrad’da bir okul açõlmõştõ. Bul- gar eşrafõ bu işi pekiştirmek için varlõklõlardan para toplamaya, Bul- gar gençlerini Sõrbistan’a gönder- meye başladõ. Bu işlere nezaret et- mek üzere Grigoriy Naçeviç ad- lõ bir adamõ da görevle Belgrad’a yolladõlarsa da, bundan bir sonuç çõkmadõ. Nisan 1868 tarihinde Hacı Di- mitr ile Dr. İvan Kasabov, Ru- meli’ye daha büyük bir çete gön- derme konusunda anlaştõlar. Bir ay sonra Hristo Georgiev adlõ bir adam, Bükreş sokaklarõnda karşõ- laştõğõ Dr. Kasabov’a, Sõrp hükü- metinin Bulgar gençlerini subay yetiştirmek üzere kendilerini aldat- tõğõndan şikâyet ediyordu. Bulgar subayõ yetiştirme işi de böylece suya düşmüş oluyordu. 1868 Nisan sonlarõnda Sõrp hükü- meti bütün Bulgar gençlerini Sõr- bistan’dan kovdu, sõnõr dõşõ etti. Tam 100 kişi olan bu gençler, Tuna vilayetine dönmeye cesaret edemedikleri için, Romanya’ya sõğõndõlar. Böylece, Dr. Kasa- bov’un Hacõ Dimitr ile yaptõğõ iki maddelik ayaklanma planõnõn ilk maddesi gerçekleşmiş oluyordu. İkinci maddeyi oluşturan parasal olanaklar sağlanmasõ konusuyla da Dr. Kasabov uğraşõyordu. Tam o sõrada, ünlü komitacõ Karaca Ste- fan da Bükreş’e gitti. Hacõ Dimitr, Dr. Kasabov’a 160-170 kişilik bir liste verdi. Bunlarõn kimisi silah- larõyla üniformalarõnõ da kendile- ri sağlayacaktõ. O zaman Dr. Ka- sabov, bir Geçici Bulgar Hükü- meti kurulmasõ gereğini düşündü. Ama, Bükreş’te bunu oluşturacak sayõda Bulgar yoktu. Hacõ Dimitr, Ploeşti kentinde tanõdõklarõ oldu- ğunu söyleyip oraya gitti. İki de- likanlõyla çõkageldi. Birinin 300, ötekinin 100 Türk Lirasõ vardõ. Bir bölümünü silah için alõkoy- duktan sonra, üst tarafõnõ Hacõ’ya verdiler, o da bunlarõ Doktor’a teslim etti, ondan da büyükçe bir yardõm istedi, ama koparamadõ. Ertesi gün, Romen Dõşişleri Ba- kanõ Bratianu, Doktor’u bakanlõ- ğa çağõrttõ: “Siz büyük bir çete hazırlayıp Tuna’yı geçerek Ru- meli’de bir ayaklanma düzenli- yormuşsunuz, doğru mu?” diye sordu. Doktor bunu ret ve inkâr et- ti. Ama Geçici Bulgar Hüküme- ti adõna mühür kazõttõ. Bunun an- cak Balkan dağlarõnda ayaklan- mayõ yürütenlerce kurulabileceği- ni aklõna koydu; çünkü artõk Bük- reş’te böyle bir hükümet kurula- mazdõ. Ayrõca, Dr. Kasabov, çe- tenin Tuna’yõ geçtikten sonra hal- ka dağõtacağõ Ayaklanma Çağrı- sı’nõ, İstanbul büyükelçileri eliyle büyük devletlere seslenen bir Bil- diri’yi, Sultan’a sunulacak İkinci Muhtıra’yõ da kaleme aldõ. Hacõ ile Karaca, 160 kişilik bir güruh topladõ. Tüfek, mermi ve üniformalar Romanya’nõn Tuna boyundaki bir çiftlikte gizlendi. 6 Temmuz 1868 tarihinde bütün çe- teciler ve komitacõlar, Tuna kõyõ- sõndaki sõk bir söğütlükte buluştu. Büyük bir kayõk da hazõrlanmõştõ. 6-7 Temmuz 1868 gecesi Tu- na’yõ Rusçuk ile Ziştovi arasõnda- ki Batõn bataklõğõndan geçip Türk topraklarõna ayak bastõlar. 7 Tem- muz sabahõ Kara Hüseyin köyün- de, bir bölümü de Hacõ Emin Ağa çiftliğinde görüldü. Doktorun anõ- larõna göre, birer acõ kahvesini içerken ağa ile konuşmuşlar. Ona eşkõya olmayõp iyi nisanlar ol- duklarõnõ, Türk hükümetinin Bul- gar halkõna insan hakları verme- sini sağlamak üzere Balkan dağ- larõna gitmekte olduklarõnõ, bu haklardan Türk halkõnõn da yarar- lanacağõnõ(!) küstahça anlatmõşlar. Bunun üzerine Tuna Valisi Mithat Paşa derhal bunlarõn def edilme- si için Türk köylerinden takip müfrezeleri çõkardõ. Balkan dağlarõnda Geçici Bul- gar Hükümeti’ni bu adamlarõn oluşturduğu anlaşõlõyor. Bir bel- genin ortalarõnda, bir yõl önce ve- rilen muhtıra’ya atõf yapõlarak şöyle denilmektedir: “Geçen 1867 yılında Girit ayaklanması, Sırbistan’daki as- keri harekât, Karadağ’ın hoş- nutsuzluğu, Epir ve Tesalya kar- gaşalıklarının imparatorluğu büyük bir tehlikeye attığı sırada zekice ve tarafsızca itidalini ko- ruyan Bulgar halkı, Babıâli’ye yalnız bir muhtıra sunmakla yetindi, bu da imparatorluğun yaşamsal çıkarları çerçevesinde oldu. Amacı kendisine de ulusal haklar verilmesi dileğinde bu- lunmaktı; bunlar da uygarca istenilmişti. Haşmetli Sultan Hazretleri, Bulgar halkının bu içten ve iyi niyetli dileğine en ufak bir ilgi ve dikkat göster- mediği gibi, hükümeti de bunu özel bir küçüksemeyle bir yana itiverdi.” Bunun üzerine, Romen Dõşişle- ri Bakan Bratianu, Dr. Kasabov’u Bakanlõğa çağõrtarak tutuklattõ, iki ay hapse attõrdõ. Olaylar, böylece sürüp gitti. NOT: 1993’te Ankara’da top- lanan X. Türk Tarih Kongresi’ne sunulan “Bükreş’teki Gizli Bul- gar İhtilal Merkez Komitesi’nin Sultan Abdülaziz’e gönderdiği il- ginç iki ‘muhtõra’, 1867/68” baş- lõklõ bildiri, Kongre bildirileri ki- tabõnda yayõmlandõğõ gibi, ayrõ- basõmõ da yapõlmõştõr. * Emekli Derleme Müdürü 1868 Nisan sonlarõnda Sõrp hükümeti bütün Bulgar gençlerini Sõrbistan’dan kovdu, sõnõr dõşõ etti. Tam 100 kişi olan bu gençler, Tuna vilayetine dönmeye cesaret edemedikleri için, Romanya’ya sõğõndõlar. Böylece, Dr. Kasabov’un Hacõ Dimitr ile yaptõğõ iki maddelik ayaklanma planõnõn ilk maddesi gerçekleşmiş oluyordu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle