19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 29 EYLÜL 2010 ÇARŞAMBA 16 KÜLTÜR [email protected] CMYB C M Y B CMYB C M Y B DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Baskıcı Demokrasi Yaşadığımız günleri tanımlayacak sözcükleri bulabilmek gerçekten zor. Siyasal tarihin ender rastlanan süreçlerinden birini yaşıyoruz. Bir yandan demokratikleşiyoruz söylemleri neredeyse halkın başına kakılırcasına yineleniyor, öte yandan baskıcı yönetimlere özgü uygulamaların her gün yeni yeni örnekleriyle karşılaşıyoruz. Yönetimdekilerin hoşlanmadığı yazılar yazan gazetecilerin işlerine son verilmesi, sanat galerilerinin basılması, farklı düşüncedeki insanlara deli vb. tanımlar yakıştırılması, kaygılarını bir kitapla kamuoyuna duyuran emniyet müdürünün yatak odasının gazete manşetlerine taşınması, çalınan sınav sorularının ardında karanlık güçlerin belirmesi birkaç gün arayla gerçekleşiveren demokratik (!) uygulamalar. Baskıcı bir yönetim biçimiyle demokrasi kavramını bir araya getirebilmek herhalde siyaset bilimine ülkemizin bir armağanı olacak. Demokrasi kavramının evrensel içeriğiyle taban tabana zıt olaylar sistemli bir biçimde toplum yaşamını kuşatmışken “daha çok demokrasi”, “ileri demokrasi” fırtınası estirilmesi, olabilecek en akıldışı durum. Nasıl bir demokrasiyse, ileri demokrasi getirdiği söylenen anayasa değişiklikleri ülkenin en gerici kesimlerinin oylarıyla kabul ediliyor. Bütün bu uygulamaların altında yine çok temel bir demokrasi dışı olgu yatıyor: Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmaması. Sanki dillerinden düşürmedikleri Mevlana bu topraklarda yaşamamış. “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” sözleri bu halkın yüzlerce yıldır benimsediği, yaşam kılavuzu saydığı sözler olmamış. Demokrasi diye diye, baskıcı bir yönetim oluşturacaksın. Hoşgörü diye diye en olmadık karanlık hesapları uygulamaya koyacaksın. Sonra da toplumun gözünün içine baka baka “ileri demokrasi”den söz edeceksin. Bekir Coşkun’un çalıştığı gazeteden atılması, demokrasi adına ne tatlı bir hikâye. Baskı yokmuş. Patronuyla gazetecilik anlayışları uyuşmamış. O, yazı yazmaya o gazetede başlamadı ki, onyıllardır aynı yazar. Onu gazetene alırken yazarlığını da, gazetecilik anlayışını da biliyordun. Birkaç ay içinde ne oldu da gazetecilik ilkeleriniz değişti? Aynı şey Emin Çölaşan için de oldu. Gazete daha yayıma başlamadan işe alıp üç ay maaş ödediniz, sonra da güle güle dediniz. Meslek onuru diye bir şey olsa, getirdiği yazarları birkaç ay sonra kovmak zorunda kalan yayın yönetmeninin çıkıp “Bu ülkede özgür gazetecilik yapmak olanağı kalmamıştır” deyip yazarıyla birlikte o gazeteden ayrılması gerekmez miydi? Gerçek demokrasilerde böylesi baskılarla karşılaşan gazetecilerin nasıl davrandıklarını hiç mi okumamış, duymamış? Amerika’nın her şeyini iyi bilen Serdar Turgut, Amerikan gazetecilerinin böyle durumlarda nasıl onurlu davranışlar sergilediklerini kendisine de, okurlara da hatırlatıversin. “Gücü özgürlüğünde”ymiş. Egemen güçleri desteklediğin sürece ve desteklediğin kadar özgürsün. Karşı çıkma, farklı düşünme özgürlüğü olmayan bir demokrasi, demokrasi değil baskı düzenidir. Basın özgürlüğü alanında dünyadaki 175 ülke arasında 122. sıradayız. Bundan daha açıklayıcı bir bilgi olabilir mi? Demokrasinin başta gelen özelliği kişi hak ve özgürlüklerinin güvence altında olmasıdır. Düşünce özgürlüğü ve düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü de bu özgürlüklerin başında gelir. Kendin gibi düşünenleri zengin et. Kendin gibi düşünenleri özgür kıl. Ötekilere yalnızca susma özgürlüğü kalsın. Bunun da adı “ileri demokrasi” olsun. Bu halk tarihi boyunca neler gördü, bu demokrasi oyununun ardındaki karanlığı da göreceğine kuşkum yok. [email protected] AYŞEGÜL YÜKSEL B ir yaprak daha düştü. Ül- kemizde çağdaş tiyatronun en parlak örneklerini ilk kez sahneye çõkaran kuşaktan, oyuncu, yönetmen, eğitmen ve si- nema oyuncusu Beklan Algan’õ yi- tirdik. 1950’li yõllarõn ikinci yarõsõnda yurtdõşõnda tiyatro eğitimi görmüş olan, Muhsin Ertuğrul’un çevre- sinde topladõğõ genç tiyatro insan- larõndan biriydi. Robert Kolej kö- kenliydi. Eşi Ayla Algan’la birlik- te New York’un ünlü Actor’s Stu- dio’sunun öğrencisi olmuştu. Sa- natçõnõn, tiyatromuzun 1961 Ana- yasasõ’nõn sağladõğõ görece özgür- lükler doğrultusunda önemli bir atõ- lõm yaptõğõ tarihsel aşamada, özel- likle İstanbul Belediyesi Şehir Ti- yatrolarõ’nda ortaya koyduğu çalõş- malar, tiyatro tarihimizde kilometre taşlarõ oluşturur. Beklan Algan, yeni denemelere açõk, ilerici bir tiyatro anlayõşõnõ 1960’lõ ve 70’li yõllarda yaptõğõ ça- lõşmalarla kurumlaştõrmõş bir ‘ilk’lerin sanatçõsõydõ. Avrupa tiyat- rosunun özellikle İkinci Dünya Sa- vaşõ sonrasõnda yazõlmõş ürünlerinin Türkiye prömiyerlerine imza atar- ken bir yandan da tiyatroda nitelik arayõşõnõn örneklerini veriyordu. Bu nedenle, sahneye koyduğu yapõtla- rõn hemen hepsi ses getirdi. İBŞT’deki ilk çõkõşõnõ 1959’da sahnelediği Jean Anouilh’un ‘Tar- la Kuşu’ oyunuyla yapan Algan’õn 1962’de -zamanõn dev kadrosuyla- kotardõğõ Shakespeare’in ‘Mac- beth’ oyununun pek çok sahnesi bugün de belleklerdedir. 1963’te sahnelediği Brecht’in ‘Sezuan’ın İyi İnsanı’ oyunu, cahil ve bağnaz güçlerin saldõrõsõna uğradõ. Dürren- matt’õn ‘Fizikçiler’ini Beklan Al- gan’õn sahne düzeni ve Ayla Al- gan’õn akõl hastanesi müdiresindeki olağanüstü yorumundan izlemiş olanlar bu çalõşmayõ yõllarca konuş- tu. 1965’te sahnelenen Kipp- hardt’õn ‘belgesel’ nitelikli oyunu ‘Oppenheimer Olayı’ yine bir Beklan Algan çalõşmasõydõ. 1966’da kurulan LCC’nin Ti- yatro Bölümü’nü yöneten sanat- çõ, tiyatroda eğiticilikle deneme- ciliği buluşturduğu yeni bir aşa- ma içine giriyordu. Ülkemizde ilk kez LCC yapõmõ olarak sunu- lan Peter Weiss’õn ünlü ‘Marat Sade’ oyununun -tiyatro tarihi- mizdeki yerini almõş olan- bu çarpõcõ yapõmõ, eğitim-yaratõm süreçlerini buluşturuyordu. 1970’li yõllarda İBŞT bünyesinde kurduğu Tepebaşõ Deneme Sah- nesi’nde Zeynep Oral’õn ‘Adsız Oyun’unu sahneleyen Beklan Algan’õn yine bu sahnede sunu- lan, başrolü Ani İpekkaya’nõn oynadõğõ Brecht’in ‘Cesaret Ana’sõ çalõşmasõ da Türk tiyatrosu- nun ‘unutulmaz’larõ arasõndadõr. 1984’te Bilsak Tiyatro Atölyesi’nin kurulmasõna katkõda bulunan Al- gan, 1988’de İBŞT çerçevesi içinde Haluk Şevket Ataseven, Ayla Al- gan ve Erol Keskin’le birlikte kur- duğu TAL - Tiyatro Araştõrmalarõ Laboratuvarõ’nda ‘geleneksel olan- dan çağdaş olana’ ve ‘laboratu- var etkinliğinden tiyatro prodük- siyonuna’ ulaşmayõ amaçlayan de- neysel çalõşmalar yürüttü. Son yõl- larda, eğitmenlik çalõşmalarõnõ Ekol Drama Sanat Evi’nde sürdürmek- teydi. Yakõşõklõ ve zarif, bir o kadar da ‘sade’ bir insandõ Beklan Algan. ‘Ünlü’ olmanõn ağõrlõğõnõ alçakgö- nüllülükle taşõdõğõnõ, Türk tiyatro- sunu tanõtmak amacõyla düzenlenen bir ‘Polonya seferi’ boyunca şaşõ- rarak gözlemlemiştim. Dilerim, ti- yatro tarihimizin ‘öncü’ sanatçõlarõ arasõndaki yeri ve ortaya koyduğu çabalar yeterince değerlendirilsin. Beklan’la bir yaşam boyu yaptõğõ yolculuğu artõk tek başõna sürdüre- cek olan sevgili Ayla Algan’õn başõ sağ olsun. Beklan artõk yõldõzlara emanet… Beklan Algan’õn sahneye koyduğu oyunlarõn pek çoğu tiyatromuzda birer kilometre taşõydõ ınöncüyönetmeni Beklan Algan, MuhsinErtuğrul’un çevresinde topladõğõgenç tiyatro insanlarõndan biriydi.Yeni denemelere açõk, ilerici birtiyatro anlayõşõnõ, tiyatromuzun‘Altõn Çağ’õnda yaptõğõ çalõşmalarlakurumlaştõrmõştõ. Yakõşõklõ ve zarif,bir o kadar da sade bir insandõ. Ö nceki gün yaşamını yitiren Türk tiyatrosunun usta yönet- menlerinden, oyun yazarı, ti- yatro ve sinema oyuncusu Beklan Algan için bugün saat 11.00’de Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahne- si’nde bir tören düzenlenecek. Al- gan’ın cenazesi Teşvikiye Ca- mii’nde kılınacak öğle namazının ardından Aşiyan Mezarlığı’nda toprağa verilecek. 1933 yılında Er- zurum’da doğan Algan, tiyatro oyuncusu Ayla Algan’ın eşiydi. Son olarak Ekol Drama Sanat Evi’nde eğitmen olarak çalışan Beklan Algan, uzun yıllar Şehir Ti- yatroları’nda görev aldı. “Karan- lıkta Uyananlar” (1964), “Halimeyi Samanlıkta Vurdular” (1966), “Kız Kulesi Âşıkları” (1993) gibi filmler de de yer alan Algan, tiyatro ala- nında “İlhan İskender Armağanı” gibi birçok ödül aldı. P ek çok önemli tiyatro yapıtını çağdaş bir yaklaşımla sahneye koyan Beklan Algan, İstanbul Şehir Tiyatroları’nda sahnelediği Jean Anouilh’un ‘Sinekler’ adlı oyununda Ayla Algan’la birlikte oynamıştı. Kültür Servisi - Yapõ Kredi Sermet Çif- ter Salonu’nda önceki akşam Yaşar Kemal fotoğraflarõndan oluşan “Al Gözüm Sey- reyle” sergisi kapsamõnda Türkan Şoray, Selim İleri ve Zülfü Livaneli’nin katõlõmõyla “Bizim Gözümüzden Yaşar Kemal” söy- leşisi düzenlendi. Yaşar Kemal’in eşiyle birlikte geldiği söyleşide Türkan Şoray, Güneş Karabu- da’nõn görüntü yönetmenliğini, Livane- li’nin müziğini yaptõğõ, kendisinin de yö- nettiği ve “Esme” karakterini oynadõğõ “Yılanı Öldürseler” filminden yola çõkarak; “Her satırı bir görsel şölen olan kitapta kadın rolleri o kadar iyi yazılmıştı ki, se- naryoyu değil kitabın satırlarını okuyarak filmi çektim. Keşke bu yaşımda oynaya- bileceğim bir kitap yazsa” sözleriyle hay- ranlõğõnõ dile getirdi. Zülfü Livaneli, anõlarla bezediği konuş- masõnda Yaşar Kemal’in Kopenhang’dan Rusya’ya dünyanõn değişik yerlerinde, Fran- sa’daki bir dilenciye kadar değişik hay- ranlarõnõ gördüğünü anlattõ. Livaneli, “Çev- re kirliliğini kimsenin umursamadığı zamanlarda ‘Deniz Küstü’, ‘Fõrat Suyu Akõyor Baksana’ kitaplarında doğa du- yarlılığını işledi. Romanları şu an yaşa- dığımız çağı en insani boyutta anlatıyor” deyince Yaşar Kemal, “En çok ‘Kuşlar da Gitti’yi severim” dedi. Yazar Selim İleri de “Yaşar Kemal di- le yeni yeni sözcükler kattı, öztürkçe söz- cüklere sanki yıllardan beri kullanı- yormuşuz gibi alıştırdı. Eserleri bir destandır. O, destanı bugüne getirmek konusunda bir benzeri olamayan usta- dır. Hayranlık duyduğum bir yanı da daima sağduyunun yanında yer almış ol- masıdır” dedi. ‘ B İ Z İ M G Ö Z Ü M Ü Z D E N Y A Ş A R K E M A L ’ S Ö Y L E Ş İ S İ Türkan Şoray, Selim İleri ve Zülfü Livaneli Dostlarõ Yaşar Kemal’i anlattõ Kültür Servisi - Akbank Caz Festi- vali’nde bugün üç farklõ mekânda, üç farklõ renkten konser yer alõyor. “Miroslav Vitous ‘Remembe- ring Weather Report’ feautiring Franco Ambrosetti” konserinde 6 yaşõnda kemana, 10 yaşõnda piya- noya ve 14 yaşõnda bas çalmaya başlayan olan Vitous’a, trompette Franco Ambrosetti, saksofonda Roberto Bonacorso ve davulda Fabrizio Sferra eşlik ediyor. Kon- ser CRR Konser Salonu’nda saat 20.00’de başlõyor. Salon İKSV’nin bugünkü konuğu, “Baki Duyarlar OnQ Band Overseas” olacak. Saat 20.30’da başlacak konserde Duyarlar’a Sta- nislav Mitrovic ile basta Kai Eck- hardt ve davulda Sean Rickman eşlik edecek. Bugünün son konseri ise Babylon’da saat 21.30’da gerçekleştirilecek Wax Tailor konseri olacak. Festi- valdeki performansõnda eklektik müzik örneklerinden birini sergi- leyecek olan Wax Tailor, modern müziğin kalõplara sõğmayõ reddeden en orijinal temsilcilerinden biri olarak kabul ediliyor. Üç telden ‘caz’ AKBANK CAZ FEST VAL ’NDE BUGÜN Kültür Servisi - 1989 yõlõnda dönemin Milli Eğitim Bakanõ Avni Akyol’un çaba- larõyla kurulan İstanbul Avni Akyol Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi, 20. yõlõ- nõ çok özel bir sergiyle kutluyor. Dün açõ- lan ve Türkiye’nin ilk ve İstanbul’un tek güzel sanatlar lisesi olarak kurulan oku- lun, 20 yõl sonra “Liselim” adlõ mezunlar sergisi 9 Ekim’e dek Tophane-i Amire Bi- nasõ Büyük Salonu’nda sanatseverlerle buluşacak. Okulda aldõklarõ temel resim eğitiminin ardõndan farklõ üniversitelerde eğitimlerine devam etmiş mezun öğrenci- lerin kendi uzmanlõk alanlarõnda sergile- yecekleri eserler birçok farklõ disiplini bir araya getiriyor. Yaklaşõk 100 sanatçõnõn katõlacağõ bu büyük organizasyonda re- sim, heykel, seramik, grafik, fotoğraf, tekstil, animasyon ve diğer sanat-tasarõm disiplinlerinde eserler sergilenecek. Sergi aynõ zamanda, 20 sene içerisinde yaklaşõk 350 mezun vererek Türk sanatõnõn gelişi- mine aktif katkõda bulunan lise için bir retrospektif özelliği taşõyor. ‘Liselim’ sergisi Tophane-i Amire’de Yayımlanmamış Marilyn Monroe fotoğrafları Kültür Servisi - Daha önce basõlmamõş 100’ün üzerinde Marilyn Monroe fotoğrafõ, “Marilyn: August 1953” (Marilyn: Ağustos 1953) adlõ kitapta bir araya getirildi. Calla Yayõnlarõ’nõn çõkardõğõ kitap, Monroe 27 yaşõndayken, 1953 yazõnda, John Vachon tarafõndan çekilmiş siyah-beyaz fotoğraflardan oluşuyor. Aralarõnda, Monroe’nun nişanlõsõ basketbolcu Joe DiMaggio’yla beraber verilmiş pozlarõn da bulunduğu fotoğraflar, “Look” dergisi için çekilmiş, derginin yayõn hayatõnõn bitmesiyle, beş milyon fotoğraflõk bir arşivin parçasõ olarak Amerika Birleşik Devletleri Kongre Kütüphanesi’ne bağõşlanmõştõ. İskender Pala’dan yeni kitap Kültür Servisi - İskender Pala’nõn, baş kahramanlarõ Şah İsmail ve Yavuz Sultan Selim olan yeni romanõ “Şah&Sultan”, 1 Ekim’de piyasaya çõkõyor. Kapõ Yayõnlarõ’nca yayõmlanan kitap, Anadolu’nun tanõk olduğu savaşlardan Çaldõran Savaşõ’nõ ve o tarih kesiti içinde Alevi ve Sünnileri konu ediyor. Kültür Servisi - Editörlüğü kadar yazarlõğõ ve eleştirmenliğiyle de tanõnan Feridun Andaç, içinde çocukluğunun ve ilk gençliğinin geçtiği yer olan Erzurum’u anlatan “Erzurum, Bir Kentin Solgun Yüzü” adlõ bir çalõşma ortaya koydu. Dharma Yayõnlarõ’ndan çõkan eser, birbirinden güzel resimlerle, Evliya Çelebi’den Nâzõm Hikmet’e, Erzurumlu Emrah’tan Edip Cansever’e uzanan şiir alõntõlarõyla, Weber, Adorno gibi sosyolog ve filozoflarõn sözleriyle Erzurum’u okuyucuya kapsayõcõ biçimde betimliyor. Feridun Andaç’õn Erzurum’u
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle