20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHUR YET 28 EYLÜL 2010 SALI 16 KÜLTÜR KARŞILAŞMALAR İNCİ ARAL Yaz Sonu Düşünceleri Çan çiçekleri aralıklarla sabahın sessizliğine dökülüyor. Ağaç mineleri, sarmaşıklar hâlâ yeşil, ama havadaki sonbahar kokusundan, ışığın eğiminden belli, 2010 yazı bitti. Bu güzel eylül sabahında verandada oturmuş kentin göbeğinde saldırıya uğrayan sanat evlerini ve insanları düşünüyorum. Sürü hayatına geri dönüyoruz. Kaba kuvvet, şiddet, kollandıkça pervasızlaşıyor. Melisa çiçekleri sıcağı sevmiyor. Her akşam saat tam sekizde açıyor ve nefis kokularını geceye salıyorlar. Doğanın düzeni şaşırtıcı ama dünya doğa kadar adil, dengeli bir yer değil. İnsan yokluklar, güçlükler içinde ayakta kalmaya çalışırken bin bir dertle boğuşuyor. Gelişememiş, vicdanını ve insan sevgisini diri tutmayı bilmeyenlerin ise içi boşalıyor, hayatı tatsız, anlamsız hale geliyor, önüne gelene efelenip tosluyor. Bizim gibi yaşamayan birilerine kızabiliriz, hırs duyabiliriz. Korku, öfke, insanlar arasındaki her farklılığa iliştirilebilecek bir duygudur. Demokrasi ise bunu bastırmayı, çeşitliliği saygıyla kabulü öngörür. Bunu öğrenmemiş insan ise hem kendisi hem de başkaları için huzursuzluk kaynağıdır. İşimiz çok zor! Kuşkusuz amaçladığımız umduğumuz şeylerin çoğu gibi, demokrasi de yaşadığımız toplumun ekonomik, kültürel koşullarıyla yakından ilişkilidir.Toplumu daha uygar, hayatımızı daha değerli, anlamlı kılma ve kendi irademizle yönlendirme arzumuzun önünde sayısız engel vardır. Ancak ortak kültür, dayanışma, eğitimle ve adaletle bu engeller azaltılabilir. Tersi durumda, yani başkalarının mutlak doğrularıyla sizin bağımsız bakışınız arasında keskin çelişkiler ortaya çıktığında düşünme, sorgulama ve tartışma hakkınızı tehlikede ve kendinizi baskı altında hissedersiniz. Bastığınız zemin ayağınızın altından kaymaya başlar. Çoğunluğun kendisi için zararsız saydığı durumlara kolayca evet, demesi, haksızlıklara kayıtsız kalması ve her türlü çözümü sırtını dayadığı otoriteye havale etmesi sizin hayatınızı da daraltıp sınırlar. Bugün bölünmüş, huzursuz, öfkeli bir toplumda, gelişme, mutlu ve özgür olma umudumuzu yitirmekteyiz. Genç intiharları, cinayetler, toplu katliamlar, terör eylemleri çığ gibi artıyor. Teknoloji ve medyanın kötüye kullanılan büyüsüne kapılmış, aptallaşmış, hayatın anlamını düşünmeye gücü kalmamış insanların mantık yürütme ve eleştirme yetileri köreltiliyor. Toplumsal ülküsünü ve bireylik bilincini terk etmiş, bir ölçüde mutasyona uğramış saldırgan insana doğru gidiyoruz. Oysa insanlık var olduğu günden bu yana iyiyi, güzeli, merhamet ve sevgiyi hayatın temel yasası haline getirebilmek için uğraştı. Çağlar boyu, dogmalarla savaştı. Birey, kitle, önder ilişkilerinin gündelik siyaset ve çıkarlar için nasıl kötüye kullanıldığını öğrendi. Ezildi, yakıldı ama karanlığa, köhnemişe karşı çıkmaktan vazgeçmedi. Uygarlaşma savaşımı sanata, felsefeye, bilime yansımalarıyla insanlığın yolunu aydınlattı. Uzun, geri dönülmesi olanaksız bir yol kat edildi. Kendini bir gücün korumasında hissetmek insanın ihtiyacı ve ona iyi gelen bir şeydir, ama kulluk dayatması ve saf inancın iktidara, paraya, baskıya alet edilmesi toplumlara felaket getirir. Şiddeti, bölünmeyi körükler. Daha kötüsü, güdümlü düşünceyle, bilim, felsefe ve sanat üretilemez. Köktenci bir inkârın vereceği geçici huzurun ve gözü kapalı tutsaklığın gelecek adına, ne topluma ne de bireye hiçbir yararı yoktur. İnsan asıl yaşarken sırat köprülerinden, yangınlardan geçiyor. Ama mevsimler insanlar, toplumlar durmadan değişiyor. Umutsuz olmayalım. Kedi Maya kucağıma atlıyor, bulutlar yer değiştiriyor, göğün mavisi açılıp genişliyor. Sonra yazmaya oturuyorum ve bu köşe yine düşündüklerime dar geliyor… [email protected] [email protected] T iyatro tarihimize önemli notlar düş- müş bir sanatçõnõn doğum gününe ilk kez denk geliyor bir yazõm. Remzi Ki- tabevi basõmõ ‘Türk Tiyatrosu Ansiklope- disi’nin ‘Engin Cezzar’ maddesi sanatçõnõn doğum tarihinin tam dökümünü vermiş: 25 Ey- lül 1935. Fõrsatõ kaçõrmamalõyõm. Hele önce ‘idol’, sonra da tiyatro ya da ders çõkõşlarõn- da ayaküstü gerçekleşen karşõlaşmalarda, gü- lüşüyle õşõk saçan bir dost insan olarak ken- dini sevdirmiş bir tiyatro- cuysa söz konusu olan… Engin Cezzar üstüne iki kitap yazõldõ. Gökhan Ak- çura’nõn ‘Engin Cezzar Kitabı’ (1996, Yapõ Kre- di Yay.) ile İzzeddin Ça- lışlar’õn ‘Engin Cezzar’ı Takdimimdir’ (2005, Doğan Kitap) başlõklõ ça- lõşmalarõ zengin birer kaynak oluşturmaktadõr. Bana düşen, 50 yõlõ aşkõn bir süredir tiyatromu- zun gündeminde olan sanatçõmõza ilişkin ta- nõklõğõmõ paylaşmak… Yaşar Kemal’in de- yişiyle ‘alçakgönüllü gülümser’ Engin Cez- zar. Bu ‘gülüş’ hiç değişmemiştir. Son karşõlaşmamõz iki yõl önceydi. Gülriz Su- ruri’nin yazõp An- kara Devlet Tiyat- rosu’nda sahneledi- ği ‘Fosforlu Cevriye’ müzikalinin ‘açılış’õnõn ardõndan, Akün Sahnesi’nin cadde- ye açõlan merdivenlerinde dakikalarca söyleşip gülüşmüştük. Gülriz’i kõzdõrmak için kulağõmõza oyunla ilgili eleştirilerini fõsõldõyor, Gülriz yak- laşõp hesap sorunca da, ünlü gülüşünü takõveri- yordu yüzüne. Kendi deyişiyle ‘tahinle pekmez, saleple tarçın gibi’ydi onlar… Engin Cezzar benim ilk Hamlet’imdir. 1957’de oyunculuk eğitimi için gittiği Yale Üniversite- si yanõnda, New York’ta ünlü Actor’s Studio’da da eğitim gören 24 yaşõndaki genç, ülkesine ta- tile gelmişken ve kõsa sürede ABD’ye geri dön- meyi planlarken 1 Ekim 1959’da Muhsin Er- tuğrul’un isteğiyle sahneye çõkõp İstanbul Şe- hir Tiyatrosu’nda Hamlet’i canlandõrmõş ve bir anda ülkesinin en ünlü tiyatro sanatçõlarõ arasõ- na girmiştir. Tam da Hamlet’in olmasõ gerekti- ği yaştadõr Cezzar. Danimarka prensinin, oyu- nun tümünü sarõp sarmalayan ‘huzursuz’ ko- numunu, hõzlõ/enerjik bir söylem içinde, ruh du- rumunun değişkenlerini tüm ayõrtõlarõyla de- ğerlendirerek canlandõrmaktadõr. Bundan 50 yõl öncesinin Türkiye’sinde, İstanbul’un dört bir yanõndan insanlar Cezzar’õ izlemek için Tepebaşõ Dram Tiyatrosu’na gelmektedir. Cezzar dõşõnda, başta Ulvi Uraz, pek çok de- ğerli sanatçõnõn katkõsõyla oluşan Muhsin Er- tuğrul imzalõ bu ‘Hamlet’ yapõmõ, hiç ke- sintisiz olarak 200 kez sunularak dünya dü- zeyinde bir rekora gitmiştir. Engin Cezzar, tiyatromuzun ilk Keşanlı Ali’sidir. 31 Mart 1964’te, Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu ‘üstün-yapım’õ olarak Gen- co Erkal rejisiyle sahneye çõkartõlan, Haldun Taner’in ‘Keşanı Ali Destanı’ metni, bu ya- põmõyla, tõpkõ 1959’un ‘Hamlet’i gibi tarih yazmõş, aylarca kapalõ gişe oynanmõş, yurt- dõşõnda da sahnelenmişti. (Sururi-Cezzar çiftinin Zilha ve Ali’deki unutulmaz yo- rumlarõ, 1988’de yine Erkal’õn rejisiyle çe- kilen TV filminde bugün de izlenebilir.) Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu özel- likle 1960’lõ yõllarda sunduklarõ yapõmlarla, özel tiyatro olarak ‘öncü’ bir kimlik sergiler. Nâzım Hikmet’in ‘Ferhat ile Şirin’i, Yaşar Kemal’in ‘Teneke’si, Haldun Taner’in ‘Zil- li Zarife’si, Güngör Dilmen’in ‘Kurban’õ gi- bi önemli oyunlar, ülkemizde ilk kez bu top- luluğun çabalarõyla gün yüzüne çõkmõş ve ti- yatro tarihimizdeki yerini almõştõr. Engin Cezzar yõllar boyunca kendi tiyatro- sunun oyunlarõnõ sahneledi. Ardõndan da Devlet Tiyatrolarõ’na yönetmen oldu. Oyun- culuğunu ise Shakespeare’den Gogol’a, yer- li ve yabancõ, komedi ve dram, müzikli ya da belgesel her tür sahne yapõtõnda sürdürdü. Bü- yük roller yanõnda, kompozisyon rolleri de üst- lenirken hep ‘kendine özgü’ kalmõştõr. 2003’te Mustafa Avkıran’õn İstanbul Devlet Ti- yatrosu’nda sahnelediği Gorki’nin ‘Ayak- takımı Arasında’ oyunundaki Luka yo- rumuyla, oyuncu kimliğini bir kez daha manşetlere taşõyordu. Cezzar’õn aynõ za- manda, başarõlõ tiyatrocular yetiştirmiş bir eğitmen olduğunu da unutmayalõm. Araya Gülriz’in de Engin’in de tiyatro yap- madõğõ zamanlar girdi. 1970’li yõllarõn bir dö- neminde Bodrum’da yaşadõlar. Bir Bodrum ta- tili sõrasõnda, tiyatromuzun iki ‘idol’ünü sah- nedeki parõltõlõ kimlikleri dõşõnda -yalõn, göste- rişsiz, alçakgönüllü konumlarõnda- ilk kez gör- düğümde şaşõrõvermiştim. Oysa, zaman içinde öğrendim ki, huzuru doğanõn kucağõnda bulan, yaralarõnõ denizin sevecen kollarõnda iyileştire- bilen, yaman bir ikilidir onlar… Birlikte nice güzel, sağlõklõ yaşlara… H A M L E T ’ İ 2 4 Y A Ş I N D A Y K E N C A N L A N D I R M I Ş V E B İ R A N D A Ü N L E N M İ Ş T İ EnginCezzar75yaşõnda Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu özellikle 1960’lı yıllarda sunduğu yapımlarla “öncü” bir kimlik sergiler. 31 Mart 1964’te dünya prömiyeri yapan “Keşanlı Ali Destanı” oyunu tarih yazmıştır. İstanbul Devlet Senfoni Orkestrasõ sezonun ilk konserini 8 Ekim’de Aya İrini’de verecek EGEMEN BERKÖZ 2 010 Avrupa Kültür Başkenti İstan- bul’un sürgündeki orkestrasõ yeni konser mevsimine hazõr. Atatürk Kültür Merkezi’nin 2008 Mayõs ayõ sonun- da 2010 için onarõlõp yenilenmek üzere ka- patõlmasõyla salonsuz kalan İstanbul Devlet Senfoni Orkestrasõ bir müzik mevsimini daha, sürekli salon değiştirmenin, provalarõnõ kon- ser verdiği salonda yapamamanõn zorluklarõyla boğuşarak geçirecek. AKM ise bilinen ve bi- linmeyen, bilinemeyen nedenlerle bomboş, ses- siz, insansõz bõrakõlmõş, içten içe çürüyüp gi- diyor Taksim Alanõ’nda olanca görkemiyle. Yaz ortasõnda yönetim kurulu değişen or- kestranõn yeni müdürü Ertuğrul Köse ve mü- dür yardõmcõsõ Emin Özistek’le yoğun bir ça- lõşmayla kõsa sürede tamamladõklarõ 2010-2011 izlencesini, yeni tasarõlarõnõ ve elbet sorunla- rõnõ da konuştuk. Her yõl başka salonlara sürüklenmeyi AKM’nin yokluğunda artõk kabullenmişler ama hiç olmazsa İstanbul’un merkezindeki, sürekli dinleyicilerinin kolay ulaşabileceği Lütfi Kõr- dar ve Cemal Reşit Rey salonlarõnda verebil- seler konserlerini! Değişik nedenlerle bu is- tekleri gerçekleşmemiş, ama Kültür Bakanlõ- ğõ’nõn desteğiyle bu salonlarda gün alabilirlerse, ek konserler yapmaya hazõr olduklarõnõ söy- lüyorlar. Ama en büyük özlemleri en kõsa sü- rede yuvalarõna, AKM’ye dönmek. Ama, di- yorlar, boş yapõlar kullanõlan yapõlardan çok daha hõzlõ eskir. Bu nedenle AKM’nin yeni- lenmesine artõk gecikmeden başlanmalõ. Yeni konser mevsimini, geçen yõllarda ol- duğu gibi, bu yõl da Aya İrini’de açacaklar. 8 Ekim Cuma akşamõ saat 20.00’deki açõlõş kon- serinde orkestra Andrew Greenwood yöne- timinde “Carmina Burana”yõ seslendire- cek. Ankara Devlet Çoksesli Müzik Koro- su’nun da katõlacağõ konserin solistleri sopra- no Sirel Yakupoğlu, tenor Erdem Erdoğan ve bariton Tamer Peker. 15 ve 22 Ekim’de yine Aya İrini’deki kon- serlerden sonra orkestra 29 Ekim Cumhuriyet Bayramõ konseriyle Ordu’da Ordu Kültür Merkezi’nin açõlõşõnõ yapacak. Kasõmdan mayõsa kadar, her ayõn ilk kon- seri Kadõköy Belediyesi’nin Caddebostan Kültür Merkezi’nde, sonraki konserlerse Be- şiktaş Belediyesi’nin yeni yapõlan Fulya Gös- teri Merkezi’nde. Buradaki ilk konser olan 12 Kasõm Atatürk’ü Anma Konseri de bu salonun açõlõş konseri olacak. LK DSO YOĞUNÇALARI Fulya Gösteri Merkezi anõlõnca, geçen ha- ziran ayõnda bu salonda Rahbari yönetimin- de kaydettikleri yoğunçalarõn ne aşamada ol- duğunu sordum. Yapõm sonrasõ işlemleri ta- mamlanmõş, Rahbari onaylayõnca baskõya gi- rilecekmiş. Bunun anlamõ şu: Ulvi Cemal Er- kin ile Cemal Reşit Rey’in birer yapõtõnõn ses- lendirildiği bir İDSO yoğunçalarõ çok yakõn- da Naxos etiketiyle dünya müzik mağazala- rõnda satõşa sunulacak. Türk bestecileri yeni mevsimin iz- lencesinde de elbet önemli yer alõyor. Ulvi Cemal Erkin, Ferit Tüzün, Ha- san Ferit Alnar ve Fazıl Say’õn ya- põtlarõnõn seslendirileceği konserlerde orkestrayõ, çalõnacak yapõtlarõ da seçen, sürekli şefi Naci Özgüç yönetecek. Özgüç’ün dõşõnda, Ionescu Gala- ti’den Alexander Rudin’e, Gürer Aykal’dan Alpaslan Ertüngealp’e, Türk ve yabancõ değerli şeflerin yö- neteceği orkestra İdil Biret’ten Efe Baltacıgil’e, Gülsin Onay’dan Ver- da Erman’a, Cihat Aşkın’dan Ben- yamin Sönmez’e, Tuncay Yılmaz’dan Lau- re Favre Kahn’a, Gilles Appap’tan Sophia Jaffe’ye, Wolfgang Boetscher’e, pek çok de- ğerli sanatçõya eşlik edecek. Yeni yönetimin bir de yarõşma tasarõsõ var: İDSO Ulusal Genç Solistler Yarõşmasõ. Her yõl bir çalgõ öbeği için düzenlenecek yarõşmanõn baştan sona dinleyici önünde yapõlacak olmasõ en önemli özelliği. Ertuğrul Köse’nin bir sorusunu aktarmadan bitirmek istemiyorum. Diyor ki Sayõn Köse: “Anadolu’nun dört bir yanındaki antik kentlerin tiyatroları kent nüfusunun beşte birini alacak büyüklükte. 10 milyon nüfuslu Avrupa kültür başkentinin tüm salonları toplam kaç kişilik?” 2010 - 2011 izlencesi www.idso.gov.tr adresinde bekliyor. Sürgündekiorkestramevsimehazır Soldan sağa: Ionescu Galati, Gürer Aykal, Gülsin Onay, İdil Biret. Cezzar, 1 Ekim 1959’da Muhsin Ertuğrul’un iste- ğiyle sahneye çıkıp İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda Hamlet’i canlandırmış ve bir anda ülkesinin en ünlü tiyatro sanatçıları arasına girmiştir. Kültür Servisi - Altõ gündür devam eden Akbank Caz Festivali progra- mõnda yarõn Nils Petter Molvaer konserinin yanõ sõra “Akbank Caz Retrospektif: 20. Yıl Belgeseli Özel Gösterimi” düzenlenecek. 90’lõ yõllarda ismini duyuran Norveç modern caz müziğinin temsilcilerin- den Molvaer, caz, ambient, house ve elektronik müziği birleştirdiği başa- rõlõ çalõşmalarõyla biliniyor. Trompet ve keyboard kompozisyonlarõyla Molvaer, 90’larda büyük bir patla- ma yaşayan Brian Eno’nun da başõ- nõ çektiği caz-elektronik füzyon dal- gasõna ait bir sanatçõ. 2009 yõlõnda çõkarttõğõ son albümü “Hamada”; yine İskandinav müzisyenin karan- lõk tarafõnõ vurgulayan bir tona sa- hip. Bu gece saat 21.30’da Molvaer trompette, Stian Westerhus gitarda, Audun Klieve davulda Babylon sahnesinde olacak. Festivalde bu- gün ayrõca Akbank Caz Festiva- li’nin 20 yõllõk sürecini anlatan 40 dakikalõk bir belgesel gösterimi yapõlacak. Saat 19.00’da Akbank Sanat’ta gerçekleşecek gösterime katõlõm sayõsõ sõnõrlõ tutulacak. Da- vetiyeler etkinlik günü etkinlik saatinden 1 saat öncesinde Akbank Sanat gişesinden temin edilebilir. Norveç’in karanlık sesi Nils Petter Molvaer AKBANK CAZ FEST VAL ’NDE BUGÜN 11’e 10 Kala’ya bir ödül daha Kültür Servisi - Yönetmenliğini Pelin Esmer’in yaptõğõ “11’e 10 Kala”, Kazakistan’õn Almatõ kentinde düzenlenen Eurasia Uluslararasõ Film Festivali’nde “En İyi Yönetmen Ödülü”nün sahibi oldu. Geçtiğimiz hafta Fukuoka’da Japon izleyicisiyle buluşan 11’e 10 Kala, önümüzdeki günlerde festival yolculuğuna Romanya FF (Romanya), Visoes do Sul FF (Portekiz), Noordelijk FF (Hollanda), Cinedays FF (Makedonya) ve Around The World in 14 Films (Almanya) ile devam edecek. ‘Facebook’ aralıkta beyaz perdede Kültür Servisi - 500 milyondan fazla aktif kullanõcõsõyla günümüzün iletişim devi olan ve kurucusu Mark Zuckerberg’i dünyanõn en zengin insanlarõndan biri yapan Facebook’un hikâyesi, David Fincher yönetmenliğinde filme çekildi. “The Social Network” adõyla gösterime girecek film, Harvard öğrencisi Mark Zuckerberg’le arkadaşõ Eduardo Saverin’in bir yurt odasõndan çõkan sosyal paylaşõm ağõ fikrinin nasõl küresel bir fenomene dönüştüğünü anlatõyor. Film Türkiye’de 17 Aralõk 2010’da gösterime girecek. ‘3 Köy 3 Gece Sinema’ Kültür Servisi - Biryaşam Kültür ve Ekoloji Derneği organizasyonuyla, Karadeniz köylerinde yapõlacak “3 Köy 3 Gece Sinema” projesi, 1 Ekim’de başlayacak. Üç gün sürecek etkinliklerde, çevre sorunlarõ ile ilgili belgeseller, Lazca ve Hemşince kõsa filmler haricinde, son yõllarda gösterime giren ve büyük beğeni toplayan, “Pandora’nõn Kutusu”, “İki Dil Bir Bavul” ve “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak” filmleri de gösterilecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle