Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHUR YET 28 EYLÜL 2010 SALI
16 KÜLTÜR
KARŞILAŞMALAR
İNCİ ARAL
Yaz Sonu Düşünceleri
Çan çiçekleri aralıklarla sabahın sessizliğine
dökülüyor. Ağaç mineleri, sarmaşıklar hâlâ
yeşil, ama havadaki sonbahar kokusundan,
ışığın eğiminden belli, 2010 yazı bitti. Bu
güzel eylül sabahında verandada oturmuş
kentin göbeğinde saldırıya uğrayan sanat
evlerini ve insanları düşünüyorum. Sürü
hayatına geri dönüyoruz. Kaba kuvvet,
şiddet, kollandıkça pervasızlaşıyor.
Melisa çiçekleri sıcağı sevmiyor. Her akşam
saat tam sekizde açıyor ve nefis kokularını
geceye salıyorlar. Doğanın düzeni şaşırtıcı
ama dünya doğa kadar adil, dengeli bir yer
değil. İnsan yokluklar, güçlükler içinde ayakta
kalmaya çalışırken bin bir dertle boğuşuyor.
Gelişememiş, vicdanını ve insan sevgisini diri
tutmayı bilmeyenlerin ise içi boşalıyor, hayatı
tatsız, anlamsız hale geliyor, önüne gelene
efelenip tosluyor.
Bizim gibi yaşamayan birilerine kızabiliriz, hırs
duyabiliriz. Korku, öfke, insanlar arasındaki her
farklılığa iliştirilebilecek bir duygudur. Demokrasi
ise bunu bastırmayı, çeşitliliği saygıyla kabulü
öngörür. Bunu öğrenmemiş insan ise hem
kendisi hem de başkaları için huzursuzluk
kaynağıdır. İşimiz çok zor!
Kuşkusuz amaçladığımız umduğumuz şeylerin
çoğu gibi, demokrasi de yaşadığımız toplumun
ekonomik, kültürel koşullarıyla yakından
ilişkilidir.Toplumu daha uygar, hayatımızı daha
değerli, anlamlı kılma ve kendi irademizle
yönlendirme arzumuzun önünde sayısız engel
vardır. Ancak ortak kültür, dayanışma, eğitimle
ve adaletle bu engeller azaltılabilir.
Tersi durumda, yani başkalarının mutlak
doğrularıyla sizin bağımsız bakışınız arasında
keskin çelişkiler ortaya çıktığında düşünme,
sorgulama ve tartışma hakkınızı tehlikede ve
kendinizi baskı altında hissedersiniz. Bastığınız
zemin ayağınızın altından kaymaya başlar.
Çoğunluğun kendisi için zararsız saydığı
durumlara kolayca evet, demesi, haksızlıklara
kayıtsız kalması ve her türlü çözümü sırtını
dayadığı otoriteye havale etmesi sizin hayatınızı
da daraltıp sınırlar.
Bugün bölünmüş, huzursuz, öfkeli bir
toplumda, gelişme, mutlu ve özgür olma
umudumuzu yitirmekteyiz. Genç intiharları,
cinayetler, toplu katliamlar, terör eylemleri çığ
gibi artıyor. Teknoloji ve medyanın kötüye
kullanılan büyüsüne kapılmış, aptallaşmış,
hayatın anlamını düşünmeye gücü kalmamış
insanların mantık yürütme ve eleştirme yetileri
köreltiliyor. Toplumsal ülküsünü ve bireylik
bilincini terk etmiş, bir ölçüde mutasyona
uğramış saldırgan insana doğru gidiyoruz.
Oysa insanlık var olduğu günden bu yana
iyiyi, güzeli, merhamet ve sevgiyi hayatın
temel yasası haline getirebilmek için uğraştı.
Çağlar boyu, dogmalarla savaştı. Birey, kitle,
önder ilişkilerinin gündelik siyaset ve çıkarlar
için nasıl kötüye kullanıldığını öğrendi. Ezildi,
yakıldı ama karanlığa, köhnemişe karşı
çıkmaktan vazgeçmedi. Uygarlaşma savaşımı
sanata, felsefeye, bilime yansımalarıyla
insanlığın yolunu aydınlattı. Uzun, geri
dönülmesi olanaksız bir yol kat edildi.
Kendini bir gücün korumasında hissetmek
insanın ihtiyacı ve ona iyi gelen bir şeydir, ama
kulluk dayatması ve saf inancın iktidara,
paraya, baskıya alet edilmesi toplumlara
felaket getirir. Şiddeti, bölünmeyi körükler.
Daha kötüsü, güdümlü düşünceyle, bilim,
felsefe ve sanat üretilemez. Köktenci bir
inkârın vereceği geçici huzurun ve gözü kapalı
tutsaklığın gelecek adına, ne topluma ne de
bireye hiçbir yararı yoktur.
İnsan asıl yaşarken sırat köprülerinden,
yangınlardan geçiyor. Ama mevsimler insanlar,
toplumlar durmadan değişiyor. Umutsuz
olmayalım.
Kedi Maya kucağıma atlıyor, bulutlar yer
değiştiriyor, göğün mavisi açılıp genişliyor.
Sonra yazmaya oturuyorum ve bu köşe yine
düşündüklerime dar geliyor…
aralinaral@gmail.com
kultur@cumhuriyet.com.tr
T
iyatro tarihimize önemli notlar düş-
müş bir sanatçõnõn doğum gününe ilk
kez denk geliyor bir yazõm. Remzi Ki-
tabevi basõmõ ‘Türk Tiyatrosu Ansiklope-
disi’nin ‘Engin Cezzar’ maddesi sanatçõnõn
doğum tarihinin tam dökümünü vermiş: 25 Ey-
lül 1935. Fõrsatõ kaçõrmamalõyõm. Hele önce
‘idol’, sonra da tiyatro ya da ders çõkõşlarõn-
da ayaküstü gerçekleşen karşõlaşmalarda, gü-
lüşüyle õşõk saçan bir dost insan olarak ken-
dini sevdirmiş bir tiyatro-
cuysa söz konusu olan…
Engin Cezzar üstüne iki
kitap yazõldõ. Gökhan Ak-
çura’nõn ‘Engin Cezzar
Kitabı’ (1996, Yapõ Kre-
di Yay.) ile İzzeddin Ça-
lışlar’õn ‘Engin Cezzar’ı
Takdimimdir’ (2005,
Doğan Kitap) başlõklõ ça-
lõşmalarõ zengin birer
kaynak oluşturmaktadõr.
Bana düşen, 50 yõlõ aşkõn
bir süredir tiyatromu-
zun gündeminde olan
sanatçõmõza ilişkin ta-
nõklõğõmõ paylaşmak…
Yaşar Kemal’in de-
yişiyle ‘alçakgönüllü
gülümser’ Engin Cez-
zar. Bu ‘gülüş’ hiç
değişmemiştir. Son
karşõlaşmamõz iki yõl
önceydi. Gülriz Su-
ruri’nin yazõp An-
kara Devlet Tiyat-
rosu’nda sahneledi-
ği ‘Fosforlu Cevriye’ müzikalinin
‘açılış’õnõn ardõndan, Akün Sahnesi’nin cadde-
ye açõlan merdivenlerinde dakikalarca söyleşip
gülüşmüştük. Gülriz’i kõzdõrmak için kulağõmõza
oyunla ilgili eleştirilerini fõsõldõyor, Gülriz yak-
laşõp hesap sorunca da, ünlü gülüşünü takõveri-
yordu yüzüne. Kendi deyişiyle ‘tahinle pekmez,
saleple tarçın gibi’ydi onlar…
Engin Cezzar benim ilk Hamlet’imdir. 1957’de
oyunculuk eğitimi için gittiği Yale Üniversite-
si yanõnda, New York’ta ünlü Actor’s Studio’da
da eğitim gören 24 yaşõndaki genç, ülkesine ta-
tile gelmişken ve kõsa sürede ABD’ye geri dön-
meyi planlarken 1 Ekim 1959’da Muhsin Er-
tuğrul’un isteğiyle sahneye çõkõp İstanbul Şe-
hir Tiyatrosu’nda Hamlet’i canlandõrmõş ve bir
anda ülkesinin en ünlü tiyatro sanatçõlarõ arasõ-
na girmiştir. Tam da Hamlet’in olmasõ gerekti-
ği yaştadõr Cezzar. Danimarka prensinin, oyu-
nun tümünü sarõp sarmalayan ‘huzursuz’ ko-
numunu, hõzlõ/enerjik bir söylem içinde, ruh du-
rumunun değişkenlerini tüm ayõrtõlarõyla de-
ğerlendirerek canlandõrmaktadõr. Bundan 50
yõl öncesinin Türkiye’sinde, İstanbul’un dört
bir yanõndan insanlar Cezzar’õ izlemek için
Tepebaşõ Dram Tiyatrosu’na gelmektedir.
Cezzar dõşõnda, başta Ulvi Uraz, pek çok de-
ğerli sanatçõnõn katkõsõyla oluşan Muhsin Er-
tuğrul imzalõ bu ‘Hamlet’ yapõmõ, hiç ke-
sintisiz olarak 200 kez sunularak dünya dü-
zeyinde bir rekora gitmiştir.
Engin Cezzar, tiyatromuzun ilk Keşanlı
Ali’sidir. 31 Mart 1964’te, Gülriz Sururi-Engin
Cezzar Tiyatrosu ‘üstün-yapım’õ olarak Gen-
co Erkal rejisiyle sahneye çõkartõlan, Haldun
Taner’in ‘Keşanı Ali Destanı’ metni, bu ya-
põmõyla, tõpkõ 1959’un ‘Hamlet’i gibi tarih
yazmõş, aylarca kapalõ gişe oynanmõş, yurt-
dõşõnda da sahnelenmişti. (Sururi-Cezzar
çiftinin Zilha ve Ali’deki unutulmaz yo-
rumlarõ, 1988’de yine Erkal’õn rejisiyle çe-
kilen TV filminde bugün de izlenebilir.)
Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu özel-
likle 1960’lõ yõllarda sunduklarõ yapõmlarla,
özel tiyatro olarak ‘öncü’ bir kimlik sergiler.
Nâzım Hikmet’in ‘Ferhat ile Şirin’i, Yaşar
Kemal’in ‘Teneke’si, Haldun Taner’in ‘Zil-
li Zarife’si, Güngör Dilmen’in ‘Kurban’õ gi-
bi önemli oyunlar, ülkemizde ilk kez bu top-
luluğun çabalarõyla gün yüzüne çõkmõş ve ti-
yatro tarihimizdeki yerini almõştõr.
Engin Cezzar yõllar boyunca kendi tiyatro-
sunun oyunlarõnõ sahneledi. Ardõndan da
Devlet Tiyatrolarõ’na yönetmen oldu. Oyun-
culuğunu ise Shakespeare’den Gogol’a, yer-
li ve yabancõ, komedi ve dram, müzikli ya da
belgesel her tür sahne yapõtõnda sürdürdü. Bü-
yük roller yanõnda, kompozisyon rolleri de üst-
lenirken hep ‘kendine özgü’ kalmõştõr. 2003’te
Mustafa Avkıran’õn İstanbul Devlet Ti-
yatrosu’nda sahnelediği Gorki’nin ‘Ayak-
takımı Arasında’ oyunundaki Luka yo-
rumuyla, oyuncu kimliğini bir kez daha
manşetlere taşõyordu. Cezzar’õn aynõ za-
manda, başarõlõ tiyatrocular yetiştirmiş bir
eğitmen olduğunu da unutmayalõm.
Araya Gülriz’in de Engin’in de tiyatro yap-
madõğõ zamanlar girdi. 1970’li yõllarõn bir dö-
neminde Bodrum’da yaşadõlar. Bir Bodrum ta-
tili sõrasõnda, tiyatromuzun iki ‘idol’ünü sah-
nedeki parõltõlõ kimlikleri dõşõnda -yalõn, göste-
rişsiz, alçakgönüllü konumlarõnda- ilk kez gör-
düğümde şaşõrõvermiştim. Oysa, zaman içinde
öğrendim ki, huzuru doğanõn kucağõnda bulan,
yaralarõnõ denizin sevecen kollarõnda iyileştire-
bilen, yaman bir ikilidir onlar…
Birlikte nice güzel, sağlõklõ yaşlara…
H A M L E T ’ İ 2 4 Y A Ş I N D A Y K E N C A N L A N D I R M I Ş V E B İ R A N D A Ü N L E N M İ Ş T İ
EnginCezzar75yaşõnda
Gülriz
Sururi-Engin
Cezzar
Tiyatrosu
özellikle
1960’lı yıllarda
sunduğu
yapımlarla
“öncü” bir
kimlik sergiler.
31 Mart
1964’te dünya
prömiyeri
yapan “Keşanlı
Ali Destanı”
oyunu tarih
yazmıştır.
İstanbul Devlet Senfoni Orkestrasõ sezonun ilk konserini 8 Ekim’de Aya İrini’de verecek
EGEMEN BERKÖZ
2
010 Avrupa Kültür Başkenti İstan-
bul’un sürgündeki orkestrasõ yeni
konser mevsimine hazõr. Atatürk
Kültür Merkezi’nin 2008 Mayõs ayõ sonun-
da 2010 için onarõlõp yenilenmek üzere ka-
patõlmasõyla salonsuz kalan İstanbul Devlet
Senfoni Orkestrasõ bir müzik mevsimini daha,
sürekli salon değiştirmenin, provalarõnõ kon-
ser verdiği salonda yapamamanõn zorluklarõyla
boğuşarak geçirecek. AKM ise bilinen ve bi-
linmeyen, bilinemeyen nedenlerle bomboş, ses-
siz, insansõz bõrakõlmõş, içten içe çürüyüp gi-
diyor Taksim Alanõ’nda olanca görkemiyle.
Yaz ortasõnda yönetim kurulu değişen or-
kestranõn yeni müdürü Ertuğrul Köse ve mü-
dür yardõmcõsõ Emin Özistek’le yoğun bir ça-
lõşmayla kõsa sürede tamamladõklarõ 2010-2011
izlencesini, yeni tasarõlarõnõ ve elbet sorunla-
rõnõ da konuştuk.
Her yõl başka salonlara sürüklenmeyi
AKM’nin yokluğunda artõk kabullenmişler ama
hiç olmazsa İstanbul’un merkezindeki, sürekli
dinleyicilerinin kolay ulaşabileceği Lütfi Kõr-
dar ve Cemal Reşit Rey salonlarõnda verebil-
seler konserlerini! Değişik nedenlerle bu is-
tekleri gerçekleşmemiş, ama Kültür Bakanlõ-
ğõ’nõn desteğiyle bu salonlarda gün alabilirlerse,
ek konserler yapmaya hazõr olduklarõnõ söy-
lüyorlar. Ama en büyük özlemleri en kõsa sü-
rede yuvalarõna, AKM’ye dönmek. Ama, di-
yorlar, boş yapõlar kullanõlan yapõlardan çok
daha hõzlõ eskir. Bu nedenle AKM’nin yeni-
lenmesine artõk gecikmeden başlanmalõ.
Yeni konser mevsimini, geçen yõllarda ol-
duğu gibi, bu yõl da Aya İrini’de açacaklar. 8
Ekim Cuma akşamõ saat 20.00’deki açõlõş kon-
serinde orkestra Andrew Greenwood yöne-
timinde “Carmina Burana”yõ seslendire-
cek. Ankara Devlet Çoksesli Müzik Koro-
su’nun da katõlacağõ konserin solistleri sopra-
no Sirel Yakupoğlu, tenor Erdem Erdoğan
ve bariton Tamer Peker.
15 ve 22 Ekim’de yine Aya İrini’deki kon-
serlerden sonra orkestra 29 Ekim Cumhuriyet
Bayramõ konseriyle Ordu’da Ordu Kültür
Merkezi’nin açõlõşõnõ yapacak.
Kasõmdan mayõsa kadar, her ayõn ilk kon-
seri Kadõköy Belediyesi’nin Caddebostan
Kültür Merkezi’nde, sonraki konserlerse Be-
şiktaş Belediyesi’nin yeni yapõlan Fulya Gös-
teri Merkezi’nde. Buradaki ilk konser olan 12
Kasõm Atatürk’ü Anma Konseri de bu salonun
açõlõş konseri olacak.
LK DSO YOĞUNÇALARI
Fulya Gösteri Merkezi anõlõnca, geçen ha-
ziran ayõnda bu salonda Rahbari yönetimin-
de kaydettikleri yoğunçalarõn ne aşamada ol-
duğunu sordum. Yapõm sonrasõ işlemleri ta-
mamlanmõş, Rahbari onaylayõnca baskõya gi-
rilecekmiş. Bunun anlamõ şu: Ulvi Cemal Er-
kin ile Cemal Reşit Rey’in birer yapõtõnõn ses-
lendirildiği bir İDSO yoğunçalarõ çok yakõn-
da Naxos etiketiyle dünya müzik mağazala-
rõnda satõşa sunulacak.
Türk bestecileri yeni mevsimin iz-
lencesinde de elbet önemli yer alõyor.
Ulvi Cemal Erkin, Ferit Tüzün, Ha-
san Ferit Alnar ve Fazıl Say’õn ya-
põtlarõnõn seslendirileceği konserlerde
orkestrayõ, çalõnacak yapõtlarõ da seçen,
sürekli şefi Naci Özgüç yönetecek.
Özgüç’ün dõşõnda, Ionescu Gala-
ti’den Alexander Rudin’e, Gürer
Aykal’dan Alpaslan Ertüngealp’e,
Türk ve yabancõ değerli şeflerin yö-
neteceği orkestra İdil Biret’ten Efe
Baltacıgil’e, Gülsin Onay’dan Ver-
da Erman’a, Cihat Aşkın’dan Ben-
yamin Sönmez’e, Tuncay Yılmaz’dan Lau-
re Favre Kahn’a, Gilles Appap’tan Sophia
Jaffe’ye, Wolfgang Boetscher’e, pek çok de-
ğerli sanatçõya eşlik edecek.
Yeni yönetimin bir de yarõşma tasarõsõ var:
İDSO Ulusal Genç Solistler Yarõşmasõ. Her yõl
bir çalgõ öbeği için düzenlenecek yarõşmanõn
baştan sona dinleyici önünde yapõlacak olmasõ
en önemli özelliği.
Ertuğrul Köse’nin bir sorusunu aktarmadan
bitirmek istemiyorum. Diyor ki Sayõn Köse:
“Anadolu’nun dört bir yanındaki antik
kentlerin tiyatroları kent nüfusunun beşte
birini alacak büyüklükte. 10 milyon nüfuslu
Avrupa kültür başkentinin tüm salonları
toplam kaç kişilik?” 2010 - 2011 izlencesi
www.idso.gov.tr adresinde bekliyor.
Sürgündekiorkestramevsimehazır
Soldan sağa: Ionescu Galati, Gürer Aykal, Gülsin Onay, İdil Biret.
Cezzar, 1 Ekim 1959’da Muhsin Ertuğrul’un iste-
ğiyle sahneye çıkıp İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda
Hamlet’i canlandırmış ve bir anda ülkesinin en
ünlü tiyatro sanatçıları arasına girmiştir.
Kültür Servisi - Altõ gündür devam
eden Akbank Caz Festivali progra-
mõnda yarõn Nils Petter Molvaer
konserinin yanõ sõra “Akbank Caz
Retrospektif: 20. Yıl Belgeseli
Özel Gösterimi” düzenlenecek.
90’lõ yõllarda ismini duyuran Norveç
modern caz müziğinin temsilcilerin-
den Molvaer, caz, ambient, house ve
elektronik müziği birleştirdiği başa-
rõlõ çalõşmalarõyla biliniyor. Trompet
ve keyboard kompozisyonlarõyla
Molvaer, 90’larda büyük bir patla-
ma yaşayan Brian Eno’nun da başõ-
nõ çektiği caz-elektronik füzyon dal-
gasõna ait bir sanatçõ. 2009 yõlõnda
çõkarttõğõ son albümü “Hamada”;
yine İskandinav müzisyenin karan-
lõk tarafõnõ vurgulayan bir tona sa-
hip. Bu gece saat 21.30’da Molvaer
trompette, Stian Westerhus gitarda,
Audun Klieve davulda Babylon
sahnesinde olacak. Festivalde bu-
gün ayrõca Akbank Caz Festiva-
li’nin 20 yõllõk sürecini anlatan 40
dakikalõk bir belgesel gösterimi
yapõlacak. Saat 19.00’da Akbank
Sanat’ta gerçekleşecek gösterime
katõlõm sayõsõ sõnõrlõ tutulacak. Da-
vetiyeler etkinlik günü etkinlik
saatinden 1 saat öncesinde Akbank
Sanat gişesinden temin edilebilir.
Norveç’in
karanlık sesi
Nils Petter
Molvaer
AKBANK CAZ
FEST VAL ’NDE BUGÜN
11’e 10 Kala’ya bir ödül daha
Kültür Servisi - Yönetmenliğini Pelin
Esmer’in yaptõğõ “11’e 10 Kala”,
Kazakistan’õn Almatõ kentinde düzenlenen
Eurasia Uluslararasõ Film Festivali’nde “En İyi
Yönetmen Ödülü”nün sahibi oldu. Geçtiğimiz
hafta Fukuoka’da Japon izleyicisiyle
buluşan 11’e 10 Kala, önümüzdeki günlerde
festival yolculuğuna Romanya FF
(Romanya), Visoes do Sul FF (Portekiz),
Noordelijk FF (Hollanda), Cinedays FF
(Makedonya) ve Around The World in 14
Films (Almanya) ile devam edecek.
‘Facebook’ aralıkta beyaz perdede
Kültür Servisi - 500 milyondan fazla aktif
kullanõcõsõyla günümüzün iletişim devi olan ve
kurucusu Mark Zuckerberg’i dünyanõn en
zengin insanlarõndan biri yapan Facebook’un
hikâyesi, David Fincher yönetmenliğinde filme
çekildi. “The Social Network” adõyla gösterime
girecek film, Harvard öğrencisi Mark
Zuckerberg’le arkadaşõ Eduardo Saverin’in bir
yurt odasõndan çõkan sosyal paylaşõm ağõ
fikrinin nasõl küresel bir fenomene
dönüştüğünü anlatõyor. Film Türkiye’de 17
Aralõk 2010’da gösterime girecek.
‘3 Köy 3 Gece Sinema’
Kültür Servisi - Biryaşam Kültür ve Ekoloji
Derneği organizasyonuyla, Karadeniz
köylerinde yapõlacak “3 Köy 3 Gece Sinema”
projesi, 1 Ekim’de başlayacak. Üç gün sürecek
etkinliklerde, çevre sorunlarõ ile ilgili
belgeseller, Lazca ve Hemşince kõsa filmler
haricinde, son yõllarda gösterime giren ve
büyük beğeni toplayan, “Pandora’nõn Kutusu”,
“İki Dil Bir Bavul” ve “Karpuz Kabuğundan
Gemiler Yapmak” filmleri de gösterilecek.