20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 22 EYLÜL 2010 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Niçin Hep Kazanıyor? HERKESİN sorusu bu, şu günlerde. Okumuşu okumamışı hep bunu soruyor. Şaşırtıcı olan, okumuşların sorunun yanıtını bilmeyişleridir. Çoğu, okumuşluklarına yakışmayan birtakm yanıtlarla ahkâm kesmeyi sürdürmekte. Özellikle de, Amerika’da uzunca yaşamış ve okumuş olanlar. Onların soruya verilecek yanıtı mutlaka bilmeleri gerekirdi. Mutlaka anımsayacaklardır: Aynı soru, Amerika Birleşik Devletleri başkanlarından Reagan ve W. Bush için de çok soruldu orada. İkisi de başkanlık seçimlerini arka arkaya kazanmışlardı. Eğer ABD’deki düzenin egemenleri Başkan Franklin D. Roosevelt’in ardı ardına dört dönem seçilmiş olmasını sosyal devletin yerleşip kalması açısından tehlikeli sayarak anayasayı değiştirmeselerdi, ikisi de daha defalarca seçilirlerdi. Artık o yol kapandı. Orada işin sırrı başkanlığa soyunanların, olağanüstü ve çok seçkin bir kişi görüntüsü vermek yerine, ortalama “Amerikalı” gibi davranmaya çalışmalarıdır. Yani, herhangi bir vatandaştan pek farklı olmayan, sıradan bir kişi. Aslında çok seçkin, çok iyi yetişmiş olsa bile Herkes gibi konuşan, herkese yakın görünen. Ama, aynı zamanda, Amerikalıların çoğu gibi risk almayı ve gerektiğinde meydan okumayı seven. Bununla birlikte, yobazlığa kaçmayacak ölçüde dindar. En iyi ve en öğretici örnek, kovboy filmlerinin başarılı aktörü Donald Reagan’dır. Çok zeki olduğu bütün ilkokul arkadaşlarınca söylenen ama babası bir kundura satıcısı olduğu için ahım şahım yerlerde okuyamayan Reagan, aktörlüğün verdiği beceriyle ortama Amerikalı rolünü çok iyi oynamış, bu rol sayesinde kitlelerin oyunu alarak en yetkili mevkiye geldikten sonra devletin bütün olanaklarını kullanıp iyi yetişmiş bürokratlardan yararlanmayı bilmiştir. Ortalama Amerikalı görüntüsünü hiç bozmadan. “Tayyip” diyerek biraz küçümsenerek anılan kişinin niçin hep kazandığını anlamaya çalışırken, Amerikalı örneklere bakarak bazı sonuçlar çıkarılabilir. Ne var ki, okyanus ötesindeki bir başka örnek, aslından başka bir rolü oynamanın dramatik, hatta trajik sonuçlarını düşündürür insana.. Geçen yüzyılın unutulmaz Marlyn Monroe’si çok zeki, akıllı ve iyi yetişmiş olmasına karşın, güzelliği akılsızca kullanma rolü olarak “aptal sarışın”ı filmlerde ve yaşamında oynama gözüpekliğini gösterip ün kazanmış olsa da, bu gözüpeklik, böyle bir rolün şizefrenik ağırlığından olacak, onu intihara kadar sürüklemiştir ne yazık ki. PENCERE Taslak!.. 1 982 Anayasasõ’nõn 26 mad- desini değiştiren ve TBMM’de yeterli oyu sağ- layamadõğõ için referanduma sunulan değişiklik yasasõ oylamaya katõlan seçmenlerin yüzde 58’inin “evet” oyu ile kabul edilerek yü- rürlüğe girmiştir. Referandum ama- cõndan saparak bir anayasa değişik- liğinin içeriğinin oylanmasõ yerine hükümete güven oylamasõna dö- nüşmüştür. Referandum sonuçlarõ- nõn, demokrasimizin geleceği açõ- sõndan, çok iyi değerlendirilmesi gerekir. Hiç kimse yanõlõp da yüzde 58 oy oranõnõn seçmenin sosyal ve eko- nomik mutluluğunun sandõğa yan- sõmasõ olarak kabul etmesin. Refe- randum sonucu para ve cemaat gü- cünün AKP iktidarõnõn tüm olum- suzluklarõnõn üstünü örttüğü gerçe- ğini ortaya çõkarmõştõr. Kampanya sürecince AKP çok değişik kay- naklardan topladõğõ büyük miktar- da para ile diğer partilerin tümünün harcamalarõnõn çok üstünde bir har- cama yapabilmiştir. Paranõn gücü- ne cemaatlerin gücü de eklenince “evet” oylarõnõn üstünlüğü günde- me gelmiştir. Şu gerçek artõk kabul edilmelidir ki ülkemizde demokrasi “cemaat- ler demokrasisine” dönüşmektedir. Bireylerin özgür iradeleri yerine ce- maatin “toplu iradesi” seçim san- dõklarõna yansõtõlmaktadõr. Cema- atlerin isteği açõktõr. Atatürk ile başlayan aydõnlanma döneminin, la- ik cumhuriyetin tüm kaleleri yõkõl- malõ dinci siyaset ve bağnaz dünya görüşü aynen Osmanlõ döneminde olduğu gibi devlet yönetimine ege- men olmalõdõr. Batõ’nõn ve uluslar- arasõ kuruluşlarõn gözünü boya- mak için demokrasi biçimsel olarak saklõ tutulmalõ fakat din sosuna batõrõlmõş bir siyaset anlayõşõ de- mokrasinin temelini oluşturmalõdõr. Bunun klasik demokrasinin ku- rumlarõ olan kuvvetler ayrõlõğõ, öz- gür basõn, özerk ünüversite; ba- ğõmsõz yargõ gibi kurumlarla ger- çekleştirilmesi olanaksõz olacağõn- dan tüm bu kurumlarõn üstünde egemen olacak “tek adam” modeli kurulmalõ, ülke onun buyruklarõ doğrultusunda yönetilmelidir. İşte cemaatlerin ve paranõn gücü böyle bir modelin kurulmasõnõn yollarõnõ referandum ile açmõştõr. Okyanus ötesine selamõ bu yolu açan ce- maatin ve paranõn liderine bağlõlõk ve teşekkür olarak algõlamak ve ül- kenin geleceğine bundan böyle ku- rumlarõn değil hangi kişinin yön ve- receğini iyi bilmek gerekir. Referandum sonuçlarõndan ötürü karamsar olmak gerekir mi? Bu so- runun yanõtõ yüzde 42’lik “hayır” oyunun analizinde vardõr. Bu oran muhalefet için önemlidir ve bunun önemli payõ CHP’nindir. MHP’nin Türk-İslam sentezine dayanan ta- banõn İslami kesimi cemaatlerin baskõsõ sonucu MHP’den ayrõlmõş- tõr. Okyanus ötesinden yönetilen cemaat, MHP’nin ideolojisinden güçlü olduğunu kanõtlamõş ve yüz- de 42’lik oy oranõnda MHP’nin pa- yõnõ çok düşürmüştür. Sonuçta “ha- yır” oylarõnõ büyük ölçüde CHP Ge- nel Başkanõ’nõn sergilediği olağan- üstü çaba sağlamõştõr. Demokrasinin geleceğine olumlu bakma seçeneğini bu çaba üstüne kurmak gerekir. Sayõn Kılıçdaroğ- lu’nun siyasete getirdiği olumlu elektrik, dürüst, yoksulun dostu imajõ CHP kurmaylarõ tarafõndan başka girişimlerle de desteklendiği takdirde 2011 de yapõlacak seçime umutla bakõlmasõnõ sağlayabilir. Referandum şu gerçeği ortaya koymuştur ki seçim başarõsõnõ lide- rin tek başõna sağlamasõ olasõ de- ğildir. AKP’nin başarõsõ liderinin de- ğil arkasõna saklanan cemaat ve onun katkõsõ ile partiye akan paranõn başarõsõdõr. CHP’nin referandumda yüzde 30-35 aralõğõnda oy aldõğõnõ kabul edersek bu oyu genel seçime taşõmak ve daha da yülseltmek için sadece Sayõn Kõlõçdaroğlu’nun rüz- gârõ ve karizmasõ yeterli olmayabi- lir. Bunun için CHP’nin yeni atõ- lõmlar sergilemesi gerekir. Kampanya sõrasõnda CHP Genel Başkanõ partisinin yeni projelerin- den, yeni açõlõmlarõndan söz ede- memiştir çünkü partinin bu konuda yeterli hazõrlõğõ yoktur. Bunu için he- men yeni çalõşmalar yapõlacağõ açõk- lanmõştõr. Bu ilk adõm umut verici- dir. CHP gölge kabine kurarak her bakanlõk için uzmanlardan oluşan komisyonlar aracõlõğõ ile o bakanlõ- ğõn iktidar projelerini somutlaştõr- malõdõr. En önemlisi CHP cemaatlerin gü- cüne karşõ emek gücünü partinin ve ideolojisinin ekseni yapmalõdõr. Bu- gün ülkemizde 12 milyon işçi var- dõr ve bunlarõn çok büyük bir bölü- mü örgütsüzdür. CHP bunlarõn örgütü olmalõ ve kuracağõ İşçi Komiteleri ile tüm il ve ilçelerde örgütlenmelidir. CHP top- layacağõ uzmanlar komitesi ile İş Yasasõ, Sosyal Güvenlik Yasasõ, Sendikalar Yasasõ ve Toplu İş Söz- leşmesi yasalarõnõ yeni baştan yaz- malõdõr. CHP çalõşanlara onlarõn partisi olacağõ yolunda umut vermelidir. İş- çi ve memur konfederasyonlarõnõn bu girişimleri engelleme olasõlõğõna karşõ karõncalar gibi toprağõn altõna yani fabrikalara giderek işçi ve me- murla yüz yüze gelmelidir. CHP şu- nu unutmamalõdõr ki emek, cema- atlerden daha güçlüdür. Yeter ki sa- na inansõn ve yanõna gelsin. Bu ya- põldõğõnda emeğin gücü cemaatleri mutlaka yenecektir. Referandum Gerçekleri... Dr. Engin ÜNSAL Tek-Gõda İş Sendikasõ Genel Başkan Danõşmanõ CHP cemaatlerin gücüne karşõ emek gücünü partinin ve ideolojisinin ekseni yapmalõdõr. Bugün ülkemizde 12 milyon işçi vardõr ve bunlarõn çok büyük bir bölümü örgütsüzdür. CHP bunlarõn örgütü olmalõ ve kuracağõ İşçi Komiteleri ile tüm il ve ilçelerde örgütlenmelidir. CHP toplayacağõ uzmanlar komitesi ile İş Yasasõ, Sosyal Güvenlik Yasasõ, Sendikalar Yasasõ ve Toplu İş Sözleşmesi yasalarõnõ yeni baştan yazmalõdõr. CHP çalõşanlara onlarõn partisi olacağõ yolunda umut vermelidir. Günlük yaşamda taslak sözcüğü çeşitli anlamlarda kullanılır. Adam taslağı, avukat taslağı, mühendis taslağı, profesör taslağı, şair taslağı gibi... Bu yönden bakarsak Sayın Profesör Orhan Aldıkaçtı’nın hazırladığı “Anayasa Taslağı” tam bir taslaktır. Cumhurbaşkanını sorumsuzlaştırdıktan sonra olağanüstü yetkilerle donatmak; başbakanı sorumlu kıldıktan sonra cumhurbaşkanına başbakanı “azletme” gücünü vermek kimin aklına gelebilirdi ki? “Serseri” denen (şuna açıkça köle denseydi ya..) yurttaşların özgürlükten yoksun olacaklarını saptayan bir anayasa mantığını okuması yazması olmayan kişiler, hukuk fakültesi öğrencileri, doçentleri üretemezlerdi. Ancak usta ve deneyimli bir hukuk profesörü bu işi becerebilirdi. Nitekim becerdi. Talihsizlik, ekonomiyi Turgut Özal’ın, hukuku Aldıkaçtı’nın ellerine bırakmaktan doğuyor: Birincisi gitti, ikincisinin marifeti ortada. Tarihin vurduğu damgayı kimse değiştiremez. 1924 Anayasası, devrimci anayasadır. Saltanatı ve hilafeti yıkıp yerine cumhuriyeti getiren; insanlığın uyanış çağını vurgulayan vicdan özgürlüğünü içeren; laikliği devletin temel ilkesi yapan sürecin anayasası, Türkiye’nin tarihinde en büyük devrimci belgedir. 1961 Anayasası, demokratik özgürlükleri, sosyal devleti, emekçi haklarını güvencelere bağlamakla çağdaşlık yolunda bir adım niteliği kazanmıştır. Ya 1982’nin Aldıkaçtı taslağı nedir? Çağdaşlığa sırtını çevirerek geriye dönüş özlemlerini dile getiren bu taslak, anayasal hukukun doğal mantığından ve sistem anlayışından da yoksundur. Sınırları belirsiz sözcüklerle hukuk dışı ucuz edebiyat yapmakta; özgürlüklerin kısıtlanmasını, emekçi haklarının kısılmasını, demokrasinin kırpılmasını örtmeye çalışmaktadır. Aldıkaçtı taslağının temel felsefesi kurnazlıktan kaynaklanıyor ve yurttaşı aptal yerine koyuyor. Anayasa sözcüğünün tarihçesi 18’inci yüzyılın ortalarından başlar. Anayasalardan önce de devletler vardı. (Hem de çok güçlü devletler..) Anayasalar, devleti hukuka, yurttaş haklarını güvenceye bağlamak için oluşmuşlardır. Aldıkaçtı taslağı bu tarihsel gerçeği yadsımaktadır. 1961 Anayasası yaklaşık 20 yıl sürdü. Türkiye’nin anayasal tarihinde bu süre en uzunudur. Çünkü 1961 Anayasası’nı benimseyen toplumsal güçler, siyasal partiler, işçi konfederasyonları, üniversiteler, aydınlar vardı. Aldıkaçtı taslağı yasalaşırsa ne kadar sürebilir? Yürütmenin sorumlusu olacak bir başbakan, kendisine sürekli ayakbağı olacak sorumsuz bir cumhurbaşkanına dönüp demez mi ki: - Sayın Cumhurbaşkanım; böyle davranırsanız ben ana muhalefetle anlaşıp parlamentoda üçte ikiyi bulur, anayasayı değiştirerek yetkilerinizi kısarım. Osmanlı’da oyun çoook... Bu durumda cumhurbaşkanı yansızlığını yitirip oyunların içine girecek, ya da iktidar partisine teslim olmak zorunluğunu duyacaktır. Hiç kimse iktidarın gücünü kâğıt üzerindeki maddelerde bulamaz. Toplumsal gerçekler her şeyin üstüne çıkar. Günümüzdeki geçici dengelerin yıllar boyu sürebileceğine inanmak, akıl ve sağduyu işi değildir. Oysa akla ve sağduyuya öylesine gereksinmemiz var ki... (26 Temmuz 1982 günlü yazısı) [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle