23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 31 AĞUSTOS 2010 SALI 16 KÜLTÜR KARŞILAŞMALAR İNCİ ARAL Arabesk yetti artık 1979’un kış ve kan kokan Ankara gecelerinden birinde, Mustafa Ekmekçi ve eşlerimizle Ahmet Say’ın evindeydik. Fazıl’dan söz eden Say, üç yaşında, renkli bilyelerle nota öğrenen dokuz yaşındaki oğlunun artık besteler yaptığını anlatıyordu. Heyecanımıza karşılık gidip Fazıl’ı uykudan kaldırdı ve bize birkaç parça çalmasını istedi. Uykulu gözlerle hiç nazlanmadan piyanonun başına oturan çocuk, “Nasrettin Hoca” çeşitlemelerini çalarken, eğlendi, müziğiyle hepimizi büyüledi. Fazıl’ı hep o geceki haliyle anımsarım. CNN’de Cüneyt Özdemir’le yaptığı söyleşiyi izlerken de o geceye gittim. Üstün yeteneği, çabası ve emeğiyle, o zamandan bu yana kat ettiği yolun ona nasıl bir ruh ve birikim kazandırmış olduğunu her sözü ve haliyle öylesine güçlü ifade ediyordu ki Fazıl Say’ın yalnızca dünya çapında bir piyanist ve besteci değil, aynı zamanda donanımlı bir kültür adamı ve ödün vermez bir yurtsever aydın olduğunu bir daha gördüm. Tartışmayı “yavşaklık” polemiğine indirgeyen arabeskçi tayfasını ve kimi köşe yazarlarının üslup tepkisini baştan beri abartılı buluyorum. Bunca haksızlık ve hukuksuzluğa, hakarete, zulme, baskıya suskunlukla katlananlar Fazıl’ı dişlerine göre buldularsa çok yanıldılar. Arabeskle ilgili düşüncelerinin tümüne katılan biri olarak Say’ın, C. Özdemir’le konuşurken son derece içten, açık ve deneyimli bir tavır sergilemesinden etkilendim. Ayrıca iki tarafın Facebook’taki sert tartışmalarının ardından yeniden bir araya gelerek söyleşiyi karşılıklı incelik ve anlayışla sürdürmeleri de hoşuma gitti. Gelelim arabeske: 1980 darbesiyle, sesini yükseltme hakkı olmayan, hayat alanları sınırlandırılmış bir kitle oluşturma tasarımı da yürürlüğe girmiş, 12 Eylül yerini Turgut Özal iktidarına bıraktığında, toplum sinmişti. Ekonomi, dünya pazarına eklemlenerek iktidar ve para yeni bir ağa - taşra grubuna sunuldu. Bu yeni zengin takımının din ve ticarete odaklı alt kültürü yaygınlaştı. Değişimden nasibini alamayanların yoksullaştığı, köşeyi dönme zihniyetinin tavan yaptığı bu ortamda; yetmişlerin mirası, eziklik, yoksulluk ve mağduriyetin sesi “arabesk” siyaseti de içine aldı ve iktidarın açık sempatisinden nasiplenen yeni şarkıcı, artist grubuyla, yozlaşmış bir kitle müziği iktidarına dönüştü. Özal’ın mas medyayı kullanma biçimi siyaset geleneğini de aşındırmış ve boş söylemleri öne çıkararak önem ve değer kazanan bir “gazeteci-yazar” tipi türemişti. Böylece, 1980’lerde göçün neden olduğu “varoş kentliliği” olarak tanımlanan arabesk, yalnızca lumpenlerin, işsizlerin, toplumun kıyısında kalmışların değil, aydın sayılanların da katılımıyla “kent -merkezli” bir yeni moda niteliği kazandı. Doksanlı yıllarda Türkiye çok yönlü bir dönüşüm ve değişime sahne olurken küresel sermayenin popüler politikalarının ve kültür pazarının da saldırısına uğradı. İnsanlar kendilerine sunulan “tek tip” film, müzik, kitap ürünlerini hızla tüketmekle yükümlü oldular. Ye- iç- seviş, düşünme!, anlayışı gelişti. Bu apolitik tutuma paralel olarak arabeskin sözleri ve melankolik müziği yerini aşk-meşk temalarına bıraktı. Bütün şarkıların ve şarkıcıların birbirine benzediği çoksesliliği bastırıp yok eden bu tek tip müzik, tek tip insanlar üretirken, üstüne bir de “fantezi “ denen acayiplik eklendi. Kuşkusuz herkes dilediği müziği dinlemekte özgürdür. Sorun eğitimsiz, müzik damarı ve duygusu dumura uğratılmış insanın seçme hakkının olup olmadığıdır. Fazıl Say yerinde bir çıkış yapmıştır. Evet, yetti artık! Arabesk piyasasının bıkkınlık getiren feryadına arka çıkmak yerine onu eleştirmek, olmuyorsa kulak tıkamak daha hayırlıdır… aralinaral@gmail.com kultur@cumhuriyet.com.tr E-kitap kullanõmõ ‘okuryazar’lõğõn yaygõnlaşmasõna katkõ sağlar mõ? Hizmet yetiştiremeyece- ğimiz düzeyde büyüyen bir toplumuz. Yaz-boz tahtasõna bir yazõlõp bir silinen ek- sik/yanlõş stratejiler sonu- cunda kötü yönetilen, kötü yönetilmeyi kanõksamõş bir toplum… Bu durumda, ne sağlõk hizmetleri, ne iş ola- naklarõ, ne sosyal güvence ne de eğitim yeterince sağlana- biliyor. Okuryazar sayõsõ kâğõt üs- tünde artmõş görünse de bili- yoruz ki okuma/yazma be- cerisi, TV’de çõğlõklar eşli- ğinde patlatõlan ‘iki sözcük- lü’ sloganlarõ ve gazetelerin baş sayfalarõnõn yarõsõnõ kap- layan ‘göz alıcı’ başlõklarõ okumakla ya da kimi belge- lerin altõna -çoğunlukla oku- madan- ‘okudum’ yazõp adõ- nõ-soyadõnõ, imzasõnõ ekle- mekle sõnõrlõ bir çoğunluğu barõndõrõyor ülkemiz. Dü- şünce dağarcõğõnõ, okuyarak ve doğru biçimde öğrenerek oluşturmaktansa, duyduğu- na inanmakla yetinen, oku- ma-araştõrma-sorgulama edimlerine sõrt çevirdiği için de ‘kolay kandırılabilen’ bir çoğunluk… Demokrasiyi parmak he- sabõna vuran politikacõlarõn çok işine gelen bu ‘okumaz- yazmaz’ çoğunluk, ‘çoğulcu demokrasi’mizin niteliğinin belirleyicisi olmayõ sürdü- rüyor. 1950’li yõllarõn De- mokrat Partili başkanõ Adnan Menderes’e boşuna, ‘Odunu aday göstersem milletveki- li seçtirtirim’ sözü yakõştõ- rõlmamõştõr. Koliler dolusu kitabõ sõrtlanmak zorunda ka- lan ev taşõyõcõlar; ‘Bu kitap- ların hepsini okudun mu’ diye sormazlar boşuna. Ve ki- tap okumayõ ücret karşõlõğõ yapõlan bir işin gereği olarak değerlendiren bir dolu -okur- yazar bellediğimiz- tanõdõk, boşuna, ‘Artık emekli ol- dun, şu kitapları elden çı- karsan da evin biraz fe- rahlasa’ demezler. Okumayõ sevmeyiz ama kitap sahibi olmak da bir ‘sınıfsal ayrıcalık’ sayõlõr. Evini döşerken ‘metre’ ile kitap alõp kütüphane kuran ‘yeni zengin’ duruşu, klasik bir gösterge olarak espri da- ğarõmõza yerleşmiştir. İnişli çõkõşlõ, borçlu harçlõ ve bol krizli ekonomik serüveni- miz içinde ‘köşeyi dönme’ başarõsõnõ gerçekleştireme- yen ‘okumaz-yazmaz’larõ- mõz ise kendilerini elektronik aygõtlara sahip olma yoluyla avutmayõ seçerler. 1950’ler- de Almanya’ya işçi olarak gi- denlerin ilk tatile gelişleriy- le başlayan ‘transistorlu radyo’ furyasõ, o gün bu- gündür, yerini önce siyah beyaz, sonra renkli televiz- yon, sonra -her yeni tekno- lojik beceri eklendiğinde de- ğiştirmecesine- kasetçalar, walkman, cep telefonu ve ‘laptop’ sahibi olma yarõşõ- na bõrakmadõ mõ? Bu yeniliklerin en son çõkan modellerine sahip olmayan- lara -‘büyüklenilerek’- söy- lenen ‘Elalem aya gidiyor, sen daha koyduğum yerde- sin’ klişesi böylece yõllar bo- yunca benzerleri üretilerek kullanõlageldi. ‘Elalem’ de- nilen uluslarõn, okuyarak öğ- renen, düşünme yeteneğini geliştiren, tek yanlõ görüş- lerle yetinmeyip daha ötesini araştõran bireylerin oluştur- duğu birer ‘bilgi toplumu’ ol- ma özelliğine sahip olduğu ise hiç düşünülmedi. Bilgiye ulaşmak için emek verilmelidir oysa. Ekranõ ‘gerçek’ten çok ‘yalan’la renklendiren televizyonun ya da her zaman güvenilir ol- mayan internet bilgilerinin ‘gerçeğin ta kendisi’ olarak değerlendirilmesiyle bilgi bi- rikimi oluşturulmaz. Bilgi toplumunun bireyi olama- mõşsanõz, kullanõmõnõza su- nulan ‘bilgi aktarma’ amaç- lõ teknolojik ürünler, birer pahalõ oyuncak ve ‘statü sim- gesi’ olmaktan öteye gidebi- lir mi? Gündemde ‘statü simgesi’ olmaya aday, yepyeni bir teknolojik oyuncak var. Bi- lindiği gibi, ‘elektronik ki- tap’ (e-kitap) yaftasõ, inter- nete yüklenmiş kitaplar için kullanõlõyor. ‘Yeni oyuncak’ ise pek çok e-kitabõ yükleyip yanõnõzda kolaylõkla taşõya- bileceğiniz bir aygõt. Herhal- de bir süre sonra, “Benimki şu kadar ‘megabyte’ alıyor. Seninki ne kadar alıyor?” benzeri ‘geyik’ yapmalar baş- layacak. Tatile kitap götü- renlere, “Hamallıktan vaz- geçemedin bir türlü. Şunu tut da bak, ne hafif. Tam beş kitap yükledim, plaja bile götürüyorum” diye ha- va atõlacak. Belki ev taşõyõ- cõlarõ bile “Bunca kitapla uğ- raşıp bizi de uğraştıracağı- na, şu aygıtlardan alsana” diye öğüt verecekler. Bu yeni buluşun yaşamõ- mõza girmesiyle okuryazarlõk gelişir mi dersiniz? Belki, duyduğumuzla yetinme alõş- kanlõğõnõn ‘dayanılmaz ko- laylığı’ndan vazgeçersek… Haydi hayõrlõsõ diyelim! Avrupa’nın önde gelen film festivallerinden biri olan “Berlin Uluslararası Film Festivali”nin bu yılki jüri başkanlığına, ünlü oyuncu Isabella Rossellini’nin seçildiği açıklandı. Festival müdürü Dieter Kosslick, Rossellini’nin çok yönlü ve yaratıcı oyunculuğuyla, Avrupa ve Amerika sinemasında önemli bir tecrübeye sahip olduğunu söyledi. “Mavi Kadife” (Blue Velvet), “Vahşi Duygular” (Wild at Heart) ve “Korkusuz” (Fearless) filmlerinde rol alan Rosselini’nin başkanlığını üstleneceği jürinin üyeleri ise açıklanmadı. Berlin Uluslararası Film Festivali 10-20 Şubat 2011 tarihlerinde gerçekleştirilecek. ‘BarajlarGerçeğiveArkeoloji’ Kültür Servisi - Aktüel Arkeoloji dergisi 17. sayõsõnõ “Barajlar Gerçeği ve Arkeoloji” başlõğõ altõnda arkeoloji ve kültürel miras alanlarõnõ tahrip eden barajlara ayõrdõ. Uzun yõllardõr kurtarma kazõlarõ yürüten birçok bilim insanõnõn yaptõğõ çalõşmalar ve bölgede yaşananlar hakkõnda izlenimlerinin ve düşüncelerinin aktarõldõğõ bu özel sayõda Kültür ve Turizm Bakanõ Ertuğrul Günay, Çevre ve Orman Bakanõ Veysel Eroğlu ve DSİ Genel Müdürü Haydar Koçaker ile barajlar üzerine yapõlan üç röportaj da yer alõyor. Dergide binlerce yõl önce kurulmuş ve bugün sular altõnda kalma tehlikesi yaşayan yüzlerce höyüğün hikâyesi de bu tehlike ile yõllardõr mücadele eden arkeologlarõn kaleminden aktarõlõyor. Prof. Dr. Mehmet Özdoğan, çağdaş yaşamõn gereklerinin karşõlanmasõ ile kültürel varlõklarõn korunmasõ arasõndaki çelişkiye dikkat çekerken ICOMOS Türkiye Milli Komitesi Başkanõ Prof. Dr. Nur Akın ise yok olan Fõrat Nehri’nin kültürüne ve insanlarõna odaklanõyor. Dergide gazetemiz yazarõ Özgen Acar ise 19. yüzyõldan bu yana Zeugma’yõ talan eden “köstebeklerin” hikâyesini anlatõyor. Yukarõ Dicle Vadisi’nde Orta Bronz Çağõ’nõn dini merkezi Hirbemerdon Tepe, Anadolu’nun çanak çömleksiz Neolitik Dönemi’ne õşõk tutan Körtik Tepe, Geç Kalkolitik yerleşimi Kuriki Höyük, Vadi’nin tarõma elverişli geniş topraklarõyla her zaman tercih edilen bir yerleşim alanõ olan Kavuşan Höyük ve daha birçok yerleşim birimi ve bu yerleşim birimlerinin yaşadõklarõ tüm olumsuzluklar, bu bölgelerde çalõşmalarõnõ sürdüren akademisyenler tarafõndan okuyuculara sunuluyor. Salon’da yeni sezona ‘merhaba’ Kültür Servisi - İstanbul Kül- tür Sanat Vakfõ’nõn (İKSV) kül- tür sanat hayatõna kazandõrdõğõ performans merkezlerinden Sa- lon, yeni sezonda yoğun bir programla İstanbullu sanatse- verlerle buluşmaya hazõrlanõ- yor. Yeni sezon için Cem Sorguç (CM Mimarlõk) önderliğinde yeniden tasarlanan Salon, 25 Eylül’de seyircilerine kapõlarõnõ yeniden açacak. Etkinliklerin biletleri ise 2 Eylül’de satõşa sunulacak. Salon, yeni sezona 25 Eylül ve 26 Eylül’de cazõn önemli triola- rõndan Medeski, Martin & Wood’un iki konseriyle ‘mer- haba’ diyecek. Tuşlu çalgõlarda John Medeski, vurmalõlarda Billy Martin ve basta Chris Wood’dan oluşan Medeski, Martin & Wood, İstanbullu hay- ranlarõyla uzun bir aradan sonra ilk kez bu konserde buluşacak. Salon, sezonu açar açmaz Ak- bank Caz Festivali kapsamõn- da gerçekleştirilecek iki özel konsere de ev sahipliği yapacak. Baki Duyarlar Onq Band 29 Eylül’de, Oğuz Büyükberber, Simon Nabatov ve Gerry He- mingway ise 6 Ekim’de Sa- lon’da olacak. Salon’da caz konserleri, 16 Ekim’de Türkiye cazõnõn önem- li isimlerinden, piyanist Ayşe Tütüncü ve Elektrik Band’õn vereceği konserle devam edecek. Deneysel rock’tan yola çõkarak caz, saykadelik soul ve funk’a varan Jimi Tenor ve Afrobeat davul geleneğinin yaratõcõlarõn- dan Tony Allen’õn 22 Ekim’de birlikte vereceği konserse caz- severlerin kaçõrmamasõ gereken konserler arasõnda yer alõyor. İndie ve elektronik müzik se- verleri de unutmayan Salon’da 8 Ekim günü Lali Puna ve 9 Ekim’de The Notwist, seneler süren aradan sonra İstanbullu se- venleriyle buluşacak. 15 Ekim’de Fransõz elektronik müzik sahnesinin en heyecan verici topluluklarõndan Ez3kiel, 21 Ekim’de ise son albümü ya- yõmlandõğõndan bu yana İstan- bul’daki ilk konserini verecek olan Brazzaville, Salon’un ko- nuğu olacak. AKTÜEL ARKEOLOJİ DERGİSİNDEN ÖZEL SAYI 25 EYLÜL’DE MEDESKİ, MARTİN & WOOD KONSERİYLE BAŞLIYOR Berlin’de jüri başkanı Isabella Rossellini Yedi tepede şiir rüzgârı Kültür Servisi - İstanbul’un yedi te- pesinde, yedi akşam boyunca İstanbul şiirleri, şiirseverlerle buluşacak. Şai- rin ve şiirin hep barõştan ya- na olmasõna dayandõrõlarak 1 Eylül Dünya Barõş Günü’nde başlayacak olan ve 7 Ey- lül’de sona erecek etkinlikler bir hafta boyunca yedi fark- lõ ve tarihi önemi olan me- kânda gerçekleştirilecek. Türkçe’nin en gelişkin kolla- rõndan olan şiirin gücünün yeniden vurgulanmasõ amaç- lanan etkinlikler süresince, izleyiciler şiir ve müzik din- letileriyle İstanbul için dün- den bugüne yazõlmõş dize- lerle buluşma olanağõ bula- cak. Komşu Yayõnlarõ ve İstanbul 2010 Kültür Baş- kenti Ajansõ tarafõndan gerçekleştirilen etkinlik için Enver Ercan’õn hazõrladõğõ “Bi- zans’tan Günümüze İstanbul Şiir- leri” adlõ seçki de şiirseverlerin be- ğenisine sunulacak. Etkinliğe, arala- rõnda Adnan Özer, Egemen Berköz, Gülseli İnal, Roni Margulies, Tarık Günersel, Gülce Başer, Haydar Er- gülen, Engin Turgut, Ataol Behra- moğlu ve Sennur Sezer’in de bulunduğu yaklaşõk 50 şair, katõlacak. 1 Eylül saat 16.00’da, Sul- tanahmet Meydanõ’nda baş- layacak etkinlikler bir hafta boyunca sõrasõyla Balat Di- mitri Kantemir Müzesi, Sul- tanahmet Kõzlarağasõ Med- resesi, Beyazõt Çõnaraltõ, Sa- matya Meydanõ, Bozdoğan Kemeri Lale Çay Bahçesi ve Kariye Müzesi Pembe Köşk Aile Çay Bahçesi’nde de- vam edecek. Her akşam 17.00’de gerçekleştirilecek olan etkinliklerde konuk- lar, Sezai Sarıoğlu ve Nar Sesleri’nin müziğiyle kar- şõlanacak ve şiir dinletileri- nin ardõndan yönetmenliğini Mihri- ban Çumralı’nõn yaptõğõ şiir tiyatro- sunu izleyebilecek. Etkinlikler Ömer Özgeç ve Güneş Özgeç Yuğnak’õn müzik dinletileriyle son bulacak. ‘BİZANS’TAN GÜNÜMÜZE İSTANBUL ŞİİRLERİ’ Gülce Başer Haydar Ergülen John Cusack Poe rolünde Kültür Servisi - “John Malkovich Olmak”, “Kimlik” ve “Yüksek Sadakat” filmleriyle sinemaseverlerin takdirini toplayan aktör John Cusack, izleyicilerin karşõsõna Amerikan edebiyatõnõn dehalarõndan Edgar Allen Poe’yu canlandõracağõ “The Raven” (Kuzgun) filmiyle çõkmaya hazõrlanõyor. Cusack, filmde “V for Vendetta” filmiyle hafõzalarda yer eden yönetmen James McTeigue ile çalõşacak. Yenice’de ‘Barış’ paneli Kültür Servisi - Mersin Yenice Belediyesi tarafõndan düzenlenen “7. Barõş ve Kültür Festivali”, yarõn düzenlenecek ‘barõş’ konulu panelle sona eriyor. 1 Eylül Dünya Barõş Günü’nde saat 16.00’da Yenice’deki İnönü- Churchill Barõş Parkõ’nda düzenlenecek panelin başlõğõ “Barõş İçinde Birlikte Yaşama” olacak. Haşmet Biçer’in yöneteceği panele konuşmacõ olarak eski DİSK Genel Başkanõ Kemal Türkler’in kõzõ Nilgün Türkler, mizah ve çocuk kitaplarõ yazarõ Savaş Ünlü ile mizah yazarõ ve karikatürist Cihan Demirci katõlacaklar. Luc Besson Türkiye’ye geliyor Kültür Servisi - Bu yõl ilk kez 24 Eylül - 1 Ekim tarihleri arasõnda Beyoğlu Sinemasõ’nda gerçekleştirilecek Uluslararasõ Genç Kõsa Filmler Festivali’nin (ITS’FF - International Teen Shorts Film Festival) onur konuğu ünlü senarist, yapõmcõ, yönetmen Luc Besson olacak. Festival süresince İstanbul’da konuk edilecek olan Besson’un genç bir yönetmen adayõ olduğu zamanlarõnda çektiği, kõsa filmlerinden oluşan bir seans da festivalde yer alacak. Salon’un 8 Ekim’deki konuğu indie ve elektronik müziğin genç temsilcilerinden Lali Puna olacak. Bilgi toplumunun bireyi olamamõşsanõz, kullanõmõnõza sunulan ‘bilgi aktarma’ amaçlõ teknolojik ürünler, birer pahalõ oyuncak ve ‘statü simgesi’ olmaktan öteye gidemez. Bilgitoplumununbireyiolmak
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle