Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 31 AĞUSTOS 2010 SALI
16 KÜLTÜR
KARŞILAŞMALAR
İNCİ ARAL
Arabesk yetti artık
1979’un kış ve kan kokan Ankara
gecelerinden birinde, Mustafa Ekmekçi ve
eşlerimizle Ahmet Say’ın evindeydik. Fazıl’dan
söz eden Say, üç yaşında, renkli bilyelerle nota
öğrenen dokuz yaşındaki oğlunun artık
besteler yaptığını anlatıyordu. Heyecanımıza
karşılık gidip Fazıl’ı uykudan kaldırdı ve bize
birkaç parça çalmasını istedi. Uykulu gözlerle
hiç nazlanmadan piyanonun başına oturan
çocuk, “Nasrettin Hoca” çeşitlemelerini
çalarken, eğlendi, müziğiyle hepimizi büyüledi.
Fazıl’ı hep o geceki haliyle anımsarım.
CNN’de Cüneyt Özdemir’le yaptığı söyleşiyi
izlerken de o geceye gittim. Üstün yeteneği,
çabası ve emeğiyle, o zamandan bu yana kat
ettiği yolun ona nasıl bir ruh ve birikim
kazandırmış olduğunu her sözü ve haliyle
öylesine güçlü ifade ediyordu ki Fazıl Say’ın
yalnızca dünya çapında bir piyanist ve besteci
değil, aynı zamanda donanımlı bir kültür adamı
ve ödün vermez bir yurtsever aydın olduğunu
bir daha gördüm.
Tartışmayı “yavşaklık” polemiğine indirgeyen
arabeskçi tayfasını ve kimi köşe yazarlarının
üslup tepkisini baştan beri abartılı buluyorum.
Bunca haksızlık ve hukuksuzluğa, hakarete,
zulme, baskıya suskunlukla katlananlar Fazıl’ı
dişlerine göre buldularsa çok yanıldılar.
Arabeskle ilgili düşüncelerinin tümüne
katılan biri olarak Say’ın, C. Özdemir’le
konuşurken son derece içten, açık ve
deneyimli bir tavır sergilemesinden etkilendim.
Ayrıca iki tarafın Facebook’taki sert
tartışmalarının ardından yeniden bir araya
gelerek söyleşiyi karşılıklı incelik ve anlayışla
sürdürmeleri de hoşuma gitti.
Gelelim arabeske:
1980 darbesiyle, sesini yükseltme hakkı
olmayan, hayat alanları sınırlandırılmış bir kitle
oluşturma tasarımı da yürürlüğe girmiş, 12
Eylül yerini Turgut Özal iktidarına bıraktığında,
toplum sinmişti. Ekonomi, dünya pazarına
eklemlenerek iktidar ve para yeni bir ağa -
taşra grubuna sunuldu. Bu yeni zengin
takımının din ve ticarete odaklı alt kültürü
yaygınlaştı. Değişimden nasibini alamayanların
yoksullaştığı, köşeyi dönme zihniyetinin tavan
yaptığı bu ortamda; yetmişlerin mirası, eziklik,
yoksulluk ve mağduriyetin sesi “arabesk”
siyaseti de içine aldı ve iktidarın açık
sempatisinden nasiplenen yeni şarkıcı, artist
grubuyla, yozlaşmış bir kitle müziği iktidarına
dönüştü.
Özal’ın mas medyayı kullanma biçimi siyaset
geleneğini de aşındırmış ve boş söylemleri öne
çıkararak önem ve değer kazanan bir
“gazeteci-yazar” tipi türemişti. Böylece,
1980’lerde göçün neden olduğu “varoş
kentliliği” olarak tanımlanan arabesk, yalnızca
lumpenlerin, işsizlerin, toplumun kıyısında
kalmışların değil, aydın sayılanların da
katılımıyla “kent -merkezli” bir yeni moda
niteliği kazandı.
Doksanlı yıllarda Türkiye çok yönlü bir
dönüşüm ve değişime sahne olurken küresel
sermayenin popüler politikalarının ve kültür
pazarının da saldırısına uğradı. İnsanlar
kendilerine sunulan “tek tip” film, müzik, kitap
ürünlerini hızla tüketmekle yükümlü oldular.
Ye- iç- seviş, düşünme!, anlayışı gelişti. Bu
apolitik tutuma paralel olarak arabeskin sözleri
ve melankolik müziği yerini aşk-meşk
temalarına bıraktı. Bütün şarkıların ve
şarkıcıların birbirine benzediği çoksesliliği
bastırıp yok eden bu tek tip müzik, tek tip
insanlar üretirken, üstüne bir de “fantezi “
denen acayiplik eklendi.
Kuşkusuz herkes dilediği müziği dinlemekte
özgürdür. Sorun eğitimsiz, müzik damarı ve
duygusu dumura uğratılmış insanın seçme
hakkının olup olmadığıdır. Fazıl Say yerinde bir
çıkış yapmıştır. Evet, yetti artık! Arabesk
piyasasının bıkkınlık getiren feryadına arka
çıkmak yerine onu eleştirmek, olmuyorsa
kulak tıkamak daha hayırlıdır…
aralinaral@gmail.com
kultur@cumhuriyet.com.tr
E-kitap kullanõmõ ‘okuryazar’lõğõn yaygõnlaşmasõna katkõ sağlar mõ?
Hizmet yetiştiremeyece-
ğimiz düzeyde büyüyen bir
toplumuz. Yaz-boz tahtasõna
bir yazõlõp bir silinen ek-
sik/yanlõş stratejiler sonu-
cunda kötü yönetilen, kötü
yönetilmeyi kanõksamõş bir
toplum… Bu durumda, ne
sağlõk hizmetleri, ne iş ola-
naklarõ, ne sosyal güvence ne
de eğitim yeterince sağlana-
biliyor.
Okuryazar sayõsõ kâğõt üs-
tünde artmõş görünse de bili-
yoruz ki okuma/yazma be-
cerisi, TV’de çõğlõklar eşli-
ğinde patlatõlan ‘iki sözcük-
lü’ sloganlarõ ve gazetelerin
baş sayfalarõnõn yarõsõnõ kap-
layan ‘göz alıcı’ başlõklarõ
okumakla ya da kimi belge-
lerin altõna -çoğunlukla oku-
madan- ‘okudum’ yazõp adõ-
nõ-soyadõnõ, imzasõnõ ekle-
mekle sõnõrlõ bir çoğunluğu
barõndõrõyor ülkemiz. Dü-
şünce dağarcõğõnõ, okuyarak
ve doğru biçimde öğrenerek
oluşturmaktansa, duyduğu-
na inanmakla yetinen, oku-
ma-araştõrma-sorgulama
edimlerine sõrt çevirdiği için
de ‘kolay kandırılabilen’
bir çoğunluk…
Demokrasiyi parmak he-
sabõna vuran politikacõlarõn
çok işine gelen bu ‘okumaz-
yazmaz’ çoğunluk, ‘çoğulcu
demokrasi’mizin niteliğinin
belirleyicisi olmayõ sürdü-
rüyor. 1950’li yõllarõn De-
mokrat Partili başkanõ Adnan
Menderes’e boşuna, ‘Odunu
aday göstersem milletveki-
li seçtirtirim’ sözü yakõştõ-
rõlmamõştõr. Koliler dolusu
kitabõ sõrtlanmak zorunda ka-
lan ev taşõyõcõlar; ‘Bu kitap-
ların hepsini okudun mu’
diye sormazlar boşuna. Ve ki-
tap okumayõ ücret karşõlõğõ
yapõlan bir işin gereği olarak
değerlendiren bir dolu -okur-
yazar bellediğimiz- tanõdõk,
boşuna, ‘Artık emekli ol-
dun, şu kitapları elden çı-
karsan da evin biraz fe-
rahlasa’ demezler.
Okumayõ sevmeyiz ama
kitap sahibi olmak da bir
‘sınıfsal ayrıcalık’ sayõlõr.
Evini döşerken ‘metre’ ile
kitap alõp kütüphane kuran
‘yeni zengin’ duruşu, klasik
bir gösterge olarak espri da-
ğarõmõza yerleşmiştir. İnişli
çõkõşlõ, borçlu harçlõ ve bol
krizli ekonomik serüveni-
miz içinde ‘köşeyi dönme’
başarõsõnõ gerçekleştireme-
yen ‘okumaz-yazmaz’larõ-
mõz ise kendilerini elektronik
aygõtlara sahip olma yoluyla
avutmayõ seçerler. 1950’ler-
de Almanya’ya işçi olarak gi-
denlerin ilk tatile gelişleriy-
le başlayan ‘transistorlu
radyo’ furyasõ, o gün bu-
gündür, yerini önce siyah
beyaz, sonra renkli televiz-
yon, sonra -her yeni tekno-
lojik beceri eklendiğinde de-
ğiştirmecesine- kasetçalar,
walkman, cep telefonu ve
‘laptop’ sahibi olma yarõşõ-
na bõrakmadõ mõ?
Bu yeniliklerin en son çõkan
modellerine sahip olmayan-
lara -‘büyüklenilerek’- söy-
lenen ‘Elalem aya gidiyor,
sen daha koyduğum yerde-
sin’ klişesi böylece yõllar bo-
yunca benzerleri üretilerek
kullanõlageldi. ‘Elalem’ de-
nilen uluslarõn, okuyarak öğ-
renen, düşünme yeteneğini
geliştiren, tek yanlõ görüş-
lerle yetinmeyip daha ötesini
araştõran bireylerin oluştur-
duğu birer ‘bilgi toplumu’ ol-
ma özelliğine sahip olduğu ise
hiç düşünülmedi.
Bilgiye ulaşmak için emek
verilmelidir oysa. Ekranõ
‘gerçek’ten çok ‘yalan’la
renklendiren televizyonun ya
da her zaman güvenilir ol-
mayan internet bilgilerinin
‘gerçeğin ta kendisi’ olarak
değerlendirilmesiyle bilgi bi-
rikimi oluşturulmaz. Bilgi
toplumunun bireyi olama-
mõşsanõz, kullanõmõnõza su-
nulan ‘bilgi aktarma’ amaç-
lõ teknolojik ürünler, birer
pahalõ oyuncak ve ‘statü sim-
gesi’ olmaktan öteye gidebi-
lir mi?
Gündemde ‘statü simgesi’
olmaya aday, yepyeni bir
teknolojik oyuncak var. Bi-
lindiği gibi, ‘elektronik ki-
tap’ (e-kitap) yaftasõ, inter-
nete yüklenmiş kitaplar için
kullanõlõyor. ‘Yeni oyuncak’
ise pek çok e-kitabõ yükleyip
yanõnõzda kolaylõkla taşõya-
bileceğiniz bir aygõt. Herhal-
de bir süre sonra, “Benimki
şu kadar ‘megabyte’ alıyor.
Seninki ne kadar alıyor?”
benzeri ‘geyik’ yapmalar baş-
layacak. Tatile kitap götü-
renlere, “Hamallıktan vaz-
geçemedin bir türlü. Şunu
tut da bak, ne hafif. Tam
beş kitap yükledim, plaja
bile götürüyorum” diye ha-
va atõlacak. Belki ev taşõyõ-
cõlarõ bile “Bunca kitapla uğ-
raşıp bizi de uğraştıracağı-
na, şu aygıtlardan alsana”
diye öğüt verecekler.
Bu yeni buluşun yaşamõ-
mõza girmesiyle okuryazarlõk
gelişir mi dersiniz? Belki,
duyduğumuzla yetinme alõş-
kanlõğõnõn ‘dayanılmaz ko-
laylığı’ndan vazgeçersek…
Haydi hayõrlõsõ diyelim!
Avrupa’nın önde gelen
film festivallerinden biri
olan “Berlin Uluslararası
Film Festivali”nin bu yılki
jüri başkanlığına, ünlü
oyuncu Isabella
Rossellini’nin seçildiği
açıklandı. Festival
müdürü Dieter Kosslick,
Rossellini’nin çok yönlü
ve yaratıcı
oyunculuğuyla, Avrupa ve
Amerika sinemasında
önemli bir tecrübeye sahip
olduğunu söyledi. “Mavi
Kadife” (Blue Velvet), “Vahşi
Duygular” (Wild at Heart) ve
“Korkusuz” (Fearless)
filmlerinde rol alan
Rosselini’nin başkanlığını
üstleneceği jürinin üyeleri ise
açıklanmadı. Berlin Uluslararası
Film Festivali 10-20 Şubat 2011
tarihlerinde
gerçekleştirilecek.
‘BarajlarGerçeğiveArkeoloji’
Kültür Servisi - Aktüel Arkeoloji
dergisi 17. sayõsõnõ “Barajlar
Gerçeği ve Arkeoloji” başlõğõ altõnda
arkeoloji ve kültürel miras alanlarõnõ
tahrip eden barajlara ayõrdõ.
Uzun yõllardõr kurtarma kazõlarõ
yürüten birçok bilim insanõnõn yaptõğõ
çalõşmalar ve bölgede yaşananlar
hakkõnda
izlenimlerinin ve
düşüncelerinin
aktarõldõğõ bu özel
sayõda Kültür ve
Turizm Bakanõ
Ertuğrul Günay,
Çevre ve Orman
Bakanõ Veysel
Eroğlu ve DSİ Genel
Müdürü Haydar
Koçaker ile barajlar
üzerine yapõlan üç
röportaj da yer alõyor.
Dergide binlerce yõl
önce kurulmuş ve
bugün sular altõnda
kalma tehlikesi
yaşayan yüzlerce
höyüğün hikâyesi de
bu tehlike ile yõllardõr mücadele eden
arkeologlarõn kaleminden aktarõlõyor.
Prof. Dr. Mehmet Özdoğan, çağdaş
yaşamõn gereklerinin karşõlanmasõ ile
kültürel varlõklarõn korunmasõ
arasõndaki çelişkiye dikkat çekerken
ICOMOS Türkiye Milli Komitesi
Başkanõ Prof. Dr. Nur Akın ise yok
olan Fõrat Nehri’nin kültürüne ve
insanlarõna odaklanõyor. Dergide
gazetemiz yazarõ Özgen Acar ise 19.
yüzyõldan bu yana Zeugma’yõ talan
eden “köstebeklerin” hikâyesini
anlatõyor.
Yukarõ Dicle
Vadisi’nde Orta
Bronz Çağõ’nõn
dini merkezi
Hirbemerdon
Tepe,
Anadolu’nun
çanak çömleksiz
Neolitik
Dönemi’ne õşõk
tutan Körtik Tepe,
Geç Kalkolitik
yerleşimi Kuriki
Höyük, Vadi’nin
tarõma elverişli
geniş
topraklarõyla her
zaman tercih
edilen bir
yerleşim alanõ
olan Kavuşan Höyük ve daha birçok
yerleşim birimi ve bu yerleşim
birimlerinin yaşadõklarõ tüm
olumsuzluklar, bu bölgelerde
çalõşmalarõnõ sürdüren akademisyenler
tarafõndan okuyuculara sunuluyor.
Salon’da yeni sezona ‘merhaba’
Kültür Servisi - İstanbul Kül-
tür Sanat Vakfõ’nõn (İKSV) kül-
tür sanat hayatõna kazandõrdõğõ
performans merkezlerinden Sa-
lon, yeni sezonda yoğun bir
programla İstanbullu sanatse-
verlerle buluşmaya hazõrlanõ-
yor.
Yeni sezon için Cem Sorguç
(CM Mimarlõk) önderliğinde
yeniden tasarlanan Salon, 25
Eylül’de seyircilerine kapõlarõnõ
yeniden açacak. Etkinliklerin
biletleri ise 2 Eylül’de satõşa
sunulacak.
Salon, yeni sezona 25 Eylül ve
26 Eylül’de cazõn önemli triola-
rõndan Medeski, Martin &
Wood’un iki konseriyle ‘mer-
haba’ diyecek. Tuşlu çalgõlarda
John Medeski, vurmalõlarda
Billy Martin ve basta Chris
Wood’dan oluşan Medeski,
Martin & Wood, İstanbullu hay-
ranlarõyla uzun bir aradan sonra
ilk kez bu konserde buluşacak.
Salon, sezonu açar açmaz Ak-
bank Caz Festivali kapsamõn-
da gerçekleştirilecek iki özel
konsere de ev sahipliği yapacak.
Baki Duyarlar Onq Band 29
Eylül’de, Oğuz Büyükberber,
Simon Nabatov ve Gerry He-
mingway ise 6 Ekim’de Sa-
lon’da olacak.
Salon’da caz konserleri, 16
Ekim’de Türkiye cazõnõn önem-
li isimlerinden, piyanist Ayşe
Tütüncü ve Elektrik Band’õn
vereceği konserle devam edecek.
Deneysel rock’tan yola çõkarak
caz, saykadelik soul ve funk’a
varan Jimi Tenor ve Afrobeat
davul geleneğinin yaratõcõlarõn-
dan Tony Allen’õn 22 Ekim’de
birlikte vereceği konserse caz-
severlerin kaçõrmamasõ gereken
konserler arasõnda yer alõyor.
İndie ve elektronik müzik se-
verleri de unutmayan Salon’da 8
Ekim günü Lali Puna ve 9
Ekim’de The Notwist, seneler
süren aradan sonra İstanbullu se-
venleriyle buluşacak.
15 Ekim’de Fransõz elektronik
müzik sahnesinin en heyecan
verici topluluklarõndan Ez3kiel,
21 Ekim’de ise son albümü ya-
yõmlandõğõndan bu yana İstan-
bul’daki ilk konserini verecek
olan Brazzaville, Salon’un ko-
nuğu olacak.
AKTÜEL ARKEOLOJİ DERGİSİNDEN ÖZEL SAYI 25 EYLÜL’DE MEDESKİ, MARTİN & WOOD KONSERİYLE BAŞLIYOR
Berlin’de jüri başkanı
Isabella Rossellini
Yedi tepede şiir rüzgârı
Kültür Servisi - İstanbul’un yedi te-
pesinde, yedi akşam boyunca İstanbul
şiirleri, şiirseverlerle buluşacak. Şai-
rin ve şiirin hep barõştan ya-
na olmasõna dayandõrõlarak 1
Eylül Dünya Barõş Günü’nde
başlayacak olan ve 7 Ey-
lül’de sona erecek etkinlikler
bir hafta boyunca yedi fark-
lõ ve tarihi önemi olan me-
kânda gerçekleştirilecek.
Türkçe’nin en gelişkin kolla-
rõndan olan şiirin gücünün
yeniden vurgulanmasõ amaç-
lanan etkinlikler süresince,
izleyiciler şiir ve müzik din-
letileriyle İstanbul için dün-
den bugüne yazõlmõş dize-
lerle buluşma olanağõ bula-
cak. Komşu Yayõnlarõ ve
İstanbul 2010 Kültür Baş-
kenti Ajansõ tarafõndan
gerçekleştirilen etkinlik
için Enver Ercan’õn hazõrladõğõ “Bi-
zans’tan Günümüze İstanbul Şiir-
leri” adlõ seçki de şiirseverlerin be-
ğenisine sunulacak. Etkinliğe, arala-
rõnda Adnan Özer, Egemen Berköz,
Gülseli İnal, Roni Margulies, Tarık
Günersel, Gülce Başer, Haydar Er-
gülen, Engin Turgut, Ataol Behra-
moğlu ve Sennur Sezer’in de
bulunduğu yaklaşõk 50 şair,
katõlacak.
1 Eylül saat 16.00’da, Sul-
tanahmet Meydanõ’nda baş-
layacak etkinlikler bir hafta
boyunca sõrasõyla Balat Di-
mitri Kantemir Müzesi, Sul-
tanahmet Kõzlarağasõ Med-
resesi, Beyazõt Çõnaraltõ, Sa-
matya Meydanõ, Bozdoğan
Kemeri Lale Çay Bahçesi ve
Kariye Müzesi Pembe Köşk
Aile Çay Bahçesi’nde de-
vam edecek. Her akşam
17.00’de gerçekleştirilecek
olan etkinliklerde konuk-
lar, Sezai Sarıoğlu ve Nar
Sesleri’nin müziğiyle kar-
şõlanacak ve şiir dinletileri-
nin ardõndan yönetmenliğini Mihri-
ban Çumralı’nõn yaptõğõ şiir tiyatro-
sunu izleyebilecek. Etkinlikler Ömer
Özgeç ve Güneş Özgeç Yuğnak’õn
müzik dinletileriyle son bulacak.
‘BİZANS’TAN GÜNÜMÜZE İSTANBUL ŞİİRLERİ’
Gülce Başer
Haydar Ergülen
John Cusack Poe rolünde
Kültür Servisi - “John Malkovich Olmak”,
“Kimlik” ve “Yüksek Sadakat” filmleriyle
sinemaseverlerin takdirini toplayan aktör John
Cusack, izleyicilerin karşõsõna Amerikan
edebiyatõnõn dehalarõndan Edgar Allen Poe’yu
canlandõracağõ “The Raven” (Kuzgun) filmiyle
çõkmaya hazõrlanõyor. Cusack, filmde “V for
Vendetta” filmiyle hafõzalarda yer eden yönetmen
James McTeigue ile çalõşacak.
Yenice’de ‘Barış’ paneli
Kültür Servisi - Mersin Yenice Belediyesi
tarafõndan düzenlenen “7. Barõş ve Kültür
Festivali”, yarõn düzenlenecek ‘barõş’ konulu
panelle sona eriyor. 1 Eylül Dünya Barõş
Günü’nde saat 16.00’da Yenice’deki İnönü-
Churchill Barõş Parkõ’nda düzenlenecek panelin
başlõğõ “Barõş İçinde Birlikte Yaşama” olacak.
Haşmet Biçer’in yöneteceği panele konuşmacõ
olarak eski DİSK Genel Başkanõ Kemal Türkler’in
kõzõ Nilgün Türkler, mizah ve çocuk kitaplarõ
yazarõ Savaş Ünlü ile mizah yazarõ ve karikatürist
Cihan Demirci katõlacaklar.
Luc Besson Türkiye’ye geliyor
Kültür Servisi - Bu yõl ilk kez
24 Eylül - 1 Ekim tarihleri
arasõnda Beyoğlu Sinemasõ’nda
gerçekleştirilecek Uluslararasõ
Genç Kõsa Filmler Festivali’nin
(ITS’FF - International Teen
Shorts Film Festival) onur konuğu
ünlü senarist, yapõmcõ, yönetmen
Luc Besson olacak. Festival
süresince İstanbul’da konuk
edilecek olan Besson’un genç bir yönetmen adayõ
olduğu zamanlarõnda çektiği, kõsa filmlerinden
oluşan bir seans da festivalde yer alacak.
Salon’un 8 Ekim’deki konuğu indie ve elektronik müziğin
genç temsilcilerinden Lali Puna olacak.
Bilgi
toplumunun bireyi
olamamõşsanõz,
kullanõmõnõza
sunulan ‘bilgi
aktarma’ amaçlõ
teknolojik ürünler,
birer pahalõ
oyuncak ve ‘statü
simgesi’ olmaktan
öteye gidemez.
Bilgitoplumununbireyiolmak