23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc yahoo.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com 31 AĞUSTOS 2010 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 Pamuklu Mustafa Pınar: “Anayasadan çok fazla anlamadığını söyleyen Orhan Pamuk, referandumda ‘evet’ diyecekmiş. Adama anladığı kadarı yetiyor! Ne de olsa Nobelli.” Ağlamacı! Gülfatma Carlık: “İlker Başbuğ da, Bülent Arınç gibi ağlamaya başladı. Halka karşı körle yatan ağlayarak kalkar!” Kaçak Avni Kurtuldu: “Recep, Kılıçdaroğlu’na ‘Parlamentonun yüzde 65’ine sahibiz sana bir gıdım su içirmeyiz orada’ demiş. Belli ki Recep tramvaydan inmiş; zaten kaçak binmişti! “TÜRKİYE Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz” demişti Mustafa Kemal Atatürk. Çevresinde “şeyh” diye tanınan Salih Kunter ise şöyle diyor: “Ben müftü olan babamdan öğrendiğim dini ilimleri aralarında imam, müftü, vaiz, hâkim, savcı, avukat ve profesörlerin de olduğu çok sayıda insana öğretiyorum. Ankara’da beni savunan 40 avukat da bu talebelerden. Beni dinleyenler arasında istihbaratçılar da vardır. Bazıları halen akşamları evime bu ilimleri öğrenmek için gelirler. Alparslan Arslan’ı Danıştay saldırısından beş ay önce bana getiren avukat arkadaşı ve yıllardır en yakınımda olanlardan Süleyman Esen’dir...” Eski istihbaratçı polis müdürü Hanefi Avcı Haliç’te Yaşayan Simonlar kitabında “Polis onun (eski imam, şeyh Salih Kunter) azmettirici olduğunu biliyordu ama soruşturma engellendi” diyor. Tıp Kurumu Genel Sekreteri Dr. Ali Rıza Üçer ise böylesi bir tablo karşısında “Şeyhin müridi olan savcı, hakim, profesör, avukat ve istihbaratçılar kimler acaba? Neden bu konunun üzerine gidecek bir cumhuriyet savcısı ortaya çıkmıyor veya çıkamıyor” diyor. Belli ki Atatürk’ten korkuyor! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” BİR başbakan yardımcısının yani Bülent Arınç’ın, bir ana muhalefet partisi genel başkanına yani Kemal Kılıçdaroğlu’na “ikiye bükülüyor zavallı” diyebilmesi için çaresizlik bataklığında debeleniyor olması gerekir” diyor Necati Cebe ve şöyle devam ediyor: “Yargıyı ele geçirerek hesap vermekten kurtulmak, ülkeyi diledikleri gibi yönetmek isteyen dikta özlemcilerinin yüreğine Kemal Kılıçdaroğlu’nun korku saldığı anlaşılıyor. Açıkça söyleyin evet mi hayır mı; tarafsız olursanız defterinizi dürerim tehditleri; ağustos sıcağında halka kömür dağıtımı; türbelerde evet kampanyaları; devletin tüm olanaklarını tepe tepe kullanma, oylamayı oylama olmaktan çıkaran yasadışı tutum ve davranışlar, tüm bunlar korkunun dağları aştığını açık ve net bir biçimde göstermektedir. Korkuyorlar, korktukça yanlışlarına yeni yanlışlar ekliyorlar. İktidara gelir gelmez, kaldırma sözü verdikleri dokunulmazlıkların arkasına sığınarak eski suç dosyalarına yenilerini eklediler. Ballı krediler, ihale yolsuzlukları, nüfuz ticareti, imar planı değişiklikleri, şeytanın dahi aklına gelmeyecek bin bir yolla zenginleştiler, yakınlarını ve yandaşlarını zenginleştirdiler. İktidardan gitme ihtimali ufukta belirince, gitmemenin, hesap vermekten kurtulmanın yolunu aradılar ve akıllarınca kurtuluşu bir anayasa değişikliği ile yargıyı ele geçirmekte buldular. Demokrasi tarihinde, oyu yüzde 30’lara düşmüş bir iktidarın, Meclis’teki geçici çoğunluğuna dayanarak, tek başına, kendine göre bir anayasa değişikliğini topluma dayatmasına dünya ilk kez tanık olmaktadır. Üstelik Meclis’teki çoğunluk, hak edilmiş bir çoğunluk da değildir. Bu çoğunluğun 12 Eylül kalıntısı antidemokratik ucube bir seçim yasası sayesinde elde edildiği herkesçe bilinen bir gerçektir. Bülent Arınç, bir yandan da Süleyman Demirel’e ve Hüsamettin Cindoruk’a bindiriyor. Arınç ve benzerlerinin Adnan Menderes’i göklere çıkarırken Menderes’in siyasi mirasçılarını yerin dibine batırmaları ancak korkunun verdiği şaşkınlıkla açıklanabilir. Demirel ve Cindoruk, evet cephesinde yer almadıkları için Arınç’ın saldırısına hedef olmaktadır. Bu saldırı, saldırıya uğrayanlar için şereftir!” Debelenirken Memura 20 lira aile yardımı: Ödemeler camilerin avlusunda! YağmurDeniz MAVİ SÜRGÜN SERDAR KIZIK İskambil Şatoları Çökerken... Rize’nin Gündoğdu beldesinde yaşanan sel ve heyelan “felaketindeki” manzaraları gördünüz. Bundan sonra benzerlerine daha sık tanık olacaksınız, ne yazık! Yamaçlara, dere kenarlarına yapılan çirkin apartmanlar, iskambil kâğıdı gibi yıkıldı. Toprak aktı, 13 yurttaş öldü. Kayıplara bile günlerce ulaşılamadı. İktidar sahipleri “Ne yapalım bu bir felaket, kader” dediler, aşırı yağışı örnek gösterip. Yeraltında yaşamını yitiren madencilere de “Güzel öldüler” demişlerdi, önceden. Kader mi acaba? Son 5 yılda Gündoğdu beldesi, bu “felaketi” 3 kez yaşadı. “Gelsin” diye hazırlanan, geliyorum diyen bir “felaket” söz konusu aslında. O binalar çoğunlukla ruhsatlı. Mimarı var, mühendisi var. Rize Belediyesi’nden oturma raporları var. Ama “karton evler” gibi sürüklendi beton binalar... Suçlu kim? Kendi cinayetlerine “kader” diyenler. Karadeniz’in kıyı şeridini yaptıkları otoyollarla baraj gibi kesip, suları tutsak edenler. Derelere HES kelepçesi vuranlar, ormanları kesen ve doğayı yağmalayanlar. Çayeli, Kalkandere, Hemşin, Çamlıhemşin, Pazar’da olduğu gibi yamaçlara, dere yataklarına 10-15 katlı apartmanların yapımına izin veren yerel yönetimler. Tarihini, kültürünü görmeyip, geleneksel mimariyi, Karadeniz tipi ahşap evlerini terk edenler. Açgözlüler, rantiyeciler... Suçludur Karadeniz’in eşsiz coğrafyasını sömürü düzenine, vahşi kapitalizme, HES’çilere, madencilere, yabancı şirketlere peşken çekenler. Aslında toprağın altında çöken, sistemdir, düzendir... Bir başka iskambil kulesi daha yıkıldı. Birkaç yazar dışında medyanın dokunamadığı, görmediği, duymadığı, yazmadığı, yazamadığı, istihkâmı sağlam görünen, yıkılmaz sanılan yapı, içeriden bir rüzgârla devrildi. Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın “Gülen cemaatini” anlatan kitabı, hâlâ yazamasalar, çizemeseler de deprem etkisi yarattı. Medyanın “Haliç’te yaşayan Simonları”, Ergenekon benzeri davalarda yargısız infaz yapanlar, ya sus pus ya da ciddiye alınması, soruşturulması gereken savları sulandırma derdinde. Oysa karşılarındaki itirafçı, onlarca suça karışmış gizli tanık değil, bir emniyet müdürü. Kendisine televizyonda soru sormaktan bile aciz gazetecilere poliste, askerde, yargıda cemaat örgütlenmesini anlattı Avcı. Tek tek örneklerle. Cemaatin bu yapılardaki imamlarından söz etti. Başka davalarda “delilleri sorgulamayanlar”, “hak ihlallerine” aldırmayanlar şimdi, “Hani delil?” diyor. Ortada tuğla kalıbı gibi duran bir kitap, iktidarın en üst makamlarına ulaştırılan dilekçeler var oysa. Dereler, üstlerine kurulan, akışını engelleyen, sağlam sandıkları betonları, koca koca yapıları gün geliyor iskambil kâğıtları gibi deviriyor. Anlayana... NOT: Geçen yazımda 12 Eylül’ün devamı 12 Eylül halkoylamasına “evet” ya da “utangaç evet” diyen çevrecilerin, doğa korumacılarının başlarını kuma gömdüklerini vurgulamıştım. Anayasa değişikliğiyle yargıyı tümüyle kendisine bağlayacak siyasi iradenin, hukuksal alanda yürütülen çevre mücadelesini engelleyeceğini belirtmiştim. Farklı tepkiler aldım. En güzeli, “Onlar başını kuma gömmüyor, bile bile yapıyorlar. Çünkü düzenden nemalanıyorlar” olanıydı. Katılıyorum... UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com HAYIR! Tabii ki hayır! İşte 12 Eylül referandumunun gerçek sorusu bu. Bunun yanıtı da bin kere HAYIR... 23. kitabım “Sivil Diktaya Hayır” bu hafta kitapçılarda olacak. 53 yıllık ömrümde binlerce makalem var. Ama bunların HİÇBİRİ şu anda okumakta olduğunuz satırlar kadar önemli olmadı. Çünkü konu dramatik ve telafisiz. 12 Eylül referandumunun konularının AKP’nin sözünü ettikleriyle hiçbir ilgisi yok. Konu tamamen sulandırılıyor: Yok yurtdışına çıkış kolaylaşacakmış, yok gazilere ayrıcalık tanınacakmış, yok 12 Eylül’le hesaplaşılacakmış... Gerçek konunun bunlarla ilgisi yok! Hatta bu referandumun ana konusu bazen muhalefetin gündeme getirdikleriyle de pek ilişkili değil. Yani bu iktidarın başının havuzlu villasının kira kontrat dökümü veya havuz boyu veya x ya da y’nin kalpazan olup olmadığı değil! Bu memleket ne yazık ki, bu iddialarla adını yolsuzluk dosyalarıyla lekeleyen çok iktidar gördü. Ama 1923 Atatürk Cumhuriyeti’ni temelleriyle beraber yok etmek üzere yola çıkan bu kadar gözü kara iktidar görmedi. AKP iktidarı bugün Türkiye’de kalkıp “Atatürkçü dönem kapansın mı, laik Cumhuriyet bitsin mi” sorusunu bir referandumda soramaz... Ama 12 Eylül’le tezgâhlanan proje budur. Bu hamle, zaten laikliği “din ve vicdan özgürlüğü” olarak tarif eden bir partinin, artık şeriatçı düzene geçişinin son durağıdır. Bu referandumun sonucu “Evet” çıkarsa, AKP, RTÜK’te yaptığı gibi arka bahçesinden en kabul edilemez isimleri atayarak yüksek yargıyı tamamen kontrol altına alacaktır. Bunun anlamı şudur: Artık laiklik ve Atatürkçülük linç edilirken buna dur diyecek bir merci kalmamış olacaktır. Bu operasyonun başarıya ulaşması için AKP ana konuyu dağıtmış, medyaya yönelik tehditlerini yoğunlaştırmış ve 26 soruya tek cevap isteyerek her sinsi taktiği devreye sokmuştur. Yıllardır yaratılan sahte medyatik ortamda, öyle bir baskı oluşturuldu ki, koskoca ülkenin uçuruma gidişi görmezden geliniyor, referandumun Atatürkçü Türkiye ile ilgisi gündeme bile getirilemiyor. Ama Fransa’da Le Nouvel Observateur dergisinin manşeti ne diyor? “Atatürk’ün 2. ölümü”... Acı gerçek orada gündemde, ama burada konu TABU! CHP bile 2. Cumhuriyetçilerin etkisi altına girdiğinden Atatürk’ü pek gündeme taşımama niyetinde. İyi de, peki laiklik savunusuna karşı gösterilen bu mahcubiyet niye? “Efendim, muhalefeti laiklik üstüne yapmayalım” diye diye konu artık yok sayılıyor. Halbuki AKP’nin taktiği laikliği boğup bu sayede demokrasiyi öldürüp İslamcı-faşist rejime geçiş yapmak! Referanduma 12 gün var. Her birimizin deli gibi çalışması ve HAYIR’ların kazanması için büyük bir seferberliğe soyunması lazım! Hatta, hastalanma-ölme hakkımız bile yok! Bu rejim kavgası ortamında ne yazık ki bazı turizmciler indirim yaparak sorumluluk duygusu az vatandaşlarımızın kanına girip HAYIR oylarını kâr hesaplarına kurban etmeye çalışıyorlar. Bu tavırdan ne kadar utandığımı size anlatamam. Güneyde otelim olsa, 11 Eylül’de iki gün kapatırdım! Ne bu üç kuruşa Cumhuriyeti satma hırsı? Pazar günü Erdoğan yine binlerce kişi önünde atıp tutarken, acı acı düşündüm: Bu insanlar benim vatandaşlarım. Ve şu anda, 20 yıl önce sorumsuz şekilde solun bölünmesine, 163. maddenin Ceza Kanunu’ndan çıkarılmasına neden olan siyasetçilerin ihanetleri yüzünden bu duruma düştüler. Her saniyesini içinden ikaz ederek yaşadığım bu ağır süreçte (bazı “dönmeler”in dışında!) en yakın yol arkadaşlarımızın bir kısmı öldürüldü, bir kısmı vefat etti, bir kısmı Silivri’de Cumhuriyet adına bekçiliğimizi yapıyorlar. Ben bu ikazları Muammer Aksoy, Ahmet Taner Kışlalı ve Mumcu gibi en yakın dostlarımla ortak mücadelemizin anısına, onlar adına da iletiyorum... Biz bu referandumu kazanmaya mecburuz. Medyadan yayılmaya gayret edilen o alçak yalana, “bu iş zaten bitti” havasına boyun eğmeden! Sokaklarda “Hayır” afişlerini on misli büyütecek proje şu: Acilen yurdun her yerinde partilerimizi yeterli görmeden bez afişler yaptıracağız. Fiyatlar boya göre 30-100 TL arası değişiyor. Yazacağınız sloganlar, www.bedribaykam.com sitemde ve USTKB’nin www.ulusalstkb.org sitesinde mevcut. İmza olarak “USTKB” veya “Özgürlük Platformu” yazacaksınız ve bu afişleri gençlerimizle ilçelerimize astıracaksınız. Daha fazla vaktinizi almak istemiyorum çünkü size sesleniyorum. Çorbada tuzunuz olacak sevinin! Lütfen ayağa kalkın, birkaç slogan seçin ve sokağa gücünüzü taşıyın! YAKAMOZ BEDRİ BAYKAM Referandum: 1923 Cumhuriyeti’nin Devri Doldu mu? serdarkizik@cumhuriyet.com.tr BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Amerika’nõn tro- pikal bölgelerinde yetişen ve “sığır- yüreği” de denilen bir meyve. 2/ Gere- ğinden çok yemek yiyen... Judo, kara- te gibi dövüş spor- larõnda, teknik bir gösteriyi oluşturan hareketler dizisi. 3/ Hõristiyan din ada- mõ... Kent. 4/ Müs- tahkem yer... . Karagöz ve ortaoyununda Rum tiple- mesine verilen ad. 5/ Art- vin ilinde, “ulusal park” kapsamõna alõnan bir yay- la... Bir şeyin kenarõ. 6/ Varõlmak istenen bir ama- ca doğru geçilmesi gerek- li dönemlerden her biri. 7/ Dili tutulmuş, konuşamaz hale gelmiş... Yaşadõğõ yerin yerlisi olmayõp başka yerden gelmiş olan kimse. 8/ Gürcistan’õn para birimi... Kaz Dağõ’nõn antik dönem- lerdeki adõ. 9/ Çorba gibi yiyeceklere lezzet kazandõrmak için un ve yağla yapõlan sos... Bir renk. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Amerika’nõn tropikal bölgelerinde yetişen, lezzetli ve iri bir meyve. 2/ Toprak, kum ve saman elemeye yarar iri delikli kalbur... İngiltere’de çok sevilen bir cins bira. 3/ “Gelse o --- meclise naz ü tegafül eylese” (Şarkõ)... Top- lu olarak oynanan bir halkoyunu. 4/ Yumurtadan yeni çõk- mõş ve henüz ayaklarõ oluşmamõş yavru kurbağa... Rad- yum elementinin simgesi. 5/ Ağacõ koyu kahverengiye ya da siyaha boyamada kullanõlan beyaz ve billursu toz. 6/ Halk dilinde ayrana verilen ad... Yassõ ve dar biçimli me- tal parça. 7/ Kütahya’nõn Simav ilçesinde bir kaplõca... Bir- denbire. 8/ Cehennem... Kadastro haritalarõnda parseller topluluğu. 9/ Un ve pekmezle yapõlan bir tür helva. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 S U L T A N İ O U R A R E D İ F L A M B A O M T B A B İ L Ü A R A B İ S A Z N E İ S K E L E İ D O L E Ğ İ N İ M A L İ G O F Ü Z E N G İ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Atatürk’ten korkan cumhuriyet savcısı! bedri.baykam@gmail.com www.bedribaykam.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle