Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
GÜNDEM MUSTAFA BALBAY
Baştarafı 1. Sayfada
20 Nisan’da Meksika Körfezi’nde başlayan petrol
sızıntısı yüz binlerce balığın, kuşun ölümüne neden oldu.
Bütün yeryüzünü ilgilendiren dünyanın üçüncü büyük
mercan adaları tehdit altında.
Televizyonlar artık çevre programlarını koca bir
mevsime yaydılar. Çünkü, “insanoğlunun yaşamını
sürdürme mücadelesi” başlıyor.
Bu tanım, Kızılderili reisi Seattle’ın kendisinden toprak
isteyen dönemin ABD Başkanı’na 1885’te yazdığı
mektupta yer alıyor.
“Tarihin Arka Odası Amerika” kitabında yer verdiğim bu
mektubun 125 yıl önce bugünü çok iyi gördüğünü
düşünüyorum.
Mektubun tam metnini paylaşmak istiyorum.
“Gökyüzünü, toprağın sıcaklığını nasıl satın alabilir ya da
satabilirsiniz? Bunu anlamak bizler için çok güç. Bu
toprakların her parçası halkım için kutsaldır. Çam
ağaçlarının pırıldayan iğneleri, vızıldayan böcekler, ak
kumsallı kıyılar, karanlık ormanlar ve sabahları çayırları
örten buğu, halkımın anılarının ve yüzlerce yıllık
deneyimlerinin bir parçasıdır.
Ormanlardaki ağaçların damarlarında dolaşan su,
atalarımızın anılarını taşır. Biz buna inanırız.
Beyazlar için durum böyle değildir. Bir beyaz ölüp
yıldızlar evrenine göçtüğü zaman, doğduğu toprakları
unutur. Bizim ölülerimizse bu toprakları unutmaz. Çünkü
Kızılderili gerçek anasının toprak olduğuna inanır.
Washington’daki büyük reis bizden toprak istediğini
yazıyor. Bu bizim için çok büyük özveri olur. Büyük beyaz
reis bize çok rahat yaşayacağımız bir toprak ayıracağını,
bize babalık edeceğini, biz Kızılderililerinse onun çocukları
olacağımızı söylüyor.
Bu önerinizi düşüneceğiz ama yine de bunun kolay
olmayacağını itiraf etmek zorundayım.
Çayırların ve ırmakların suyu bizim için yanlızca akıp
giden su değildir; atalarımızın kanıdır aynı zamanda. Bu
toprakları size satarsak, bu suların ve toprakların kutsal
olduğunu çocuklarınıza da öğretmeniz gerekecek.
Biz çayırları ve ırmakları kardeşlerimiz gibi severiz. Siz
de aynı sevgiyi gösterebilecek misiniz kardeşlerimize?
Biliyorum beyazlar bizim gibi düşünmezler. Beyazlar
için bir parça toprağın ötekinden ayrımı yoktur. Beyaz
adam topraktan almak istediğini almaya bakar ve sonra
yoluna devam eder. Çünkü toprak beyaz adamın dostu
değil düşmanıdır. Beyaz adam topraktan istediğini alınca,
başka serüvenlere atılır. Beyaz adam, anası olan toprağa
ve kardeşi olan gökyüzüne, alınıp satılacak şeyler gözüyle
bakar.
Onun bu ihtirasıdır ki toprakları çölleştirecek ve her şeyi
yiyip bitirecek.
Beyaz adamın kurduğu kentleri de anlamayız biz
Kızılderililer. Bu kentlerde huzur ve barış yoktur. Beyaz
adamın kurduğu kentlerde bir çiçeğin taç yapraklarının
açarken çıkardığı tatlı sesler, bir kelebeğin kanat çırpışları
duyulmaz.
Belki de vahşi olduğum için anlayamıyorum ama ben ve
halkım için önemli olan şeyler başka. İnsan bir su
birikintisinin çevresinde toplanmış kurbağaların,
ağaçlardaki kuşların ve doğanın seslerini duymadıkça
yaşamın ne anlamı, ne değeri olur?
Bir Kızılderiliyim ve anlayamıyorum; biz Kızılderililer, bir
su birikintisinin yüzünü yalayan rüzgârın sesini ve
kokusunu severiz. Çam ormanlarının kokusunu taşıyan ve
yağmurla yıkanıp gelmiş meltemleri severiz.
Hava önemlidir bizler için. Ağaçlar, hayvanlar ve
insanlar aynı havayı koklar. Beyaz adam için bunun bir
önemi yoktur. Ancak size bu toprakları satacak olursak,
havanın temizliğine önem vermeyi öğrenmeniz gerekecek.
Hem nasıl kutsal olmasın hava? Atalarımız doğdukları gün
ilk soluklarını, ölürken son soluklarını bu havayla
solumuşlardır.
Toprak satmamız için yaptığınız öneriyi inceleyeceğim.
Eğer önerinizi kabul edecek olursak, bizim de koşullarımız
olacak. Beyaz adam bu topraklar üstünde yaşayan tüm
canlılara saygı göstersin.
Ben bir vahşiyim. Başka türlü düşünemiyorum.
Yaylalarda cesetleri kokan binlerce buffalo gördüm. Beyaz
adam trenle geçerken vurup vurup öldürüyordu bunları.
Dumanlar püskürten bu demir atın buffalodan daha
değerli sayılışına aklım ermiyor. Biz yanlızca yaşayabilmek
için öldürürüz hayvanları. Tüm hayvanları öldürecek
olursanız nasıl yaşayabilirsiniz?
Canlıların yok edildiği bir dünyada insanların ruhu
yanlızlıktan ölür gibi geliyor bize. Unutmayın bugün
canlıların başına gelen yarın insanların başına gelir. Çünkü
bunlar arasında bir bağ vardır.
Şu gerçeği iyi biliyoruz: Toprak, insana değil, insan
toprağa aittir. Ve bu dünyadaki her şey bir ailenin
bireylerini birbirine bağlayan kan gibi ortaktır ve birbirine
bağlıdır. Bu nedenle dünyanın başına gelen her felaket
insanın da başına gelmiş sayılır.
Bildiğimiz bir gerçek daha var. Sizin topraklarınız
bizimkinden başka bir Tanrı’ya ait değil. Aynı toprakların
yaratıklarıyız. Beyaz adam belki bir gün bu gerçeği de
anlayacak ve kardeş olduğumuzun bilincine varacaktır. Siz
ise Tanrımızın ayrı olduğunu düşünmekte özgürsünüz.
Ama Tanrı; hepimizi yaratan Tanrı için, Kızılderili ile beyaz
ayrımı yoktur. Ve Kızılderililer gibi Tanrı da toprağa değer
verir. Toprağa saygısızlık Tanrı’nın kendisine saygısızlıktır.
Beyaz adamı bu topraklara getiren ve ona Kızılderiliyi
boyunduruk altına alma gücü veren Tanrı’nın kaderini
anlamıyoruz. Tıpkı buffaloların öldürülüşünü, ormanların
yakılışını, toprağın kirletilişini anlayamadığımız gibi.
Bir gün bakacaksınız ki göklerdeki kartallar, dağları
örten ormanlar yok olmuş. Yabani evcilleştirilmiş ve her
yer insan kokusuyla dolmuş.
İşte o gün insanoğlu için yaşamının sonu ve varlığını
sürdürebilme savaşımının başlangıcı gelip çatmış
olacak..”
O gün geldi!
“Geçti” dememek için ise şu anlayışı benimsemekten
başlamak gerekiyor:
Doğa insana değil, insan doğaya aittir.
Bunu kabul etmemekte direnirsek?
Tanrı affeder ama doğa affetmez!
GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK
Baştarafı 1. Sayfada
Bakana göre İnegöl olayları sıradan bir zabıta
(polis) olayı... İnegölspor amigolarının kışkırtması...
Siyasal hiçbir yanı yok.. (etnik farklılıklara karşın)
yöre halkı kardeş kardeş yaşıyor, yaşamaya
devam ediyorlar. Pekâlâ!
Fakat bakanın Dörtyol’daki gerilimin gerçek
anlamını açıklamaktan özenle kaçınmasındaki
neden, nedir acaba?
Elbette açıklamaktan kaçınacak; çünkü
hükümet etnik ayrım konusundaki tartışmaların
artık sokağa indiğini, çatışmalara dönüştüğünü
kamuoyuna duyurmak istemiyor.
Açılım zırvasıyla ayrışmanın sonucu etnik
çatışmaların başladığını biliyor ama halka bu
gerçeği hükümet görüşü diye duyurmak, olan
bitendeki sorumluluğu üstlendiğini kabul eden
duyumlarda bulunmaktan özenle kaçınıyor.
Bakan Atalay, Dörtyol olaylarını da sıradan bir
zabıta (polis) olayı gibi tanımlayabilir mi?
Dört polis herhalde Dörtyolspor amigolarının
kışkırtmasıyla öldürülmedi. Bu gerçeği bakan da
biliyor.
PKK Dörtyol’a geldi. Polisleri katletti, gitti. Ne
gelişinden ne de gidişlerinden Dörtyol’daki devlet
ilgililerinin haberi oldu.
İçişleri Bakanı çarşamba günü Türkiye’de
değişik etnik grupların kavgasız yaşadıklarını iddia
ediyor...
... Salıyı çarşambayı bağlayan gece Hatay
Valisi.. acaba neden:
Kent hoparlörlerinden “Bin yıldır bu topraklarda
bir ve beraber yaşayanları birbirine düşman etmek
istiyorlar” diye etnik çatışmaların önüne geçmek
amacıyla birçok kez halka sesleniyor...
...Hatta salı gecesi sokağa çıkmamalarını
istemesine karşın binlerce kişi sokakta. Üstelik
kahrolsun PKK, Allahuekber diye haykırarak kimi
mahallelere doğru yürüyüşe geçiyor.
Ayrışmanın çatışmaya dönüşerek yaygınlaşması
Türkiye’yi ateşe atmak demektir.
Hükümet yer yer izlenen, giderek yaygınlaşan
etnik çatışmaları halkın gözünden kaçırmaya
çalışacağına...
...kentlerde sokak çatışmalarına dönüşen PKK
terörünün önünü alacak önlemler bulmaya çaba
göstermesi gerekmiyor mu?
Çatışmalarla ilgili gerçeği görmek
istemeyenlerin izlediği politika... Başını kuma
sokan devekuşu politikası... Nafile çabaların
ürünü.
Üstelik Dörtyol’da etnik çatışma eğilimleri veya
çatışmaları kışkırttığı söylenen kimi merkezler var
demekle.. ne kışkırtma ne de çatışmalar yok
oluyor.
Hükümet ağlama duvarı değil... Olması
istenmeyen olaylara çare üreten, yürüten, önleyen
anayasal kurum.
Bu hükümete gaz veren sadece RTE kafası
değil:
İçeride açılımın aldığı olumsuz sonuçları
görmezlikten gelen Avrupa Birliği de RTE’yi
açılıma devam devam diye kışkırtıyor.
Türk kamuoyu, medya, muhalefet partileri ne
idüğü belirsiz açılımın neler içerdiğini
anlamamışlar. Lakin RTE ve AB; açılımın PKK
terörünü ortadan kaldıracağına inanıyor.
Hatta RTE ve AB; PKK terörünün son aylarda
eylemlerini arttırmasını açılımı engelleme çabaları
diye yorumluyorlar.
AB de etnik tartışmaların çatışmaya
dönüştüğünü görmezlikten geliyor.
RTE’nin arkasında aslanlar gibi durup destek
veren AB ve yandaş medya, yalaka yazarlar
olduktan sonra “karanlık senaryolar” dediği
içerideki eleştirileri neden dikkate alsın?
Üstüne üstlük Başbakanımız, inatla yürümeye
devam ettiği yoldan dönmemeye o kadar kararlı
ki...
...ikide bir, geçmişteki sağcı başbakanların
(Menderes’in idamından sonra) kullandıkları bir
sözü sık sık yineleyerek...
...benden sonra tufan der gibi.. “bu yola kefenle
çıktık” diye güvence vermiyor mu?
ankcum@cumhuriyet.com.tr
SAYFA 30 TEMMUZ 2010 CUMACUMHURİYET
8 HABERLERİN DEVAMI
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 30 Temmuz
Oslo Y 20
Helsinki Y 23
Stockholm Y 21
Londra Y 23
AmsterdamPB 22
Brüksel PB 23
Paris B 25
Bonn PB 24
Münih Y 20
Berlin PB 22
Budapeşte Y 27
Madrid B 37
Viyana PB 21
Belgrad B 29
Sofya PB 26
Roma Y 26
Atina B 32
Zürih Y 22
Moskova PB 29
Aşkabat B 32
Taşkent B 35
Bakû B 33
Bişkek B 27
Tiflis B 36
Kahire B 35
Şam B 41
İstanbul B 32
Edirne B 33
Kocaeli B 34
Çanakkale B 33
İzmir A 35
Manisa A 39
Denizli A 39
Zonguldak A 29
Sinop A 30
Samsun PB 29
Trabzon Y 30
Giresun Y 30
Ankara A 37
Eskişehir A 36
Konya A 35
Sıvas A 37
Antalya B 35
Adana A 36
Mersin A 35
Diyarbakır A 43
Şanlıurfa A 46
Mardin A 41
Siirt A 41
Hakkâri A 36
Van A 30
Kars A 29
Ülkenin ku-
zeydoğu kesim-
leri parçalı bu-
lutlu, Doğu Ka-
radeniz kıyıları
sağanak ve gök-
gürültülü sağa-
nak, diğer yerler
az bulutlu ve
açık geçecek.
Hava sıcaklığı
mevsim normal-
lerinin 5 ila 7 de-
rece üzerinde
seyredecek.
İngiltere Başbakanı David
Cameron’ın Başbakan Tayyip
Erdoğan’ın Ankara ziyaretin-
den belleklerde, Türkiye’nin AB
üyelik sürecine Avrupa’nın iki de-
vi Almanya ile Fransa’ya rağmen
verdiği somut destek kaldı. İki
başbakan arasındaki uyum ba-
sın toplantısındaki gülümseyen
görüntülerine de yansıdı. Ancak
kulislere sızan bilgilere göre Ca-
meron, ziyaret sırasında AKP hü-
kümetinin dış politikasına yönelik
eleştirilerini ‘İngiliz nezaketi’ için-
de dile getirmiş durumda. Konu
konu bakacak olursak;
İran’a havuç değil
sopa lazım
İran’ın nükleer programı ko-
nusunda Batı ile Türkiye arasın-
daki bakış farklılığı geçerliliğini
koruyor. Ankara, İran’ın ikna
edilebilmesi için daha fazla ‘ha-
vuç’ verilmesini isterken Tah-
ran’a yeni yaptırımlara karşı çı-
kıyor. İngiltere ise İran’ın sade-
ce ‘yaptırım sopası’ ile hizaya ge-
tirilebileceğini kayda geçirmiş
görüşmede. Görüşmelerin dik-
kat çeken noktası AKP hükü-
metinin artık İran’ın savunucusu
gibi görünen bir noktada dur-
muyor olması. Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu ile bakanlık
resmi açıklamalarına da yansıyan
bu temkinli tavır sadece İngiliz-
ler değil diğer Avrupa ülkeleri ile
ABD tarafından da dikkatle not
ediliyor.
Erdoğan İsrail’e
yumuşuyor mu?
Başbakan Erdoğan İsrail ko-
nusundaki sert tutumunu kapalı
kapılar ardında sürdürüyor, özür
ve tazminat talebini ısrarla dile
getiriyor. Ancak basın önüne
çıktığında eleştiri tonunu ‘yu-
muşatmış’ olması dikkat çekici.
Cameron ile basın toplantısın-
da İsrail’i eleştirirken eskiden
kullandığı zehir zemberek keli-
meler yerine ‘İsrail’in yanlışla-
rı’ndan bahsetmesi sadece İn-
giltere tarafından değil İsrail ve
ABD tarafınca da kayda geçi-
rilmiş durumda. Bu ton farkın-
da, Washington’un ardından
Londra’dan da ‘Türkiye ile İsra-
il ilişkileri bir an önce düzelme-
lidir’ yönünde gelen güçlü me-
sajın etkisi var gibi gözüküyor.
BM Komisyonu’na
sınırlı misyon
İsrail’in Mavi Marmara bas-
kınında kendi sorumluluğunu
soruşturmak için iki uluslarası is-
min de katılımıyla oluşturduğu
ulusal komisyon, Türkiye tara-
fından daha baştan reddedil-
mişti. Bu konuda Cameron’ın,
Erdoğan’a İsrail’in komisyona
aldığı eski İrlanda Başbakanı
David Trimble’ı örnek göstere-
rek ‘önyargılı olmayın’ çağrısı
dikkat çekicidir. Cameron’ın
bu sözleriyle eşzamanlı biçim-
de Türkiye’nin kurulmasında
ısrar ettiği BM Komisyonu’nun
da “bağımsız bir soruşturma”
yerine “İsrail’in kendi soruştur-
masını gözden geçirme” mis-
yonuyla sınırlı olabileceği du-
yumlarının gelmesi tesadüf ol-
masa gerek. Dışişleri Bakanlı-
ğı’nda bu sınırlama koşuluyla
kurulacak bir BM Komisyo-
nu’nun Türkiye’nin çıkarına olup
olmayacağı değerlendiriliyor
bugünlerde.
HAMAS ve Abbas farkı
Ankara’nın Ortadoğu’da es-
ki etkisini kazanabilmesi için İs-
rail ile ilişkilerin düzelmesinin
önemini güçlü biçimde vur-
gulayan Cameron bir de ta-
lepte bulunmuş: “Filistin lideri
Mahmud Abbas’ın İsrail ile
müzakerelere oturmasını sağ-
lamak için siz de devreye girin.”
Cameron’ın, Başbakan Erdo-
ğan’ın HAMAS’a olumlu bakı-
şını bilmesine rağmen Anka-
ra’dan sadece El-Fetih tarafıyla
konuşmasını istemesi anlam-
lıdır. Cameron bununla da ye-
tinmemiş mesajının iyice anla-
şılması için HAMAS’ın İsrail
tarafına attığı roketlerin de ba-
rışa yardımcı olmadığının altı-
nı çizmiş!
Adadaki söylemden
eser yok
Başbakan Yardımcısı Ce-
mil Çiçek’in KKTC’de 20 Tem-
muz törenlerinde yaptığı “Yıl
sonuna kadar çözüm buluna-
mazsa herkes kendi yoluna gi-
der. AB için Kıbrıs’tan vaz-
geçmeyiz” açıklamaları sonra-
sında Brüksel’de ve diğer Av-
rupa başkentlerinde Türki-
ye’nin politika değişikliğine gi-
dip gitmediği sorusu gündeme
gelmişti. Edindiğimiz bilgiler
Erdoğan’ın Cameron ile gö-
rüşmelerinin hiçbir bölümünde
yardımcısı Çiçek’in adada ver-
diği ültimatomu anımsatan ifa-
deler kullanmadığı yönünde.
Erdoğan yıl sonundan önce
Türkiye, Yunanistan, KKTC,
Güney Kıbrıs Rum Kesimi ile
İngiltere’nin katılımı ile bir beş-
li forum yapılması önerisini yi-
nelemiş ama müzakereler için
ne bir süre tahdidi koymuş ne
de ‘Kıbrıs’ resti çekmiş.
ANALİZ
UTKU ÇAKIRÖZER
HAMAS değil Abbas’la Konuş
utku.cakirozer@cumhuriyet.com.tr
Dubai anlaşmasõnõ gazetemiz 2003’te yaptõğõ haberle gündeme taşõmõştõ
Cumhuriyet yazmõştõANKARA (Cumhuriyet Bürosu) -
CHP Genel Başkanõ Kemal Kılıçdaroğ-
lu’nun, Başbakan Tayyip Erdoğan’õ “va-
tan hainliği” ile suçlayarak “yakasına iliş-
tireceği”ni söylediği, AKP hükümetinin,
Eylül 2003’te “gizli” Dubai 8.5 milyar do-
larlõk kredi anlaşmasõnõ ABD’nin ekono-
mik ve siyasi dayatmalarõnõ kabul ederek
imzaladõğõna ilişkin haberi, Cumhuriyet 26
Eylül 2003 tarihinde manşetinden günde-
me taşõmõştõ.
ABD ile Türkiye arasõnda, 22 Eylül’de
Dubai’de imzalanan anlaşmaya Amerikan
tarafõ, Irak’a asker gönderme pazarlõklarõnõn
ana koşulu olan “Kuzey Irak’a Türk as-
kerinin girmeyeceği” taahhüdünü koy-
durmuştu. Anlaşmada, “Türkiye’nin Ku-
zey Irak’a girmemesi”, kredi için önko-
şul olan “Irak’ta işbirliğini” düzenleyen
madde kapsamõna
alõndõ. Türkiye’nin
Kuzey Irak’ta tek
taraflõ olarak asker
konuşlandõrmasõ
durumunda, kredi-
nin ABD Hazine-
si tarafõndan askõ-
ya alõnacağõ hükme bağ-
lanmõştõ. Türkiye’nin koşullarõ karşõla-
mamasõ halinde de verilmesi öngörülen
kredinin Irak’õn yeniden yapõlandõrõlmasõna
transfer edileceği kayda geçirilmişti.
AKP hükümeti; sadece Türk askerinin
Kuzey Irak’a gönderilmemesi konusunda
değil, anlaşma metnindeki ifadeyle
“ABD’nin Irak’a Özgürlük Harekâtı
adıyla yapacağı tüm istikrar çabaları-
na” destek vereceğini de taahhüt etmişti.
Anlaşmanõn ekonomik koşullar bölü-
münde ise hükümet, her kredi dilimi tale-
bi öncesinde ABD’ye “Aktarım Bilgi Ra-
poru” sunacağõnõ hükme bağlamõştõ.
AKP hükümeti, imzaladõğõ 8.5 milyar
dolarlõk kredi anlaşmasõnda, ABD’nin is-
temi çerçevesinde “kamu yönetiminde
şeffaflık ve etkinliği arttırmaya dönük
politikalar izleyeceğini” de kabul etmiş,
anlaşmanõn imzalanmasõnõn ardõndan Er-
doğan’õn Dubai’den Ankara’ya döner
dönmez kamu yönetimi reformuna ilişkin
çalõşma grubunu toplamasõ dikkat çekmişti.
Cumhuriyet’in haberi üzerine hükümet
sözcülerinin ekonomik anlaşmaya siyasi bir
koşul konulmadõğõna ilişkin õsrarlõ iddia-
larõ havada kalmõş, CHP’nin de konuyu
Meclis’e taşõmasõ ile birlikte oluşan tepki
üzerine anlaşma askõya alõnmõştõ. Hükümet
sözcüleri, “Ekonomik koşullarımız dü-
zeldi, o yüzden anlaşma askıya alındı”
bahanesinin arkasõna sõğõnmõşlardõ.
F-4E Tam Harbe
Hazırlık Eğitimini
tamamlayan 2008 A
devresi pilotlar için
Eskişehir’deki 1.
Ana Jet Üs Komu-
tanlığında mezuniyet
töreni düzenlendi. 1.
Ana Jet Üs Komuta-
nı Tuğgeneral Bü-
lent Kocababuç, tö-
rende yaptığı konuş-
mada, 10 genç savaş
pilotunun F-4E Tam
Harbe Hazırlık Eği-
timini başarıyla ta-
mamladığını belirtti.
Başbakan Erdoğan, Kõlõçdaroğlu’na dava açmõştõ
Bölükbaşı: Ben şahidim
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) -
CHP Genel Başkanõ Kemal Kılıçdaroğ-
lu’nun Dubai anlaşmasõyla ilgili olarak
Başbakan Tayyip Erdoğan’õ “vatana
ihanet”le suçlamasõ üzerine açõlan dava-
da anlaşmanõn imzalandõğõ dönemde ABD
ile yürütülen müzakerelerin heyet başka-
nõ olanMHP Ankara Milletvekili Deniz
Bölükbaşı şahitlik yapacak. CHP Grup
Başkanvekili Muharrem İnce, kendisini
ziyaret eden Bölükbaşõ’nõn “Kılıçdaroğ-
lu’na tanıklık yapabilirim” dediğini ak-
tardõ. Anlaşmayõ doğrulayan Bölükbaşõ ise
anlaşma için “gaflet ve dalalet” değer-
lendirmesini yaptõ.
MHP’li Bölükbaşõ CNN Türk’te an-
laşmayla ilgili şu açõklamalarõ yaptõ:
“Ben tezkereyle ilgili olarak siyasi pa-
zarlıkları yürüttüm. Sayın Babacan ise
ekonomik görüşmeleri yapıyordu. Za-
ten bu anlaşma tezkerenin reddinden
sonradır. Anlaşmayı okuyunca Dışişle-
ri’nde hayrete düşmüşüzdür. Döne-
min Dışişleri Müsteşarı Uğur Ziyal be-
ni çağırdı. Anlaşmayı gösterdi. Dönemin
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, ABD
tarafı ile görüşülerek anlaşmanın de-
ğiştirilmesini istedi. Amerikalılarla gör-
üştük, değişikliği kabul etmediler. Ame-
rikalıların ret yanıtı üzerine Gül, Ziyal,
ben ve Erdoğan bir toplantı yaptık. Er-
doğan, anlaşma için ‘Ben bunu Türk mil-
letine anlatamam. Anlaşmayõ iptal edin’
dedi. Bundan daha vahimi şuydu: O sı-
rada Irak’a Amerika müdahalesi baş-
lamıştı. PKK de Kuzey Irak’ta sivil hal-
kın silahlarını toplayarak Türkiye sı-
nırına doğru geliyordu ve 20 Mart
2003’te bir tezkere ile K. Irak’a müda-
hale için Meclis’ten yetki aldık. Baba-
can böyle bir durumdayken K. Irak’ta
Türkiye’nin asker bulundurmaması
hükmünü içeren anlaşmayı imzalamış-
tır. Konunun vahameti buradadır.
Sayın Hüseyin Çelik anlaşmada Tür-
kiye’nin Irak’ta asker bulundurma-
ması yönünde bir hüküm bulunmadığını
öne sürerek doğru söylemiyor. Ancak bu
vahim hatayı yapan Sayın Babacan, da-
ha sonra kurulan hükümette Dışişleri
Bakanı olmuştur. Bu anlaşmayı Dışiş-
leri’nde ikinci kâtibe bile sorsaydı ‘Sa-
yõn Bakan bunu imzalayamazsõnõz’ derdi.
En hafif tabiriyle gaflet ve dalalettir.”
‘Yardım ve yataklık anlaşması’
CHP İstanbul Milletvekili Ahmet
Tan da yaptõğõ açõklamada “Milyarlık
hibe anlaşması yardım ve yataklık an-
laşmasıdır” dedi. Anlaşma sonrasõnda
Ali Babacan’õn 23 Eylül 2003’te “Bu an-
laşma faizinin düşüklüğü nedeniyle 1
milyar dolar hibe anlamına geliyor”
dediğini belirten Tan, bu unsurun Ame-
rikalõ yetkililerin açõklamalarõnda hiç yer
almadõğõnõ ifade etti.
Pilotlar mezun
oldu
Pilotlar mezun
oldu
Kõlõçdaroğlu’na
tehdit yağdõrdõlar
ÖMER ŞAN
RİZE - CHP, 20 yõl aradan sonra Rize’de 1
Ağustos’ta çay mitingi yapmaya hazõrlanõrken ye-
rel haber sitelerinde CHP Genel Başkanõ Kemal
Kılıçdaroğlu’na tehdit yağdõ.
CHP Genel Başkanõ Kõlõçdaroğlu’nun, 20 yõl
aradan sonra Başbakan Tayyip Erdoğan’õn “baba
ocağı” da olan Rize’de 1 Ağustos saat 13.00’te
Cumhuriyet Meydanõ’nda miting yapacağõ belirtil-
di. Kõlõçdaroğlu’nun çay mitingi yapacağõnõn bazõ
yerel haber sitelerinde yayõmlanmasõnõn ardõndan
yapõlan yorumlar ise dehşet uyandõrdõ. İnternet si-
telerinde Kõlõçdaroğlu için “Rize’de PKK ve
yandaşlarını istemiyoruz”, “Aklı varsa gelme-
sin, taş yağmuruna tutarız”, “Yumurtalar, taş-
lar hazır, gelsin bakalım”, “Gelmesin Rize’ye,
indiririz kendisini ona göre” gibi tehdit ve haka-
ret içeren yorumlar dikkat çekti. CHP Rize İl Baş-
kanlõğõ’ndan yapõlan açõklamada ise çay mitingine;
yaş çay üreticileri, esnaf ve sanatkârlar ile işçi ve
emeklilerin de katõlõmõnõn beklendiği vurgulandõ.
(Fotoğraflar: AA)
Başbakan’ın koalisyon merakı
Cameron’ın Türkiye’deki iç gelişmelere neredeyse hiç
değinmediği görüşmede tam tersine İngiliz iç politikası
gündeme gelmiş. Koalisyonları faydalı bulmadığı için
seçim barajını düşürmemekte ısrar eden Erdoğan, uzun
yıllar sonra ilk kez koalisyon hükümeti kurmak zorunda
kalan Cameron’dan izlenimlerini sormuş. Başbakanımızın
koalisyonlara bu yakın ilgisi neden acaba!