23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B GÜNDEM MUSTAFA BALBAY Baştarafı 1. Sayfada 20 Nisan’da Meksika Körfezi’nde başlayan petrol sızıntısı yüz binlerce balığın, kuşun ölümüne neden oldu. Bütün yeryüzünü ilgilendiren dünyanın üçüncü büyük mercan adaları tehdit altında. Televizyonlar artık çevre programlarını koca bir mevsime yaydılar. Çünkü, “insanoğlunun yaşamını sürdürme mücadelesi” başlıyor. Bu tanım, Kızılderili reisi Seattle’ın kendisinden toprak isteyen dönemin ABD Başkanı’na 1885’te yazdığı mektupta yer alıyor. “Tarihin Arka Odası Amerika” kitabında yer verdiğim bu mektubun 125 yıl önce bugünü çok iyi gördüğünü düşünüyorum. Mektubun tam metnini paylaşmak istiyorum. “Gökyüzünü, toprağın sıcaklığını nasıl satın alabilir ya da satabilirsiniz? Bunu anlamak bizler için çok güç. Bu toprakların her parçası halkım için kutsaldır. Çam ağaçlarının pırıldayan iğneleri, vızıldayan böcekler, ak kumsallı kıyılar, karanlık ormanlar ve sabahları çayırları örten buğu, halkımın anılarının ve yüzlerce yıllık deneyimlerinin bir parçasıdır. Ormanlardaki ağaçların damarlarında dolaşan su, atalarımızın anılarını taşır. Biz buna inanırız. Beyazlar için durum böyle değildir. Bir beyaz ölüp yıldızlar evrenine göçtüğü zaman, doğduğu toprakları unutur. Bizim ölülerimizse bu toprakları unutmaz. Çünkü Kızılderili gerçek anasının toprak olduğuna inanır. Washington’daki büyük reis bizden toprak istediğini yazıyor. Bu bizim için çok büyük özveri olur. Büyük beyaz reis bize çok rahat yaşayacağımız bir toprak ayıracağını, bize babalık edeceğini, biz Kızılderililerinse onun çocukları olacağımızı söylüyor. Bu önerinizi düşüneceğiz ama yine de bunun kolay olmayacağını itiraf etmek zorundayım. Çayırların ve ırmakların suyu bizim için yanlızca akıp giden su değildir; atalarımızın kanıdır aynı zamanda. Bu toprakları size satarsak, bu suların ve toprakların kutsal olduğunu çocuklarınıza da öğretmeniz gerekecek. Biz çayırları ve ırmakları kardeşlerimiz gibi severiz. Siz de aynı sevgiyi gösterebilecek misiniz kardeşlerimize? Biliyorum beyazlar bizim gibi düşünmezler. Beyazlar için bir parça toprağın ötekinden ayrımı yoktur. Beyaz adam topraktan almak istediğini almaya bakar ve sonra yoluna devam eder. Çünkü toprak beyaz adamın dostu değil düşmanıdır. Beyaz adam topraktan istediğini alınca, başka serüvenlere atılır. Beyaz adam, anası olan toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alınıp satılacak şeyler gözüyle bakar. Onun bu ihtirasıdır ki toprakları çölleştirecek ve her şeyi yiyip bitirecek. Beyaz adamın kurduğu kentleri de anlamayız biz Kızılderililer. Bu kentlerde huzur ve barış yoktur. Beyaz adamın kurduğu kentlerde bir çiçeğin taç yapraklarının açarken çıkardığı tatlı sesler, bir kelebeğin kanat çırpışları duyulmaz. Belki de vahşi olduğum için anlayamıyorum ama ben ve halkım için önemli olan şeyler başka. İnsan bir su birikintisinin çevresinde toplanmış kurbağaların, ağaçlardaki kuşların ve doğanın seslerini duymadıkça yaşamın ne anlamı, ne değeri olur? Bir Kızılderiliyim ve anlayamıyorum; biz Kızılderililer, bir su birikintisinin yüzünü yalayan rüzgârın sesini ve kokusunu severiz. Çam ormanlarının kokusunu taşıyan ve yağmurla yıkanıp gelmiş meltemleri severiz. Hava önemlidir bizler için. Ağaçlar, hayvanlar ve insanlar aynı havayı koklar. Beyaz adam için bunun bir önemi yoktur. Ancak size bu toprakları satacak olursak, havanın temizliğine önem vermeyi öğrenmeniz gerekecek. Hem nasıl kutsal olmasın hava? Atalarımız doğdukları gün ilk soluklarını, ölürken son soluklarını bu havayla solumuşlardır. Toprak satmamız için yaptığınız öneriyi inceleyeceğim. Eğer önerinizi kabul edecek olursak, bizim de koşullarımız olacak. Beyaz adam bu topraklar üstünde yaşayan tüm canlılara saygı göstersin. Ben bir vahşiyim. Başka türlü düşünemiyorum. Yaylalarda cesetleri kokan binlerce buffalo gördüm. Beyaz adam trenle geçerken vurup vurup öldürüyordu bunları. Dumanlar püskürten bu demir atın buffalodan daha değerli sayılışına aklım ermiyor. Biz yanlızca yaşayabilmek için öldürürüz hayvanları. Tüm hayvanları öldürecek olursanız nasıl yaşayabilirsiniz? Canlıların yok edildiği bir dünyada insanların ruhu yanlızlıktan ölür gibi geliyor bize. Unutmayın bugün canlıların başına gelen yarın insanların başına gelir. Çünkü bunlar arasında bir bağ vardır. Şu gerçeği iyi biliyoruz: Toprak, insana değil, insan toprağa aittir. Ve bu dünyadaki her şey bir ailenin bireylerini birbirine bağlayan kan gibi ortaktır ve birbirine bağlıdır. Bu nedenle dünyanın başına gelen her felaket insanın da başına gelmiş sayılır. Bildiğimiz bir gerçek daha var. Sizin topraklarınız bizimkinden başka bir Tanrı’ya ait değil. Aynı toprakların yaratıklarıyız. Beyaz adam belki bir gün bu gerçeği de anlayacak ve kardeş olduğumuzun bilincine varacaktır. Siz ise Tanrımızın ayrı olduğunu düşünmekte özgürsünüz. Ama Tanrı; hepimizi yaratan Tanrı için, Kızılderili ile beyaz ayrımı yoktur. Ve Kızılderililer gibi Tanrı da toprağa değer verir. Toprağa saygısızlık Tanrı’nın kendisine saygısızlıktır. Beyaz adamı bu topraklara getiren ve ona Kızılderiliyi boyunduruk altına alma gücü veren Tanrı’nın kaderini anlamıyoruz. Tıpkı buffaloların öldürülüşünü, ormanların yakılışını, toprağın kirletilişini anlayamadığımız gibi. Bir gün bakacaksınız ki göklerdeki kartallar, dağları örten ormanlar yok olmuş. Yabani evcilleştirilmiş ve her yer insan kokusuyla dolmuş. İşte o gün insanoğlu için yaşamının sonu ve varlığını sürdürebilme savaşımının başlangıcı gelip çatmış olacak..” O gün geldi! “Geçti” dememek için ise şu anlayışı benimsemekten başlamak gerekiyor: Doğa insana değil, insan doğaya aittir. Bunu kabul etmemekte direnirsek? Tanrı affeder ama doğa affetmez! GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Baştarafı 1. Sayfada Bakana göre İnegöl olayları sıradan bir zabıta (polis) olayı... İnegölspor amigolarının kışkırtması... Siyasal hiçbir yanı yok.. (etnik farklılıklara karşın) yöre halkı kardeş kardeş yaşıyor, yaşamaya devam ediyorlar. Pekâlâ! Fakat bakanın Dörtyol’daki gerilimin gerçek anlamını açıklamaktan özenle kaçınmasındaki neden, nedir acaba? Elbette açıklamaktan kaçınacak; çünkü hükümet etnik ayrım konusundaki tartışmaların artık sokağa indiğini, çatışmalara dönüştüğünü kamuoyuna duyurmak istemiyor. Açılım zırvasıyla ayrışmanın sonucu etnik çatışmaların başladığını biliyor ama halka bu gerçeği hükümet görüşü diye duyurmak, olan bitendeki sorumluluğu üstlendiğini kabul eden duyumlarda bulunmaktan özenle kaçınıyor. Bakan Atalay, Dörtyol olaylarını da sıradan bir zabıta (polis) olayı gibi tanımlayabilir mi? Dört polis herhalde Dörtyolspor amigolarının kışkırtmasıyla öldürülmedi. Bu gerçeği bakan da biliyor. PKK Dörtyol’a geldi. Polisleri katletti, gitti. Ne gelişinden ne de gidişlerinden Dörtyol’daki devlet ilgililerinin haberi oldu. İçişleri Bakanı çarşamba günü Türkiye’de değişik etnik grupların kavgasız yaşadıklarını iddia ediyor... ... Salıyı çarşambayı bağlayan gece Hatay Valisi.. acaba neden: Kent hoparlörlerinden “Bin yıldır bu topraklarda bir ve beraber yaşayanları birbirine düşman etmek istiyorlar” diye etnik çatışmaların önüne geçmek amacıyla birçok kez halka sesleniyor... ...Hatta salı gecesi sokağa çıkmamalarını istemesine karşın binlerce kişi sokakta. Üstelik kahrolsun PKK, Allahuekber diye haykırarak kimi mahallelere doğru yürüyüşe geçiyor. Ayrışmanın çatışmaya dönüşerek yaygınlaşması Türkiye’yi ateşe atmak demektir. Hükümet yer yer izlenen, giderek yaygınlaşan etnik çatışmaları halkın gözünden kaçırmaya çalışacağına... ...kentlerde sokak çatışmalarına dönüşen PKK terörünün önünü alacak önlemler bulmaya çaba göstermesi gerekmiyor mu? Çatışmalarla ilgili gerçeği görmek istemeyenlerin izlediği politika... Başını kuma sokan devekuşu politikası... Nafile çabaların ürünü. Üstelik Dörtyol’da etnik çatışma eğilimleri veya çatışmaları kışkırttığı söylenen kimi merkezler var demekle.. ne kışkırtma ne de çatışmalar yok oluyor. Hükümet ağlama duvarı değil... Olması istenmeyen olaylara çare üreten, yürüten, önleyen anayasal kurum. Bu hükümete gaz veren sadece RTE kafası değil: İçeride açılımın aldığı olumsuz sonuçları görmezlikten gelen Avrupa Birliği de RTE’yi açılıma devam devam diye kışkırtıyor. Türk kamuoyu, medya, muhalefet partileri ne idüğü belirsiz açılımın neler içerdiğini anlamamışlar. Lakin RTE ve AB; açılımın PKK terörünü ortadan kaldıracağına inanıyor. Hatta RTE ve AB; PKK terörünün son aylarda eylemlerini arttırmasını açılımı engelleme çabaları diye yorumluyorlar. AB de etnik tartışmaların çatışmaya dönüştüğünü görmezlikten geliyor. RTE’nin arkasında aslanlar gibi durup destek veren AB ve yandaş medya, yalaka yazarlar olduktan sonra “karanlık senaryolar” dediği içerideki eleştirileri neden dikkate alsın? Üstüne üstlük Başbakanımız, inatla yürümeye devam ettiği yoldan dönmemeye o kadar kararlı ki... ...ikide bir, geçmişteki sağcı başbakanların (Menderes’in idamından sonra) kullandıkları bir sözü sık sık yineleyerek... ...benden sonra tufan der gibi.. “bu yola kefenle çıktık” diye güvence vermiyor mu? ankcum@cumhuriyet.com.tr SAYFA 30 TEMMUZ 2010 CUMACUMHURİYET 8 HABERLERİN DEVAMI TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 30 Temmuz Oslo Y 20 Helsinki Y 23 Stockholm Y 21 Londra Y 23 AmsterdamPB 22 Brüksel PB 23 Paris B 25 Bonn PB 24 Münih Y 20 Berlin PB 22 Budapeşte Y 27 Madrid B 37 Viyana PB 21 Belgrad B 29 Sofya PB 26 Roma Y 26 Atina B 32 Zürih Y 22 Moskova PB 29 Aşkabat B 32 Taşkent B 35 Bakû B 33 Bişkek B 27 Tiflis B 36 Kahire B 35 Şam B 41 İstanbul B 32 Edirne B 33 Kocaeli B 34 Çanakkale B 33 İzmir A 35 Manisa A 39 Denizli A 39 Zonguldak A 29 Sinop A 30 Samsun PB 29 Trabzon Y 30 Giresun Y 30 Ankara A 37 Eskişehir A 36 Konya A 35 Sıvas A 37 Antalya B 35 Adana A 36 Mersin A 35 Diyarbakır A 43 Şanlıurfa A 46 Mardin A 41 Siirt A 41 Hakkâri A 36 Van A 30 Kars A 29 Ülkenin ku- zeydoğu kesim- leri parçalı bu- lutlu, Doğu Ka- radeniz kıyıları sağanak ve gök- gürültülü sağa- nak, diğer yerler az bulutlu ve açık geçecek. Hava sıcaklığı mevsim normal- lerinin 5 ila 7 de- rece üzerinde seyredecek. İngiltere Başbakanı David Cameron’ın Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Ankara ziyaretin- den belleklerde, Türkiye’nin AB üyelik sürecine Avrupa’nın iki de- vi Almanya ile Fransa’ya rağmen verdiği somut destek kaldı. İki başbakan arasındaki uyum ba- sın toplantısındaki gülümseyen görüntülerine de yansıdı. Ancak kulislere sızan bilgilere göre Ca- meron, ziyaret sırasında AKP hü- kümetinin dış politikasına yönelik eleştirilerini ‘İngiliz nezaketi’ için- de dile getirmiş durumda. Konu konu bakacak olursak; İran’a havuç değil sopa lazım İran’ın nükleer programı ko- nusunda Batı ile Türkiye arasın- daki bakış farklılığı geçerliliğini koruyor. Ankara, İran’ın ikna edilebilmesi için daha fazla ‘ha- vuç’ verilmesini isterken Tah- ran’a yeni yaptırımlara karşı çı- kıyor. İngiltere ise İran’ın sade- ce ‘yaptırım sopası’ ile hizaya ge- tirilebileceğini kayda geçirmiş görüşmede. Görüşmelerin dik- kat çeken noktası AKP hükü- metinin artık İran’ın savunucusu gibi görünen bir noktada dur- muyor olması. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile bakanlık resmi açıklamalarına da yansıyan bu temkinli tavır sadece İngiliz- ler değil diğer Avrupa ülkeleri ile ABD tarafından da dikkatle not ediliyor. Erdoğan İsrail’e yumuşuyor mu? Başbakan Erdoğan İsrail ko- nusundaki sert tutumunu kapalı kapılar ardında sürdürüyor, özür ve tazminat talebini ısrarla dile getiriyor. Ancak basın önüne çıktığında eleştiri tonunu ‘yu- muşatmış’ olması dikkat çekici. Cameron ile basın toplantısın- da İsrail’i eleştirirken eskiden kullandığı zehir zemberek keli- meler yerine ‘İsrail’in yanlışla- rı’ndan bahsetmesi sadece İn- giltere tarafından değil İsrail ve ABD tarafınca da kayda geçi- rilmiş durumda. Bu ton farkın- da, Washington’un ardından Londra’dan da ‘Türkiye ile İsra- il ilişkileri bir an önce düzelme- lidir’ yönünde gelen güçlü me- sajın etkisi var gibi gözüküyor. BM Komisyonu’na sınırlı misyon İsrail’in Mavi Marmara bas- kınında kendi sorumluluğunu soruşturmak için iki uluslarası is- min de katılımıyla oluşturduğu ulusal komisyon, Türkiye tara- fından daha baştan reddedil- mişti. Bu konuda Cameron’ın, Erdoğan’a İsrail’in komisyona aldığı eski İrlanda Başbakanı David Trimble’ı örnek göstere- rek ‘önyargılı olmayın’ çağrısı dikkat çekicidir. Cameron’ın bu sözleriyle eşzamanlı biçim- de Türkiye’nin kurulmasında ısrar ettiği BM Komisyonu’nun da “bağımsız bir soruşturma” yerine “İsrail’in kendi soruştur- masını gözden geçirme” mis- yonuyla sınırlı olabileceği du- yumlarının gelmesi tesadüf ol- masa gerek. Dışişleri Bakanlı- ğı’nda bu sınırlama koşuluyla kurulacak bir BM Komisyo- nu’nun Türkiye’nin çıkarına olup olmayacağı değerlendiriliyor bugünlerde. HAMAS ve Abbas farkı Ankara’nın Ortadoğu’da es- ki etkisini kazanabilmesi için İs- rail ile ilişkilerin düzelmesinin önemini güçlü biçimde vur- gulayan Cameron bir de ta- lepte bulunmuş: “Filistin lideri Mahmud Abbas’ın İsrail ile müzakerelere oturmasını sağ- lamak için siz de devreye girin.” Cameron’ın, Başbakan Erdo- ğan’ın HAMAS’a olumlu bakı- şını bilmesine rağmen Anka- ra’dan sadece El-Fetih tarafıyla konuşmasını istemesi anlam- lıdır. Cameron bununla da ye- tinmemiş mesajının iyice anla- şılması için HAMAS’ın İsrail tarafına attığı roketlerin de ba- rışa yardımcı olmadığının altı- nı çizmiş! Adadaki söylemden eser yok Başbakan Yardımcısı Ce- mil Çiçek’in KKTC’de 20 Tem- muz törenlerinde yaptığı “Yıl sonuna kadar çözüm buluna- mazsa herkes kendi yoluna gi- der. AB için Kıbrıs’tan vaz- geçmeyiz” açıklamaları sonra- sında Brüksel’de ve diğer Av- rupa başkentlerinde Türki- ye’nin politika değişikliğine gi- dip gitmediği sorusu gündeme gelmişti. Edindiğimiz bilgiler Erdoğan’ın Cameron ile gö- rüşmelerinin hiçbir bölümünde yardımcısı Çiçek’in adada ver- diği ültimatomu anımsatan ifa- deler kullanmadığı yönünde. Erdoğan yıl sonundan önce Türkiye, Yunanistan, KKTC, Güney Kıbrıs Rum Kesimi ile İngiltere’nin katılımı ile bir beş- li forum yapılması önerisini yi- nelemiş ama müzakereler için ne bir süre tahdidi koymuş ne de ‘Kıbrıs’ resti çekmiş. ANALİZ UTKU ÇAKIRÖZER HAMAS değil Abbas’la Konuş utku.cakirozer@cumhuriyet.com.tr Dubai anlaşmasõnõ gazetemiz 2003’te yaptõğõ haberle gündeme taşõmõştõ Cumhuriyet yazmõştõANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - CHP Genel Başkanõ Kemal Kılıçdaroğ- lu’nun, Başbakan Tayyip Erdoğan’õ “va- tan hainliği” ile suçlayarak “yakasına iliş- tireceği”ni söylediği, AKP hükümetinin, Eylül 2003’te “gizli” Dubai 8.5 milyar do- larlõk kredi anlaşmasõnõ ABD’nin ekono- mik ve siyasi dayatmalarõnõ kabul ederek imzaladõğõna ilişkin haberi, Cumhuriyet 26 Eylül 2003 tarihinde manşetinden günde- me taşõmõştõ. ABD ile Türkiye arasõnda, 22 Eylül’de Dubai’de imzalanan anlaşmaya Amerikan tarafõ, Irak’a asker gönderme pazarlõklarõnõn ana koşulu olan “Kuzey Irak’a Türk as- kerinin girmeyeceği” taahhüdünü koy- durmuştu. Anlaşmada, “Türkiye’nin Ku- zey Irak’a girmemesi”, kredi için önko- şul olan “Irak’ta işbirliğini” düzenleyen madde kapsamõna alõndõ. Türkiye’nin Kuzey Irak’ta tek taraflõ olarak asker konuşlandõrmasõ durumunda, kredi- nin ABD Hazine- si tarafõndan askõ- ya alõnacağõ hükme bağ- lanmõştõ. Türkiye’nin koşullarõ karşõla- mamasõ halinde de verilmesi öngörülen kredinin Irak’õn yeniden yapõlandõrõlmasõna transfer edileceği kayda geçirilmişti. AKP hükümeti; sadece Türk askerinin Kuzey Irak’a gönderilmemesi konusunda değil, anlaşma metnindeki ifadeyle “ABD’nin Irak’a Özgürlük Harekâtı adıyla yapacağı tüm istikrar çabaları- na” destek vereceğini de taahhüt etmişti. Anlaşmanõn ekonomik koşullar bölü- münde ise hükümet, her kredi dilimi tale- bi öncesinde ABD’ye “Aktarım Bilgi Ra- poru” sunacağõnõ hükme bağlamõştõ. AKP hükümeti, imzaladõğõ 8.5 milyar dolarlõk kredi anlaşmasõnda, ABD’nin is- temi çerçevesinde “kamu yönetiminde şeffaflık ve etkinliği arttırmaya dönük politikalar izleyeceğini” de kabul etmiş, anlaşmanõn imzalanmasõnõn ardõndan Er- doğan’õn Dubai’den Ankara’ya döner dönmez kamu yönetimi reformuna ilişkin çalõşma grubunu toplamasõ dikkat çekmişti. Cumhuriyet’in haberi üzerine hükümet sözcülerinin ekonomik anlaşmaya siyasi bir koşul konulmadõğõna ilişkin õsrarlõ iddia- larõ havada kalmõş, CHP’nin de konuyu Meclis’e taşõmasõ ile birlikte oluşan tepki üzerine anlaşma askõya alõnmõştõ. Hükümet sözcüleri, “Ekonomik koşullarımız dü- zeldi, o yüzden anlaşma askıya alındı” bahanesinin arkasõna sõğõnmõşlardõ. F-4E Tam Harbe Hazırlık Eğitimini tamamlayan 2008 A devresi pilotlar için Eskişehir’deki 1. Ana Jet Üs Komu- tanlığında mezuniyet töreni düzenlendi. 1. Ana Jet Üs Komuta- nı Tuğgeneral Bü- lent Kocababuç, tö- rende yaptığı konuş- mada, 10 genç savaş pilotunun F-4E Tam Harbe Hazırlık Eği- timini başarıyla ta- mamladığını belirtti. Başbakan Erdoğan, Kõlõçdaroğlu’na dava açmõştõ Bölükbaşı: Ben şahidim ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - CHP Genel Başkanõ Kemal Kılıçdaroğ- lu’nun Dubai anlaşmasõyla ilgili olarak Başbakan Tayyip Erdoğan’õ “vatana ihanet”le suçlamasõ üzerine açõlan dava- da anlaşmanõn imzalandõğõ dönemde ABD ile yürütülen müzakerelerin heyet başka- nõ olanMHP Ankara Milletvekili Deniz Bölükbaşı şahitlik yapacak. CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, kendisini ziyaret eden Bölükbaşõ’nõn “Kılıçdaroğ- lu’na tanıklık yapabilirim” dediğini ak- tardõ. Anlaşmayõ doğrulayan Bölükbaşõ ise anlaşma için “gaflet ve dalalet” değer- lendirmesini yaptõ. MHP’li Bölükbaşõ CNN Türk’te an- laşmayla ilgili şu açõklamalarõ yaptõ: “Ben tezkereyle ilgili olarak siyasi pa- zarlıkları yürüttüm. Sayın Babacan ise ekonomik görüşmeleri yapıyordu. Za- ten bu anlaşma tezkerenin reddinden sonradır. Anlaşmayı okuyunca Dışişle- ri’nde hayrete düşmüşüzdür. Döne- min Dışişleri Müsteşarı Uğur Ziyal be- ni çağırdı. Anlaşmayı gösterdi. Dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, ABD tarafı ile görüşülerek anlaşmanın de- ğiştirilmesini istedi. Amerikalılarla gör- üştük, değişikliği kabul etmediler. Ame- rikalıların ret yanıtı üzerine Gül, Ziyal, ben ve Erdoğan bir toplantı yaptık. Er- doğan, anlaşma için ‘Ben bunu Türk mil- letine anlatamam. Anlaşmayõ iptal edin’ dedi. Bundan daha vahimi şuydu: O sı- rada Irak’a Amerika müdahalesi baş- lamıştı. PKK de Kuzey Irak’ta sivil hal- kın silahlarını toplayarak Türkiye sı- nırına doğru geliyordu ve 20 Mart 2003’te bir tezkere ile K. Irak’a müda- hale için Meclis’ten yetki aldık. Baba- can böyle bir durumdayken K. Irak’ta Türkiye’nin asker bulundurmaması hükmünü içeren anlaşmayı imzalamış- tır. Konunun vahameti buradadır. Sayın Hüseyin Çelik anlaşmada Tür- kiye’nin Irak’ta asker bulundurma- ması yönünde bir hüküm bulunmadığını öne sürerek doğru söylemiyor. Ancak bu vahim hatayı yapan Sayın Babacan, da- ha sonra kurulan hükümette Dışişleri Bakanı olmuştur. Bu anlaşmayı Dışiş- leri’nde ikinci kâtibe bile sorsaydı ‘Sa- yõn Bakan bunu imzalayamazsõnõz’ derdi. En hafif tabiriyle gaflet ve dalalettir.” ‘Yardım ve yataklık anlaşması’ CHP İstanbul Milletvekili Ahmet Tan da yaptõğõ açõklamada “Milyarlık hibe anlaşması yardım ve yataklık an- laşmasıdır” dedi. Anlaşma sonrasõnda Ali Babacan’õn 23 Eylül 2003’te “Bu an- laşma faizinin düşüklüğü nedeniyle 1 milyar dolar hibe anlamına geliyor” dediğini belirten Tan, bu unsurun Ame- rikalõ yetkililerin açõklamalarõnda hiç yer almadõğõnõ ifade etti. Pilotlar mezun oldu Pilotlar mezun oldu Kõlõçdaroğlu’na tehdit yağdõrdõlar ÖMER ŞAN RİZE - CHP, 20 yõl aradan sonra Rize’de 1 Ağustos’ta çay mitingi yapmaya hazõrlanõrken ye- rel haber sitelerinde CHP Genel Başkanõ Kemal Kılıçdaroğlu’na tehdit yağdõ. CHP Genel Başkanõ Kõlõçdaroğlu’nun, 20 yõl aradan sonra Başbakan Tayyip Erdoğan’õn “baba ocağı” da olan Rize’de 1 Ağustos saat 13.00’te Cumhuriyet Meydanõ’nda miting yapacağõ belirtil- di. Kõlõçdaroğlu’nun çay mitingi yapacağõnõn bazõ yerel haber sitelerinde yayõmlanmasõnõn ardõndan yapõlan yorumlar ise dehşet uyandõrdõ. İnternet si- telerinde Kõlõçdaroğlu için “Rize’de PKK ve yandaşlarını istemiyoruz”, “Aklı varsa gelme- sin, taş yağmuruna tutarız”, “Yumurtalar, taş- lar hazır, gelsin bakalım”, “Gelmesin Rize’ye, indiririz kendisini ona göre” gibi tehdit ve haka- ret içeren yorumlar dikkat çekti. CHP Rize İl Baş- kanlõğõ’ndan yapõlan açõklamada ise çay mitingine; yaş çay üreticileri, esnaf ve sanatkârlar ile işçi ve emeklilerin de katõlõmõnõn beklendiği vurgulandõ. (Fotoğraflar: AA) Başbakan’ın koalisyon merakı Cameron’ın Türkiye’deki iç gelişmelere neredeyse hiç değinmediği görüşmede tam tersine İngiliz iç politikası gündeme gelmiş. Koalisyonları faydalı bulmadığı için seçim barajını düşürmemekte ısrar eden Erdoğan, uzun yıllar sonra ilk kez koalisyon hükümeti kurmak zorunda kalan Cameron’dan izlenimlerini sormuş. Başbakanımızın koalisyonlara bu yakın ilgisi neden acaba!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle