19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 30 TEMMUZ 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 17 K A M İ L M A S A R A C I K Ü L T Ü R Ç İ Z İ K ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Kültür Tarihinden Yoksunluğun İnanılmaz Sefaleti! Kültür tarihinden yoksun bir ortamda yaşıyoruz ve sanat yapıyoruz (Ya da: “Yapmaya çalışıyoruz” mu demeli?!). Bunun doğal sonucu olarak salt biçimsel düzlemde kalan bir sanat etkinliği, toplumsal yaşamımıza yorum getiremiyor ya da eşlik edemiyor; dolayısıyla edebiyatı da kapsayan sanatımızla çoğunlukla kültür üretmek yerine, kültürsüzlük üretiyoruz. Çünkü üretken bir kültür kavramına ancak sağlam ve doğru bir kültür tarihi temeli aracılığıyla ulaşılabilir ve biz, yine genelde tarihi de boşladığımız, başka deyişle hiçbir geçmişimizi tarihe dönüştürmeyip yalnızca geçmiş olarak bıraktığımız için, kültürümüzün tarihini oluşturabilmekten de çok uzak kalıyoruz. Bu noktada, bir kültür tarihi için ne kadar “veri” sağlayabildiğimizi sorgulamakta da yarar görülebilir ve bu sorgulama -yine belki- beraberinde yararlı olabilecek başka soruları da getirebilir. Örneğin, “Neye kültür diyoruz?”, kültürümüzün geçmişinde ve bugününde olup bitmiş ya da olmakta olanları ‘kayda geçirmek’, ‘önemsemek’ için, bunların biraz ‘gürültülü’ olmasını mı koşul sayıyoruz? Artık kültür anlayışı da iyiden iyiye magazinleşmeye yüz tutmuş bir toplumda, özellikle bu son sorunun öneminin günden güne artan hızla önem kazanacağından emin olduğumu söyleyebilirim. Elbet başka sorular da düşünülebilir. Hatta sayısız denecek kadar çok sorular. Ve: “Daha neler sorabiliriz?” diye aranırken, örneğin çok ünlü bir yazarımızın daha bu yakınlarda Türk edebiyatında bugüne kadar iki şairin yetiştiğini, bunlardan birinin Nâzım Hikmet, ötekinin de Âşık Veysel olduğunu söylemesi karşısında genelde nasıl bir tutum sergilediğimizi veya neden hiçbir tutum sergilemediğimizi de sorabiliriz. Dediğim gibi, üretilebilecek sorular çok. Sorulardan veya soruların çokluğundan zarar geldiği, görülmemiştir. Ama artık yeterince soru sorulmuyorsa, ya da sürekli yanlış sorular soruluyorsa, bunda kültür adına bir bit yeniği var demektir. Daha birkaç yıl önce sevgili Ayla Algan: “Sorusu olmayan insanlardan korkarım!” demişti -peki ya doğru dürüst sorusu olmayan toplumlar karşısında ne düşüneceğiz? Hızla magazinleşen, magazinleştiği ölçüde de sağlam sorular sormak yerine ‘marka isimler’e takılmak peşinde olan bir kültürel coğrafyada kültür tarihinin önemsenmesi de beklenemez. Böyle bir durumda da her şey, bugün bizde olduğu gibi olur. Yani, yaşamanın sadece şu içinde bulunduğumuz 2010 yılında yaşamak olduğu, geleceğe yönelik bütün düşünceleri de yalnızca 2010’dan başlatıp ileri götürmenin kültürümüzün hesabını çıkartmak bağlamında yeterli olabileceği sonucuna varabiliriz. Yani, günübirlik yaşamanın her şeye yeteceğini düşünebiliriz - elbet böyle bir eyleme hâlâ düşünmek demeyi içimiz götürüyorsa! Fakat, sevgili okurlarım, bu sözlerime bakıp da karamsar olmanıza asla gerek yok, çünkü ortada birtakım umut verici (!) gelişmeler de var. Daha geçenlerde bir gazete ekinde, ünlü bir hanımımıza -hangi alanda ünlü olduğunu unuttum şimdi, zaten sanırım bu nokta önemli de değil!- ait resimli bir haber çıktı. Bu hanımefendi, epey midye yemiş -sayısı da haberde vardı-, elinde peçeteyle çekilen resminin altına da şöyle bir not düşülmüş: “… ve sonra ağzını da böyle sildi!” İşte buyurun, gelecekte kaleme alınabilecek: “Türkiye’de Midye Yemenin Kültür Tarihi” adlı bir eser için sapasağlam bir veri! Böylesi, kanımca kendi yüzlerce yıllık dev şairler ağacını yazarlarının eliyle budayıp sadece iki dalla bırakmakta sakınca görmeyen bir topluma çok yakışır bir ‘Kültür Tarihi’ olabilir! [email protected] [email protected] D ünya festivalleriyle çok uzun yõllardõr haşõr neşir olan ben, bu yõl Salzburg Festivali’nde, Türkiye’den bir or- kestranõn ve solistin katõlõmõyla, sanki kanat takmõşçasõna dolaşõp durdum. Borusan İstanbul Filar- moni Orkestrasõ ve Fazıl Say’õ Salzburg’dan yolcu ettikten sonra ayaklarõm yere bastõ ve yeniden yer- yüzüne döndüm. Bugüne dek Salzburg Festiva- li’ne beş altõ kez gitmiş ve seçimi- mi hep müzik ve operadan yana yapmõştõm. Bu kez sõra tiyatroday- dõ. Nasõl olmasõn ki, 40 yõldõr izle- diğim en başarõlõ yönetmenlerden, çağdaş tiyatroya imza atmõş büyük usta Peter Stein’õn, Berliner En- semble ile sahnelediği “Oidipus Kolonos’ta” oyununun dünya prö- miyeri buradaydõ!.. Üstelik başrol- de bir “dev” Klaus Maria Bran- dauer ile… Ama önce 90 yõldõr bu- rada sahnelenen, (değişerek sahne- lenen) adeta festivalin “mührü” ha- line gelen “Jedermann” oyunun- dan söz etmeliyim. ARALIKSIZ DOKSAN YILDIR “Jedermann”, herkes demek. Salzburg Festivali’nin kurucula- rõndan Hugo von Hofmannst- hal’in, ortaçağõn dinsel ahlak oyun- larõndan esinlenerek yazdõğõ oyun. 1920’de, bir barõş projesi olarak bu festivalde ilk kez Max Reinhardt sahneye koyuyor. Öyküsü şöyle: Salzburg’da tiyatro yok o sõralar. Halk yoksulluktan kõrõlõyor. Eyalet valisinden kasaba meydanõna sah- ne kurmak için ahşap istiyorlar. Tüm sanatçõlar yönetmen çalgõcõ- lar bedavaya çalõşacak. Tüm bilet gelirleri savaş yetimlerine verile- cek… Açõlõşa bir hafta kala ahşap- tan tasarruf için, sahneyi, Salzburg Katedrali’nin önüne kurmaya karar veriyorlar. Bu kez de merkezi hü- kümetten un istiyorlar, oyunu gör- meye gelenler aç kalmasõn diye… İlk temsil müthiş bir başarõ kazanõ- yor. Ve o gün bugün, tam 90 yõldõr Salzburg Festivali’nin tiyatro bö- lümünü “Jedermann” oyunu açõ- yor. (Bu öyküden alõnacak dersle- ri siz okurlara bõrakõyorum!) Tiyatro tarihinin en uzun süre aralõksõz temsil edilen oyunu diye biliniyor. Benim izlediğim “Jedermann”, son yõllarõn gözde genç yönetmeni Christian Stückl’ün yorumuyla sahnelenen “yeni”, “taze”, “genç” ve sonsuz dinamik bir eserdi. Katedralin erken barok görkem- li ön cephesi, dev kemerleri, işlemeli balkonlarõ, dinsel simgeleri yücel- ten kabartmalarõ ve heykelleri, oyu- nun doğal dekorunu oluşturuyordu. Oyunun ahlak dersi, “parana, gü- cüne güvenme, ölüme girerken sa- dece hayatta yaptıkların önlem- lidir” diye özetlenebilir. Bir çeşit iyilik kötülük hesaplaşmasõ… Za- man zaman bana bizim “Deli Dum- rul”u çağrõştõrdõ… Kalabalõk bir kadro, başarõlõ oyun- cularla sunulan, karnaval havasõna bürünen, Grotesk’e bol bol yer ve- ren, müzikten yararlanan, ironiyi, mizahõ ön plana çõkaran “ahlak der- sini” şekere bulayõp veren, izleme- si çok keyifli bir oyundu. [email protected] faks: 0212 257 16 50 YARIN: ‘Oidipus Kolonos’ta’. Kültür Servisi - Bu yõl, 47. Ulus- lararasõ Antalya Altõn Portakal Film Festivali yeniliklerle dolu. Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin deste- ğiyle, Antalya Kültür Sanat Vak- fõ’nõn düzenlediği 47. Uluslararasõ Antalya Altõn Portakal Film Festi- vali, bu sene 9-14 Ekim tarihlerin- de sinemaseverlerle buluşacak. Önceki gün yapõlan basõn top- lantõsõnda konuşan Antalya Bü- yükşehir Belediyesi ve Antalya Kültür Sanat Vakfõ Yönetim Kurulu Başkanõ Prof. Dr. Mus- tafa Akaydın, sosyal sorumlu- luk kapsamõnda festival için bu yõl Antalya’daki E ve L tipi ce- zaevlerinin bahçelerinde sinema perdeleri kurulacağõnõ, hükümlü ve tutuklularõn eserlerinin yer ala- cağõ senaryo atölyesi oluştu- rulacağõnõ yineledi. Genel Sanat Yönetmenli- ğini Deniz Ziya Temeltaş’õn üstlendiği festivalin bu seneki te- masõ ise “Sinema ve Toplumsal Etkileşim”. “Saatler”, “Kill Bill”, “Gora”, “Vizontele”, “Frida”, “New York’ta Beş Minare” gibi ulusal ve uluslararasõ birçok filmin afiş- lerini tasarlayan Emrah Yücel, 47 ve 48. Uluslararasõ Antalya Altõn Portakal Festivalleri’nin afişleri- ni tasarlayacak. Bu yõlõn Altõn Portakallarõnõ be- lirleyecek Ulusal Uzun Metraj Film Yarõşmasõ’nõn Jüri Başkanõ Kadir İnanır. ana jüride ayrõca Tomris Gi- ritlioğlu, Meltem Cumbul, Meral Okay, Murathan Mungan, Gök- han Kırdar, Atilla Dorsay, Zi- nos Panagiotidis ve Prof. Dr. Mehmet Rıfkı Aktekin yer alõyor. “Çingeneler Zamanı”, “Kara Kedi Ak Kedi”, “Yer- altı”, “Arizona Rüyası” gibi filmlerin yönetmeni Emir Kusturica, Altõn Portakal Ulus- lararasõ Uzun Metraj Film Ya- rõşmasõ’nõn jürisinde, “Barking Island - Hayırsız Ada” fil- minin yönetmeni Serge Avédikian ise Altõn Porta- kal kõsa film jürisinde yer alacak. Altõn Portakal bu yõl, sinema ta- rihinin kayõp filmlerini de gün õşõğõna çõkarõyor: İstanbul’da çekilen ilk yabancõ film olma özelliğini taşõyan “Enis Aldjelis, Doğunun Çiçeği”, Muhsin Ertuğrul’un kayõp filmi “Kara Lale Bayramı - 1918”, “Kadın Charlie Chaplin” olarak anõlan Mabel Normand’õn rol aldõğõ “The Floor Below - 1918” ve “Be- yond The Rocks - 1922”. Festivalin “Yaşam Boyu Onur Ödülleri”nin bu seneki sahipleri ise şöyle: Safa Önal, Ertem Göreç, Nur Sürer, Gülşen Bubikoğlu, Metin Akpınar ve Zeki Alasya. Bu yõlki “Yıldırım Önal Anı Ödülü” Yıldız Kenter’e, “Sinema Emek Ödülü” Necmettin Çobanoğlu’na ve bu yõl ilk kez verilecek olan “Sanatta Sosyal Sorumluluk Ödü- lü” de Müjdat Gezen’e verilecek. Kemal Sunal da ölümünün 10. yõ- lõnda, Altõn Portakal’da çeşitli et- kinliklerle anõlacak. Ödül yönetmeliğinde yapõlan de- ğişiklik kapsamõnda “En İyi Film” ödülünü alan yapõmcõ, yeni filmine iki yõl içinde başlar ve filmin bir bö- lümünü Antalya’nõn simgesi olan mekânlarda çekerse, toplam 400 bin TL’lik ödülün sahibi olacak. Festivalin dikkat çeken bölümle- rinden biri de “Sürgün Bir Sine- macı: Yılmaz Güney”. Yılmaz Güney’e odaklanan bölümde Gü- ney’in yönettiği “Umut”, “Ağıt”, “Zavallılar” gösterilecek. Bu yõl ayrõca sinema sektörünün sorunlarõnõn masaya yatõrõlacağõ “Ulusal Film Komisyonu Çalışta- yı” oluşturulacak. Festival ‘hapse’ giriyor Altõn Portakal Film Festivali’nde bu yõl pek çok yenilik var 9 0 . S A L Z B U R G F E S T İ V A L İ ’ N D E N T İ Y A T R O İ Z L E N İ M L E R İ - 1 Reinhardt’tanPeterStein’a Salzburg Festivali, tam 90 yıldır Hugo von Hofmannstahl’in “Jedermann” adlı oyunuyla açılıyor. Jedermann İstanbul Haber Servisi - Gazete- miz yazarõ, öykücü, romancõ, araş- tõrmacõ ve mimar Demirtaş Cey- hun, ölümünün birinci yõldönümün- de Aşiyan’daki mezarõ başõnda dü- zenlenen törenle anõldõ. Aşiyan Mezarlõğõ’nda İşçi Parti- si’nin (İP) düzenlediği anma töreni- ne, Ceyhun’un eşi Günöz Ceyhun, İP Genel Başkan Yardõmcõsõ Erkan Önsel, gazeteci ve yönetmen Arif Keskiner, şair Hüseyin Haydar’õn yanõ sõra Ceyhun’un çok sayõda ar- kadaşõ ve meslektaşõ katõldõ. Cey- hun anõsõna saygõ duruşunda bulu- nan İP’liler daha sonra mezara kõr- mõzõ karanfiller bõraktõlar. Törende konuşan Günöz Ceyhun, eşinin ha- yattayken kendisine “Ben pek an- laşılamadım galiba ama gelecekte anlaşılacağıma inanıyorum” dedi- ğini anõmsatarak, “Ben de eşimin yazıları ve düşünceleriyle sonsuza kadar yaşayacağına inanıyorum” dedi. Erkan Önsel ise “Demirtaş Ceyhun, Türk Edebiyatı’nın kö- şetaşlarından biridir. İP’li bir ön- der olarak toprağa girmiştir. O hep aramızda olacak ve vatan sa- vunması görevimizde yaşayacak” diye konuştu. Ceyhun’un anayasa üzerinde yaptõğõ çalõşmalarõnõ anõm- satan Önsel, “Bugün AKP Anaya- sası’na ‘Hayõr’ kampanyamızda da kuşkusuz en önde olacaktı” de- di. Şair Hüseyin Haydar da “De- mirtaş bizim yurtseverlik ve dev- rimcilik öğretmenimizdi. Bizim anacağımız en büyük özelliği ça- lışkanlığıdır” dedi ve “Onurun Adı Demirtaş Ceyhun” başlõklõ şii- ri okudu. Demirtaş Ceyhun mezarõ başõnda anõldõ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle