19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Eskide mi Kalmak? Bir süredir, büyük olasılıkla adını “Mühürdar’dan Moda’ya” koyacağım bir semt kitabı üzerinde çalışıyorum. Kadıköy-Mühürdar-Moda, 1954-1963 yılları arasında çocukluğumun ve ilk gençliğimin geçtiği, yaşadığım, okuduğum, dolaştığım yerler. Bugün de Moda’da yaşıyorum. Geçen hafta Kadıköy Çarşısı’nı, Mühürdar sokaklarını dolaşıp eski anılarımı tazeledim. Moda’yı zaten yaşıyorum. Kadıköy Çarşısı pek değişmemiş, 1919 yılında Yanyalı Fehmi Sönmezler’in temelini attığı, yemeklerinin tadına doyum olmayan “Yanyalı Fehmi Lokantası” hâlâ yerinde, ailenin üçüncü kuşağı tarafından yönetiliyor. “Hâlâ” diyorum, çünkü en geleneksel mekânlar bile yok oluveriyor. Örneğin, çarşı içindeki “Şöhret Şekerlemecisi”, başka bir semte taşınan, Muvakkithane Caddesi’ndeki “Cemilzade” ya da Yasa Caddesi’ndeki “Fıçı Birahanesi” gibi. Yeni Kadıköylüler bir zamanlar çarşılarında bizim anılarımızda yer etmiş bu mekânları bilmiyorlar. Nereden bilecekler ki? Yeni Kadıköylülerin anılarında neyi görüp, neyi yaşamışlarsa onlar yer alacak. İskele meydanına inip Kadıköy’ü Moda’ya bağlayan sahil yolundan Moda’ya doğru yürüyorum. Tuğlacı Emin Bey Sokağı’nın sağ köşesinde dışarıdan bakıldığında “gece kulübü” izlenimini veren tek katlı bir yapı var. Burası, canlı müzik eşliğinde yemek yenen, dans edilen bir içkili lokanta, adı da “Modaspor”. İnsan ister istemez bu nasıl addır, diye soruyor. Çünkü insanlar burasının bir zamanlar basketbolda Türkiye şampiyonlukları kazanmış, su topunda, yüzmede birçok şampiyon yetiştirmiş olan Modaspor Kulübü’nün lokali olduğunu, içinde o yıllarda da dans partilerinin düzenlendiğini fakat sporun hep öne çıktığı bir mekân olduğunu bilmiyorlar. Bizim kuşağın anıları ile yeni kuşakların anıları birbiriyle örtüşmüyor. Biz anlatıyoruz, yazıyoruz, geçmişe meraklı olanları anlattıklarımızı dinliyor, yazdıklarımızı okuyor. Yarın bir gün onlar da “eski kuşak” olacaklar, geleceğin yeni kuşaklarına “kendi” anılarını aktaracaklar. Eskiden Mühürdar Caddesi Mühürdar Bahçesi’ne açılırdı, Mühürdar Gazinosu da bu bahçenin altındaydı. Şimdi yol Moda’ya çıkan Yeni Fikir Sokağı’nın ağzına kadar geliyor. Beton yapılanma daha ileri gitmeye izin vermiyor; ayrıca bahçe de, gazino da uzun zamandır yoklar. Yapılaşmaya teslim olmuşlar, izleri bile kalmamış. Fenerbahçe Spor Kulübü’nün kesin adının Mühürdar Bahçesi’nde konulduğunu, ünlü mizah gazetesi Karagöz’ün kuruluşunun aynı bahçede gerçekleştiğini, Nâzım Hikmet’in 1951’in Haziran ayında yurtdışına çıkmadan önce eşi Münevver Hanım ve bebekleri Mehmet ile birlikte dostları Müzehher Va-Nu ve Zekeriya Sertel’le Mühürdar Bahçesi’nde buluştuklarını, bir daha dönemeyeceği İstanbul’un siluetini son kez oradan seyrettiğini bugün kim biliyor? Cem Sokak’taki Efes Pilsen Kulübü’nün yerinde daha önceleri Kadıköyspor Kulübü’nün olduğunu, oradaki Kadıköyspor açık hava sahasının açılışını İstanbul basınının 12 Temmuz 1953 günü “32 bin lira harcanan saha Yakın-Şark’ın en büyük açıkhava sahasıdır, geceleri de 12 bin vatlık reflektörlerle aydınlatılabilmektedir” diye duyurduğunu bugün kim anımsıyor. Modalı, Kadıköylü çocuklara, gençlere basketbol zevkinin, zamanında Türkiye’nin en önde gelen basketbol takımlarından olan Kadıköyspor’un bu açık hava sahasında aşılandığını ancak bizler, o günleri yaşayanlar, basketçi ağabeylerinin antrenmanlarını, maçlarını izleyenler biliyor. Moda İskelesi’ne iniyorum. Eskiden kumsalla çevriliydi Moda Koyu, şimdiyse kumsalların yerinde yürüyüş yolları, yürüyüş yollarıyla deniz arasında iri kaya parçaları var. Denizin karaya vururken çıkardığı ses bile değişmiş, dinlerken insanın içini dinginleştiren o hışırtının yerini şap şap diye bir ses almış. Ortada ne Salih Reis’in kayıkhanesi ne İbrahim Usta’nın küçük çekçeki ne de İhsan Amca’nın Moda Plajı kalmış. Ne yalan söyleyeyim, o eski güzel günleri özlüyorum. Buna “Eskide kalmak” denirse, razıyım eskilerde kalmış olmaya. [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Babalar Günü’nde ‘Dedeler-Neneler’ İçin ...Ve bugün de “Babalar Günü”nü kutluyoruz. Önce, kimin “baba”sõ sayesinde hediyeler aldõğõmõzõ anõmsayalõm. ABD’nin Batı Virjinya’sõnda John Dowdy adõnda biri yaşarmõş… Annesini yitirince, kendisine ve kardeşlerine “ana”lõk yapan babasõ için “Anneler Günü”ne benzer bir anma günü olmasõnõ istemiş... İlk kutlama, 1910’da Spokane kentinde yapõlmõş… Derken, 1924’te ABD Başkanõ Calvin Coolidge’nin desteğiyle ulusal gün sayõlmõş. 1966’da da Başkan Johnson’un talimatõyla her yõl haziran ayõnõn 3. pazarõ ‘Babalar Günü’ oluvermiş. İşte o gün bu gündür, bizler de Johnson’un talimatõna uyarak babalarõmõza armağanlar alõyoruz; eğer babaysak, çocuklarõmõzdan özel ilgi bekliyoruz; babamõz rahmetliyse dualarla anõyoruz... Anneler günü Peki, “Anneler Günü”nü acaba kimin “ana”sõ sayesinde kutluyoruz?.. Yine bir Amerikalõnõn, Anna Jarvis’in. Jarvis de bütün insanlar gibi annesini çok severmiş. 1908’de yitirince, her ölüm yõldönümünde “herkes”le birlikte anmak için girişimlerde bulunmuş… Sonunda, 1914 yõlõnda ABD Kongresi, her mayõs ayõnõn 2. pazar gününü ‘Anneler Günü’ olarak ilan etmiş... Sevgililer Günü Bir de şu “Sevgililer Günü”nü anõmsayalõm… Her 14 Şubat’ta hangi “sevgili” sayesinde çiçekçilere üşüştüğümüzü biliyor musunuz? Bu kez de karşõmõzda bir Avrupalõ; Valentine adlõ bir din adamõ var. O kadar sevilmiş, o kadar sevilmiş ki, sonunda “sevginin simgesi” olmuş… Bu nedenle İngilizler, bu güne “Aziz Valentin Günü” (St. Valentine’s Day) diyorlar... Aynõ isim, Avrupa kültürlerinde “sevgili” anlamõna da geliyor. 14 Şubat’õn seçilmesinin anlamõ ise Antik Yunan inanõşlarõnda Zeus ile Hera’nõn evlilik tarihi olmasõ... Aynõ günlerde Antik Roma’da da bereket tanrõsõ Lupercus anõlõrmõş. Din adamlarõ Lupercus’a kurban ettikleri keçilerin derileriyle dolaşõrken, genç kõzlar da doğurganlõklarõ artsõn diye o derilere dokunmaya çalõşõrlarmõş... Ve dedeler-neneler Bütün bu öyküleri neden anõmsattõm? Biz hiç “kendi” geçmişimize dayanan, “bizden öyküler”i olan bir “gün” kutlayamayacak mõyõz? Bu “sevgi” günlerinin, aslõnda “dünya tüketim pazarı”nõn küresel kampanyalarõyla hepimizi etkilediğini bilmeyenimiz yok... Buna rağmen, her seferinde hediye telaşõna düşmekten şikâyet edenimiz olmadõğõ gibi, sevgimizi armağanlarla kanõtlamanõn “kapitalist kışkırtma”ya teslimiyet olduğunu da aklõmõza bile getirmeyiz… Çünkü anasõnõ, babasõnõ, sevgilisini kim sevmez ki? Ama keşke biz de kendi geçmişimizden ve öz kültürümüzden böylesi kutlamalar icat edebilseydik... Sanõrõm herkesin hislerine tercüman oluyorum ki “sevgi”mizi Amerikalõlar sayesinde anõmsadõğõmõz aklõma geldikçe yüreğim burkuluyor.. Ve ‘biz’im günümüz Şimdi Babalar Günü’nü de aynõ duygularla karşõlarken, hiç değilse “dedeler ve neneler” için “biz”den girişimler olduğunu öğrenmeyeyim mi? İnternet sitesindeki bilgileri özetleyerek aktarõyorum: “Dedeler ve Neneler Günü, kurucumuz Aytaç Güldamla tarafından sevgili oğlu Aytuğ ve kızı Nuray’ın ilk bebekleri Aras Güldamla doğunca ortaya atılan bir fikirdi… ‘Bu’ gün, yeni dede olan Aytaç Bey’in ‘Anneler, Babalar, Sevgililer Günü var da bizim neden bir günümüz yok?’ söylemiyle hayata geçirildi.” Peki, ‘Dedeler ve Neneler Günü’ ne zaman? “1 Ekim’de aramıza katılan Duru bebek sayesinde ekimin son pazarı.” O gün dedelerimizi ve nenelerimizi kucaklamak üzere, tüm babalarõn günü kutlu olsun... Meclis ödülleri: Kaldırılmasın, ödül alanlar teşhir edilsin! Vuvuzela Bağımlı Necati Cebe: “Ne mutlu Türk’üm diyene demeye dili varmayanlar, tabii ki Arapsız yaşayamaz!” Değişiklik Ayşen İleri: “Sevgili köpeğim Arap’ın adını gördüğüm lüzum üzerine Ak olarak değiştirdim; üçüncü şahıslara duyurulur.” YağmurDeniz Kuzuların başcumhur seçimi BİR türlü Adalet Bakanı olamayan AKP’li Burhan Kuzu’nun (Türk Malı Erman Kuzu ile bir akrabalığı yoktur) daimi başkanlığındaki Meclis Anayasa Komisyonu, hukukun eşitlik ilkesine yönelik bir tecavüze daha imza attı: Başbakan görevinden istifa etmeden cumhurbaşkanlığına aday olabilecek! Tezgâhın, civanımın padişahı Fatih Sultan Recep için kurulduğu belli ama yetmez! Sultana başka ayrıcalıklar da tanınmalı: Cumhurbaşkanlığına aday olan başbakan seçimi kazandığı takdirde başbakanlıktan istifa etmek zorunda değildir; “başcumhur” sıfatıyla iki görevi birden yürütebilir; başcumhurun görev süresinin ne olacağına başcumhur karar verir. Başbakandan başkasının cumhurbaşkanlığına aday olması başbakanın iznine bağlıdır. Cumhurbaşkanlığına aday olan başbakan, seçimi kazanamazsa seçim bir ay içinde yenilenir; ikinci tur seçime başbakandan başka aday katılamaz. İkinci turun tek adayı başbakanın cumhurbaşkanı seçilebilmesi için kullanılan geçerli oylardan en az üç tanesini alması yeterlidir. Bakanlar Kurulu, Yüksek Seçim Kurulu’nun seçim sonuçlarını resmen açıklanacağı saate kadar seçim sonuçlarına ilişkin her türlü değişikliği yapabilir. Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” CIVANIMIN padişahı, adeta ikinci peygamber Fatih Sultan Recep, partisinin genişletilmiş il başkanları toplantısında esip gürledi, adeta kükredi. Danışmanlarının yazıp eline verdiği pardon camına koyduğu metinle söylediklerine geçmeden önce toplantının üzerinden şöyle bir geçmekte yarar var. Tokat veya yumruk yiyeceği korkusuyla halkın arasına giremeyen sultan, her hafta Meclis Grubu’nda; yalaka bir kurumun toplantısında, resmi bir kuruluşta, Başbakanlık kapısında esip gürlüyor ama yetmiyor. Bu durumda sultanın nutuk atması için devreye “AKP Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı” giriyor. Bugüne dek il başkanlarından biri kürsüye çıkıp konuşmuş değil; toplantı sonrası bir il başkanı kamuoyuna görüş açıklamış değil; toplantıda il başkanlarının olup olmadığı ise hiç belli değil. Sultan için hazırlanmış kendin pişir kendin ye sofrası! Gelelim sultanın laflarına. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Ergenekon dalgasından tutuklu Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın tahliye istemini reddeden dokuz yargıcı Haberal’a tazminat ödemeye mahkûm ettiği için sultan şöyle esip gürlüyor: “Dokuz hâkime böyle ceza verdiğiniz andan itibaren bu ülkede yargının güvenilirliği kalmaz. Üst mahkemenin kalkıp da ceza vermesini bu ülkede çok ciddi bir sıkıntı süreci olarak görüyorum. Yargının güvenilirliği bitmiştir.” Bu lafların tercümesini şöyle yapabiliriz: “Dokuz hâkime böyle ceza verdiğiniz andan itibaren bu ülkede hükümetimin yargıçlar ve savcılar üzerindeki baskı gücü kalmaz. Ben bundan sonra hâkim ve savcılara nasıl talimat vereceğim! Bu cezanın verilmesini mutlak saltanatıma karşı çok ciddi bir başkaldırı süreci olarak görüyorum. Yargının güvenilirliliği benim gözümde artık tamamen bitmiştir!” Süleyman Demirel, “Va mı bunun başka izah tarzı” derdi; var mı başka türlü tercümesi! Şu işe bakın ki sultan esip gürledikten hemen sonra Ergenekon ve benzeri dalgalardan tutuklu Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner, emekli orgeneral Çetin Doğan, emekli korgeneral Engin Alan, emekli tuğgeneral Süha Tanyeri tahliye edildi. Başkaldırı büyüyor! Sultan içinden kükrüyordur: Anayasa değişikliği yapılsın, yargı nasıl güvenilir olacak, göreceksiniz! Kükreme KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ [email protected] Ordumuz da kutluyor... 20 HAZİRAN 2010 PAZAR BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Şişmanlama korkusu. 2/ Ancak ikinci derecede bir önemi olan... Kimi göçebe Türk boy- larõnda birkaç ai- leye ait çadõrlar- dan oluşan toplu- luk. 3/ Avrupa’nõn, Ladoga’dan son- raki ikinci büyük gölü... İngiltere’de çok sevilen bir cins bira. 4/ Sanatta çõğõr, tür... Satrançta bir taş. 5/ “Tan- rõ kabul etsin” anlamõn- da kullanõlan söz... Çok- tan beri var olan. 6/ Be- rilyum elementinin sim- gesi... İstek, rica. 7/ Ki- mi mantarlarda üreme organõ... Yara izi. 8/ “ -- - bir tahta kaşõktõr / Sapõ ortasõna denk düşen” (Can Yücel)... Hz. Muhammet’i övmek ve ondan şefaat dilemek amacõyla yazõlan ka- side. 9/ Sağlõklõ beslenme saplantõsõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yapõsõna girdiği sözcüğe “kendi kendine” anlamõ ka- tan yabancõ önek... Gemiyi baştan ya da kõçtan halatla karaya bağlama. 2/ Sõcak bölgelerde yetişen yağlõ bir ağaç... Manisa’da her yõl düzenlenen geleneksel şenli- ğe ve bu şenlikte dağõtõlan macuna verilen ad. 3/ Ge- nellikle sevecen ve hüzünlü bir konu işleyen küçük li- rik şiir... Kõsõk sesli küçük keman. 4/ Gümüşhane ilin- de, kayak merkezi olan bir dağ... Romanya’nõn plaka imi. 5/ Lahza... Radon elementinin simgesi. 6/ Bir nota... Ki- mi yiyeceklere katõlan hoş kokulu bir bitki. 7/ Düz ve ge- niş arazi... Tatlõ sularda yaşayan, beyaz etli bir balõk. 8/ Kaynak, põnar... En kalõn erkek sesi. 9/ Mesaj... Hitit. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Ç A N D A R L I A M O R T İ S U L O T A S S L I R G Ö K O V A Ş O S O N L E Ş F Ö N K İ L K O K S İ T İ L O B E Z İ T E Ö M İ L A S R O K 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SAYFA CUMHURİYET 16 Anıl Öçal: “Hukukun yeni şalcıları, almışlar ellerine vuvuzelayı kanalları dolaşıp öttürüveriyorlar oturak âleminde gibi! UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle