23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 20 HAZİRAN 2010 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI dishab@cumhuriyet.com.tr Belçika usulü bölünme... Şaka değil, bütün dünya bir ülkenin bölünmesinden söz ediyor ciddi ciddi. Başka bir coğrafyada olsa kan gövdeyi götürür. Ama burasõ subaylarõn üniformalarõyla şehir merkezinde, hem de General Montgomery gibi efsanevi bir komutanõn heykelinin yanõndan nanik yaparcasõna taburlar halinde geçerek protesto yürüyüşü yapabildiği bir ülke. Zaten aslõnda Brüksel’in kendi adõnõ taşõdõğõ en şõk meydanõnda heykeli yükselen General Montgomery de Belçikalõ bile değil. Ve zaten Belçika 1830’da bölgede yaşayanlarõn bir kõsmõ Fransa’ya bir kõsmõ Hollanda’ya ait olmak isterken aradan sõyrõlõp kurulmuş bir tampon ülke. Ve üstelik devlet kurulduğunda diğer güçlü monarşilerin hatõrõ kõrõlmasõn diye Almanya’dan Leopold adlõ õsmarlama bir kral bile edinmiş bir ülke. Üç vakte kadar bölünecek deniyor ama terör yok, şiddet yok, kavga gürültü yok. En azõndan artõk yok. Sadece hüzün var... O da “bence”. Zira çevremdeki Belçikalõ dostlar borsanõn veya Avro’nun durumuyla daha ilgili görünüyorlar. Oysa Flamanca konuşan toplumla Fransõzca konuşan toplumun liderleri arasõnda yaşanan kavganõn şiddeti ülkeyi her seçim sürecinde biraz da gerip çatõrdatõyor. Belçika’nõn aşõrõ şiddetli ama hiç şiddet içermeyen kendine özgü bir kavga stili var... Bir gün tali bir yolda sakin sakin ilerlerken birden trafik durdu. Beş dakika, on dakika... derken önümdeki arabadan inen genç adam pencereme geldi ve şöyle dedi: “İlerde bir kavga var, geri geri çıkmak gerekiyor.” Belçika’ya taşõnalõ yõllar olmuştu ama ben hâlâ sokaklarda şöyle kenardan merakla izleyip kendimce sosyolojik çõkarõmlarda bulunabileceğim bir kavgaya henüz rastlamamõştõm. Karar vermem uzun sürmedi “Buyrun, dedim, siz geçin benim o yoldan devam etmem lazım.” “Tamam” dedi adam yanõmdan virgül yapõp geri geri çõktõ. Onun önünde sõralanmõş diğer arabalar da hiç seslerini çõkarmadan, bana el kol işareti yapõp korna çalmadan, sessiz sessiz geri geri geçerek birer birer sokağõ terk ettiler. Önümdeki manzara açõlmõştõ. Heyecanla bir sokak kavgasõ izledim Belçika’da... İlk ve son kez... Yolu tõkayan iki arabanõn sürücüleri, kaldõrõmõn ortasõnda, alõn alõna olduklarõ yerde dönüp duruyorlardõ. Yumruklarõ sõkõlõ ama aşağõda ve arkalarõnda, avaz avaz bağõrarak ama sõrayla, birinin avazõ bitince diğeri başlamak suretiyle... Sonunda birisi son bir haykõrõş attõrõp arabasõna bindi. Kapõyõ bile hõzlõ çarpmadõ, muhtemelen zarar vermemek için... Diğeri arkasõndan yetişip arabanõn penceresinden yakasõna yapõşma cesaretini gösterdiği anda arabadaki camõ hõzla kapatõp gazladõ... Ardõndan diğeri... Gittiler. Ben arabanõn içinde yalnõzdõm ve benden başka da bu kavgayõ izleyen olmamõştõ. Ne bir ayõran, ne vur vur diyen... 13 Haziran seçimlerinde Flaman ayrõlõkçõlarõn kazandõğõ beklenmedik zaferden sonra “Belçika bölünüyor” tartõşmalarõ yeniden başladõ. Belçika’nõn belirsiz geleceği ne zaman gündeme gelse bu ilginç kavga canlanõr gözümün önünde. Burada olup bitenleri izlerken Belçika’da hayatõ nizama intizama sokan “Belçika usulü taviz” diye literatüre geçmiş bir lafõ aklõn bir köşesinde tutmakta yarar var. Ülke’nin hõzla evriliş sürecinde “Belçika usulü taviz” birbirine değmeden yapõlan uzun kavgalarõn sonunda, iyimserlere göre herkesin kazandõğõ, kötümserlere herkesin kaybettiği bir paylaşõm şeklini tarif ediyor. Zoraki olarak bir arada yaşayan, birbirinden hazzetmeyen iki toplumun hayatta kalabilmek için ürettiği bir yöntem bu. Siyasetten ticarete, sosyal yaşama kadar her alanda sözü bağlayan “Belçika usulü taviz” olunca Belçika için başta Belçikalõlar çok da ciddi ciddi kaygõlanan olmuyor. Koalisyonlar kuruluyor, bozuluyor, ayrõlan yollarõn sayõsõ artõyor. Zaten bölünmüş bölüneceği kadar. Avro’nun durumu şimdilerde daha önemli... cimenbaturalp@skynet.be Veliaht Prenses Victoria nihayet evlendi Bir yõldõr nişanlõ olduğu uzatmalõ sevgilisi Daniel Westling ile dün evlenen Veliaht Prenses Victoria, artõk yõllarõn yorgunluğunu üzerinden atabilir. Az çekmedi Prenses. 1977’de doğduğunda o günkü yasaya göre günün birinde kraliçe olmasõ söz konusu değildi. Medya ilgilense de veliaht sorumluluğu taşõmadõğõndan bugünküne göre çok daha rahat hareket etme olanağõ olacaktõ. Ama monarşiyle ilgili yasa 1980’de değiştirildi. Kralõn ölümünden sonra tahta en yaşlõ erkek çocuk geçer maddesi kaldõrõldõ. En yaşlõ erkek çocuk yerine, en yaşlõ çocuk geçer kuralõ getirildi. Böylelikle daha dört yaşõndayken veliaht unvanõnõ alan Victoria’nõn yaşamõnõn seyri de değişmiş oldu. Daha çocuk yaşta günün birinde kraliçe olacak şekilde eğitilmeye başladõ. Ergenlik yaşlarõnda ve ilk gençlik dönemlerinde zor zamanlar geçirdiği anlaşõlõyordu. Bir ara iğne iplik gibi kaldõ. Yirmili yaşlarõnda yaşadõğõ sorunlarõ kamuoyu ile paylaşmayõ göze alabildi. Meğer sürekli hatõrlatõlan sorumluluk duygusu ve disiplin anoreksi denilen rahatsõzlõğa yol açmõş. Bir yandan anoreksi, bir yandan disleksi denen okuma yazma zorluğu yaşayan Prenses, bunalõmdan kurtulabilmek için liseyi bitirince ABD’ye gitti. ABD’den döndüğünde rahatlamõştõ. Yaşadõklarõnõ açõk dille anlatõnca herkesin sempatisini kazandõ. Halk yakõnlõk duyduğu için Prenses’in Daniel Westling ile evlenmesine destek oldu. Victoria da bu destek sayesinde Daniel Westling’e karşõ çõkan sarayõn direncini kõrabildi. Bütün bunlar bilindiğinden, Veliaht Prenses’in sevincini ve mutluluğunu bütün İsveçliler paylaştõ. Kõrk gün kõrk gece değilse bile düğün eğlenceleri iki hafta sürdü. “Love 2010 Stockholm” başlõğõ altõndaki etkinliklerle başkent iki hafta boyunca eğlendi. Düğün geride kaldõ, şimdi damadõ yoğun bir eğitim programõ bekliyor. Siyasal bilgiler, anayasal düzen ve devletin işleyişi hakkõnda bir buçuk yõllõk program hazõr. Victoria’nõn yaşõ 33 olduğundan çocuk için vakit kaybetmek istemeyeceklerini tahmin etmek zor değil. Halk şimdiden doğacak çocuğa işim seçmeye başladõ bile. Erkek olursa Gustaf ve Oscar isimlerine ağõrlõk verildiği görülüyor. Kõz olursa Alice. Bu arada sarayõn damat olarak kabul etmekte uzun süre direndiği Daniel Westling’in ailesi ve atalarõ hakkõnda bir kitap yayõmlandõ. Kitabõ yazan soy ağacõ uzmanõna göre, Daniel Westling’in ailesi soyu tükendiği zannedilen Domuzbaş (Svinhufvud) unvanlõ, soylu bir aileden geliyor. Domuzbaş diye de unvan olur mu demeyin. Burada oluyor. Örneğin ayõ bizde hakaret olarak kullanõlõrken İsveç’te yaygõn bir erkek ismi (Björn). Domuz isim olarak kullanõlmasa da en sevilen hayvanlardan biri. Domuzbaş ailesinin kökeni 1400’lü yõllara uzanõyor. Asiller sõnõfõna mensup bu aile işgalci Danimarkalõlara ve Almanlara karşõ kahramanca savaşmasõyla tanõnõyor. Ortaya çõkan tablo şaka gibi. Daniel Westling’i yõllarca saraya sokmayan Kral Gustaf Fransõz kökenli. Kraliçe Silvia da babasõ Nazi Partisi’ne üye olan bir Alman. İlginç bir tablo değil mi? osman.ikiz@tele2.se En has ayrõmcõ kim? Zaman zaman Fransa gündemi hakkõnda yorum yaptõğõm, Türkiye merkezli bir radyonun sorumlusu geçen çarşamba sabahõ aradõ. Avrupa Konseyi’ne bağlõ (AB Konseyi değil) bir araştõrma komisyonunun 15 Haziran’da yayõmladõğõ Fransa raporundaki ayrõmcõlõk, õrkçõlõk tespitleri konusunda konuşup konuşamayacağõmõzõ sordu. Olumlu karşõladõğõm için her defasõnda olduğu gibi ertesi gün mikrofonda buluşmak üzere sözleştik. Genellikle Türk basõnõna yansõyan konularõ ele aldõğõmõz için hemen o sabahõn gazetelerinin internet sitelerine bir göz gezdirdim. Bazõlarõnõn başlõklarõ şöyleydi: “Fransa’ya ırkçılık uyarısı”, “Avrupa Konseyi’nden Fransa’ya peçe uyarısı” ve “Avrupa Konseyi, Sarkozy’yi uyardı: Müslümanlara ayrımcılık artıyor...” İlk işim her yõl 9-10 üye ülkedeki duruma ilişkin araştõrmalar hazõrlayan “Avrupa Konseyi Irkçılık ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu”nun (ECRI) 4. Fransa raporunu (*) okumak oldu. Beş yõlda bir yenilenen ve yayõmlanan 60 sayfalõk rapor, Fransa’nõn ele alõnan alanlarda son 5 yõlda bir çok yapõsal ve yasal düzenlemelere gittiğini, bu çabalarõnda da ilerlemeler kaydettiğini vurgulayarak başlõyordu. Fransa’yõ başarõlarõndan ötürü kutlayan rapor, olumlu gelişmelere karşõn bazõ noktalarõn endişe uyandõrdõğõnõ belirtiyordu. ECRI, õrkçõ hassasiyetli bir ayrõmcõlõğõn özellikle eğitim, istihdam, mal sahibi olma ve hizmet alma aşamalarõnda hissedildiğinin altõnõ çiziyordu. Bu ayrõmcõlõktan zarar görenlerin başõnda “Gözle seçilir azınlıklar (Kara Afrikalılar, Magripli Araplar ve de Uzakdoğulu Asyalılar kast ediliyor), Müslümanlar, göçerler ve Romanlar”õn geldiği belirtiliyordu. Yoğunlaşan pedagojik önlemlere rağmen bazõ eğitim kurumlarõndaki göçmen kökenli çocuklarõn dengesiz dağõlõmõ nedeniyle ortaya çõkan çatõşma ve huzursuzluklarõn ardõnda da yine rapora göre hõzla yükselen “Irkçı ve/veya Yahudi karşıtı” düşünce ve duygular yatõyordu. Birtakõm süreli basõn organlarõnõn ayrõmcõ önyargõ veya basmakalõp fikirleri beslemesi, bazõ internet sitelerinin açõk açõk õrkçõlõk yapmasõ, polisin yabancõlara sert davranõşlarõ, iktidardaki siyasetin sorunlara asayiş ve kaçak göçmenleri yurtdõşõ etmekle yetinen istatistiksel yaklaşõmõ ECRI’nin Fransa tespitine haklõ bir zemin yaratmõştõ. 10 bölümden oluşan raporun en önemli 4 bölümü, “Yasal düzenlemeler”, “Resmi söylemde ırkçılık”, “Ayrımcılığın yaşandığı esas alanlar” ve “Kolay incinir / hedef topluluklar” incelenmişti. Milliyet gazetesi “Fransa’ya ırkçılık uyarısı” başlõklõ, özetin özeti 6 maddelik ve 2 cümlelik mahreci belirsiz haberiyle olayõ geçiştirirken Taliban, Molla ve Suudi rejimleri hülyalarõ gören Vakit, “Fransa’ya peçe uyarısı” sözleriyle kendince okuruna ajitasyon çekmiş. Aynõ başlõğõ kullanan Birgün ise belli bir aydõn dürüstlüğüyle raporun çok daha ağõrlõklõ biçimde genel õrkçõlõk ve polisiye baskõlar yönünü ön plana çõkarmõş. Türkiye’deki Müslüman neo- muhafazakâr iktidarõn amiral gemisi Zaman ise her zamanki ciddiyetiyle (!) bir kez daha Fransa ve laiklik düşmanlõğõnõ körükleyecek, önyargõlarõ kabartacak bir yoruma soyunmuş. 60 sayfalõk raporun içersindeki 1.5 sayfalõk “Müslüman toplulukları” kõsmõndan bazõ cümle ve sözcükleri cõmbõzla ayõklayõp kendince dizileyip, kurgulayõp, “Avrupa Konseyi Sarkozy’yi uyardı: Müslümanlara ayrımcılık artıyor” sonucuna varõvermiş. Bazõ liberal sağcõ ve de solcularõn “Modern Gazetecilik”(!) anlayõşõnõ yere göğe sõğdõramadõğõ gazete, raporu doğru dürüst okumadan ve/veya kasõtlõ çarpõtarak burka tartõşmasõ-sõkma/başörtüsü baskõsõ malgamasõ/kavram kargaşasõyla “laik şeytan”, Sarkozy etkeninden de yararlanõp aklõ sõra Fransa’yõ Türk kamuoyunda küçük düşürmeye çabalamõş. Bir sayfalõk haber Romanlara, Kara Afrikalõlara ve çeşitli azõnlõklara uygulanan dõşlamacõlõğa, anti-semit ve aşõrõ sağcõlarõn zaman zaman köktendinci İslamcõ çevrelerle çitişen õrkçõ saldõrõlara ayrõlan 15 sayfayõ yok sayarak “Mazlum Müslüman, Kurban İslam” imgesini güçlendirmekten öteye geçmeyen bir propaganda bildirisine dönüşmüş. Şimdi sormak isteriz: “Bu gazete ECRI’nin 5 yıl önce Türkiye hakkında yayımladığı veya geçen yıl Almanya hakkında çıkarttığı özellikle Türk toplumuna yönelik tatsız bilgileri içeren raporlara niye aynı ilgiyi göstermemişti? Sarkozy iktidara geldiğinde din eğitimine, Papa’ya ilişkin söylediklerine dair 2 yazı gazetenin internet sitesinin dünya sayfasında niçin 6 aya yakın tutulmuştu?” En has ayrõmcõlõk kimin mezhebinde saklõ acaba, ne dersiniz? (*) http://www.coe.int/t/dghl/monitoring/ ecri/ Country-by-country/ France/ France_CBC_fr.asp ugur.hukum@gmail.com Bambu labirentte kaybolmak Franco Maria Ricci, Milanolu bir yayõncõ. Ricci, 65 yaşõna geldiğinde o güne kadar yaptõğõ bütün işleri terk etmeye, yaşamõ boyunca düşlediği projeleri gerçekleştirmeye karar veriyor. Ricci’nin en büyük düşü, çocukluk yõllarõndan bu yana ilgisini çeken labirentler. Labirent olgusunun şekillenmesi ve bir tutkuya dönüşmesi çocukken annesiyle gittiği labirent mantõğõnda düzenlenen parklarla başlõyor, yetişkin yaşta Italo Calvino ve Jorgè Luis Borges’in kitaplarõyla tanõşõnca labirent, bir ütopyaya dönüşüyor Ricci’nin düşüncelerinde. Ricci bu ütopyayõ hayata geçirmek için Parma şehrinde Fontanellato’da sekiz hektarlõk bir alanda 5 metre yüksekliğinde, her bir kenarõ 300 metrelik kare planlõ bambudan bir labirent inşa etmeye başladõ. Tematik ve çok işlevli bir kültür parkõ olarak düzenlenecek olan bu labirentin inşasõnda 25 farklõ türde 60 bin bambu kullanõlõyor. Ricci, bambularõn bir bölümünü Cenova’nõn başkenti olduğu Liguria bölgesindeki Fransõz bambucu Anduze’dan satõn aldõğõnõ, bir başka grup bambuyu da kuzey Çin’den getirttiğini anlatõyor. Yönetimi bir vakfa devredilecek bu kültür parkõ, bir müze, restoran, geçici sergileri konuk edecek bir galeri ve kütüphaneden oluşacak. Labirent parkõn kütüphanesindeki raflarda sanat kitaplarõnõn yanõnda okuyucular Parma’da üretilen parmesan peyniri ile yöresel şarküteri örneklerini de görebilecek. Bir anlamda yemek kültürü de raflarda yerini alacak. Jeoloji mezunu Ricci, bir dönem Türkiye’de çalõşmõş. İtalya’ya döndükten sonra yaşamõna yayõncõ, koleksiyoner kimliğiyle devam etmek yerine tüm uğraşõlarõna bir nokta koyarak tüm çabasõnõ labirent ütopyasõna adõyor. Bu proje Parma’ya gelecek olan ziyaretçilere farklõ bir pazar günü geçirmelerini sağlayacak. Labirentte açõlacak olan müzede Ricci’nin çağdaş İtalyan sanatçõlarõnõn yapõtlarõndan oluşan 450 kadar yapõtõ da ziyaret edilebilecek. Ama bu labirentte temel amaç, eğlenmek. Bu nedenle ziyaretçi bitkilerin şekil verdiği girift yollar arasõnda çõkõşõ ararken yemyeşil çayõrlar, dondurmacõlar ve müzisyenlerle karşõlaşacak... Ricci, en çok bir buçuk saatte labirentten çõkõlabileceğini söylese de kaybolma tehlikesine karşõn her ziyaretçiden cep telefonu getirmelerini rica ediyor. Ricci bu labirenti inşa etmeye karar verdiğinde iki Roma mozaiğinden esinlenmiş. Bu mozaiklerden biri Viyana Kunsthistorisches’de, öteki Tunus’ta Bardo Müzesi’nde bulunuyor. Yõllarca Calvino, Borges ve Roland Barthes’la labirentler konusunda tartõşmõş. Borges’in, 1980’lerde Ricci’nin İtalya’daki evinde 20 gün konuk olduğu günlerde labirent ütopyasõnõ gerçekleştirmek düşüncesi filizlenmiş... Üç yõl önce inşasõna başlanan dev labirentin 2013’te tamamlanmasõ öngörülüyor. Ricci Borges’in “Aleph” adlõ kitabõndaki bir öyküye gönderme yaparak kendisine “Senin labirent, dünyanın en büyük labirenti olamayacak. Çünkü dünyadaki en büyük labirent, çöl” dediğini anõmsatõyor. Ama Ricci’nin Parma’daki labirenti bütünüyle bambudan inşa edilen en büyük labirent. Bu da 65 yaşõnda yaşamõnda yeni bir pencere açan Ricci’nin tesellisi. aslikayabal@hotmail.com BRÜKSEL ÇİMEN TURUNÇ BATURALP MİLANO ASLI KAYABAL STOCKHOLM OSMAN İKİZ PARİS UĞUR HÜKÜM
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle