23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 14 MART 2010 PAZAR POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA Yüreğim Bir Başına... Sanki sis altında yürüyor gibiyim gülüm... Acıları içimde büyüterek, o bilinmedik şarkıları söyleyerek. Güneşlere bağlanmış çocukları dinleyip, çocuk masalları okuyorum akşam saatlerinde... Titreyen bir toprağın sesi oluyorum, uçan kuşların arkadaşı. Uzaklardaki hafif bulutlarla konuşuyorum senin için, esen yelin altında... Kayın, meşe ağaçlarını görüyorum dik yamaçlarda. Benim avuntum bunlar, sen bilmezsin! Saatlerin gece yarısını vurduğu anda yağmurun sesini dinlerken! Özgürlüğün alev alev yanan ateşinde, işkenceleri düşünüyorum kapıaltlarında, tutuklu çocukları... Ya sen ne yapıyorsun gülüm oralarda? Abdülvahap El Beyati’nin o çok sevdiğin şiirini okuyorum yıldızlar doğduğunda... Bu yaz söz veriyorum, Çehov’un vişne bahçelerini arayacağız Salihli- Ödemiş arasında... Sonra mavi gökyüzüne bakıp haykıracağız birlikte: “Öldüremeyeceksiniz beni Kaçıramayacaksınız Işığından güneşin Ne de şiir söyleme sevincinden” Belki “sevdalı bir bulut” olacağım gölgelerin içine düşmüş... Belki de sürgünden sürgüne attığı rüzgârların sesi... Kış Paris’te sarılırken kürklere, karlara... Yüreğim bir başına kimsesiz kalmayacak! Sana sesimle uzanıyorum... Ve diyorum ki: “Ve gizlendi koca dünya Yastığı altında uyuyan prensin Şiirler kelebekler pınarlar Kutular dolusu şekerler oyuncaklarla Som altından bir mum başucunda Eriyordu altın damlalarla Ve çiçek kokularıyla doluydu oda Uyuyordu güzelim prens yanakları al al Kocaman bir gülüşle küçücük ağzında Düşünde İstanbul bir kelebeğe dönüşüyor sonunda Uçuyor saksılar karanfiller boyunca Uyanıyor prens konunca uykusuna.” Nâzım Hikmet’e ağıt yakıyor şair... “Sürgünde bir çocuktum ben Özlem kuşu can yoldaşım ölünceye dek Gençliğim son aşkım Kuşumdu yoldaşımdı özlem.” Umarsız bir ağacın yaprağı gibiyim... Acılar, hüzünler, sürgünler, işkenceler! Hapislik yıllarım... Bitmeyen özlemlerim... “Yeniden doğmaktır ölüm Dönüştür kucaklaşmak sarılmaktır sımsıkı Kumlarla çakıllarla sislerle kayalarla Işıklar söndü ve unutuldu bir çiçek Açık duran bir kitapta Bir bülbül bekledi ormanda - Nâzım geldi kim çalıyor kapıyı Sürgünden döndü Nâzım bulutlarla kuşlarla Ve deniz beklerken O’nu Ağaçları taşları devirdi coşkuyla Açın kapıları Nâzım geldi Anadolu’ya Asma kütükleri suluyor Zeytin fideleri dikiyor tepelere dağlara Ve teriyle ıslanıyor kirpikleri Açın kapıları açın Nâzım geldi.” Nedense gülüm bu akşam maviş maviş bakışını özlüyorum! Gülüm, aydınlık kapısındayım çocukluğumun. Biliyor musun Turhan Selçuk da öldü... Çizemeyecek senin o çok sevdiğin karikatürleri... Ben bugün Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesindeyim ve bu yazımı bir cumartesi sabahı erken saatlerde İstanbul’da yazıyorum. Bir erguvanda yaprağın yeşilini, yaşamın derinliğini görür gibi oluyorum... Suskun ve soluğu kesilmiş bir evrendeyim Ahmet Şumlu gibi: “Ova büsbütün sis Köy ışığı gizli Sıcak bir dalga Kanında çölün Ova yorgun, suskun, kesilmiş soluğu... Sayıklıyor sıcak sis içinde her tarafından ter döküyor usulca.” hikmet.cetinkaya@cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: 0212 343 72 69
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle