23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Müzelerde tablo hırsızlığı: Neredeyse hırsızlık müzesi kuracaklar! YağmurDeniz CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Bir Çınar Daha Devrildi Onlar birbiri ardınca devrilip bizi eksilttikçe, yoksunlaştırdıkça Tanrı’ya isyan edesim geliyor. “Ömür” diyorlar, “takdir-i ilahi işte”... İlerlemiş yaşlarından, başarılı hayatlar yaşamışlıklarından dem vuruyorlar. Hiçbir teselli öfkemi dindirmeye yetmiyor. Onlarsız bir dünyayı canlandıramıyorum gözümde, onlarsız yaşanacak dünya korkutuyor beni. Onlarsız olacak o yalnızlık. Onlara en fazla ihtiyacımız olan bir zamanda gidiyorlar. Biliyorum, biraz bencillik, biraz da umarsızlık benimkisi, ama yadsımıyorum ki bunu. Köktenci bir cumhuriyetçi, inançlı bir sosyalist olarak daha soracak, öğrenecek çok şeyi olan bir insanım ben. Gidenlerse bildiklerini soracak, deneyimlerinden öğrenecek olduğum hayat ustalarım. İşte Turhan Selçuk, her karikatürü bir ders içeren, çizdiği her çizgiyle yaşamımıza anlam katan bir büyük usta. Sevgili Emre Kongar dün ne kadar güzel anlattı, “Turhan Selçuk: Zekânın, Sanatın ve Çağdaşlığın Sentezi” başlıklı bire bir paylaştığım yazısında. Bir anını bile boşa harcamadığı 88 yıllık bir hayatın sahibiydi o. Asker bir ailede kuvay-ı milliye ruhuyla yetişmiş bir Cumhuriyet çocuğuydu. Doğumundan bir yıl sonra kurulan Cumhuriyet ile birlikte büyüdü. Genç Türkiye’nin kuruluş yıllarının hayatın içinden bir tanığıydı, o yılların devrimci coşkusuya özdeşleşti, bütünleşti. İlk karikatürünü 19 yaşındayken Adana’da, Türk Sözü’nde yayımladı. 69 yıllık meslek yaşamında devrimciliğinden, aydınlık bir Türkiye’ye olan inancından hiç ödün vermedi. Gericiliğe karşı hiç yılmadan, dişe diş bir savaşım verdi. Bizler onu bizi önce gülümseten, sonra düşündüren çizgilerinden tanıyıp sevdik. Tanıdıkça saygımız da büyüdü. Çok şey öğrendik ondan. Artık aramızda değil. Ardında her biri diğerinden değerli binlerce çizgi bırakıp gitti. Turhan Selçuk her zaman ülkesine ve ülkesinin insanlarına sahip çıkan, bu sahip çıkışın bedelini de ödemeye hep hazır bir sanatçıydı. Şimdi ona sahip çıkma sırası onun ülkesinde ve insanlarında. Sevgili İlhan Abi’ye, değerli eşi Ruhan Selçuk’a, kızı Aslı Selçuk’a, sevgili arkadaşım Füruzan’a, tüm yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı diliyorum. Bir acı haber de Antalya’dan geldi. Aynı gün ‘Pişman Değilim’, ‘Kendime Sürgün-Bibi’ye Mektuplar’ ve geçen hafta çıkan ‘Kanatları Benzeyen Kuşlar’ adlı kitapların yazarı, sevgili dostum Şen Sahir Sılan yaşama veda etti. 83 yaşındaydı. 1921’de ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Evrak ve Tahrirat Müdürü olan Necmettin Sahir Sılan’ın kızıydı. Uzun yıllar ABD’de yaşadıktan sonra 1980’lerin başında Türkiye’ye dönüp ‘sevgilisi’, hayat arkadaşı, yazar Ali Neyzi ile birlikte Antalya’ya yerleşti. Tanık olduğum en büyük aşktı onlarınki. Ali Neyzi 2005 yılının yazında yaşamını yitirince Şen’in de sağlığı bozuldu, son soluğuna kadar bu benzersiz aşkını dillendirmekten yorulmadı. YKY’den çıkan son kitabı bu aşkın öyküsüdür. Ölümünden bir hafta önce telefonda konuştuk; kitabını mutlaka okumamı söyledi, okudum. Kitabın sonuna bir not düşmüş, “…her zorluğa rağmen hayatın birlikte yaşanan güzelliklerini paylaşmaktı arzum. Hoşça kalın’’ diyor. Işıklar içinde yatsın. Ailesine, yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı diliyorum. Cenazesi bugün öğle namazından sonra Erenköy Galip Paşa Camisi’nden kalkacak. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Abdülcanbaz ‘Çõnar’laştõ.. Turhan Selçuk’u bugün Ha- cıbektaş’õn görmüş geçirmiş top- rağõna “emanet” ediyoruz. “Be- nim Kâbem insandır” diyen yü- ce bir anlayõşõn, “okunacak tek kitap insandır” diyen Anadolu bilgeliğiyle bütünleşmiş kutsal toprağõnda ölümsüzleşecek... Aramõzdan ayrõldõğõnõ duydu- ğumdan beri “Abdülcanbaz”la beraberim. Çocukluktan gençliğe adõm atarken tanõştõğõmõz Abdül- canbaz, Fettah, Tarzan, Karan- fil Hoca, Farabi hatta Gözlüklü Sami, Sürmegöz İhsan Bey... gözümün önünden gitmiyorlar... Gerçi bir bakõma “Tommiks- Teksas”la büyümüş olsak da “öz”ümüzü anõmsatanlar arasõn- da Abdülcanbaz’õn yeri başkay- dõ; çünkü o her yönüyle “biz”den- di; her koşuldaki “dürüst” du- ruşuyla “özlem”imimizdi; ünlü “Osmanlı tokadı”nõ da hep “hak eden”lere indirirdi... Sevimli can dostu “Fettah” öy- lesine “saf” bir yüreğe sahipti ki keşke bizim arkadaşlarõmõz da öy- le hesapsõz kitapsõz olabilselerdi... Tarsus doğumlu “Tarzan”õ Amerikan filmlerindeki Tar- zan’dan çok farklõ “Anadolu- lu” kimliğiyle nasõl da sevmiştik. İsfahanlõ “Farabi”nin gizemli duygusallõğõndan etkilenmeye- nimiz ise yoktu; çünkü biz de “Doğulu” sayõlõrdõk... Hele şu örümcek kafalõ sahte ulemalarõn aslõnda ne denli cahil olduklarõnõ kanõtlayan “aydın” ve “bilgin” kahramanõmõz “Ka- ranfil Hoca”ya ne demeli? Bütün “keşif”lerin Batõlõlarca yapõldõğõnõ öğrendiğimiz yõllarda “Minare- tül Füze-tül Kamer”, “Sefine- i Hava” gibi buluşlarõyla ne ka- dar övünsek azdõ; dünyanõn hay- ret ettiği “icat”larõ bizim de gu- rur kaynağõmõzdõ... Böylesine efsanevi “yurtse- ver”lerin, emperyalistlerle işbir- liği içindeki Osmanlõ sarayõndan düzenbaz mõ düzenbaz “Göz- lüklü Sami Bey”e; ya da her yö- nüyle “çıkarcı”lõğõn ve “yala- ka”lõğõn simgesi olan “Sürmegöz İhsan Bey”e karşõ kazandõklarõ her zafer, hepimizin yüreğini fe- rahlatõrdõ... Anadolu yakışıklısı.. Dedim ya çocukluğumuzdan gençliğimize yelken açtõğõmõz yõllarda, bize özümüzü anõmsa- tanlarõn arasõnda Abdülcanbaz’õn yeri başkaydõ. Aydõn olabilmek için önce “kendi” kimlik değerlerimizle aydõnlanmamõz gerektiğini, bin kitaptan daha dolu dolu öğreten Abdülcanbaz, Türkiye’nin “kü- çük Amerika” olacağõnõ söyle- yenlere karşõ “büyük Anado- lu” kalmanõn erdemini savunan- larõn da esin kaynağõydõ... 1960’ta yayõmlanan “Ameri- kan Kovboyları ve Aslan Ab- dülcanbaz” adlõ macerasõnõn ta- nõtõm yazõsõ, halkõn gönlünde ku- şaktan kuşağa yer etmesinin de “sır”rõnõ sergiler; “Hanımların bellerini korselerle sıktıkları, beylerin saçlarını briyantinleyip omuzlarını vatkalarla genişlet- tikleri bir devirde iki güçlü adam Abdülcanbaz ve Tarzan sahradan geli- yorlardı… Ne omuzla- rında vatka ne de saçla- rında briyantin vardı..” ‘1957’lerden bugünlere... Turhan Selçuk’un, dün- yadaki bu belki de en yurtsever çizgi-roman kahramanõnõ yarattõğõ “1957”, şimdiki siyasi egemenlerin “devamıyız” dedikleri Menderes’li DP iktidarõnõn demokrasiyi, adeta “korku rejimi”ne dönüştürdüğü dönemdi. Yani bir bakõma, yine şimdiki siyasi egemenlerin ya- rattõklarõ şu “demokratik açı- lım”lõ gerilim ortamõnõn “nor- malleşme” sürecine pek benzi- yordu... Başta aydõnlar, yazarlar ve aka- demisyenler olmak üzere hemen tüm “muhalif”lere soruşturma baskõsõ uygulanan; siyasî tutuk- lamalarõn doruğa çõktõğõ bir dö- nemde mizah dünyamõza doğan Abdülcanbaz, 27 Mayõs devri- miyle kavuşulan “anayasal öz- gürlük” döneminde de emeğin hakkõnõ, cumhuriyetin değerleri- ni, aklõ, bilimi ve ulusal çõkarla- rõ savunmanõn simgesi oldu. Turhan Selçuk, işte böylesine destansõ bir armağanõyla da anõt- laşarak Hacõbektaş’taki efsanevi “çınar”lar arasõnda yerini aldõ... Anadolu onu asla unutmayarak sonsuza dek bağrõnda saklayacak; işbirlikçi Gözlüklü Sami’lerin değil, Kuvayõ Milliyeci Abdül- canbaz’larõn izinden giderek ye- niden esenliğe çõkacak... 14 MART 2010 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 19 Dayak Necati Yıldırım: “Görünen köy; Recep’in polisi, Başbuğ‘un askerini döver!” Arena Necati Cebe: “Roma’da Hıristiyanlar aslanların önüne atılırdı; Ankara’da askerler Fethullahçıların önüne atılıyor!” İpekçi Sami Aktaş: “Yusuf- Yusuf yüksek öğretimi Araplaştırırken giyimi Araplaştırmayı da Cemil İpekçi yapsın!” SevgiMuzaffer Tanrıkul: “Bakan Aliye Kavaf, eşcinselin iktidar yalakası olanını sever; geriye kalanlar tedaviliktir!” Bağışlandırılmış vergi kutsaldır! PARA ile kutsallık arasında nasıl bir ilişki kurulabilir bilinmez ama gündemdeki soru şu: Hangisi daha kutsal, vergilendirilmiş kazanç mı, bağışlandırılmış vergi mi? Avni Kurtuldu, laiklik karşıtı eylemlerin odağı AKP Hükümeti’nin Vergi Usul Kanunu’nda yaptığı değişiklikten söz ediyor: “Değişiklikle, ‘Vergide Bağış Sistemi’ yürürlüğe konmuştur. İçinde bulunduğumuz Mart ayı sonuna kadar tahakkuk eden vergilerimizi istersek bünyesinde ‘gıda bankacılığı‘ bulunan vergiden muaf bir derneğe bağışlayabiliriz. Bağış yapacağımız bu dernek, yaptığımız bağışın iki misli tutarında kömür, erzak, temizlik maddesi ve beyaz eşya faturası verecektir. Bu faturayı Maliye’ye gösterdiğimizde vergimizi ödemiş sayılacağız. Dernek yapılan bağışla yandaş firmalardan satın aldığı malzemeleri Valiliklere teslim edecek ve ‘Benim Valim’ kamyonun direksiyonuna oturup vatandaşın vergisiyle satın alınan malzemeleri yoksullaştırılmış halkıma AKP adına dağıtacak. Oylar AKP’ye akarken biz de bir yandan vergimizden kurtulmuş diğer yandan zekâtımızı da vermiş olduğumuzdan cennetimizi kazanmış olacağız. Hem bu dünyada hem öbür dünyada cennet! Oh ne âlâ memleket. Mart ayı dert ayıydı artık sevap ayı olacak. Hangisi daha kutsal; vergilendirilmiş kazanç mı yoksa bağışlandırılmış vergi mi?” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” DENEMESİ bedava. Hayali bir terör senaryosu planlayıp, Polis İmdat 155 telefonuna bildirin veya polisin elektronik posta adresini biliyorsanız, ihbarınızı internet ortamında yapın. Denemesi bedava! Birkaç saat içine gözaltına alınıp sorgulanacaksanız demektir! Çünkü sıradan yurttaşların ulusal iletişim ağı içinde kullandığı telefon numaraları ve internet adresleri polis tarafından kontrol edilebiliyor. Dolayısıyla, “polise yapılan bir ihbar” üzerine diye kamuoyuna yapılan açıklamalara önce bu gözle bakmak gerekiyor. Ancak, polisin kimi ihbarlar karşısında, muhbirin adresini saptayamadığı da bir gerçek. Ne var ki bu gerçek, polisin kaynağı belli olmayan her ihbarın üzerine “sazan” gibi atlamasını gerektirmiyor. Polisin zaten böyle bir çalışma yöntemi olamaz; olursa da sonu gelmeyen asılsız ihbarlardan şaşkın ördek gibi oradan oraya koşturmaktan çalışamaz! Demek ki, muhbirin kimliği veya adresi belli olmayan ihbarların, polisin akıl ve mantık süzgecinden geçmiş, doğruluğuna kanaat getirilmiş, soruşturmaya muhtaç ihbarlar olması gerekiyor. Bu noktada yani, kaynağı belli olmayan ancak polisin dikkate ve ciddiye aldığı ihbarlar konusuna önemli bir ekleme yapabiliriz: Polis, soruşturmakta olduğu fakat içinden çıkamadığı bir konuda yeni bulgulara ulaşmak amacıyla doğrudan kendisi veya muhbirleri yardımıyla ihbar yapıyor olabilir! “Polise yapılan bir ihbar üzerine” diye başlayıp gelişen olayların kamuoyuna yansımasına gelince: Gazete ve televizyonlarda çok başarılı polis muhabirleri olmasına karşın, polisin istemediği bir bilginin kamuoyuna sızdırılması deveye hendek atlatılması kadar zordur. Polisten sızdırılan her bilgi siyasi iktidarın kontrolündeki üst düzey polislerin onayından geçmiş bilgidir ve bunların doğruluğu kadar yanlışlığı da her türlü tartışmaya açıktır. Öte yandan Ankara’da geçen gün polisin, askeri mühimmat nakleden kamyonu bir “ihbar” üzerine durdurup yedi saat boyunca “bombalar arasında” arama yapması, devlet televizyonunun yalan bilgilerle “operasyon”u naklen yayımlaması, kamuoyunda “hükümete yönelik bir askeri darbe” girişimi izlenimi yaratma çabası ise Ankara Emniyet Müdürlüğü’nü hatta Emniyet Genel Müdürlüğü’nü aşan bir konudur. Böyle bir “iş” siyasi iktidara bağlı bir “merkez”in işidir. Polis SESSİZ SEDASIZ (!) KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com ekinci@cumhuriyet.com.tr BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Afrika’da yaşayan, sõğõr- cõğa benzer bir kuş. 2/ İkiyüz- lülük... İnleme, inilti. 3/ Oyun- da cezalõ ço- cuk... Pembem- si turuncu renk. 4/ İlgi eki... İn- san bedeni çev- resindeki man- yetik alan. 5/ Erden çavuşa kadar olan askerlere veri- len genel ad... Yavru yapmaya alõşkõn kü- mes hayvanlarõ için kullanõlan sözcük. 6/ Orta Asya’da eski Türk mezarlarõnõn üzerindeki türbe türü yapõlara verilen ad... Satrancõ andõran iki kişilik oyun. 7/ Artvin yöresine özgü, horon türü bir halkoyunu... Özel bir cam kap içinde şarap, likör, ma- densuyu ile meyve karõştõrõlarak hazõrlanan içki. 8/ Kap ağõrlõğõ... Bir atadan gelen çocuk ve torunlar. 9/ Ağaç üzerinde yaşayan böcekçil bir kuş. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Eğrilmekte olan yün, keten gibi şeylerin tuttu- rulduğu, bir ucu çatal değnek... Kadastro haritalarõnda parseller topluluğu. 2/ Kendini büyük görme... Er- zurum’un Oltu ilçesine özgü, “yatık döner” de de- nilen kebap. 3/ Bir topluluğu oluşturan bireylerden her biri... Saban demirinin tarla sürülürken açtõğõ çiz- gi. 4/ Güney Afrika Cumhuriyeti’nin plaka imi... Sac üstünde pişen yufkayõ çevirmeye yarayan tahta araç. 5/ Kenar süsü... Radyum elementinin simge- si. 6/ Su geçirmez kumaştan yapõlan bir tür spor ce- ket... Bir nota. 7/ Kõrşehir’in bir ilçesi... Ege ve Ak- deniz kõyõlarõmõzdaki küçük koylara verilen ad. 8/ Telefon sözü... Eski Yunan kentlerinde pazaryeri. 9/ Nesne, şey... Balõkçõlarõn kullandõğõ ağ kepçe. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 M İ R İ V A N T A M A N O S M İ L A E N E M E K H A B O S A O I L G A Z L İ T A R H U T K U A V A T A R A R A I S L A M A A Ş K T A N E N 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle