15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Mardinli İbrahim ile Coloradolu Jessica'nın haritada bile olmayan köydeki hikâyesini anlatıyor Ay Lav Yu. Yani bir kültür çatışmasını komediye döküyor. Sermiyan Midyat, insanları eğlendirerek söz söylemenin peşinde. Tıpkı Kibar Feyzo, Züğürt Ağa tarzındaki her daim bir anlam ifade edebilecek filmlerin yaptığı gibi. R esmi kayıtlarda bile olmayan bir köy. Zaten adı da Tinne yani 'yok'. Peki bu köye Amerikalılar gelirse ne olur? Hem de bir aşkın peşinden. Sermiyan Midyat'ın başrolünü, yönetmenligini, yapımcılıgını ve senaryosunu üstlendigi Ay Lav Yu, bu kültür çatışmasını komediyle anlatıyor. Belki bagırmıyor ama söylemek istediklerini açık açık dile getiriyor. Zaten Midyat da sinemayla bir nevi meddahlık yapmak istediğini anlatıyor. "Antik Yunan'dan bu yana kral ve hükamdarlara birtek soytarılar ve meddahlar laflarını hiç esirgemeden söyleyebilmişler. Bu anlamda doğru kullanırsanız komedi çok büyük güçtür" diyen Midyat'la çekim süreci bile komediye dönüşen Ay Lav Yu'yu konuştuk. - Filmde bir yanda Amerikalılar, diger yanda kayıtlı bile olmayan Mardin'in bir köyünde yaşayan insanlar var. - Ay Lav Yu bir kültür çatışmasını içeren bir komedi. Tinne köyünde geçiyor hikâye. Tinne Arapça, Farsça ve Kürtçe gibi Ortadogu'da kullanılan dillerde yok anlamına geliyor. Bu köydekilerin kimliği dahi yok. Ben Mardinliyim. Bizim oralı insanlarla Batılı insanların birbiriyle karşılaşması zaten çok komik. Bir de bu Amerika'ya varınca iş iyice absürd bir hal alıyor. Filmin Röportajlar: ŞİRİN GÜVEN Siyasi komedi iderleri taklitten ibaret deği PAZAR! 14MART2010/SAYM251 ÜCr? o tezatı da her şeyiyle ortada. Çünkü bir tarafta yüz katlı plazalarda yaşayan insanlar asansörlerden inmiyorlar. öbür tarafta 10 çocuğu ve iki karısıyla kendi köyünün dışına çıkmamış insanlar var. Bir yanda dünya haritasının yarısına sahip bir Amerika var, oysa bizim köyümüz harita da dahi yok. Onların çatışması çok büyük bir komediyi beraberinde getiriyor. ibrahim'le Jessica Tinne'de buluşurlar. Aileler birbirlerinin her anına şaşkınlıkla bakarlar. Derdim seyirciyi kahkahalara boğup, akıllarını almak değil. Evet, kahkahalarla onları çok eglendirmek ama akıllarına da cümleler sarf edebilmek istiyorum. Bugünün, şimdiki zamanın komedisinden ziyade tıpkı Kibar Feyzo'ların, Zügürt Aga'ların yaptıgı gibi dünden, yarına her daim bir anlam ifade edebilecek bir komedinin peşindeyim. - Bu film içln siyasi bir film dlyor musunuz? - Olması gerekeni yaptıgını düşünüyorum. Eğer hayata vicdanlı gözlerle bakabilen biriyseniz yazdığınız, ürettiğiniz her şeye vicdanınız yansır. Politik film yapmak, sloganlar atmak gibi bir derdim olmadı. Ama benim babam da 12 Eylül ihtilalinden nasibini almışlardandı. Hayatımın her anında, ailemde bile politikacılar oldu. Babam Bayındırlık ve Iskân Müdürlüğü yapıyordu. Babaannem hiç okuma yazma bilmeden Türkiye'nin ilk kadın belediye başkanlıgını yaptı. Dolayısıyla o hamurda yogrulmuş biriyim. Adaletsizlige karşı her zaman tepki duydum. Her şeye vicdanımla bakmaya çalışıyorum, bu da yaptığım her işe yansıyor. - Amerikalılar çeklm için geldlkierinde de komlk şeyler yasanmış değil mi? - Evet, köyü plato sandılar mesela. "Türk sineması ne kadar ilerdeymiş. Plato kurmuşsun" dediler bana. Oyunculardan Mariel ve Katie "Ortadoğu'ya geldik, eyvah" diye çok korktu. Suriye sınırında çekim yapıyorduk. Katie'nin babası korktu ve güvenlik istedi. Sonra Özel Harekât sayesinde güvenlik temin ettik. Onlar da tabii korucular yolladı. Yani şalvarlı, puşili, elinde tüfekli insanlar geldi. Bu kez "Bunlar bizi vuracaklar" diye iyice korktular. Mesela Mariel son derece profesyonel olarak sette en fazla 12 saat durur, 10 saat çalışırım diyor. Karşısındaki oyuncular hiç kamera görmemiş o köyün insanları... İkisi de aynı kadrajda ve ben onları yönetmeliyim. Mariel "Organik yemeklerim nerede" diye soruyor. Digerleri ise "Kaynımgillerin dügünü var, ben gidecegim" ya da "Ezan okundu ayıptır, günahtır" diyor. - Blzzat yaşadıkiannızdan neler var filmde? - Benim agabeyim bir Amerikalı kadınla evli. Türklerin yurtdışına çıkması çok zor. Vize, pasaport gibi bir dolu şey isteniyor. Oysa bir Amerikalının buraya gelmesi çok kolay. O yüzden bizimkiler gidemeyince kızın ailesi bizden agabeyimi istemeye geldi. Bizim bütün kalabalık aile ve aşiretten insanlarla, obez Amerikalılar karşılıkh oturduk. Agabeyim mesela tuvalete gidiyordu, kimse birbiriyle konuşamıyor, gülücük atıyordu. Çünkü kimse kimsenin dilini bilmiyor. Ya da alaturka tuvaleti bilmedikleri için böyle yapacaksın diyetarif etmek gerekiyor. Bizim sepet sarkıtmamızı da çok dahice buluyorlar. Biz "Tü tü tü maşallah" deriz, onlar "Niye bize tükürüyor şimdi" diye endişeleniyor. Onların hiç bilmediği şey, dügünü kimin yapacağı, yatak odası takımını kimin alacagı... Şaşkın şaşkın bakıyorlar tabii. Bunlar hep filmde de olan absürd anlar. - O köy resmi olmayan bir köy mü gerçekten de? - Çektigim köy öyle değil ama böyle resmi olmayan çok köy var Türkiye'de. Bu filmi yazmaya başladığımda bu konuda çok araştırma yaptım. Mesela Agrı Dağı'nın eteklerinde böyle köyler var. Devletin harita teşkilatı zaman aralıklarıyla belli yerlere gidip haritaya ekliyor. öyle yerler çok ilgimi çekiyor benim. Kendime aydın demek istemem ama milyonlarca sokak lambasının oldugu yerde aydın olmaktansa, mum ışığıyla aydınlanan yerlere ışık götürmek mühim olan bence. O yüzden beni yokluk halleri çok heyecanlandırıyor. Ben komediye çok inanıyorum. Antik Yunan'dan bu yana kral ve hükümdarlara bir tek soytarılar ve meddahlar laflarını hiç esirgemeden söyleyebilmişler. Bu anlamda doğru kullanırsanız komedi çok büyük güçtür. Meddah bir anlatıcıdır, söylemek istediklerini insanları eğlendirerek anlatma çabasındadır. - Siyasi mlzah uzun bir süredlr yapılmıyor blzde.... - Siyasi komedinin sadece liderleri taklitten ibaret oldugu düşünüldü. Oysa ki Fellini'nin bir sahnesinde küçük çocuk kum eler ve ustasına şöyle der, "Benim babam da agabeyim de ev yapıyordu. Ben de ev yapıyorum şimdi. Peki, bizim evimiz nerede". Bu bir komedidir ama çok şey de anlatır. • [email protected] Fransa'da yaşayan tran astllı gazeteci Freidoune Sahebjam'ın tanık olduğu recmi anlattı£ı "Soraya'yı Taslamak" kftabı aynı isimle beyazperdeye uyarlandt. Dünya Soraya'nın recm edildiğini duymalı S oraya sadakatsizdir. Soraya suçludur. Cezası ölümdür. Ve ölene kadar taşlanmalıdır. Bu sözler çok degil bundan 24 yıl önce Iran'da söylendi. Recm edilen Soraya, baskı ve zulüm içinde ikinci sınıf vatandaş olarak yaşayan kadınlardan biriydi. Haksız yere suçlandı ve cezasının köyün erkekleri tarafından taşlanmak olduğuna karar verildi. Fransa'da yaşayan iran asıllı gazeteci ve savaş muhabiri Freidoune Sahebjam tanık oldugu bu olayı "Soraya'yı Taşlamak" kitabında anlatıyor. 1994 yılında yayımlanan roman aynı isimle beyazperdeye uyarlandı. İran'da yaşı küçük çocukların orduda savaştırıldıklarına dair yayımladıgı rapor yüzünden köktendinciler tarafından öldürülecekler listesine eklenen, 1979'da Humeyni yandaşları tarafından kaçırılarak işkenceye ugrayan Sahebjam'ın vefatından bir yıl sonra. Hemen hemen her festivalden ödüllerle dönen "Soraya'yı Taşlamak" nisan ayında Türkiye'de de vizyona glrecek. Filmin yönetmeni ve senaristi Cyrus Novvrasteh (sağda), uzun süredir görmezden gelinen bir utançla, 15 yılda binden fazla kadının taşlanarak öldürüldügü gerçegiyle yüzleştiriyor izleyiciyi. Novvrasteh ile "Soraya'yı Taşlamak" üzerine konuştuk. - Bu film aracılığıyla dünyaya ne söylemek Istlyorsunuz? - Bu film Iran'da yaşanan gerçek ve trajik bir olayla ilgili. Daha önce hiç bahsedilmemiş olan recm ile ilgili. Ben bunu duyurmak istiyorum. - Kltabın yazan gazeteci Fereldoune Sahebjam'ı tanıyor muydunuz? - Sadece telefonla konuşmuştuk. O Avrupa'da, ben ise Amerika'da yaşadıgım için telefonla görüşebilmiştik. Onu dinamik, merhametli ve çok karizmatik buluyorum. Bu projeye sonuna kadar destek verdi. Ancak maalesef filmin çekim sürecinde vefat etti ve filmi göremedi. Daha kötüsü, ben onunla yüz yüze tanışma fırsatı yakalayamadım. '•- - Filmi çekmeye nasıl karar verdlnlz? - Sahebjam'ın kitabını okudum ve senaryo yazan olan eşime verdim. ikimiz de çok güçlü bir film çıkacağı konusunda hemfikirdik. Ama maddi destek bulacağımızı sanmıyorduk. Senaryoyu yazdıktan sonra yapımcı Steve McEveety ve John Shepherd'e götürdük. Onlar büyük bir heyecanla karşıladılar ve bize maddi destek buldular. Ayrıca Tracy Price ve Thomas Papa da filmi gerçekleştirmemiz için bize fazlasıyla yardım ettiler. - Sizi en çok Soraya'nın başından geçenlerln gerçek olması mı etkiledi? - Hikâye çok güçlü, trajik ve dramatik. Ayrıca çok uzun süredir görmezden gelinen bir konu hakkında bu hikâye, bu anlamda çok ilgimi çekti. - Filmde Soraya'nın hikâyesini oldugu gibi mi aktardınız? - Açıkcası gerçek hikâyeye bağlı kalarak filmi çektiğimizi düşünüyorum. - Gerçek bir recm hikâyesi anlatmanın ne glbl zorluklan vardı? - Bazı iranlı yönetmenler özeleştiri yapamıyor. Bu yüzden de recm gibi konular konuşulmuyor ya da gösterilmiyor. Buna katılmıyorum. Kesinlikle bu tarz zorluklan göstermeliyiz, ancak böylece durumu düzeltebiliriz ve recme sonsuza kadar engel olabiliriz. - Bu film slze ne İfade ediyor? - Her şeyi. Bu benim için daha önce hiç sözü edilmemiş önemli bir konuyu anlatma şansıydı. Zaten benim film yapmak istedigim hikâyeler bu tarz hikâyeler. - İranlı bir yönetmen olarak recmi anlatmakriskilmi? - Elbette. Ama iran'ın dışında yaşadıgım için o kadar da riskli değil. Yine de dediğim gibi konuşulması gereken bir konu bu, o yüzden bahsetmeliydim bu olaydan. Tüm dünyanın bu sorunu bilmesi, duyması gerekiyor. - Siz hiç recme tanık oldunuz mu? - Gerçek bir recm olayının kaydını izlemiştim ve dehşete düşmüştüm. Gerçek olay filmde gördügünüzden çok kötü. •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle