23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14MART2010/SAYI 1251 PAZAR 11 ESRA AÇIKGÖZ A ltıdan Sonra Tiyatro'nun son oyunu Fail-i Müşterek, aslında bildigimiz ama unutmaya ça- lıştığımız katliamların, felaketlerin suçlularını gösteriyor bizlere, yani bizleri. Herkese kendisini hedef gösteriyor, kendine sardırtmayı amaçlıyor. Çünkü oyu- nun yazarı, yönetmeni ve oyuncusu Yigit Sertdemir bi- liyor ki, artık konuşma vakti geçti, harekete geçmek ge- rekiyor ve biz sustukça suça ortak olmaya devam edi- yoruz. Gerisini Yigit Sertdemir anlatıyor... - Fall-i Müşterek'l yazmaya ne zaman karar verdiniz? Oyunu yazmanızda, "faili meçhul"lerle llgili yaşanan yc- ğun tartışmalann etkisi var mı? - Yönetmenlikle ugraştıgımdan, iki senedir yazmı- yordum. Ancak bu oyun uzun zamandır aklımdaydı, so- nunda fırsat bulabildim ve yazdım. Oyunda sadece ci- nayetlerden, katliamlardan degil, faili meçhul işlenmiş her türlü eziyetten bahsediyoruz. Mesela 12 Eylül va- k,r;ı lıı/ıın kuşak için faili meçhuldur, çevre fejaketle^ rinin tümüelHirllğiyİG yaptıgımız bir faili meçhuİdur, dop- rem de, aşk da... Özellikle Türkiye'de faili meçhul, fai- li belli olana deniyor. Benim ve oyunun peşinde oldu- ğumuz, faili müşterekler yani suç ortaklıkları, hep be- raber yaptıgımız eylemler. Bütün bu olaylaryaşanırken biz neredeydik? Asıl peşinde oldugum soru bu. - Oyun bülteninde, "Bir gün herkes on beş daklkalıgına insan olacak... O güne kadar... Tüm fiiller... Müşterek..." diyor. Bugün neden başaramıyoruz, eksik olan ne? - Bu yanıtlar oyunun içinde... Ancak şunu söyleye- bilirim, mesela 12 Eylül'ü Dogu'da yaşamış biriyle soh- bet ediyoruz, olanları konuştukça hatırlıyor. Unutmuş. Yüzleşmek çok önemli. Tek kişilik bir ödeşme bu oyun. Faili meçhullerin çogunda küçüktüm, büyüdüm ama ne yapıyorum? En iyi tanık oldugum Ugur Mumcu'nun öldürülmesiydi. O günlerce, kapıdan, öldürülecek mi- yim, ne zaman öldürüleceğim diye bekleyerek çıktı. Öldürüldü, ailesi katil ne zaman yakalanacak, yakala- nacak mı, diye bekledi. Biz çok üzüldük, agladık, an- Fotoğraf: VEDAT ARIK • :> V V cak engellemedik. Bu kıstırılmışlık içinde öfkelen- . mekten öte bir şey yapabilmeliyiz. Oynamaya çalışan, tiyatroyla uğraşan biriyim. En azından insanlara "Bir da- kika ya" dedirtebilsem... - Bunu da hep kara mizahla yapıyorsunuz. Şu anda oynayan 444, Bekleme Salonu, O.B.E.B., öldün Duydun mu?, FaiH Müşterek oyunlannızın hepsinde de mizahı kullanıyorsunuz. Neden? - Ben en komik fıkraları cenazelerde dinledim. Adile Naşit'i sevmemizde böyle, gülerken ağlar, ağlarken gül- meye başlar. Topragımızda da bu var. Çok seri degi- şimler yaşadık. O yüzden bizim toplumun en rahat an- ladıgı kara mizahtır. Seyircilere, yanımıza gelin, gülelim, bag kuralım, diyorum. Böylece sonunda benim yedi- gim tokadı, onlar da yiyor. Bu durum çok önemli bizim için. Bulundugumuzyerden ahkâm kesmeyen, bakın toplum nereye gidiyor diyerek, sanki toplumun dışın- daymışız gibi davranmayan, biz de oraya gidiyoruz di- yen ama soruların peşinde olan bir anlayışımız var. Biz ne ara bu hale geldik, sorusuna kara mizahla cevap arı- yoruz. Acısı meşrulaşmış her konu üstüpe ahkâm kes- me luksü veriyor bize. ArîCak bu öyunDeh'â'ahil, sey- re gelen herkese açıkça saldırıyor. Gelecek olan bunu bilsin. Hepimiz her halükârda suçluyuz. Hep beraber ahlanmak yerine hep beraber ayağa kalkmadıgımız için suçluyuz. Hep beraber unutmayı seçtigimiz için suç- luyuz. Hep beraber göz yumdugumuz için suçluyuz. Örgütlü cehalet kadar korkutucu bir şey yok. Peki ör- gütlü aydınlar nerede, ne yapıyor? SALT İYİ YA DA SALT KÖTÜ... - Mayısta Uluslararası Tiyatro Festivali'ne de katıla- caksınız. Nasıl bir oyun izleyeceğiz orada? - italo Calvino'nun "ikiye Bölünen Vikont" romanını oyunlaştıracagız. Savaşta bir gülle tarafından ikiye bö- lünüyor Vikont. Sonra yaşadığı yere önce kötü yarısı dö- nüyor. Çocukları zehirliyor, kedileri asıyor; salt kötü. Bir süre sonra diğer yarısı dönüyor. O da salt iyi. Ancak iki- sinden de nefret ediyor halk. İyilikle kötülüğü özünde tartışan, hayal gücü sonsuz bir roman. Oyunda bu bö- lünme üzerinde duruyorum. Yaşadığımız en büyük yı- kımlardan birinin sonrasında evine dönen bir adam ve onu ayakta tutmaya çalışan annesi üzerinden anlatıyoruz bu hikâyeyi oyunda. Sosyal olarak hayatımızda yer kap- layan her nüveye dokunuyor oyun. Romanda kitapla- rını kaybetmiş, uydurma bir mezhep var. Bir inancın na- sıl da kötüye kullanılabileceğini gösteriyor. Cüzamlılar var, şehrin öteki tarafına itilmiş bir azınlık yani. - 10 sene önce Attıdan Sonra Tiyatro'yu kurdugu- nuzda bu kadar uzun soluklu olacağınızı tahmin edi- yor muydunuz? Sonuçta mühendislik gibi ağır işleri olan, altıdan sonrasını tiyatroya ayıran bir ekiptiniz. - Hayallerimiz vardı, ancak bu kadar ilerteyecegini ben- ce kimse beklemiyordu. Ahkâm keser gibi olduğu- muzda hep birbirimizi dövdük. Egomuzu ortak bir ül- kü için öldürdük. Bir düşüm daha var; bir siyasi tavır- dan etkilenmeyecek bagımsız bölgesel tiyatrolar. - Mühendislik eğitimini yarıda bırakıp tiyatro egitimi- ne başladınız. Tiyatroya dair en büyük derdiniz nedir? Paylaşılması gerektigini düşünüyorum, bunun için ya- şıyorum. Şehir Tiyatrosu'nda yazdıgım Bekleme Salonu oynunun parasını Kumbaracı50'ye aktarıyorum. Sadece Şehir Tiyatrosu'ndan aldığım maaşla geçiniyorum. Derdim para degil. Çünkü bu işle bir şeyler aktarabili- yorum insanlara. Göz hakkının oldugu dünyaya inan- mak istiyorum. Ancak o zaman sağaltılabiliyorum. Hepimiz ancak o zaman saglıklı olabiliriz. Bu kötüye kar- şı gardımızı yok etmemiz demek degil. • emtr, KumDaraciöuaeKi ı-atı-ı Muşferek oyunuyla, bızlerı suçlanmızla yüzleştiriyor. Kendinin de içinde olduğu bir hesaplaşma bu. Suskunlukla ya da sadece bağırarak, hareketsiz kalarak işlediğimiz suçları izlemeye hazır mısınız? • ! • • • PAZARINPENCERESINDEN ^ ^ ^ ^ ^ ^ L SELÇUK EREZ DNA'sı fırıldaklılar /~N ece yarısı Ankara'dan yola çıkan siyah bir \J>I araba: Direksiyonda esrarengiz bir adam; sakalı çember. Yanında başka biri de var. Arka koltukta üç valiz, iki torba ve bir sürü gazete.. - Ben gittiğimiz yerin bitki tohumu bankası olduğunu sanıyordum. - Yok değil! Burada klonlama yapacagız.. -Ne? - Duymadın mı? Başkanımız köşe yazarlarından çok şikâyetçi... Adam kendini bu memleket için mahvediyor, onlarsa beğenmiyorlar, ne derse eleştiriyorlar. Vatandaşlarımızın morali bozuluyor. Ekonomi bu yüzden mahvoluyor. Başkan, medya patronlarını şimdiye kadar bin kez uyardı ama anlamıyorlar.. Başka çare kalmadı.. klonlayacağız.. - Ne klonu? - Doğru dürüst köşe yazarı üreteceğiz.. - Bizde böyle şeyleri becerebilecek kimse var mı? - Edinburg'daki o koyunun adı neydi? - Doli! - işte Doli'yi klonlayan takımdan birini transfer ettik.. 0 yapacak.. Bize yakın, inancı bütün bir yazardan hücreler alacak, bunlardan on beş-yirmi tane doğru dürüst köşe yazarı üreteceğiz. Bu yazarlar itikadı tam, söz dinler, ukalalık etmez, başkanımızın her sözünü eleştiren degil alkışlayan kimseler olacaklar. Her gazeteye bir tanesini yerleştireceğiz. Sıkıntımız bitecek.. - Peki hücreler hangi yandaştan alınacak? Bizim YÖK'çüden filan alacağız herhalde?.. - Hayır! Şurada Emin Çölaşan'ın son iki yılda yayımlanmış bütün yazıları var.. - Bunları ne yapacağız? - Seninle oturup tek tek inceleyeceğiz: Adam en çok kime liboş, yandaş, dönek, yalaka demişse onu bulacak, hücreleri ondan alacağız.. - Nasıl olur? - Çölaşan'ın en sevmediği kimse, bizim tam aradığımızdır! - Sonra bizi çok eleştirirler.. - Onlar da aynı şeyi yapmadılar mı? Bir gizli tanık "On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan"ın ne anlama geldigini geçenlerde itiraf etti: Şimdiye kadar onlar bir sürü dini eksik adam ürettiler, bize yapmadıklarını bırakmadılar... Şimdi sıra bizde... Artık bizim istediğimiztürde insan üretilecek! - Sus, duyarsa ihtar verdirir! - Hocam, ben bu işten vazgeçtim... Şurada az dur da ineyim... En iyisi ben bu işe karışmayayım! - Birden neden böyle korktun? - Aklıma ne geldi bak: Seçimde -mazallah- işler rast gitmez de iktidarı kaybedersek ne olur bilir misin? - Ne olur? - Bütün bu kloncuklar yüz seksen derece döner, dünyanın en laik yazarı kesilir, bizi arkadan vururlar! - Doğru be.. bak bu aklıma gelmemişti. Başka bir çare düşünülmeliyiz! • • selcukerez@gmail.com I ka m i ^ N ^cltaıU /Wcl I m a s a r a c i d 'A &avac ' g m a i ^m» ••-•% . com ¥ : 7 f Espirisentır • * • ; . Misafir şair^ N'apıyordu onca Sıfır Sağlığında Pithagoras'ın? Alabilir mi şemsiyesine Karekök Onca sayıyı yağmurdan kaçan? Sorular da döker mi bir gün yapraklarını? Erdal Alova (Toplu Şiirier) Top-us Çalım uçup gider, pas kalır. Piyanistten acil Bir adet piyano bacağı ihtiyaçtan satılıktır. Tiyatro, sinema, konser gibi şeylere sık takılmaktan kaçınılmalıdır. Çok seviliyorsa ayda bir kere yenilebilir. • Para yuvarlaktır, yuvarlanması gerekir. • Mahşerde yine bizden ne isteyecekler? • Varı-yoğu yağma edilen, armağan götüremez. KOPEK VAR •«••»••«••a Misafir çizer: Ismet Lokman Off the record - Her dört işsizden biri üniversite mezunuymuş!.. - Çok az.. t
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle