25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 14 MART 2010 PAZAR 12 PAZAR YAZILARI dishab@cumhuriyet.com.tr Terörist başõ savcõydõ Yer: İsveç’in Baltõk Denizi’nin kuzey ucundaki Luleå kenti. Tarih: 3 Mart 1940. Herkesin derin uykuda olduğu gece yarõsõndan çok sonra beş kişi komünist gazete Norrskensflamman’õn bulunduğu binaya girdi. Ellerindeki patlayõcõlarõ baskõ makinelerine yerleştirdiler. Sonra binaya nasõl bir gece sessizliğinde girdilerse öyle de çõkõp gittiler. Biraz sonra müthiş bir patlama sesi duyuldu. Aynõ anda bütün bina alevler içinde kaldõ. Patlama sesine uyanan bir kişi pencereden alevleri görür görmez itfaiyeye telefon etti. Saat 03.17’yi gösteriyordu. İtfaiye birkaç dakika içinde yangõn yerine geldi. Alevlerin üzerine su fõşkõrtmaya başladõ ama gazetenin idare bölümünün ve matbaanõn enkaz haline gelmesini önleyemedi. Yangõnda ikinci katta oturanlar da kurtarõlamadõ. İkisi çocuk beş kişi sabotajõn kurbanõ oldu. Komünistlerin yayõn organõ Norrskensflamman’a yönelik sabotaj Sovyetler Birliği ile Finlandiya arasõndaki tarihe Kõş Savaşõ adõyla geçmiş olan savaş sõrasõnda gerçekleşti. Savaşla birlikte İsveç’te komünistlere karşõ sürek avõ başlamõştõ. Devlet dairelerinde görevli olanlar, subay ya da asker olarak orduda bulunanlar ve çevrede komünist olarak tanõnanlar işlerinden çõkarõlõp ülkenin ortasõnda kurulan toplama kamplarõnda tutuluyordu. Sovyetler Birliği’nin Finlandiya’ya girişi İsveç’teki antikomünizm dalgasõnõ daha da kabartmõştõ. Savaşa girmese bile ülkelerini Hitler Almanyasõ’nõn doğal müttefiki olarak gören İsveçlilerin sayõsõ az değildi. Komünistler ise vatan haini olarak damgalanõyordu. Politik atmosferin böylesine gergin olduğu bir ortamda Norrskensflamman’õ yakõp beş kişinin ölümüne neden olanlarõn yakalanmasõ kolay olmadõ. Devlet sonunda failleri ihbar edenin ödüllendirilmesine karar verdi. Ödül, işi kolaylaştõrdõ. Nisan ayõnda üç asteğmen, bir er ve bir sağcõ gazeteci tutuklandõ. Birkaç gün sonra tutuklanan iki kişinin kimlikleri ise herkesi şaşõrttõ. Bunlardan biri savcõ, diğeri de yüzbaşõydõ. Savcõ önce inkâra yöneldi ama ayrõntõlar ortaya çõkmõştõ. Savcõ terörist başõydõ. Sabotaj Norrskensflamman’õn karşõsõndaki sağcõ gazetenin lokalinde planlanmõştõ. Olay tümüyle aydõnlatõlmasõna rağmen mahkeme sanõklarõ can kaybõna neden olmaktan dolayõ cezalandõrmadõ. Maddi zarara sebebiyetten sabotajõ planlayan savcõ yedi yõl, diğerleri ise daha kõsa süreler için çalõşma kampõna gönderildiler. Zaten 1944’te de affedildiler. Olayõn üzerinden 70 yõl geçti. Savaştan sonra hiç söz edilmediğinden genç kuşaklarõn bu kanlõ saldõrõdan haberi yoktu. 1931’de işçilerin izinsiz protesto yürüyüşüne ateş açan askerlerin üç işçiyi öldürdüğü İsveç dõşõnda da bilinir ama Norrskensflamman sabotajõndan pek kimsenin haberi yoktur. Tõpkõ 1956’ya kadar süren, on binlerce kişinin kõsõrlaştõrõlma operasyonundan 10 yõl öncesine kadar kimsenin haberi olmadõğõ gibi. Kõsõrlaştõrma politikasõ bir doktora teziyle duyuldu. Artõk Flamman adõyla yayõmlanan komünist gazeteye sabotaj ise 70. yõl vesilesiyle gündeme taşõndõ. İnsan acaba daha neler ortaya çõkacak diye merak etmiyor değil doğrusu. Bu sabotaj Türkiye’de Tan Matbaasõ’na yapõlan saldõrõyõ da hatõrlatõyor. Tan’a saldõranlar da matbaayõ tamamen tahrip etmişti. Zekeriya ve Sabiha Sertel de ondan sonra yurtdõşõna çõkmak zorunda kalmõşlardõ. İşte böyle. Eski defterler açõldõkça kara lekeler de çõkõyor ortaya. osman.ikiz@tele2.se Otellere ‘helal sertifikasõ’... Yaklaşõk 7 bin yõllõk bir geçmiş... Firavunlardan Yunan Roma medeniyetine, Abbasilerden Memlûklere, Osmanlõ’dan İngiltere’ye kadar birçok izleri topraklarõ üzerinde barõndõran tarihi doku Mõsõr. Aynõ zamanda hiyeroglif yazõsõnõn, papirüsün ve gizemler tarihinin başlangõç noktasõ. Adõ daha çok piramitlerle ve firavun efsaneleriyle özdeşleşen Mõsõr’da ilk dikkat çeken nokta kalabalõk nüfus. Başkent Kahire yaklaşõk 15 milyonluk nüfusuyla, yoğunlukta İstanbul’u aratmõyor. Özellikle yerel nüfusa geceleri turistler de eklenince, kalabalõk daha da artõyor. Kahire çarşõlarõnda dolaşõrken kubbeleri ve mimarisiyle Kapalõçarşõ’daymõş izlenimi yaşasanõz da keskin baharat kokusu, açõkta satõlan etler, dükkânlardan gelen Kuran okuma sesleri ve satõcõlarõn akõcõ İngilizce bağrõşlarõ oryantal havanõn içine sokuyor hemen sizi. Etrafa dağõlmõş çöpler ise çarşõnõn ve sokaklarõn öteki yüzü. Nil kõyõsõnõn sarõ topraklõ ülkesine gelip de papirüs, piramit ya da firavun heykeli almadan gitmek olmaz. Ama bunun için en önemli şart sõkõ bir pazarlõk. Çünkü iyi bir pazarlõkla beşte bir fiyatõna kadar ürünü alabilirsiniz. Yoğun insan kalabalõğõnõn yanõnda trafik belli başlõ sorun. Trafikle ilgili herhangi bir kural ve yaptõrõmõ olmadõğõ için şoförler serbestlik ilkesiyle hareket ediyor. Kõrmõzõ õşõkta geçmek yayalara da, araçlara da serbest!.. Tüm bu özgürlüklere bir de sayõsõ azõmsanamayacak bir kõsmõn uyduğu geceleri far yakmama geleneği eklenince haliyle trafik kazasõ istatistikleri her geçen gün artõyor. Geceleri far yakmamanõn nedeni ise, uğursuzluk getireceğine olan inanç. Kahire’de dolaşmak adeta geçmişe geri dönmek gibi. Sadece tarihsel dokusu değil bu yolculuğu hissettiren. Evlerin yõpranmõş görüntüsü, trafikteki 30 yaşõn üzerindeki araç fazlalõğõ ve mobilyalar sizi birden 1980’li yõllara götürüyor. Kahire ülkenin geçmişi... Şarm el Şeyh ise bugünü... Modern binalar, beş yõldõzlõ lüks oteller ve casinolar Şarm el Şeyh’in aynõ zamanda ülke ekonomisine önemli katkõlarõ... Öte yandan evrensel dilin aslõnda İngilizce değil de, futbol olduğunu bir kez daha anlõyorsunuz Mõsõr sokaklarõnda. Türk olduğunuz anlaşõldõğõnda hemen yanõnõza yaklaşõp tek bir cümle söylüyorlar: “Yavaş yavaş, Hasan Şaş, Şampiyon Beşiktaş.” Mercan adalarõ, rengârenk melek balõklarõ, kelebek balõklarõ, balon balõklarõ, büyük sürü balõklarõ, denizyõldõzlarõ, süngerler, kaplumbağalar... Kõzõldeniz’in mavi dokusunun ev sahipleri... Dev bir akvaryumu andõran Kõzõldeniz, aynõ zamanda dünyanõn önde gelen dalõş noktalarõndan biri. Fakat sualtõ yaşamõnõn korunmasõ için teknelerin ve dalõcõlarõn uymak zorunda olduğu belli kurallar var. Özellikle mercanlara zarar verilmemesi için dalõş teknelerinin suya çapa atarak demirlemesi ve dalõş eldiveniyle bõçak kullanmak önemli yasaklar arasõnda. Açõk hava müzesini andõran ülkenin, diğer cazibe noktasõ ise çöl safarisi. Deve kervanlarõ, bedevi çadõrlarõ 21. yüzyõlda yaşadõğõnõzõ unutturuyor. Turistlerin en büyük ilgisini otantik Bedevi çadõrlarõ çekiyor. Tabii bu arada Bedevi misafirperverliği, çay, su ikramlarõnda kendini gösteriyor. Çöl safarisinde doğal hayatõn her anõna tanõk olmak mümkün. Bir devenin doğum yapmasõnõ izlemek hiç de sürpriz sayõlmõyor safari yolcularõ için. Güneş daha turuncu... Ufuk çizgisi parlak mavi... Kõzõldeniz’de balõklarla yüzme yarõşõ, Nil Nehri üzerinde sandal sefasõ... Bunlar Mõsõr’õn unutulmazlarõ olsa da Kõzõldeniz, biz kalem emekçileri için bulanõklaştõ. Pronto Tur’un Kahire ve Şarm el Şeyh’i kapsayan Mõsõr turlarõnõ basõna tanõtmak için düzenlediği ve harika başlayan bir basõn gezisinin son günü Fox TV istihbarat şefi Ersan Karaoğlu Kõzõldeniz’de yüzerken hayat yarõşõnõ bõraktõ. Yani kõsaca hüzün ve ölüm aktõ Kõzõldeniz’e. murat@cumhuriyet.com.tr Brüksel Ticaret Odasõ “helal otel odası” sunan otellere “helal sertifikası” vermeye başladõ. Helal sertifikasõ alabilmek için TV’de erotik kanalõ olmamasõ ve minibarda alkollü içki bulundurulmamasõ gibi koşullar aranõyor. Belçika, Avrupa’da en fazla Müslüman konuk ağõrlayan ülkelerden biri. Ancak Brüksel’deki otellerin hepsinin erotik kanalsõz ve alkolsüz sertifikaya balõklama atlamayacağõ kesin. Her şeyin helali çõkõyor. Helal arama motoru bile var. imhalal.com’da ise tõpkõ diğer arama motorlarõnda olduğu gibi anahtar kelime yazõlarak arama yapõlõyor. Eğer bu anahtar kelime İslama uygunsa, sonuçlar hemen beliriyor. Ancak değilse, örneğin domuz, alkol, bikini, pornografi gibi kelimeler yazõldõğõ takdirde sistem alarm veriyor. Fransõz fast-food devi Quick’in de Fransa’daki 362 restoranõndan 8’inde İslami şartlara uygun ürün satma kararõ bazõ Fransõz politikacõlarõ kõzdõrmõş, Belçika’da ise kaygõ ile karşõlanmõştõ. Quick yönetimi şimdilik Belçika’da böyle bir uygulama düşünmediklerini açõkladõ. Zaten buna gerek de yok. Lokantalarõn ve dönercilerin vitrinleri “helal” sözcüğünden geçilmiyor. “Her yerde karşımıza çıkar ama / Domuz mamulü yoktur hayatımızda / Mercedes tabut çıksa da ölsek / Önyargıları da götürürüz yanımızda” diye bir dörtlük var Belçika’daki ucubik hallerimizin AlaTurko-Klasiko makamõndaki ucubik şarkõsõ “Postmodern Köy”de. “Bizim köyün atı eşeği yok / LPG’li Ferrarisi var / En iyi göbeği bizim politikacı atar / Düğünlerin kralı onlar!” diye başlayan bir tiyatro oyunu için yazdõğõm şarkõnõn, klasik müzik enstrümanlarõyla çõkartõlan arabesk melodiler eşliğinde bestelenmesini önerdim. Hallerimiz o kadar ucubik ki Belçika’da “helal domuz eti” bile yedirirler insana. Hayõr, hayõr Belçikalõlar değil. Yine Müslümanlar yediriyor “helal” damgalõ domuz etini Müslümanlara! Belçika tüketici örgütü Test-Aankoop’un 2009 yõlõnda 927 farklõ satõş noktasõnda yaptõğõ bir araştõrmaya göre, ürünlerinin yüzde 42’si kötü veya yetersiz. Bu araştõrmada 40 tane de döner satan restorana yer verilmiş ve bu 40 satõcõnõn sadece 8 tanesi ne eti sattõğõnõ tam olarak biliyor! Yüzde 80’i ise ne eti sattõğõnõ bilmediği halde rahatlõkla “helal” sözcüğünü kullanõyor vitrininde. Araştõrmanõn en ilginç ve komik sonucu ise araştõrmada yer alan 11 Arap döner satõcõsõnõn 11’inin de “helal” nitelendirmesi ile sattõğõ dönerin domuz eti çõkmasõ oldu. Boşuna demiyorum “Her yerde karşımıza çıkar ama / Domuz mamulü yoktur hayatımızda” diye. Biz hayatõmõzda domuz mamulü olmadõğõnõ düşünsek de birileri domuzluk yapõp “helal domuz etinden” mamul dönerler yediriyor bize! “Helal” sertifikalõ otel odalarõndan da “helal domuz eti” benzeri bir komedi çõkmasõn! Brüksel Ticaret Odasõ’nõ uyarmak lazõm. Fuhuş ve uyuşturucu gibi alengirli işler çevirmek için en az şüphe çekecek mekân olur “helal otel odası”. Hem de sertifikalõ! erdincutku@binfikir.be Washington’da her iki ya da üç yõlda bir aynõ senaryo ve aynõ aktörlerle başarõsõz bir parodi oynanõyor. Sahne ABD Kongresi, baş oyuncular saldõrgan ve uzlaşmaz Ermeni lobisi ile sürekli savunmada kalan Türkiye. ABD Kongresi’nin alt kanadõ Temsilciler Meclisi’nin Dõş İlişkiler Komitesi, Osmanlõ İmparatorluğu’nun son yõllarõnda Ermenilere soykõrõm yapõldõğõnõ iddia eden ve bunun ABD Başkanõ tarafõndan kabul edilmesini öngören tasarõyõ ne zaman gündemine alsa tiyatro biletleri satõşa çõkõyor. Tüm dünya daha önce defalarca izlediği bu oyunu belki bõyõk altõndan gülebilmek, belki hafif hafif alay edebilmek, belki de çõkacak gerginliklerden çõkar sağlayabilmek için bir defa daha görmeye can atõyor. Çoğunlukla Türkler ve Ermenilerin sayõca üstünlük sağlamak için erkenden gelip Komite’nin salonunu doldurmalarõndan sonra perde açõlõyor ve başlõyor oyun. 4 Mart’ta Dõş İlişkiler Komitesi’nde yapõlan oylama, bugüne kadar oynanan bu tiyatronun biraz daha elektrikli, biraz daha duygusal ve biraz daha tepkili bir versiyonuydu. Komite başkanõ Kaliforniya milletvekili Howard Berman “Ben tarihçi değilim ama..” diye başladõğõ konuşmasõnda, bilmediği tarihin, bilemeyeceği gerçeklerini artõk Türkiye’nin tanõmasõ gerektiğine hükmetti. Komite üyeleri tek tek söz alarak bu konudaki tutumlarõnõ belli ettiler. ABD’nin bir ucunda yõllar sonra doğan biri, 20. yüzyõlõn başõnda dünyanõn bambaşka yerindeki büyük bir savaşõ, onun getirdiği trajediyi ve insanlarõn acõlarõnõ, siyasi çõkar ya da oy malzemesi yapma hakkõnõ kendinde görebildi. Üyeler yüksek kürsülerinde oturup, Türkler ve Ermeniler yürekleri hop ederek izlerken soykõrõm diye tutturan karar tasarõsõnõ pek de kafalarõna takmadan siyasi gelecekleri için kullandõlar. 4 Mart’taki oylamada tasarõya 23 evet, 22 hayõr oyu çõktõ. Son anda bir üye görüş değiştirse tasarõ düşecek. Tasarõnõn kaderini değiştirecek o tek üye yatõp kalkõp Ermenilerin acõlarõnõ mõ düşünüyordu sanõyorsunuz? O üye bu sene yapõlacak seçimlerde Kongre’deki konforlu koltuğunu kaybetmemek için hangi ata oynamasõ gerektiğinin hesabõnõ yapõyordu. Koridorlarda Ermeni ya da Türk lobisinin açõk arttõrmasõndaydõ o üye. Kim daha fazla bağõş verirse oydu onun patronu. Oylamanõn ardõndan Ermeni lobisi insan haklarõna duyarlõlõktan, haktan ve adaletten söz etti. Aynõ Ermeni lobisi mi 40 milyon dolarlõk ekmek kapõsõnõ bõrakõp Türkler ve Ermenilerin kardeşçe el ele verip yaralarõnõ birlikte sarmasõnõ isteyecek? Her fõrsatta yine, yeniden, bir daha oynanacak bu parodi. Ta ki bilek güreşinin yerini içten bir el sõkõşma alana kadar. elcin.poyrazlar@gmail.com Tasarõ parodisi Farlar kapalõ, ufuk çizgisi ise hep mavi BRÜKSEL ERDİNÇ UTKU KAHİRE MURAT GÜLDEREN STOCKHOLM OSMAN İKİZ WASHINGTON ELÇİN POYRAZLAR Hayatõ boyunca hastane yüzü görmeyen birinin, bir kaza sonucu sol kolunu sakatlayõp da apar topar bir ortopedi kliniğine götürülüp gözünü orada açmasõ nasõl acõlõ bir duygular toplamõdõr, bunu ancak yaşayanlar bilir... Kâh kar atõştõran, kâh yağmurlu bir hafta sonunda eşofman cebimdeki CD çalarõmdan “Simon and Garfunkel” müziği dinleyip sõkõntõlarõmõ dağõtmaya çalõştõğõm hastane koridorlarõnõn hüznünü nasõl anlatmalõ bilmem. O koridorlarõ arşõnlarken insan kendi kendisiyle hesaplaşmadan da yapamaz... Faşing günlerinin curcunasõ içinde, bir Yunan tavernasõnda zeybek oynarken ayağõmõn kayõp da piste çakõlacağõm ve sol bileğimi kõracağõm aklõmõn ucundan bile geçmezdi. Ülke insanõ olarak yaşadõğõmõz karabasanlarõn ve şaşkõnlõklarõn yarattõğõ “kaos ortamı” içinde insan ister istemez bu tür yanlõşlõklar da yapabiliyor! Şimdi tõpkõ hiç kimseye, hatta sanat tarihçilerine bile sevdiremediğim 16. yüzyõlõn çõlgõn ressamõ, fantazileri ile insanõ şaşõrtan ve çağõnda yaptõğõ resimler yüzünden öldürülen ressam Hieronymus Bosch’un tablolarõnõ çağrõştõran bu yaşadõğõmõz kargaşa (!) dolu günlerde kafasõ karõşõk olmayan kim var? Münih’in Herlacking semtinde bir hafta kaldõğõm ortopedi kliniği daha çok spor yaparken sakatlananlarõn getirildiği bir yerdi. Kayak yaparken ayak parmaklarõ parçalanmõş Amerikalõ bir kayakçõdan tutun da, merdivenden düşmüş bir elektronikçinin ya da olmayacak nedenlerle kolunu bacağõnõ sakatlamõşlarla iç içe olduğum mekânlarda, politikadan sanata ve turizme kadar pek çok konularda düşünceler paylaşõlabiliniyor... Ve tabii Alman gazetelerine yansõyan Türkiye haberlerini başka türlü tartõşõyorsunuz! Generallerin tutuklanmasõndan tutun da, ABD’deki sözde Ermeni yasa tasarõsõnõn kabul edilmesini ve köktendinciliğin önlenemez yükselişine kadar akla gelen her konuda yazõlõp çizilenleri okuyorsunuz... Hüzünler üst üste birikiyor... Ve hastane koridorlarõnda en çok yalnõzlõklar yaşanõyor... Paskalya günleriyle, baharõn õşõltõsõnõ beklerken aniden bastõran kar tipisinde en çok Fazıl Say’õn CD’lerine sarõlõyorum... Evime döndüğümde ise bloke olmuş bir telesekreter ve tõklõm tõklõm dolu bir elektronik pasta kutum beni nasõl da sevindiriyor sormayõn. Öncelikle kazayõ duyar duymaz Passau’dan koşup gelen ve eski bir masaj uzmanõ olan Nebahat Güdücü’nün çõrpõnõşõ her şeyin üzerinde idi... Keza beni hastanede arayõp bulan radyo programcõsõ Zeki Genç’in moral verici sözlerini unutmuş değilim... Öte yandan bu beklenmedik kazaya bizzat tanõk olan Cumhur Aydın beyin yanõ sõra telefonlarõyla olayõ başõndan beri izleyen Birsel Lemke’nin ve Murat Narin’in sõcaklõklarõ bambaşkaydõ.. Klinik modern olmasõna karşõn hastalar için internet bağlantõsõ yoktu. Ayrõca cep telefonlarõ neredeyse yasak gibiydi!.. O karõşõklõkta bir yolunu bulup konuştuğumuz, uzaklarda olsak bile artõk kardeş gibi olduğumuz sanat tarihçisi Rezzan Tetiker’in ve Ayvalõklõ yazar Ahmet Yorulmaz’õn acil şifa dilekleri Kazayõ duyup Münih’e gelen Stochkolm temsilcimiz Osman İkiz’in içtenliğine ne denir. İzmirli avukat Arif Ali Çangı ile Dr. Oya Otyıldız’õn ve Ertuğrul Barka hocanõn yazdõğõ satõrlarõ nasõl silerim elektronik posta kutumdan, imkânõ var mõ!.. Şimdi aklõma gelmeyen yõğõnla CUMOK’lunun peşi sõra beni en çok duygulandõran olay ise gazetemizin “Pazar Yazıları” sayfasõna özel bir ilgi gösteren Güner ve Teoman Sipaher çiftinin hassaslõklarõ oldu. Sağ olsunlar... Yaşadõğõm bu feci kazanõn acõsõnõ ise postadan çõkan ‘Cumhuriyet’leri okurken azaltõyorum... Gazetelere yansõyan Elazõğ depreminin acõlarõ yürekleri dağlarken kõrõk bileğimin acõsõnõ unutuyorum... “Yoksulluğun gözü kör olsun” deyip şu benim Bosch’un tuhaf ve gizemli dünyasõna dalõyorum yeniden... CD çalarõmda ise Simon and Garfunkel’in “Bridge over troubled water”õ dönüyor... İyi pazarlar. erolozkan66@hotmail.com MÜNİH EROL ÖZKAN Ortopedi kliniğinde bir hafta sonu...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle