23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7ŞUBAT2010/SAYI1246 PAZARI Adalar'da canlanma dönemi Yıllardır izolasyon sorunuyla boğuşan Adalar, artık gün yüzüne çıkıyor. Açılacak Adalar Müzesi bu girişimin ilk adımı. Devamında yürütülecek projelerle Adalar'a ilgi artacak. ZUHAL AYTOLUN A dalar, istanbul'a çok yakın ama bir o kadar da uzak kimliğiyle aslında bugüne değil, tarıhe bakan bir yapıya sahıp. Sürgün adası olarak kullanıldığı da bilinir, inziva yeri olarak tercih edildiği de. Tarihı ve yaşanmışlıklarıyla, mimarisi ve kültürel geçmişıyle önemli bir dönemi gösteriyor Adalar. Geçmişte olduğu gibi bugün de aslında izolasyon sorunuyla karşı karşıya. Kış aylarında aksayan ulaşım, tesislerın yetersizliği ve hatta orada yaşayanların ihtiyaçları da kolaylıkla karşılanamıyor. Kış aylarında sokaklar boşahyor, ada yalnızlaşıyor. Yazın 100 binleri bulsa da, kış aylarında 10 binin altında kalıyor nüfus. Yaşayanların temel ihtiyaçlarından biri olan kültür sanat etkinlikleri ise hak getire. Adalar Vakfı, demekler ve yerel yönetim son yıllarda bu konuya önemle eğilmiş durumda. Yapılan ve yapılacak projelerle sadece adalara hareket gelmeyecek, böylece Adalar kültür sanat etkinlikleri için özellıkle tercih edilen bir noktaya gelecek. Hedef bu. Adalar Vakfı yönetim kurulu üyelerinden Halim Bulutoğlu, Adalar Müzesi'yle başlayarak devam edecek çahşmalan anlattı. Adalar Vakfı, Adalar'a yakışmayan kültür sanat ve eğitim yaşamının dibe vurmuş hali ile çökmeye yüz tutmuş sağlık yaşamını çeşitli kurumlar ve yerel yönetim işbirliğiyle yeniden canlandırmak için kolları sıvadı. Adaevi, Sait Faik evi ve Hüseyin Rahmı Gürpınar eviyle kültür sanat yaşamında varlığını sürdürmeye çalışan Adalar, artık başka gelişmelere de gebe. Adalar Müzesi, şimdilerde üzerine yogunlaşılan en önemli çalışma. Yaşayan bir kent müzesi olarak tasarlanıyor. 1870'lerde yapılan eski birtaş bina restore edilerek müzeye dönüştürülüyor. Bulutoğlu, "Kentle bütünleşen ve bütünleşmesı gereken bir müzeyi tanımlıyoruz. Çünkü anlatılan, bir kentin ve kentlilerin hikâyesi. Onlarla sözlü tarıh çalışması yapılıyor, kaynaklar, ürünlertoplanıyor. Şimdiden belkı de 500-600 kişiyle beraber çalışıyoruz. Bu da müzenin karakterinden gelen tarafı" diyor. Adalar Müzesi, Adalar'ın nasıl oluştuğu fikrinden yola çıkıyor. istanbul Teknik Üniversitesi öğretim üyeleriyle Adalar'ın jeolojik yapısı inceleniyor. Bunlar da sadece çizim ve fotograf değıl, simülasyonlarla canlandırılacak. Ayrıca kimi zaman "Gidin ve görün" levhaları bulunacak müzede. Böylece ada da müzenin bir parçası olarak yer alacak. Adalar'ın depremselligi ıse Nacı Görür başkanlığında bir ekiple yapılan araştırmalar sonucunda aktarılacak. Tarih öncesi dönem de Adalar Müzesi'nde yer alacak başlıklardan biri. Asıl hikâye ise Bizans dönemiyle başlıyor. istanbul Üniversitesi öğretim üyeleriyle yapılan çalışmalarda Bizans, Osmanlı, Cumhuriyet dönemleri ayrı ayrı aktarılacak. Bu noktada tarihsel anlatı üzerine yoğunlaşılıyor. Ancak asıl ilgi çeken isetematik bölümler. Bulutoğlu, son 100 yılda nasıl bir göç hareketi yaşandığını, Adalar'da hangi toplulukların yaşadığını, 20. yy'da Cumhuriyet dönemiyle beraber nasıl bir değişimin görüldüğünü aktaracaklarını söylüyor. Diğer yandan Adalar'ın mimari üslubu da dikkat çekenler arasında. Farklı akımlardan etkilenen farklı tarzlar da müze sayesinde görülebilecek. Konaklar, evler, köşkler, dini yapılar ve onların hikâyeleri müzede yer alacak. Bulutoğlu, bir müzenin sadece geçmişe değil geleceğe de mesaj vermesi gerektiğini dile getiriyor: "Nasıl bir geçmişi devraldık ve onu nasıl bir geleceğe taşıyoruz düşüncesi önemli. O yüzden sadece tarihi, mimari, doğal ve kültürel kodların yanı sıra kent ve kentlinin sorunlarına da yer veriyoruz." Müzede bir de geçici bir bölüm tasarlanıyor. Bu bölümde "Adalarda Günlük Yaşam" başlığı altında son yüzyılda bölgedeki günlük yaşamın seyri anlatılıyor. Plajlar, eğlence yerleri, gelen ve giden insanlar hatta onların giyim tarzı bile görülebilir. Büyük bir arşivın üzerine kurulan Adalar Müzesi, temmuz afyında açılacak. Açıldığı anda bitmiyor çalışma, bu bir başlangıç. ikinci adım ise müzenin hemen yanı başında planlanan sergı ve toplantılann yapılabileceği alan olacak. Sonrasının ıse birbirini tetikleyeceğıni söylüyor Bulutoğlu. Hazıran ayında da Türk-Yunan dostluk festivali düzenlenecek. Defne Türk-Yunan Dostluk Derneği ile hedef Gümülcine ve Adalar arasında bir etkileşim sağlayabilmek. Toplantılar ve panellerle beraber müze ve Adalar'la ılgili önemli bir gelişme yaşanacak. Kültür sanat projelerinin Adalar'a taşınmasıyla ilgilı 2010 hareketli biryıl. Asıl meyveler ise 2011 'den sonra alınmaya başlanacak.# PAZAR YAZILARI ADNAN BİNYAZAR Okurun okuru... ki hafta önce yazdığım "Bandın ucundaki civciv" başlıklı yazımla derinliğine ilgilenenler oldu. Cumhuriyet okurunun öyle bir yanı var; hem kendini aydınlatıyor, hem yazarı, hem öbür okurlan. Ahmet Cemal'in birkaç yıl önce "Öğrencisinin öğrencisi Olmak" başlıklı bir yazısını okumuştum. Direngen civcivin savaşımına ilişkin kısa filmle ilgili bilgileri internetten indirip bana ileten Cengiz Kara, "okurun okuru olmak" kavramı üzerinde düşünmeye yöneltti beni: "Yazınıza konu olan kısa filmi ben de zevkle izlemiştim. insan belleği yanılır elbette, bazı ayrıntılar yanlış kalmış usunuzda. Belki yazınızın genelı açısından önemiyok, ancak -o zamanki adlandırmayla- Yugoslav filmi Balyoz'un yönetmeni iliç'miş. İlk kez Krakow film festivalinde gösterilmiş film. Filmini görmemiş olsanız da, Onat Kutlar'ın yazısından bilirsiniz "Balyoz"u. Hani "standartlara uygun" civcivlerle, "uygun olmayan"lann ayrıştırıldığı bir döner bant vardır. Nitelikli civcivler ozenle seçilir, "niteliksiz" sayılanlar banda bırakılır. Banttan yuvarlandıkları varillere atılır, üzerlerine inen balyozla ezilirler. Aralannda bir siyah civciv de vardır. Bandın akış yönünün tersine koşar inatla. İterler, direnir; atariar, tutunur. Sonunda onu da varile atmayı başanrlar. Ve balyoz iner. Artık her şeyin bittiği, onun da yenildiğı düşünülürken, ezilmiş civcıvlerin, kınlmış kabukların arasından bir şeyin kıpırdadığı, atılan o siyah civcivin başını çıkardığı, varilden kurtulup ışığa doğru koşmaya başladığı görülür." Gerçekten, yanılıyor bellek; "sarı" anımsadığım civcivin siyah oluşu da, varilin üstüne balyoz inişi de gözümden silinmiş. Yanılmakla kalınmıyor, görüntü idealize de ediliyor. Yazarın belleğının iki gözü var. Okur çoğunluktur; çoğunluk, yüzlerce gözlüdür. Kara, Cumhuriyet okuru sorumluluğuyla çoğunluğun gözü oluyor, aydınlatma görevini yerine getiriyor. Yazdığı ikinci bir iletide de, civcivin direnmesini yorumluyor Kara: "Balyoz'un, daha doğrusu sanat edimlerinin büyüsü, ulaştığı beyinlerde farklı farklı tepkilere yol açması aynı zamanda. Bu kısa film bende, insana ait olmasa da dünyaya ait umut duygusu ve coşku yaratmıştı. Bu yapıtın etkisi bende hâlâ sürüyor. Öte yandan filmin üretildiği coğrafyada sonradan yaşanan ırkçı canilıkleri düşündüğümde, budamaya çalışsam da, içimde bir tür umutsuzluk filızlenmiyor değil." Kara'nın olayı irdelemesi beni de ayrıntıya yönlendirdi. iyi sinema adamı Onat Kutlar'ın "Balyoz" başlıklı yazısını internette yeniden okuyarak, civcivin direniş sahnesinin nasıl çekildiğini ögrendim. Onat Kutlar'ın, "Kara civcivin, bant üzerinde itilerek bırakılınca, geriye doğru koşup kurtulmaya çalışmasını nasıl sağladınız?" sorusunu yanıtlayan Yugoslav yönetmen iliç, olayı şöyle açıklıyor: "Civcivler de sıcaklığa ve sevgiye doğru koşarlar. Kara civciv bandın üstüne gelince, filmde göstermediğimiz kısa bir sürede, onları seçen kadınlardan biri onu sıcak avucunda bir an tutarak okşadı. Sonra onu bıraktığında, hatta eliyle ittlğinde bile, civciv gene de koşup durdu bu dost sandığı avucun sıcaklığına..." • blnya2Br@gmail.com Çocuğun başarısı aileye bağlı... FİGEN ATALAY "insanlar bir sınıfta oturup, öğrenmek için yaratılmamış. Çocuklar, sokakta, koşturarak daha iyi öğreniyorlar. Bu yüzden de okuldan en çok yarar sağlayanlar, okulu oyun yeri olarak gören çocuklar oluyor" diyor ingılız eğitimci John Abbott. 21. Yüzyıl öğrenme Girişimi Başkanı John Abbott'ı Antalya'da düzenlenen "Okulda Yenilenme" başlıklı sempozyumda dinleme olanağı buldum. Abbott, geleneksel eğitim sisteminin çocukta doğuştan var olan yaratıcıhgı öldürdüğünü söylüyor. Abbott, anne-babalara önemli uyarılarda bulundu: "18 yaştaki başarı göstergesinin en iyi yolu, çocuğun 5 yaş öncesi ailesi ile olan ilişkisidir. Bu yaş öncesi ailesi tarafından sevilen, dokunulan, desteklenen çocuk daha sonra başarılı oluyor. Çocuğunuzun başarılı olmasını istiyorsanız onu sevin, onunla konuşun ve sevdiği şeyleri yapabilmesi için fırsat verin. Anne-babalar çocuğun ilk öğretmenleridir." Aynı sempozyumda Belçika ve Hollanda'dan gelen akademisyen ve okul müdürleri, ülkelerinde uygulanan farklı eğitim modellerini anlattılar. Belçika'da bulunan "Devler Evi" adlı ilköğretim okulunun kurucusu ve müdürü Wim Da Baets, "her çocuk başarılı olduğu alanda desteklenmeli. Başarı için bu şart" dedi. Baets'e göre, çocuğun dansa ilgisi varsa, bu yönde desteklenmeli, önü açılmalı, fırsatlar yaratılmalı, örneğin edebiyat dersinde dansla ilgili yazmalı, okumalı. Çocuklara öğretmenlik yapmak yerine rehberlik edilmeli. • BİLOÎ TRANSFERİ YERİNE KOÇLUK D alton okullarında dersler, öğrencinin kapasitesıne göre başlatılıyor. Korıdorların da birer öğrenme/çalışma mekânı olarak kullanıldığı bu okullarda "Dalton saatleri" var. Haftada ortalama 6 olan "Dalton saatleri"nde öğrenciler, ne yapmak istiyorlarsa onu seçiyorlar. Bu seçim her gün yapılıyor. öğrenciler, ders planlamasını kendileri yapıyorlar, ders başarılarını da mümkün olduğu kadar kendileri kontrol ediyorlar. Bu okullarda öğretmenler, bilgi transferinden çok öğrencilere koçluk ve rehberlik yapıyorlar. • Hollanda'daki Dalton Okulu müdür yardımcısı ve kimya öğretmeni W. Frederik Schmale, Dalton Eğitim Planı'nı anlattı. ABD'de, Massachusetts'in Dalton kasabasında, ilkokul öğretmeni Helen Parkhurst tarafından geliştirilen Dalton Eğitim Planı'nın üç ilkesi bulunuyor. Sınıriandınlmış özgürlük: özgürlük sınırlandırılıyor çünkü "disiplinsiz biröğrenci özgür biri değildir". öğrenci sorumluluklarını bilmeli, kendi seçimlerini yaparken, başkalarının haklanna da saygı duymalı. Bağımsızhk: öğrenciler, gerektiğinde öğretmene danışarak, bağımsız düşünüyor, bağımsız hareket ediyor ve bağımsız çalışıyorlar. Işblrliğl: öğrenciler başkalarına saygı duymalılar, kendi sınıfları ve yaşıtlarıyla işbirliği yapmalılar. Böylece yetişkin olduklarında başka insanlarla işbirliği içinde çalışabilirler.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle