18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 7 ŞUBAT 2010 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Bu Millet Senin Değil! TBMM’de gırtlak gırtlağa kavgalar! Olur böyle şeyler diyeceksiniz. İki Sağlık Bakanı birbirine girmiş. “Gel ulan gel” bağrışmaları!.. Ülkenin, halkın sağlık sorunlarını çözecek bakan, ceketi sıyırıp yumruklarını sallamış!.. Başbakanı padişah, halife, diktatör sayanlar yok mu? Biri de çıkıp ‘yeni peygamber’ diye övmüş! Böylece peygamberler zincirine seninle bir halka daha eklemiş. Ne var kızacak? Politika dünyamızın en komik kişisi, Güldal Mumcu’nun çalışma odasına ‘heyt’ diye girmiş. İçeride bir kadın olduğunu unutarak! “Baskın yapsam tek başıma mı gelirdim” diyor bir de!. AKP Grubu bir saldırgan ordusu mu? Bir emirle yerlerinden fırlayıp başkalarının yakasına yapışıyor... Ortalığı karıştıran Tayyip Bey “Ben peygamber değilim, böyle diyeni kovarım” dedikten sonra yandaşı milletvekillerini kavgaya çağırıyor. Yetmezmiş gibi ertesi gün, “Bir emekli olsam, neler neler yazardım, anlatırdım” diyor... Demek emekli olmayı kaçınılmaz görüyor? Neler görmüş, nelerle, ne gibi korkunçluklarla yaşamış? Niye anlatmaz? Bizler de bilsek, ‘milleti’ de bilse!.. “Millet benimle” diyen adam başını çevirip ülke sokaklarına, meydanlarına niye bir göz atmıyor? Elli gün ve gece Ankara sokaklarında karda kışta yağmurda çoluk çocuğuyla titreşen insanları nasıl görmüyor? “Millet” dediğin kim? Emekçiler, köylüler, bakkallar, doktorlar, gazeteciler, emekliler, itfaiyeciler, trenciler... Yoksa, Başbakan’ın ayrı bir ‘milleti’ mi var? AKP milleti!.. En korkunç olay, en çirkin, en ayıp olay, Arınç adlı bir adamın kendini dev aynasında görüp önüne gelene ağzından çıkanı kulağı duymadan bağırıp çağırması, “beni öldürecekler” diye tutturup ortalığı karıştırması... O kadar ki, Genelkurmay’ın gizli odalarına yargıçları sokturup incelemeler yaptırmasına kadar varan bir küstahlık!.. Bir çöküş haberidir bütün bunlar! “Darbe darbe darbe” korkusu mu, bu şaşkınlık, bu hezeyan, bu çılgınca davranışlar!.. Bir sona gidiş mi? Ülkenin gerçek özgürlüğe, gerçek demokrasiye duyduğu özlemin, ilk genel seçimle kurtulacağının habercisi mi? Millet bekliyor o günü!.. Tayyip’in “milleti” değil! Gerçek millet, Türk milleti, Mustafa Kemal’in milleti... PENCERE Kadının İnsanlığı Ne Zaman? Y õl 1945, henüz çok partili düzene girilmemiş. Gel- miş geçmiş en büyük Mil- li Eğitim Bakanõ Hasan Âli Yücel bakanlõktan alõ- nõyor. Sayõsõz hizmetleri yanõnda, Köy Enstitüleri’nin kuruluşuna öncülük et- miş, Türkiye’ye 500 klasik eser kazan- dõrmõş yüce bir insandõr Hasan Âli, onun yerine göreve gelen Reşat Şemsettin Si- rer, İnönü ile birlikte Köy Enstitüleri’ni Hasanoğlan Yüksek bölümünü ziyaret eder. Oradan dönüşte İsmet Paşa’ya “Pa- şam, bunlar böyle bir eğitim görür- lerse biz onları idare edemeyiz” deyişi yaygõn bir söylentidir. Yine o yõllarda, doğunun güçlü ağalarõndan Kinyas Kartal Cumhurbaşkanõ İnönü’yü ziyaret ederek, “Paşam, bu okulları kapat- mazsan sana doğudan hiç oy çıkmaz” demiştir. 1948’de bu defa Dil Tarih Fa- kültesi’ne bir saldõrõ gerçekleştirildi. Pertev Naili Boratav, Niyazi Berkes, Muzaffer Şerif, Behice Boran, Azra Erhat gibi Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük beyinler darmadağõn edildi. Onlar yurtsever solcular idiler. Yakõn tarihimizde kara bir sayfadõr bu olay, 1950’de iktidara gelen Demokrat Par- ti’nin ilk icraatõ Arapça ezan ve onun ar- dõndan CHP mallarõna el koyarak ay- dõnlanma odağõ Halkevlerini ve Köy Enstitüleri’ni kapatmak olmuştur. Bun- larõn her biri bir karşõdevrim ve halka ihanettir. Aydõnlanmanõn önünü kes- mektir. Tarihten dersler DP başbakanõ Meclis’e “Siz isterse- niz hilafeti de getirebilirsiniz” diye ses- lenmiştir. Radyolardan saatlerce okunan Vatan Cephesi duyurularõ tam bir ay- rõmcõlõktõr ve utanç verici bir DP ic- raatõdõr. İktidarõn tetiklediği 6-7 Eylül olaylarõ da Türkiye tarihine yazõlmõş ka- ra bir sayfadõr. Bunlarõ yazõlarõmda sõkça yineliyorum çünkü bu dönemle il- gili çok yalan söyleniyor. Demokrat Par- ti daha başlarken demokrasi umutlarõ- nõ yok eden bir parti olmuştur. DP’yi izleyen Demirel, Evren paşa, Özal, Çiller, Erbakan iktidarlarõ eği- tim birliğinin altüst edildiği, tarikat ve cemaatlerin filizlenerek halkõn akla, bilime değil dogmalara bağlanmasõna yol açan icraatlarõn öne çõkarõldõğõ dönemlerdir. Sadece Demirel 325 imam hatip okuluna imza atmõştõr. Bu ikti- darlar Cumhuriyetin ve Büyük Ata- türk’ün amaçladõğõ, “Kendi dünyası- nı kurabilen, kendi tercihlerini, ken- di seçimlerini yapabilen, bilinçli yurt- taşların” yetişmesini engellemek için her şeyi yapmõş, her çabayõ göstermiş- lerdir. Sola darbe Yõllar boyunca emekten yana güç- lü bir sol partinin kurulup gelişmesi de sivil ve askeri darbelerle, CIA’nõn ye- şil kuşak teorileri ile sistemli bir şekil- de önlenmiştir. Bu halk karşõtõ, akõl, bi- lim, Aydõnlanma karşõtõ gelişmelerin so- nucunda 21. yüzyõlõn başõnda iktidara İs- lamcõ bir parti, AKP gelmiştir. Bu par- ti de öncekiler tarafõndan kendisi için ha- zõrlanmõş bu çok elverişli zeminde top- lumu dinselleştirmek, türbanlaştõrmak için sinsi ve takõyyeci bir icraatõ ger- çekleştirmiş, eğitimde müfredat deği- şiklikleri yapmõş, tarikat ve cemaatlerin güçlenmesi, halkõn özgür iradesinin iyice koşullandõrõlmasõ, aklõnõn üzerine ipotek konmasõ için bütün hünerini ve kurnazlõğõnõ kullanmõştõr. Yõllardõr seçim sonuçlarõnõ irdele- yen, yorumlayan usta konuşmacõlar, ortalama 4 yõl eğitim görmüş, Aydõn- lanmadan, akõl ve bilime dayanan bir eğitimden yoksun bõrakõlmõş, milli ira- de temsilcisi halkõmõzõn sosyal, eko- nomik, kültürel, eğitimsel yoksunluk- larõndan bunun sorumlularõndan hiç söz etmiyorlar. Hangi koşullarda yapõldõğõnõ hiç umursamadan onun yaptõğõ seçimi ka- yõtsõz şartsõz kutsuyorlar. Onlarõn özgür iradesini, öngörülerini, bilgi birikimle- rini, günlük ihtiyaçlarõnõn baskõsõnõ yoksulluk ve yoksunluklarõnõ hiç sor- gulamõyorlar. Seçimlerde halkõn bir muhtõra verdi- ğini ileri sürenler, bu kadar halka kar- şõ, neoliberalizmden, büyük sermayeden yana, işsizliğe, yoksulluğa çare yarata- mayan, başõmõza türlü belalar açan PKK’ye destek veren ABD’ye bağõm- lõ, şaibeli bir iktidara halkõn hangi ge- rekçelerle oy verdiğini merak etmi- yorlar? Çok dikkat çekicidir yõllardõr sü- regelen siyasi tartõşmalarda, siyasi ger- ginliklerde, ülke sorunlarõnõn konuşul- duğu panellerde, 72 milyonluk Türk halkõnõn nerede ne durumda olduğu ve bunun sorumlusu olan iktidarlar hemen hiç sorgulanmõyor. Tekel işçilerinin haklõ direnişlerini başbakan ideolojik di- ye suçluyor. Yargõ devletinden şikâyetçi oluyor. Aslõnda beğenmediği hukuk devletidir. Her kurum kendisine iktidarõna bağ- lõ olsun istiyor, onun için darbe, türban hep ön planda tutulmalõ, mağdurluk söy- lemi devam etmeli, tüm acõ veren ve yü- rek yakan ülke gerçekleri darbe söy- lemlerinin gölgesinde kalmalõdõr... Ama sivil darbelerin sözü edilmeyecektir. Halkõn yoksulluğundan, işsizliğinden, çaresizliğinden, gelir dağõlõmõndaki korkunç adaletsizlikten değil, dur- maksõzõn õslak ya da kuru imzadan, çe- şitli belgelerden, balyozdan, 27 Nisan muhtõrasõndan Emine Hanõm’õn göz- yaşlarõndan söz edilecektir. Yoksul, iş- siz, çaresiz halkõn gözyaşlarõnõn sözü edilmeyecektir. Bir grup soldan devşirme neolibe- ral sözde aydõn da kayõtsõz şartsõz ordu düşmanlõğõ yapar, cumhuriyet devrim- lerine çullanõr, ÇYDD derneğinin kõz- larõna çamur atarken bunca yõldõr sivil iktidarlarõn süregelen ihanetini kötü yö- netimini hiç ağzõna almõyor. Ben, 60 yõl- dan beri büyük çoğunlukla sağ partilere oy veren, kendi çõkarlarõnõn nerede ol- duğunu iyi fark edemeyen, gittikçe ar- tan İslami muhafazakârlõk ortamlarõn- da yaşayan halkõma 60 yõldan beri iha- net edildiği, gelişmesinin, aydõnlan- masõnõn, bilinçlenmesinin engellendiği kanõsõnõ taşõyanlardanõm. Bugün açõlõm ve demokratikleşme adõ altõnda yapõlan da sadece bir aldatmacadõr ve halktan tepki görmüştür. AKP iktidarõnõn de- mokrasiye ve hukuk devletine saygõlõ ol- madõğõ, tek parti diktatörlüğü kurma yo- lunda olduğu tüm kanõtlarõ ile ortadadõr. Buralara Nasõl Geldik?.. Prof. Dr. Coşkun ÖZDEMİR Din eksenli bir iktidar, neredeyse özgür basõnõ yok etme yolundadõr ve yurdun bütün kurumlarõnõ kendi emir komutasõ altõnda toplama kararlõlõğõndadõr. Toplumun ruh sağlõğõ ve tüm dengeleri bozulmuş, kurumlar birbirine düşürülmüş, üniter yapõ iyice sarsõlmõştõr. John Stuart Mill İngilizlerin ünlü filozof ve ekonomisti; ama, bu kimliğinin rotasında bir devrimci girişimi de var; 1865’te parlamentoya seçilince, Mill, kadınların oy hakları için bir tasarı hazırlıyor... Sonuç?.. 194 hayır.. 73 evet. O yıllarda Amerikalı kadın, hem köleliğin kaldırılması için uğraşıyor, hem de kendisine oy hakkı verilmesi yolunda çalışıyor. Amerika’da zenciler oy hakkını kazandıkları zaman, kadınlara sandık yasak... Batı’da kadın, haklarını çekişe çekişe, didişe didişe koparıyor; kadın önderler öncü gösterilerinde polislerce yakalanıp içeri atılıyorlar; Birinci Dünya Savaşı’nda erkeklerin cepheye gönderilmeleriyle kadınlar iş yaşamında öne çıkıyorlar; barış döneminde geriye itiliyorlar; hakları esirgeniyor. Türkiye Cumhuriyeti’nde kadın 1934’te oy hakkını kazanıyor; Avrupa’nın çoğu ülkesinde, başta Fransa, kadın seçim sandığından uzak tutuluyor. Mustafa Kemal ne büyük adam.. Hayır “adam” değil, insan!.. Kadın hakları bugün bile yerkürenin çoğu yerinde ya yok ya da kâğıt üzerinde... Peki “erkek hakları” ne durumda?.. Düşünürken, fikirde saydamlaşmak yolunda, bir deyişi yinelemek zorundayız: “Aydınlanma Devrimi”. Bir ülkede kadının, erkeğin, özetle insanın haklarını kazanması için Aydınlanma Devrimi’nin gündeme girmesi gerektir; yoksa demokrasidir, çok partili rejimdir, kadın haklarıdır, rafta kalır, hayata geçirilemez. Uygarlık tarihindeki “Aydınlanma Devrimi”nin Anadolu’daki adı “Kemalizm” ya da “Atatürkçülük”tür. Batı’da Aydınlanma Devrimi “İnsan Hakları Bildirisi”nin felsefesini yarattı... “Bildiri”de önce erkek vardı.. Ardından kadın gündeme girdi.. Avrupa’da “insan hakları” sanayileşme devrimi gerçekleşip toplumda iki yeni sınıf, burjuva ile proletarya hayata kavuşunca bildirileşti. Türkiye’de sanayileşmeden Aydınlanma Devrimi’ni yaşamak zorundaydık; asker-sivil aydının başını çektiği bu devrim kadın haklarını savunurken yukarıdan aşağıya doğru bir yöntemi kullanmaktan başka bir yordam icat edemezdi. Şeriat hukukunun mirasını 1926’da “Yurttaşlar Yasası” (Medeni Kanun) ile reddeden Kemalizm, 1934’te kadınlara oy hakkını da tanıdı... Ama o dönemde Anadolu’da kadın erkeğin kölesiymiş, ne çıkar, ne yazar... Kadının uyanmasını beklemek, bu işin “reddiye”sinden başka bir anlam taşımazdı. 21’inci yüzyılın başında tüm İslam dünyasının yaşamını büyük çapta düzenlemeyi sürdüren şeriat hukuku, kadını köle sayar ve “taife-i nisa”nın sokakta güneş ışınlarına açılmasını yasaklar... Müslüman kadın daha tesettürden kurtulamadı... Daha da beteri, tesettürün karanlığından kaynaklanan türban köleliğini savunmayı özgürlük eylemi sayıp demokratik hak gibi algılamak yanılgısının politikasını yürütmek için sokaklara dökülüyorlar kızlarımız... 8 Mart 2003’te, Türkiye kadını, Aydınlanma’nın ışığını yaşarken şeriatçı karanlığın zifirine çekilmek tehlikesiyle göğüs göğüsedir... “Aydınlanma Devrimi” kolay değil, uygarlık alınteri dökmeden yaşanamıyor. (8 Mart 2003 tarihli yazısı)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle