Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 7 ŞUBAT 2010 PAZAR
10 PAZAR YAZILARI dishab@cumhuriyet.com.tr
İki koyunla
dört
yumurtanõn
hesabõ...
Ortaçağ kentinde
zaman yolculuğu
1905 yõlõ onun yaşamõnda önemli bir
dönüm noktasõ oldu. Doktorasõnõ o
yõl aldõ. Aralarõnda İzafiyet Teorisi’nin
de bulunduğu ve bilim dünyasõnõ altüst
edecek tezlerini hazõrladõ. Hayatõnõn en
verimli yõlõnõ yaşadõğõnõn farkõndaydõ.
Yaşamõ boyunca 1905’i mucizelerin yõlõ
anlamõna gelen Annus Mirabilis olarak
anacaktõ. Eşi Mileva ile birlikte Avru-
pa’nõn göbeğinde, ortaçağ mimarisiyle
ünlü bir kente taşõndõlar. Kentin tarihi
yapõlarõ arasõnda uzanan bir caddede iki
odalõ küçük bir apartman dairesine yer-
leştiler. Dünyanõn geleceğini değiştire-
ceğinin henüz farkõnda olmayan bu bi-
lim insanõnõn adõ Albert Einstein, ona
hayatõnõn fõrsatlarõnõ sunan
kent ise Bern’di. Bern’deki
yaşamõnõ devam ettirebilme-
si için iş bulmasõ gerekiyor-
du. Bir yandan matematik ve
fizik dersleri veriyor, bir
yandan da kalõcõ bir iş arõ-
yordu. Kõsa süre içinde İs-
viçre Patent Ofisi’nde teknik
asistan olarak göreve başla-
dõ. 1905 yõlõnda Zürich Üni-
versitesi’nden doktor unvanõnõ almasõna
neden olacak tezlerini birbiri ardõna ya-
yõmlõyordu. “Annus Mirabilis Papers”
adlõ bu çalõşmalarõ birçok üniversitede
tartõşõlmaya başladõ. Makalelerden üçü
Nobel Ödülü’ne aday gösterildi. Modern
fizikte ortaya atõlan problemleri çözer-
ken atomun yapõsõ ve kuantum teorisi ile
de ilgileniyordu.
Albert Einstein ve eşi Mileva’nõn yaşa-
dõğõ apartman dairesi, kentin simgelerin-
den biri olan ünlü saat kulesi Zytglog-
ge’ye birkaç adõm mesafedeydi. İşe gi-
derken evinin önünden geçen tramvaya
biniyor, dönüşte Bern’in tarihi sokakla-
rõndaki küçük dükkânlarõn vitrinlerine
bakarak Kramgasse caddesindeki 49 nu-
maralõ apartmanõna ulaşõyordu. Binanõn
ağõr kapõsõnõ açõp dar merdivenden ikin-
ci kata çõkarken belki de evrenin sõnõrla-
rõna ulaşmaya çalõştõğõ yeni yolculuklara
hazõrlanõyordu. Girişin tam karşõsõnda,
caddeye bakan iki pencere bulunuyordu.
Kentin buram buram tarih kokan havasõ-
nõ bu pencerelerden solurken bir yandan
da zaman yolculuğu, uzay ve evren gibi
konularda derin düşüncelere dalõyordu.
Einstein’õn yaklaşõk altõ yõl yaşadõğõ bu
küçük apartman dairesi bugün Bern’i zi-
yaret eden turistlerin uğrak yeri. Einste-
in, İsviçre’nin başkenti Bern ile özdeş-
leşmiş durumda. Onun adõna düzenlenen
törenler, anma toplantõlarõ ve paneller
Bern’in en aktif etkinliklerinden kabul
ediliyor ve kent yönetimi bu etkinliklere
son derece önem veriyor. Bü-
tün bu ilginin odak noktasõ da
Einstein’õn Bern’de yaşadõğõ
yõllar boyunca kaldõğõ apart-
man dairesi. 2005 yõlõnda bü-
yük bir restorasyondan sonra
tekrar ziyarete açõlan Einste-
in’õn evine gelen misafirler
önce dar bir merdivenle ikin-
ci kata ulaşõyor. Beyaz yağlõ-
boyalõ ahşap kapõdan girdik-
ten sonra aslõna uygun olarak döşenmiş
mobilyalardan oluşan salona geçiyorlar.
Aile fotoğraflarõ ve mektuplarõn da ser-
gilendiği oturma odasõ caddeye bakõyor.
Sokak aynõ sokak ama tabelalar ve vit-
rindeki malzemeler farklõ. Apartmanõn
giriş katõnda yer alan ve Einstein’õn sõk
sõk uğradõğõ çikolatacõda bugün bir inter-
net kafe hizmet veriyor.
Einstein, Bern’de 6 yõl yaşadõ. 1909 yõ-
lõnda sevdiği bu kenti terk edip Zürich’e
yerleşti. Sonraki yõllarõnda çok daha
uzaklara yolculuklar yaptõ ancak yaşadõ-
ğõ hiçbir kent onu Bern kadar etkileme-
di. “Hayatımın en mutlu yılları” dedi-
ği zaman dilimini geçirdiği Bern de onu
hiç unutmadõ.
remgok@gmail.com
Fazõl Say, hükümetten özür bekliyor
Paris Anadolu Kültür Merkezi’nden acilen
aramõşlar. Fazıl Say önemli bir basõn soh-
beti düzenleyecekmiş. İlk albümü “Mozart”tan
beri tanõdõğõm ve 3 kez söyleşi yapõp uluslar-
arasõ kariyerini elimden geldiğince yakõndan iz-
lediğim genç sanatçõnõn pek böyle bir âdeti
yoktu. Ne demeye ille de Fransa’daki Türk ba-
sõn mensuplarõyla sohbet etmeyi arzu ediyordu,
meraklanmõştõm. 23 Ocak Cumartesi günü der-
neğin La Fayette caddesindeki merkezinde top-
landõğõmõzda 5-6 gazeteci arkadaşõn dõşõnda ko-
nuyla ilgisi olan 15-20 kişi daha heyecanla Fa-
zõl’õn söyleyeceklerini bekliyorduk.
9-10 Şubat’ta Théâtre Champs Elysées salonun-
da iki konser verecek Fazõl Say’õn Fransalõ
Türklere iki mesajõ vardõ. Birincisi Türkiye kö-
kenli göçmenlerin yaşadõğõ AB ülkelerinde ver-
diği konserlerde Türk seyircinin yok denecek
kadar azlõğõydõ. Salon doldurmak gibi bir kaygõ
taşõmadõğõnõ, zira genellikle kapalõ gişe konser-
ler verdiğini, gerçek üzüntüsünün yüz binlerce
Türk’ün yaşadõğõ Paris, Berlin gibi kentlerde bir
avuç seçkin veya davetli dõşõnda kendi insanla-
rõnõ görememek olduğunu belirtti. Sanatçõ Ham-
burg’da yerel derneklerin katkõlarõyla hazõrla-
nan bir konserde 1000 kişilik salonun yarõsõnõ
Türklerin doldurduğu örneğini aktardõ. Sohbete
katõlanlardan elbirliğiyle vatandaşlarõmõzõn kon-
serlerine gelmesine destek sağlamalarõnõ rica et-
ti. Fransa’daki Türk göçünün eğitim se-
viyesi, siyasi zõtlõklar, dağõnõklõk ve ör-
gütleşemeyen (örgütlenemeyen değil)
bir topluluğun varlõğõ böyle bir dileğin
pek kõsa sürede gerçekleşemeyeceğine
dair getirilen cevaplardõ. Ancak Fa-
zõl’õn verdiği ikinci mesaj içinde bulun-
duğumuz bağlamda çok daha önemliy-
di. Zira 400’ün üstünde faaliyetin yer
aldõğõ, 9 aylõk “Fransa’da Türkiye
Mevsimi” çerçevesinde niçin hiçbir konser
ver(e)mediğini açõklõyordu. Öncelikle 2009-
2010 sezonu şahsi programõnõn 2 yõl önceden
(dünya çapõndaki gerçek profesyoneller gibi)
belirlendiğini, halbuki o tarihlerde Türkiye
Mevsimi’ne dair hiçbir bilginin kesinleşmemiş
olduğunu hatõrlattõ. Ayrõca AKP hükümetiyle
çelişkilerinin bilindiğini, fakat bardağõ taşõran
damlalardan sonuncusunun bizzat Kültür Baka-
nõ Ertuğrul Günay’dan geldiğini anlattõ.
Günay’õn kendisine “Nâzım Hikmet’in sırtın-
dan para kazanıyor” şeklinde hakaret ettiğini
kaydetti. Sanatçõ, tepkisini “Özür dilemedikle-
ri sürece, ben bu adamlarla iş yapmayaca-
ğım” sözleriyle dile getirdi. 1987 yõlõnda Al-
manya’da eğitim görürken bazõ Almanlarõn
“Türkiye’de piyano var mı?” diyebilecek ka-
dar ülkesini küçük gördükleri ve bu konuda ca-
hil olduklarõnõ belirten Say, “Artık hiçbir mü-
ziksever Alman veya Fransız
böyle bir soru sormaya cesaret
edemez” şeklinde konuştu. Bu-
güne kadar 9 özgün albümü çõ-
kan sanatçõnõn ilk albümü “Mo-
zart” 1998 yõlõnda Fransa’da
plak satõşlarõnda benzersiz bir
başarõya imza atmõş ve tüm kate-
gorilerden en çok satan 30 al-
büm arasõna giren ilk klasik CD
olmuştu. Yõlda 100’ün üstünde konser veren
Fazõl’õ konser dünyasõ paylaşamõyor. Albümleri
daima klasik CD ortalamalarõnõn üstünde satõ-
yor. Nâzım dahil kimsenin sõrtõndan para ka-
zanmaya tenezzül etmeyeceğini bilmek isteme-
yenler acaba şu fani dünyadan göçtükten sonra
isimlerinin dahi hatõrlanmayacağõnõn bilincin-
deler mi? Fazõl’õn 39 yaşõnda dünya kültür tari-
hinin hepimizi gururlandõrmasõ gereken bir kö-
şesine yerleştiğinin farkõndalar mõ? Bir an dü-
şündüm, dünya tarihine adõnõ yazdõrmõş kaç
kültür bakanõ var, diye. Aynõ zamanda yazarlõk-
larõyla tanõnan André Malraux ve Jorge Sem-
prun veya şarkõcõ-oyuncu Melina Mercouri
dõşõnda kültür bakanõ olarak bildiğimiz tek isim
Jack Lang’dõ.
Yarattõğõ çok sayõda kültür faaliyetiyle Avrupa
ve dünyaya örnek bu Fransõz devlet adamõndan
başka hiçbir siyasetçinin esamesi okunmazdõ.
Küçük bir taramayla bu görevi Türkiye’de yap-
mõş isimleri hatõrlamak istedim. Bizde ilk kez
1975’te ihdas edilen kültür bakanlõğõ, şimdi ol-
duğu gibi hep turizm bakanlõğõna yamanmõş bir
ek bakanlõk şeklinde algõlanmõş, 1975-81 ve
1989-2003 dönemleri hariç. Talat Sait Hal-
man (1971’de 6 ay) ve rahmetli Ahmet Taner
Kışlalı (1978-79) dõşõnda iz bõrakan bir isim
hatõrlamak zor. İsmail Cem (1995’te 3.5 ay) ve
Fikri Sağlar (1995-6’da 4 ay) isimleriniyse
farklõ ortamlardan biliyoruz. Dünkünü kim ha-
tõrlõyor, bugünkünü yarõn kaç kişi hatõrlayacak
acaba?
Anadolu Kültür Merkezi’ndeki toplantõda ko-
nuşan Erkan Özerman, “Fazıl sen Türki-
ye’nin dünya çapındaki gerçek tek yıldızısın,
senin de değerini bilmiyorlar” diyerek duru-
mu gayet güzel özetledi.
Ama biz yine de büyüklüğün ve kalõcõlõğõn sim-
gesinin “makam koltuğu” olduğunu sananlara
Fransõz şair, yazar, radyo ve televizyon prog-
ramcõsõ Alain Duault’ün Fazõl Say hakkõnda
Le Figaro Magazine dergisinde yazdõklarõnõ ha-
tõrlatalõm: “Say yalnızca dâhi bir piyanist de-
ğil. O kuşkusuz 21. yüzyılın en büyük sanat-
çılarından biri.” Beyler, büyüklüğün bir yolu
daha vardõr, ama biz Türkiye’de pek bilmeyiz.
Özür dilemek...
ugur.hukum@gmail.com
Dõşarõdan bakõldõğõnda toz duman bir
medya görüntüsü. Yargõsõz infaz-
lar; hem savcõ, hem yargõç görünümün-
de konumlanmalar. “Sizde tekzip ya-
yımlama etiği ne durumda; gazeteci-
ler, savlarını kanıtlama sorumluluğu-
nu yerine getiriyorlar mı” diye soran,
Türkiye’deki medya-iktidar ilişkilerini
anlamaya çalõşan yabancõ gazetecilere
yanõt verme güçlüğü...
Artõk zamanõ gelen o hikâyeyi anlatma-
nõn sõrasõdõr: 1970’ li yõllarda, iki Türk
gazeteci, valizlerini sõrtlayõp soluğu
Stockholm’de alõrlar. Bir süre işsiz güç-
süz dolaştõktan sonra, gazeteci olarak iş
bulma güçlüğünü anlar, sonunda bir
çiftlikte çalõşmaya karar verirler. Çiftlik
sahibi, onlara yapacaklarõ işi anlatõr:
“Ahırdaki şu hayvan gübrelerini el
arabasıyla buradan alıp şuraya bo-
şaltacaksınız!” Bizimkiler, işe dört elle
sarõlõrlar. Akşam olmadan ahõrõ tertemiz
ederler. Çiftlik sahibi, yapõlan işi çok
beğenir, paralarõnõ hemen ödemekle ye-
tinmez, onlara yatacak yer ve üç öğün
yemek de verir. Çiftlikte yapõlacak daha
çok iş vardõr. Ertesi gün, yeni işlerini
anlatõr: “Şu koyun sürüsünü, her ak-
şam tek tek sayıp ahıra koyacaksı-
nız.” Eski ga-
zeteciler, ahõra
giren koyunla-
rõn hesabõnõ bir
türlü tuttura-
mazlar. Biri,
“150 koyun
girdi” derken
diğeri, “Hayır,
163 koyun gir-
di!” der. Her defasõnda koyunlarõ ahõr-
dan çõkarõp yeniden sayarlar. Durumu
gören çiftlik sahibi: “Bırakın, bu işi
beceremediniz” diyerek onlara başka
bir iş vereceğini söyler.
Diğer gün, gazetecileri bir yumurta ban-
dõnõn başõna oturtur ve görevlerini anla-
tõr: “Bakın, yumurtalar şu banttan
gelecek. Siz, iri yumurtaları şu koliye,
küçüklerini de öteki koliye yerleştire-
ceksiniz!”
Bant dönmeye, yumurtalar gelmeye
başlar. Bizimkiler, gelen yumurtalardan
birini ellerine alõr, başlarlar tartõşmaya:
“Bu yumurta, büyük koliye girecek.”
“Hayır, küçük koliye.”
“Büyük!”
“Küçük!”
O arada, banttan gelen yumurtalar koli-
lere yerleştirilmediği için çöpe gider...
Çiftlik sahibi, saçõnõ, başõnõ yolarak ge-
lir. Hemen o anda ikisinin de işine son
verir. Kapõdan çõkarlarken de arkalarõn-
dan merakla sorar:
“Siz, Türkiye’de ne iş yapıyordu-
nuz?”
İkisi birden:
“Gazeteciydik!”
“Belli oluyor ” der, çiftlik sahibi: “Bok
atmasını çok iyi beceriyorsunuz;
ama, iki koyunla dört yumurtanın
hesabını tutturamıyorsunuz...”
alinergis@yahoo.se
AB’nin yüzyõla armağanõ: Kadõn
27ülkenin temsil edildiği Avrupa Parla-
mentosu’nun yüzde 35’ini oluşturu-
yorlar. (Gerçi bunu da beğenmiyorlar ya...)
Aralarõnda 20’li yaşlarõnda gencecik, ince-
cik kõzlar, torun torbaya karõşmõş ak saçlõ
hanõmlar, gayrimeşru çocuğu olanlar, yasak
aşklarõyla gündeme gelenler, bol çocuklu
anneler var. Çoğu şõk, bakõmlõ ve kendine
güvenli. Birkaç dilin canbazlõğõnda usta,
başka başka meslek gruplarõndan, arka
planlardan gelmiş, bütün dünya parlamento-
larõna elle tutulur gözle görülür bir hayal
sunuyorlar. Bu rengârenk kadõnlar hantal
dünyanõn yavaş yavaş kadõnlardan yana
dönmeye başlayacağõnõn habercileri gibiler.
Binanõn geniş koridorlarõnda topuk sesleri
öylesine tok çõnlõyor ki, sanki bu yüzyõla
Avrupa’nõn en önemli hediyesi “kadın”
olacak gibi geliyor insana. Ama belli ki o
zamana kadar daha yapõlacak çok iş var.
Geçenlerde parlamentodaki Kadõn Haklarõ
ve Cinsiyet Eşitliği Komitesi’nin hazõrladõğõ
rapor tartõşõlõrken bir kez daha dile getirildi:
Kadõn denen varlõk, memesinde bebesiyle
yeryüzünün maddi zenginliklerinden yarar
sağlama mücadelesi verirken “şimdilik”
Avrupa’da da erkek denen varlõğõn epeyce
gerisinde. Neyse ki makasõ kapatmak için
çaba sarf eden hatõrõ sayõlõr erk sahipleri
mevcut. Kadõn istihdamõ için raporda yer
alan bir saptama işverenlerle dalga geçiyor
adeta; Ceram Business School’un yürüttüğü
“firmaların dişileşmesi” ko-
nulu bir araştõrma sonucuna
göre yönetiminde kadõn oran-
larõnõn yüksek olduğu firma-
larda hisse senedi fiyatlarõn-
daki düşüş, diğerlerine göre
daha az oluyormuş. Rapor di-
yor ki; “Burada amaçlanan
kadınların erkeklerin işleri-
ni ellerinden almaları değil.
Ancak geçmişteki hataların tekrarlanma-
sının önüne geçebilmek için işte ve toplun
genelinde kadın müdahalesinin artırıl-
ması gerekiyor.” 2008 verilerine göre Av-
rupa’da kadõn istihdamõ kadõn nüfusunun
yüzde 59.1’ine denk düşüyor. Oysa AB’de
verilen üniversite diplomalarõnõn tamamõnõn
yüzde 58.9’unu kadõnlar alõyor. Yani üni-
versite mezunu kadõn çok, çalõşan kadõn az.
Raporda dikkatleri çeken başka bir yara ise
ücretlere yansõyan haksõzlõk; 1957’den bu
yana alõnan bütün önlemlere karşõn “eşit işe
eşit ücret” politikasõ yõllardõr başarõya ulaş-
tõrõlamõyor. Ne acõdõr ki aynõ işi yapan ka-
dõnlarla erkeklerin aldõğõ ücret arasõnda
yüzde 14-17 civarõnda bir fark söz
konusu. Bununla ilgili çarpõcõ bir
açõklamaya da yer verilmiş; “Hâlâ
bir kadının, aynı işte çalışan bir
erkeğin bir yılda kazandığı kadar
para kazanabilmesi için bir yılı
devirip üstüne bir de 22 Şubat’a
kadar çalışmaya devam etmesi
gerekiyor!” İnsanõn adalet duygu-
suna ok gibi saplanan bir tespit. Ço-
cuk bakõmõ da Avrupalõlarõn dünyanõn baş-
ka yerlerine göre açõk farkla didikleyip dur-
duklarõ bir alan. 2002’deki Avrupa Konse-
yi’nde, 2010 yõlõna kadar 3 yaş ile ilköğre-
tim yaşõ arasõndaki çocuklarõn en az yüzde
90’õna bakõm olanaklarõ yaratõlmasõ kararõ
alõnmõş. Ne var ki bu hedeflerin yarõsõna bi-
le ulaşõlamamõş. Çabalar tam gaz sürüyor.
Shakespeare’in kõzlarõnõn en hõrçõnõ “Hır-
çın Kız” piyesindeki Katherine’dir. Daha
1590’larõn başõnda kahramanõm Katherine,
“Anlaşılan sesini çıkarmadı mı kadını
aptal yerine koyuyorlar” diye haykõrõr.
Geçtiğimiz ay AB’nin en önemli pozisyon-
larõndan biri olan Dõşişleri Bakanlõğõ koltu-
ğuna sõrf kadõn olduğu için Catherine Ash-
ton oturtuldu. Lady Catherine de, “aptal
yerine konulmak” istemeyen başka bir İn-
giliz kadõnõ olsa gerek ilk basõn toplantõsõn-
da taşõ gediğine koydu. Bir kadõn gazeteci
dõşişleri alanõnda hiçbir deneyimi olmayan
Catherine’e, “sırf kadın olduğu için mi”
bu göreve seçildiğini sorunca çağdaşõmõz
Catherine’den gelen yanõt tam da Shakes-
peare’in Katherine’ine yakõşõr türdendi:
“Birçok defalar erkekler sadece erkek ol-
dukları için seçildiler!”
Catherine’in “cool” halinden belli oluyor.
Geçip giden yüzyõllar Katherine’leri çoğalt-
mõş. En azõndan AB’li kadõnlar “aptal yeri-
ne konulmak” istemiyorlar artõk.
cimenbaturalp@skynet.be
BERN
REMZİ GÖKDAĞ
MALMÖ
ALİ HAYDAR
NERGİS
PARİS
UĞUR HÜKÜM
BRÜKSEL
ÇİMEN TURUNÇ
BATURALP
Nüfus cüzdanõmõ kaybettim. Hükümsüzdür.
Tunca KAYGISIZ
ŞİŞLİ 1. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN
DÜZELTME İLANI
Dosya No: 2009/2846 Tal.
Bir borçtan dolayõ ipotekli ve ipoteğin paraya çevrilme-
si yolu ile takibe konu taşõnmazlarõn yapõlacak açõk artõr-
masõ için İİK.m.114 gereği, 27.12.2009 tarihli CUMHU-
RİYET gazetesinin 16. sahifesinde yayõnlanan satõş ilanõ-
nõn başlõk metninde “Dosya No:2009/2846 Esas” olan kõ-
sõm, aşağõdaki şekilde düzeltilmiştir; “Dosya
No:2009/2846 Talimat” İİK.m. 126/1 uyarõnca ilan olunur.
(Basõn:7817)