25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 PAZAR 28 ŞUBAT 2010/SAY11249 .î aramızda... g Dünyada büyük bir göç hareketi yaşanıyor. İnsanlan yollara düşüren nedenler farklı; savaş, kıtlık, yoksulluk, baskılar... Ancak gittikleri ülkelerde de büyük sorunlarla karşılaşıyor, ayrımcılığa maruz kalıyorlar. Göçmen Dayanışma Ağı, göçmenlerin Türkiye'de yaşadıklarına dikkat çekmeyi amaçlıyor. JJL I ) ESRA AÇIKGÖZ V arlıklannı yadsımak mümkün değil, çünkü şehirlerin sokaklarında, atölyelerde, evlerde, her yerdeler. Yine de onları görmezden gelmeye devam ediyomz. Sayıları her geçen gün artıyor, daha da artacak. Dünyada büyük bir göç hareketi yaşanıyor ve Türkiye de önemli göç yolları üzerinde. Kimi savaştan, kimi açlıktan, yoksulluktan, baskılardan, zulümden kurtulmak için, bir umutla düşüyor yola. Ancak yolun ortasında, mola vermek zorunda kaldıkları Türkiye'de kötü yaşam koşullarına maruz kalıyorlar. özellikle "kâgıtsız" göçmenler, yani ikamet izni veya pasaportu olmayanlar ironik bir şekilde adlandırılan "yabancı misafirhaneleri"nde alıkonuyorlar. Göçmen Dayanışma Ağı (GDA), işte bu duruma dikkat çekiyor. Akademisyenlerden insan hakları ıvunucularına, göçmen haklarıyla ilgili yurtdışında çalışma yapan sivil toplum kuruluşu üyelerine, öğrencilere kadar geniş bir katılımcı yelpaze6i var ağın. Ceren öztürk ve Didem Danış bu yelpazede yer alanlardan ikisi. öztürk Helsinki Yurttaşlar Demeği Mülteci Destek Programı'nda danışman olarak çalışıyor, Didem Danış ise Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi ve sekiz yıldır Türkiye'deki yabancılar konusunda araştırmalar yapıyor. Onlarla Göçmen Dayanışma Ağı'nı, hedeflerini, projelerini konuştuk... - Göçmen Dayanışma Ağı, ne zaman, nasıl oluştu? Ceren öztürk: Bu ağ, IMF ve Dünya Bankası toplantıları sırasında kentteki muhalefeti örgütleyen Direnlstanbul içerisinde ortaya çıktı. Göçmen sorunuyla ilgili de bir şeyler yapmalıyız, dedik. İlk adım Kumkapı'daki misafirhaneyle ilgili etkinlikti. O tarihten beri beş aydır toplanıyor, neler yapabiliriz diye kafa yoruyoruz. Didem Danış: E-listemize yüzden fazla kişi üye. Her hafta yapılan toplantılara da yirmi kişi geliyor. Mülteciler konusunda Türkiye'de çalışan çok az sivil toplum örgütü var. GDA Türkiye'deki ilk sivil çalışma grubu olması açısından da önemli. Şeffaf, demokratik bir yapı ve herkesin katılımına açık. Şimdiye dek geniş katılımlı iki forum yaptık. ilkinde Yunanistan, Almanya ve Fransa'dan göçmen hakları üzerine çalışanlar ülkelerindeki göçmenlerin durumunu ve kendi mücadele tekniklerini anlattı. ,YABANCI "MİSAFİRHANE"LERİ "',?>*w - öncellkli hedefleriniz neler, kendlnize nasıl bir yol çizdiniz? C. öztürk: ilk başta bu meseleyi görünür kılmayı amaçlıyoruz. Hasıraltı edilen, devletin araçsallaştırarak üzerinden yabancı karşıtı bir söylem oluşturduğu bir mesele, göç. Biz göçmenlerin durumunu toplumsal muhalefetin çeşitli bileşenlerinin gündemine sokmak istiyoruz. D. Danış: Göçmenler, Türkiye'de özellikle istanbul gibi büyük kentlerde görmezlikten gelinseler de, artık hayatımızın içindeler. Göçmenlerin, özellikle de kâgıtsız veya düzensiz konumda olanların yaşadıklarını gündeme getirmek en temel gayemiz. Sonra daha sıcak mevzulara yöneleceğiz. - Yabancı "misafirhaneieri de bunlardan biri. İlk çalışmayı neden oradan başlatıyorsunui? D. Danış: En görünür, somut konulardan biri "misafirhaneler". Hatırlarsanız, yazın Kumkapı'daki misafirhanelerde tutulanlar içeride kabul edilemez hak ihlallerine karşı isyan çıkarmışlardı. C. öztürk: insanların kapatıldığı ve kamuoyunun gündemine getirilmesi gereken olayların yaşandığı yerler, misafirhaneler... Hukukçulara göre kâgıtsız da olsalar, göçmenlerin Türkiye'de sınırsız, süresiz bir yerde kapatılrnalarının hiçbirMMİ^rtMMiğı 6ii. Türkiye'yi insanları bu şekilde a^^PRufödâhjyie, mahkûm etti. Bu uygulama, idari alıkonulmaya dayandırılarak yapılıyor. Göçmenler sözkonusu olduğunda idari alıkonma, cezaevi koşullarında, hatta daha da kötü koşullarda kapatılma anlamına geliyor. Neden alıkonuldukları, ne kadar kapalı tutulacaklarına dair hiçbir bilgi verilrniyor. Dışarıyla iletişim hakları yok, avukatlar bile giremiyor, iltica başvurusunda bulunmak isteyen mültecilerin en temel hakları kısıtlanıyor. "Misafirhaneler"in fiziki şartları da çok vahim. Beslenme, hijyen sorunları var. Yüzlerce kişi küçük odalarda kapalı tutuluyor. Ve herhalde en kötüsü bazı göçmenler bu alıkonma mekânlarında aylarca hatta yıllarca tutulabiliyorlar. - Siz ne talep ediyorsunuz? C. öztürk: Biz öncelikle misafirhanelerin kapatılmasından ve herkesin koşulsuz dolaşım hakkına ve istedigi yerde yaşama özgürlügüne sahip olmasından yanayız. Ancak bunu başarabilmek kolay değil. - Neler yapacaksınız? C. öztürk: Tek derdimiz misafirhaneler değil, göç ıneselesinin birden fazla vechesi var ve biz bunların her birini gürıdem etmek istiyoruz, sınırdışı meselpsinden, sınırların rnilitarize edilmesine, oturma izinlerinden ikamet harçlarına kadar..»*»-»f. •*••**. D. Danış: "Misafiıhaneler"de neler oiduğunu asaOijflnk^rı jbiliyoruz ve ilk etapta b^j koşulları '"** teşhir etmek istiyoruz. içerideki insanların seslerinl duyurabilmek için önümüzdeki aylarda düzenli eylemler yapacağız. "Göçmenlerle, yabancılarla ne alakam olur" diyen insanlarda da farkındalık yaratmak istiyoruz. Orta ve üst sınıf ailelerin çoğunda çocuk, yaşlı, hasta bakımı gibi hizmetleri yabancı kadınlar üstleniyor. Yabancılar artık hayatımızın içinde ve göçmenlerin sorunları hepimizi ilgilendiren sorunlar. • ı • ! I I l " Özgürlük kavgasının sadece adı değişti l:.' DENİZ ÜLKÜTEKİN H er şey 23 Ocak 1995'te Beşiktaş Adliyesi'nin önünde başlamıştı. Yaşar Kemal devletin Kürt politikalannı elestirdigi için DGM'ye çağnldığında arkasında yüz kadar aydın toplanmıştı. O günkü girişim Düşünce Suçuna Karşı Girişim hareketine dönüştü ve heryıl yayınlanan Düşünceye Özgürlük serisine önayak oldu. Bugün devlet televizyonunun 24 saat Kürtçe ya- yın yaptığı, 1 Mayıs'ın Taksim'de kutlanmasına "makul sayıda katılımla" izin verildigi bir Türkiye'de yaşıyoruz. Gerçekten bir şeyler değişti mi? Şanar Yurdatapan'a gö- re sadece kavganın adı değişti. Üstelik kavganın ne- resinde duracağını bilmek bile artık daha zor. - Düşünceye özgürlük serisi 2009'la blriikte 15'lnci yılına giriyor. Kltabı çıkarmaya nasıl başladınız? Başlangıç noktamız yasaları düzeltmek için bir şey- ler yapmaktı. Ancak işin içine girdikçe yasalar dogru ol- sa da uygulama yanlış. Bir defasında AİHM'ye baş- vurmuştum ama zarar görmediğim gerekçesiyle kabul etmediler. Bugün normal sandığınız bir iş yarın suç ola- bilir. Yarın polisin beni sokakta yürüdügüm için suçlu sayıp işlem yapmayacağını üstüne mahkemenin de ba- na dava açmayacağını bilemem. - Bunda yasalann dayoruma açık b lü var sanınm. Tabii zaten yasaları yapanlar öyle tecrübelenmiş ki mutlaka içinde yoruma açık bir yer bırakıyorlar. Hepsi devleti istedigi gibi korumak adına yapılmış. Ana man- tık bu. Ceza yasası yeniden çıkarıldıgında üzerimde otu- zayakın suç vardı. Savcı "ben bu davalanaçıpbütün dünyayı burayaya mı toplayayım" dedi. Yaafsirpölltlkacı mısınız, hukukçu mu? Yasada suç unsuru taşıyan bir şey varsa sizin göreviniz dava açmak. 162. madde var- dı, suç sayılan bir yazıyı yeniden yayınlamak. 0 bizim çok işimize yarıyordu. "Bunu yayınlayan, yazan ya da söyleyenle aynı cezaya çarptırılır" diyor. Yani sen gazeteci olarak şöyle bir yazı yazamayacaksın; "şu Apo'ya ba- kın manyak mıdır nedir? Ne demiş" altına Apo'nun söz lerini yazdığında ayvayı yedin. Tabii bu pek işlerine ya ramadı çünkü müthiş bir direnç sağlıyordu. Dava aç- tıklarında "bana ne, sadece çevirdim" diyebiliyorduk. - 2009'un farkı Kürt sorunu, 1 Mayıs gibi süreçlerin tımak içinde biraz daha önünün açılmasıydı. Her yıl bir şeyler değişiyor. Ancak on beş yıla baktı ğınızda değişmeyen bir şey görürsünüz. Kavga alanı de- ğişiyor, önce bu sokakta sonra yukarı sokakta kavga ediliyor ama büyük kavga sürüyor. Hukuk alanında ne zaman olumlu sayılacak bir şey görsek içinden daha kötü birdurum çıkıyor. 301'i Adalet Bakanı iznine bağ- lamak, aslında başka bir hukuksal hata işlemek oluyor. - Kitapta bahsedilen Ergenekon davası, 1 Mayıs gi- bi konulan tek tek değeriendirirsenlz. 2008'e göre or- taya nasıl bir tablo çıkıyor? O şekilde değerlendirmek pek mümkün değil. Hepsinin içinde bulunduğu koşulu anlayarak, kavga- nın neresindeyiz, kim kime gol atmak zorunda diye dü- şünmek lazım. Yoksa mesela Bahçeli'nin gayet olum- lu, yandaşları sokaga dökmemek için yaptığı konuş- malara ondan sonra da kıyametleri kopardığı günlere bak. Tek tek degerlendirdiğinde bir deli saçması. Ancak yıllar içinde olan bitene baktığında bir gelişme var. Bu gelişme ne yazık ki çok pahalıya mal oldu. Yani Kürtçe konuşulması için bu kadar can mı yok olmalıydı? Yine de kavga bitmiyor. Çünkü devletin kavgası devam ettiği için o alışkanlıklarla gelen memurlar bazen ken- di gönüllülükleriyle dünyanın saçmalığını yapıyorlar. Diyorlar ki şu kanun bu kanun. Temel kanuna bak, Lozan. 37 ve 39 arası maddeleri net bir şey söylüyor. Azınlıklardan söz ederken, dile ilişkin maddede "bu ül- kede yaşayan herkes dilini istedigi gibi konuşacak, res mi yerlerde meramını anlatamayacaksa devlet ona yar- Düşünceye özgürlük kitap serisi 15 yıllık bir çabanın ürünü. Yeni sayısıysa Kürt Açılımı, 1 Mayıs ve Ergenekon davalan etrafında yapılan uygulamalarla 2009'da ifade özgürlüğünü değeriendiriyor. dım imkânı sağlayacak" deniliyor. Mahkemede Kürtçe konuştuğu için ce/a alan bir sürü kişi var. Bazı mah- keme, suçlu buluyor, bazısı beraat veriyor. Ancak birta- ne bile oluyorsa bu mesele çözümlenmemiş demektir. Oto sansür sadece gazete sayfalarında değil, 4ier yer- de var. Beynimize kazınıyor. İfade özgürlüğü için ça- lışmaya da bu yüzden karar verdim. - Yenl oluşum ve platformlan ifade özgürlüğü kap- samında nasıl değerlendlriyorsunuz? Bazen yükseliyor bazen «düşüyor ama hep var. Bunun temelinde yatan da anayasanın 51. Maddesi. Diyor ki "herkes önceden izin alrnaksınız silahsız ve sal- dırısız toplantı ve gösteri yaprraı hakkına sahiptir." Sonra bu yasaya dayandırılarak çıkarılan genelgeye bakıyor- sunuz, giderek irnkânsız hale geliyor, bir de emniyet mü- dürlüklerinin yaptıklarına bakıyorsunuz ve en sonunda televizyonda şöyle bir laf görüyorsunuz "polis izinsiz gös- teriye müdahale etti, beş kişi öldü altı kişi yaralandı." İzinsiz gösteri ne demek? Sokağa çıkıp insanlara so- ralım "polisin izinsiz gösterilere müdahale etmesini doğ- ru buluyor musunu/?" diye. "izinsiz gösteri mi olur?" di- yen bir kişi çıkarsa çok mutlu olurum. - Peki Kürt açılımı? Korkak bir açılım olarak değerlendiriyorlım. Çünkü hükütnetteki kadrolar içinde bunu başarabileceklerin sayısının çok fazla olmadığını düşünüyorum. Bir kere oradaki insanların sivilleşmesi lazırİ! Geçenlerde Fgemen Bagı$ bir toplantı düzenlemişti İstanbul'da. Avrupa Birliği'ne atılacak adımlarda sivil toplumun ka- tılırnı konulu. Diyaloga çağrıyorlardı. Toplantı aynen şöy- leydi. Egemen Bagış salona "Sayın Bakanımız teşrrt öt- mektedir" anonsuyla girdi. Ardından istiklal Marşı, saygı duruşu. No nlakn? Biz diyalog yapacağız diyerek goldik. Devletin rosmi toplantısı olsa tüm protokolleri uy- gulayın ama sivillerle buluşuyorsanız o toplantı sivil ol- mak zorunda. • denizulk@gmail.com . •»' ! • 5 (V
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle