18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 21 ŞUBAT 2010 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 19 ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Meydan Savaşı Birkaç gün gazete okumadan, haber dinlemeden yaşamı sürdürüp, sonra haberlere boğulmak, korkunç bir işkenceye dönüşebiliyor. Bana da öyle oldu… Birkaç gün Paris’te sadece tiyatroya odaklanmıştım ki dönüşte güüüümmmm! “Baba beni okula yollama” kampanyası mı istersiniz, meydan muharebeleri mi! Başsavcı tutuklanınca “Yargı bağımsız” diyen hükümet; özel savcının yetkisi alınınca “Vayy yargıyı gasp ettiler” diye haykırıyor, yüksek yargı kurumlarına savaş açıyor… Fransa’da süregelmekte olan ve birbirinden dikkat çekici etkinliklerle “final”e, yaklaşmakta olan “Türkiye Mevsimi”yle bir yanda gururlanırken, Fazıl Say’ın ve Genco Erkal’ın Paris zaferlerini, methiyelerini Fransızlardan duya duya kanatlanırken, bir yanda da Türkiye gerçekleriyle karşılaşmak insanı fena çarpıyor! Yokluğumda beni canevimden vuran, yazar, sosyolog, feminist, barış eylemcisi ve araştırmacı Pınar Selek’in, iki kez (sayıyla 2 kez) beraat ettiği Mısır Çarşısı davasının Yargıtay Genel Kurulu’nda bozulması oldu. Şimdi müebbet hapsi isteniyor... Ah o dava sürecindeki saçmalıkları izlemeliydiniz. Duruşmalardaki akıl, mantık dışı suçlamaları… İşkence altında bir tanığın verdiği ifadeyle suçun üzerine yıkılmasını… O ifadenin sonradan geri alınmasını… Patlama nedeninin bomba olmadığını defalarca vurgulayan bilirkişi raporları… Hilal Köse’nin röportajını gözyaşları içinde okuyorum: “Kafka’nın Dava’sı gibi” diyor Pınar. Değil! Pınar’ın kâbusu Bay K’ninkinin bin beteri! PEN Duygu Asena Ödülü, Pınar Selek’in “Sürüne Sürüne Erkek Olmak” (İletişim Yayınları) kitabına verildi. Dünkü ödül töreninde, Pınar adına babası aldı ödülü. Pınar, siyaset bilimi doktorası ve yeni kitabı üzerine çalışmayı sürdürüyor yurtdışında. Yeryüzünün en barışçı insanını katliamla suçlamak ancak bizimki gibi çarpık bir ülkede olabilir… Bil ki sevgili Pınar, yalnız değilsin! ABD’nin “Wall Street Journal” gazetesi, You Tube’u yasaklayan bir ülkede, İstanbul nasıl Avrupa Kültür Başkenti olabilir diye soruyor; “Bu yasak kalkana kadar Avrupa Başkenti sıfatı dondurulsun” diyor… Ya tiyatrolarda oyunların engellendiğini, kitapların yasaklandığını bilseler… Ya Apollinaire’in “On Bir Bin Kırbaç” romanının Türkiye’de yasaklandığı için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM ) Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğüyle ilgili maddesini çiğnediğine hükmettiğini bilseler… Off ne çok örnek var… Sevgili Okurlar, Adana Kültür Sanat Derneği, Altın Koza’yla birlikte her yıl Puduhepa Ödülleri veriyor. Puduhepa - Hitit Kraliçesi. Adanalı! Hitit Kraliçeleri arasında politikaya en çok karışanı… Tarihin ilk yazılı antlaşması diye bilinen Kadeş Antlaşması’nda (M.Ö. 1280) 2. Ramses’in ve onun imzası var! Kimi araştırmacılara göre tarihin ilk feministi Puduhepa… Bu yıl Puduhepa Bilim-Sanat-Başarı Onur Ödülleri, 1992-2000’de Çukurova Üniversitesi Rektörü olan Prof. Can Özşahinoğlu, Adana Şehir Tiyatrosu yönetmen ve oyuncusu İsmail Timuçin, oyuncu Mehmet Aslantuğ, turizmci Nesrin Göçhan’a ve Adana dışından da bana veriliyor. Ödüle ilişkin tek bildiğim bu… Bir süre önce Adana Kültür Sanat Derneği Başkanı Sayın Nuran Terliksiz, telefonda bir ara “Daha önce bu ödülü Adana dışından Türkan Saylan’a verdik” demesiyle… Artık başka hiçbir şey sormadım, sadece mutluluktan uçtum ve kıvanç duydum. Puduhepa Ödülü’mü almaya Adana’ya gidiyorum. 24 Şubat’ta, ödül töreni öncesinde saat 17.00-19.00 arasında D&R’da kitap imzası ve sohbet var. Tüm Adanalı okurlarımı bekliyorum. Meydan savaşlarının dinmesi dileğiyle… [email protected] [email protected] Jef Giansily/ Sketches/ Circle Records Jef lakaplõ Jean-François Giansily, yaşamõnõ beş yõldan beri İstanbul’da sürdüren Paris doğumlu 29 yaşõnda Fransõz; yetenekli bir piyanist ve besteci. Yeteneğinin aritmetiksel sağlamasõ, kendi gibi kuşağõnõn yetenekli müzisyenleri basçõ Kağan Yıldız ve davulcu Ferit Odman ile oluşturduğu üçlüsüyle çõkardõğõ “Sketches” adlõ ilk albüm. Albümünde parçalarõn biri dõşõnda tamamõ Jef’e ait. Açõlõştaki “One-Way Ticket”, sinematik ve melankolik yapõsõyla dönüşü olmayan gidişler hakkõnda kişisel bir ağõt. Martial Solal’õn “Round About Twelve”i, renk zenginliği, müzikal ruh, estetik anlayõş ve stil açõsõndan kendine neleri model aldõğõ konusunda rafine bir örnek. Türk eşi için yazdõğõ vals havalõ zarif parça “Portrait Of Burcu”, onun aynõ zamanda Bill Evans’a da âşõk olduğunun kanõtõ. “Static Traveler”, Latin etkili, sofistike, doğal güzelliği yerinde bir çalõşma. Sesiyle Sibel Köse, gitarõyla Sarp Maden’in eşliği, parçaya varsõllõk katõyor. Sopranoda Engin Recepoğulları’nõn eşlik ettiği, atmosferik ve duygusal zekâ gücü yüksek “Invisible Things”, dualizm fikri üzerinde yoğunlaşõyor. Adõndan da anlaşõlacağõ üzere uçlarõ her yöne açõk olan “Open Song”, sanatçõnõn modernist bir soyutlamacõ olarak enerjik yüzünü sergiliyor. Kapanõştaki solo piyano “Whisper” ise, eserin bütününe dair armonik bir son söz. Bu samimi ilk albüm, hem tüm birikimiyle güçlü bir şekilde gelen yeni bir müzisyenin müjdecisi, hem de bundan sonra elimize alacağõmõz albümler için iyi ile kötünün, doğru ile yanlõşõn, derin ile yüzeyselin turnusol kâğõdõ. [email protected] Efterklang / Magic Chairs / 4AD Gitar / bas / bateri formülünün dõşõna çõkarak farklõ bir enstrümantasyona yönelen indie gruplarõ seviyor musunuz? Sürekli aynõ isimleri pompalayan ana akõm medyanõn hiç lafõnõ bile etmediği, ama gerçekte günümüzün en güzel albümlerini yapan gruplarõ merak ediyor musunuz? “Evet” diyorsanõz, bir önerim var: Efterklang’õn yeni albümü “Magic Chairs”. 10 yõl önce kurulan Danimarkalõ bir pop-rock grubu Efterklang. Bugüne kadar yaptõklarõ çalõşmalarda deneysel bir sound hâkimdi; dinlerken müthiş zevk veren ama sonrasõnda fazla akõlda kalmayan parçalar vardõ o albümlerde. Ancak grup, bu defa daha melodik bir orkestral pop’a yönelmiş. Klasik müzik orkestrasyonu ile dikkat çekici melodiler arasõnda dengeli bir birliktelik yaratõlmõş. Grubun böyle bir tercih yapmasõnda, geçen sene Danimarka Ulusal Oda Orkestrasõ ile gerçekleştirdikleri kaydõn etkili olduğu anlaşõlõyor. İkinci albümleri “Parades”i orkestra ile yorumladõklarõ bu kayõt, daha sonra “Performing Parades” adõyla DVD olarak da yayõmlanmõş ve çok beğenilmişti. “Magic Chairs”, dokunaklõ yaylõlar, piyano, trombon, flüt, õslõk ve el çõrpmalarla bezeli, keyifli bir ses cümbüşü. Düzenlemelerdeki zenginlik, bazõ şarkõlarda koro desteği ile ayrõca güçlendirilmiş. Albümün tümünü grubun kendi sitesinden (www.efterklang.net) ya da Myspace üzerinden dinleyebilirsiniz. Vokalist Casper Clausen’i dinlerken, kimi zaman ne kadar Chris Martin’i andõrdõğõna şaşõrabilirsiniz. İlk single “Modern Drift”, bu yõl şu ana kadar yayõmlanan en güzel parçalardan birisi. www.zulalkalkandelen.com ‘Yala Ama Yutma!’yla ilgili kõşkõrtma haberlerin ardõndan Özen Yula sahnelenemeyen oyununu anlattõ ‘Pornografik değil, politik’ CEREN ÇIPLAK Bir süredir kültür sanat gündemini meşgul eden konulardan biri Özen Yula’nõn “Yala Ama Yutma!” oyu- nu hakkõnda yayõmlanan kõşkõrtõcõ ha- berler sonucunda oyunun sahnelen- mekten bir süreliğine de olsa vazge- çilmesi ve oyun ekibinin can güvenli- ği korkusu yaşamasõydõ. Ardõndan oyunun sahneleneceği Kumbara- cõ50’nin de “eksikliklerini tamamla- ması” için kapatõlmasõ kafalarõ iyice ka- rõştõrdõ. Peki, “pornografik” diye damga- lanan bu oyunla Özen Yula ne anlatmak istiyordu? “Sağlıklı, aklıselim sahi- bi ve temiz bir toplumda yaşamıyo- ruz” diyor Yula, “Benim, bu oyun- da anlatmaya çalıştığım aslında tam da buydu işte. Her şeyiyle kanıtla- dılar.” Tam da Kumbaracõ50’nin yeniden açõlacağõ bugün, Özen Yula sahnele- nemeyen oyununu anlatõyor. Darõsõ henüz ne zaman sahneleneceği belli ol- mayan “Yala Ama Yutma!” oyunu- nun ekibine... - Türkiye’de hemen her alanda, özellikle sanat dünyasında “sansür” hep gündemdeydi. Bugünün sanat ortamına bakınca henüz sahnelen- memiş, kabaca bilinen konusu ve bir fotoğraftan yola çıkılarak “Yala Ama Yutma!” oyununa uygulanan bu bas- kı ya da kışkırtma haberler neye te- kabül ediyor? Bana önyargõlarõ çok güçlü olan bir toplum olduğumuzu bir kez daha ka- nõtladõ bu. Aynõ zamanda belki de bir gözdağõ vermektir bu yazarlara. Bakõn böyle şeyler yazarsanõz başõnõz belaya girer diye. Bu da otosansü- rün gelişmesine yar- dõmcõ olur. Bir hayatõ düzene koymak isti- yorsanõz insanlarõn ken- di kendilerini tutmala- rõnõ, denetlemelerini sağlamanõz, bunu da aba altõndan sopa gös- tererek yapmanõz bazõ kapalõ toplumlarda ge- çici olarak düzeni sağ- lar. Korkutmak ve gözdağõ vermek yar- dõmcõ olabilir bu tarz yapõlarda! - “Yala Ama Yutma!” oyunu nasıl ortaya çıktı? Henüz sahnelenemeyen bu oyunla anlatmak istediğiniz ney- di? Bu oyunu bir politik tiyatro örneği olarak yazdõm ben. İnsani değerlerin yok edildiği, vicdanõn görmezden ge- lindiği bir düzenin eleştirisiydi bu oyun. Vahşi kapitalist düzende bütün düşüncelerin, politik doğruculuk kisvesi altõnda sürekli üretilen fikirlerin ve vü- cutlarõn tüketime yönelik kullanõlma- sõnõn hikâyesiydi. Oradaki melek de sandõklarõ gibi gerçek bir melek değil- di. Öncelikle Batõ mitolojisinde var olan, ressamlarõn da çizdiği, sonelerde adõ geçen aşk melekleri gibi bir melekti. Aynen buzdolabõ süsü olarak kullanõ- lan kanatlõ melek figürleri, biblolarõ gi- bi. Başka da bir işlevi yoktu. Ama po- litik oyun, içeriği dõşõnda artõk tavrõy- la ve başõna gelenlerle de tamamõyla po- litik bir oyuna dönüştü. - Önce oyunla ilgili “ahlaksõz ve por- nografik” olduğuna dair kışkırtma haberler yapıldı, hatta haberlerde- ki görseller mozaiklenerek verildi, oyun sahnelenemedi, hemen ardın- dan da Kumbaracı50 Sahnesi Be- yoğlu Belediyesi’nce “bazõ eksiklik- lerinin belirlendiği” gerekçesiyle ka- patıldı... Bu saman alevi gibi gelişen olayları siz nasıl değerlendiriyorsu- nuz? Dediğiniz gibi “saman alevi gibi” ama yandõ ve söndü. Ama birçok bü- yük yangõn “saman alevi” gibi bir şey- den çõkar. Bu konuda bütün söz sahi- bi olan insanlar serinkanlõ, sağduyulu olmalõlar. Buna başta bu konuda haber yapan gazetede ihtiyaç var. Yani ger- çekten toplumun genel normlarõna uyan sağduyulu haberler yapmalõ, sağ- duyu bunu gerektiriyormuş gibi okur- larõnõn sõnõrlarõnõ zorlayõcõ yazõlar ya- zõp bu durumu kõşkõrtmamalõlar. An- lamadan, seyretmeden, sadece üç sa- tõr bilgilendirme notundan yola çõkõp, onu da istedikleri gibi yorumlayõp in- sanlara sunarlarsa durum bu olur. Her- kes yanlõş anlar olayõ. Ama insanlarõn da sağduyulu olup bu gibi durumlara prim vermemeleri gerek. Neticede bu oyun bir politik komedi. - Kitaplarınızda ve oyunları- nızda marjinal tiplere, kenar- daki insanlara yer verdiğinizi bi- liyoruz. “Yala Ama Yutma!”da da hikâye bir porno setinde ge- çiyor. İçinde fahişe olan ya da yarı çıplak görünen bir oyuncu bir oyunu ne kadar pornografik yapar? Ya da şöyle sora- lım, Türkiye’de nasıl bir “pornografi” al- gılayışı var? Bence pornogra- fi sadece çõplak et ve dühul olma durumlarõnõ görmek değil. Daha geniş bir a n l a m õ var. İn- sanõ ru- h e n , kalben, bey- niyle en çõplak olarak gördüğünüz, insanlarõn en özel anlarõna tanõk oldu- ğunuz, onun adõna üzüldüğünüz, utan- dõğõnõz ve sizde tiksinme uyandõran, ama buna rağmen kendini izlettiren şey- ler pornografidir bence. Örneğin “Ye- mekteyiz” programõ kõsmen böyle. İnsanlarõn aslõnda göründükleri gibi ol- madõklarõnõ, ne kadar zavallõ, aciz du- rumlara düştüğünü görüyorsunuz. Özel anlarõ, ilişkileri, arkadan konuşmalarõ ile aslõnda kõsmen pornografik bir ya- põ kurulduğuna tanõk oluyorsunuz. İn- sanlarõn çõplak olmasõna gerek yok bu- nun için. Sürekli savaş, cinayet, intihar görüntüleri izlettiriyorlar. Hatta üst üste aynõ görüntüyü salakmõşõz gibi de- falarca izletiyorlar. İşte bunlar porno- grafi dediğim şeyler. Bunu da severek izleyen o kadar çok sayõda insan var ki. Ayrõca, bu oyun pornografik değil, po- litik. - Oyun ekibi en son provokasyon- lar bitene dek oyunu sahnelemeye- ceğini duyurdu. “Yala Ama Yut- ma!”nın akıbeti ne olacak? Emin olun bunu ben de bilmiyorum. Ekibin her türlü kararõna saygõlõyõm. Onlar adõna kaygõlanõyo- rum ben. Bütün ekip adõna. Çünkü sağlõklõ, aklõselim sahibi ve temiz bir toplumda yaşamõyoruz. Benim, bu oyunda anlatmaya çalõştõğõm aslõnda tam da buydu işte. Her şeyiyle kanõtladõlar. İSTANBUL (AA) - İstanbul’daki önemli tarihi eserlerden Çemberlitaş Sütunu’nda yaklaşõk 6 yõldõr devam eden restorasyon çalõşmalarõ tamamlandõ. 2003’te iskele kurularak yapõlan restorasyon çalõşmalarõ için yaklaşõk 1 milyon 300 bin TL harcandõ. İmparator I. Konstantin onuruna MS. 330 yõllarõnda dikilen sütun, her biri üç ton ağõrlõğõnda ve üç metre çapõnda olan bileziklerle birbirine bağlanmõş toplam sekiz adet sütun ve bir kaidenin üst üste konulmasõndan oluşuyor. Bizans İmparatoru Konstantin, uzunluğu o dönemde 57 metre olan bu sütunu Roma’daki Apollon Tapõnağõ’ndan söktürterek günümüzdeki yerine diktirdi. A N K A R A (Cumhuriyet Bürosu) - Sanat Kurumu’nun tiyatro ve plastik sanat ödülleri ile onur ve hizmet ödülleri, 1 Mart’ta Küçük Tiyatro’da düzen- lenecek törenle sahiplerine verilecek. TOBAV’da Kurum Başkanõ İlker Çetin tarafõndan açõklanan ödüller- de, ‘onur ödülü’ne Eskişehir Ana- kent Belediye Başkanõ Yılmaz Bü- yükerşen, ‘hizmet ödülü’ne ise Devlet Tiyatrolarõ Genel Müdürü Lemi Bilgin değer görüldü. Tiyatro ve plastik sanatlar alanõn- da ödüller ve kazananlar ise şöyle: En İyi Yapõm: “Testosteron” (Oyun Atölyesi), En İyi Çeviri: “Testosteron”, En İyi Kadõn Oyun- cu: “Sokrates’in Son Gecesi” ile Melek Baykal ve “Fosforlu Cevri- ye” ile Nermin Uğur, Övgüye De- ğer Kadõn Oyuncu: “Eşik” ile Deniz Gökçe Kayhan, En İyi Erkek Oyun- cu: “Galilei’nin Yaşamı” ile Tamer Levent ve “Deliler Boşandı” ile Bü- lent Yıldıran, Övgüye Değer Erkek Oyuncu: “Korkuyu Beklerken” ile Mehmet Nurkut İlhan, En İyi Sah- ne Tasarõmõ: “Fırtına” ve “Genç Os- man” ile Şükrü Kırımoğlu, En İyi Sahne Müziği: “Fosforlu Cevriye” ile Attila Özdemiroğlu, En İyi Ha- reket Tasarõmõ ve Dans Düzeni: “Fos- forlu Cevriye” ile Özden Aktürk, Yayõn ve Tanõtõm Tasarõm Ödülü: Gökhan Yolcu, Jü- ri Özel Ödülü: ASSITEJ Türkiye Merkezi, Jüri Özel Ödülü: Cengiz Özek. Resim Dalõnda Yõlõn Sanatçõsõ: Burhan Doğançay, Resim Dalõnda Övgüye Değer Sanatçõ: Ali Kotan, Heykel Dalõnda Yõlõn Sanatçõsõ: Os- man Dinç, Baskõresim Dalõnda Yõ- lõn Sanatçõsõ: Hasan Kıran, Fotoğ- raf Dalõnda Yõlõn Sanatçõsõ: Mehmet Turgut, Kurumsal Ödül: 68’liler Vakfõ, Kurumsal Ödül: Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi. ‘Bu oyunu bir politik tiyatro örneği olarak yazdõm ben. İnsani değerlerin yok edildiği, vicdanõn görmezden gelindiği bir düzenin eleştirisiydi bu oyun. Vahşi kapitalist düzende bütün düşüncelerin, politik doğruculuk kisvesi altõnda sürekli üretilen fikirlerin ve vücutlarõn tüketime yönelik kullanõlmasõnõn hikâyesiydi. Ama politik oyun, içeriği dõşõnda artõk tavrõyla ve başõna gelenlerle de tamamõyla politik bir oyuna dönüştü.’ Çemberlitaş artık iskelesiz Sanat Kurumu ödülleri açıklandı Özen Yula
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle