19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 4 HABERLER CUMHURİYET 7 ARALIK 2010 SALI DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Cumhuriyet’in Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer’in İngiltere Büyükelçisi David Reddaway ile yaptığı söyleşide çeşitli konular yer alıyor. Büyükelçi konuşmasının bir yerinde çok önemli bir konuya dokunuyor ve diyor ki: Modernleşme süreci diğerlerine karşı mutlak hoşgörüyü içermek zorundadır. Olması gerekeni dile getiren, ama Türkiye’de olanı yansıtmaktan uzak bir temenni. Ülkemizde AKP’nin yandaşları, tam tersine baskı ve tahammülsüzlük ile moderleşmenin at başı gidebileceğini sanmakta, hoşgörü ortamının kapılarını açmak şöyle dursun, kapatmak eğiliminde olan girişimleri reform olarak nitelemektedirler. Sayın Büyükelçi görevi gereği bu olgunun farkına varma durumundadır. Ama kimi sözlerine bakınca Sayın Reddaway’in nelerin farkında olduğu konusunda ciddi kaygılarım oluştu. Gerçekten Sayın Büyükelçi’nin şu sözlerine bakın: Eğer insanlar korkar hale geliyor ve Türkiye’ye gelemiyorlarsa, buna halk çok büyük reaksiyon verecektir. İngiltere’de belki öyle olabilir, ama Türkiye’de olmuyor. Nitekim söyleşinin konularından biri olan İngiliz uyruklu yazar Naipaul’un, Hilmi Yavuz’un tetiklediği (Yavuz’un bu tavrı hakkında, beni hiç şaşırtmadığı dışında herhangi bir yorumda bulunmayacağım) tepkiler üzerine Türkiye’ye gelememesi hiç de toplumsal bir reaksiyon falan yaratmış değil, gördüğümüz gibi. AKP, memurlara mesai sonrası çalıştırma ve sürgünü yasalaştıran düzenlemeyi tasarıya koydu Asıl Tehlike Nerede? oluşturmuyor. Hatta onlar için, mahalle baskısının topluma egemen olmasının karşısındaki yaptırımlardır, demokrasinin önündeki engeller. Zaten asıl önemli tehlike de, mahalle baskısı eğilimi değil, bunu doğal bir düşüncenin ifade biçimiymiş gibi algılayan, siyasal iktidarın, bu avam baskısını da tetikleyip pekiştiren, onunla koşut olan baskısıdır. Cem TV’deki “Ayıptır Söylemesi” programının geçen haftaki konuğu, siyaset sahnemizin gerçek duayeni (bilfiil siyasete atılalı 57 yıl olmuş) Hüsamettin Cindoruk, bu çok önemli olguyu biraz değişik biçimde şöyle dile getiriyordu: Mahalle baskısı değil, iktidar baskısıdır söz konusu olan. Ben bu sözü, iktidarın baskısı ve göz yumması olmasa mahalle baskısı olmaz şeklinde okuyor ve çok doğru biliyorum. Gerçekten de iktidar baskısı ve göz yumması olmasa mahalle baskısı da olamaz. Demek ki asıl belirleyici olan iktidarın baskısı ve göz yummasıdır. Laik demokrasilerde, vicdan ve düşünce özgürlüğünün önünü açmakla mükellef olan siyasi iktidarlar, tomurcuklanmaya başlayan mahalle baskısı eğilimlerine karşı harekete geçerler. Ama Türkiye’de böyle bir şey söz konusu değildir, hatta tam tersine siyasal iktidar, önce ideolojisi ve tutumuyla bu davranışın önünü açar, sonra da gelişmesine seyirci kalır. Tabii durum böyle olunca da ortada laik demokrasi falan kalmaz. Bu gerçeğin ışığında hiç kimse, durumun sorumluluğunu mahalle baskısına atmasın! Hele hele siyasal iktidar karşısında ödlek, az gelişmiş toplumlarda, iktidar desteği olmadan mahalle baskısı da olmaz. O yüzdendir ki asıl tehlikeli olan siyasi iktidarın baskısıdır. Mahalle baskısının ortamını hazırlayan da, gelişip demokrasiyi çiğnemesini, duruma seyirci kalarak sağlayan da odur. Ve bu az gelişmişlik ortamında halkın tepki vermesini beklemek de gerçekçi değildir. ‘Torba’da zulüm var MUSTAFA ÇAKIR ANKARA Devlet Memurları Yasası’nda değişiklik öngören tasarıyı tepkiler üzerine Meclis’te bekletmek zorunda kalan AKP hükümeti, benzer değişiklikleri bu kez de Torba Yasa Tasarısı içerisine ekledi. “Torba tasarıdaki” memurlarla ilgili maddeleri inceleyen Eğitimİş, yeni düzenlemenin eskisinden de geri olduğuna dikkat çekti. Eğitimİş, “torba tasarıyla” AKP, tepkiler nedeniyle tek başına Meclis’ten geçirmeyi başaramadığı Devlet Memurları Yasası’ndaki değişiklikleri bu kez de Torba Yasa Tasarısı içine ekledi. Düzenleme yasalaşırsa, memurlar mesai saatleri dışında zorla çalıştırılabilecek, kişisel bilgileri arşivlenecek ve sürgünlerin önü açılacak. 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nda yapılacak değişiklikleri şöyle sıraladı: Kademe ilerlemesi koşulları arasına son 10 yıl içinde herhangi bir disiplin cezası almamış olmak koşulu getirilmiştir. Bu süre mantık dışı ve orantısızdır. Uygulamada deyim yerindeyse memur öksürdüğünde dahi verilen “uyarma cezasının” 10 yıl boyunca memuriyet geleceğine zarar vermesi nasıl kabul edilebilir? Devlet özelleştirilmekte, üst düzey yöneticilerin özel sektörden devşirilebilmesinin önü açılmaktadır. Bunun yanında bu kimselerin özel sektörde geçirdikleri süreler kamuda geçirilmiş gibi kabul edilecektir. Taslakta kadrosu kaldırılan memurun “eski sınıflarındaki derecelerine eşit bir göreve atanma koşulu” ortadan kaldırılmıştır. Madde taslağı, kad ‘Memur köleleşecek’ Türkiye KamuSen üyeleri AKP’nin memurlar için hazırladığı “Torba Kanun” çalışmalarına tepki gösterdi. Hükümetin memuru köleleştirmeyi amaçladığını savlayan kamu emekçileri AKP’ye de tepki gösterdi. Türkiye KamuSen İl Temsilcisi Kamil Köse, “Yapılan değişiklikle iktidara geldiği günden bugüne, her alanda baskı politikası benimseyen AKP, memurlar üzerindeki baskısını iyice arttırmakta ve kendisine köle yapmaya çalışmaktadır. Biz kamu emekçileri olarak hiçbir siyasi iktidarın kölesi olmayacağız” dedi. rosu kaldırılan memurların kazanılmış haklarını gasp etmeyi amaçlamaktadır. Günlük çalışma saatlerini düzenleyen 100. maddeye; “Memurların yürüttükleri hizmetin özelliklerine göre bu madde uyarınca tespit edilen çalışma saat ve süreleri ile görev yerlerine bağlı olmaksızın çalışabilmeleri mümkündür” hükmü eklenmiştir. Eklenen hükümde memurun görevine bağlı çalışma saat ve süreleri ile görev yeri dikkate alınmaksızın çalıştırılması olanaklı hale getirilmiştir. Memurun fişlenmesine yasal dayanak Memur bilgi sistemine ilişkin olarak yeni düzenleme ile özlük dosyasına memurun “kişisel bilgilerinin de” konulmasını öngören 109. madde kapsamında kişisel bilgi kavramı tanımlanmadığı için, memurun fişlenmesi uygulamasına adeta kanuni dayanak yaratılmıştır. Disiplin cezalarına ilişkin 125. maddedeki yeni düzenlemede, “Geçmiş hizmetleri sırasındaki çalışmaları olumlu olan ve iyi veya çok iyi derecede sicil alan memurlar için verilecek cezalarda bir derece hafif olanı uygulanabilir” hükmündeki “iyi veya çok iyi derecede sicil alan” ibaresi kaldırılarak yerine “ödül veya başarı belgesi alan” ibaresi getirilmiştir. Bu hükümde alt ceza uygulaması genel olarak subjektif kriterlere bağlı olan ödül ve başarı belgesi kriterine endekslenmiştir. Geçici görevlendirmenin usul ve esaslarını düzenleyen Ek8. maddeyle ilgili olarak taslakta yer alan hüküm, genel olarak eski düzenlemenin benzeri gibi görünse de, son fıkrasına kamu yararı ve hizmet gerekleri koşuluna bağlı olarak eklenen hüküm, idareye kamu görevlisini “rızası olmasızın 6 aya kadar” ve tekerrürlük kısıtlaması konulmaksızın keyfi sürgün uygulamasına maruz bırakma olanağı tanımaktadır. Fotoğraf: MEHMET KOCAOĞLU Pazar günü yayımlanan söyleşiyi okurken, önce mahalle baskısını düşündüm. Türkiye son yıllarda, koyu bir mahalle baskısının altına düştü. İşin acı tarafı, bu iyi örgütlenmiş bir azınlıktan değil, gittikçe monotonlaşan bir çoğunluktan kaynaklandığı için, öyle toplumsal tepki falan da yaratmayan bir baskı. Yanlış bir biçimde liberal aydın olarak tanımlanan, gittikçe daha fazla köşebaşını tutan yandaş liboş taifesi için de, düşünceye ve değişik görüşlere karşı uygulanan baskı, özgürlükler ya da demokrasi açısından herhangi bir sorun ‘Hakaret sözlüğü toplatılmalı’ Alevi örgütleri, ‘ensest’ sözcüğünün karşılığına kızılbaşlık yazan sözlük için dava açmaya hazırlanırken yayıncı kitabevi ‘şaşkın ve üzgünüz’ diyerek iddiayı yalanladı SİBEL BAHÇETEPE Alevi örgütleri, aydın ve yazarlar, İnkılâp Kitabevi tarafından basılan ve “ensest” sözcüğünün karşılığına “Akraba ile zina, Kızılbaşlık” yazılan “Langenscheidt New Standard Dictionary: TurkishEnglish/EnglishTurkish” adlı sözlük ile ilgili “Söz konusu söylem çirkindir, kınıyoruz” dedi. İnkılâp Kitabevi ise yaptığı açıklamada “Habere konu olan sözlükte geçen kelimenin tanımında yayınevimize atfedilen ‘sözcük’ kullanılmamıştır. Bu haber gerçekdışıdır” ifadelerine yer verdi. Pir Sultan Abdal Derneği Genel Başkanı Fevzi Gümüş, Resuhi Akdikmen’in hazırladığı ve İnkılâp Kitabevi’nin yayımladığı sözlüğün, 2006 öncesindeki İngiltere’de yer alan baskılarında “Kızılbaş” ifadesinin yer aldığını belirterek “Yayın evinin diğer baskılarında bunun olmaması olumlu ancak yine de böyle birinin kitabını basmaması gerekirdi” dedi. Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Ali Balkız, egemen Sunni anlayışın kendisinden olmayan herkesi suçladığını ve karaladığını vurgulayarak, “Bir insanın başka bir insana, topluluğa yakıştıramayacağı bir suçlamayı, dünyanın en düzgün kültürlerinden birine sahip olan Alevilere yakıştırması, insanın hem kendi kendine, hem de başkasına yapa cağı kötülükten daha büyük olamaz” değerlendirmesini yaptı. Balkız, hakaret ve kitabın piyasadan çekmesi yönünde dava açacaklarını kaydetti. Alevi Araştırmaları Merkezi Başkanı avukat Ali Yıldırım da Alevi toplumuna yönelik bu tür hakaretlerin, suçlamaların bin yıldır var olduğunu dile getirdi. Alevi Vakıfları Federasyonu Başkanı Doğan Bermek hukuki yollara başvurduklarını söylerken araştırmacıyazar Şakir Keçeli de insanların inanışlarına saygısızlık yapıldığını ve iftira atıldığını kaydetti. Yayınevinden açıklama İnkılâp Kitabevi’nin resmi internet sitesinde yapılan açıklamada kurum çalışanlarının “şaşkın” ve “üzgün” oldukları belirtilirken “haberlerin asılsız olduğu” ileri sürüldü. [email protected] C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle