19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER CUMHURİYET 7 ARALIK 2010 SALI EVET / HAYIR OKTAY AKBAL İnandığı Gibi Yaşamak... Kimi insan vardır, bugün çok az da kalsa, granitten yapılmış bir yontuya benzer; ömür boyu dimdik ayakta durur, tıpkı Nihat Sargın gibi... Ölseler bile yitip giden fiziksel varlıklarıdır sadece... Çünkü onlar ürünleri, yapıtları ve savaşım gelenekleriyle sonsuza dek yaşayacak olanlardır. ONUNCU KÖY Sargın, partililik kavramı konusunda olağanüstü titizdi. Partinin Türkiye çapındaki tüm üyelerini adlarıyla soyadlarıyla usunda tutacak denli güçlü bir belleğe sahipti. Sanırım bu yeteneğini partili yaşama ilk başladığı illegal Türkiye Komünist Partisi ortamında daha da geliştirmişti. BEKİR COŞKUN Olan mı Olmayan mı? “Olmayan bir şey savunulamaz...” Başbakan Tayyip Bey’in İsviçre bankalarında hesabı olduğu WikiLeaks’lerde çıktı. Bir söylenti, ama öteki söylentiler gibi şaşırtıcı... Yazıldı, söylendi, konuşuldu. Tayyip Bey “Olmayan bir şey üstünde konuşulmaz” dedi. Güzel bir yorumlayış! Gerçekten bir insanı herhangi bir konuda suçlarsanız, ama o bir şey bilmiyorsa, ne diyebilir? Yıllardır Ergenekon’larda buna benzer iddialar, iddianameler var. Almışlar adamı kapatmışlar, aylar sonra mahkemeye çıkarmışlar, suçluyorlar, sen şunu yaptın, şunu söyledin diye! O kişi, “Yok öyle bir şey” diyor, “olmayan bir konuda ne diyebilirim” diyor! Tıpkı Başbakan’ın son konuşmasında dediği gibi... Gerçekte olmayan bir konuda suçlanan kişi gerçek olmayan bir konuda konuşamaz!.. Bugün Silivri Cezaevi’nde yatmakta olan pek çok kişi, olmamış, yaşanmamış konularda hesap vermeye çağrıldı. Koskoca iddianameler yazıldı. Olmayan bir konuda suçlananlar, mahkeme kararı bile olmadan hapislerde! “Sen suçlusun” demişler ama hiçbir kanıt göstermemişler. Çünkü yok! Birtakım uydurmalar, yakıştırmalar, daha doğrusu kimilerinin düşmanlığı... Bizim değerli arkadaşımız Mustafa Balbay ağır suçlamalar altında bir yılı aşkın süredir hapiste yatıyor... Suçu ne, bilmiyor! Çünkü öyle bir suç yok! Olmayan bir şey üstünde konuşulur mu? Zorla, baskıyla, hatta işkenceyle alınan itiraflar gerçek sayılır mı? Al bu kâğıdı imzala derler, sen çaresiz imzalarsın. Ama İlhan Selçuk gibi akrostiş yoluyla, gerçekleri meydana çıkarabilirsen, seni yalanlarla suçladıkları ergeç ortaya çıkar... Başbakan ateş püskürdü İsviçre bankalarında hesapları olduğunu yazan WikiLeaks’e... Ve bunu yazanlara!... Gazeteciler kaçırır mı böyle söylentileri, dedikoduları! İşini, görevini yaptı diye o gazeteciyi, o gazeteleri “alçaklıkla” suçlamak çirkin bir şey... Dur bakalım, daha bitmedi! WikiLeaks’in sayısız iddiaları var... Bir bir hepsini öğreneceğiz... Şaşacaklarımız olacak, kızgınlıklarımız, bilmediklerimiz, bilip de söylemediklerimiz... Yalnız Türkiye için değil, tüm dünya için bir fırtına, bir kasırga... Bulldog Köpeği… Bulldog köpeği; Asya mastiffinden türemedir. Ortaçağ kökenlidir… (Bakınız; Köpek AnsiklopedisiGino Pugnetti1980) Boyu bosu küçük ve tıknaz bir köpektir. İlgi çekmeyi sever... Büyük bir şöhrete sahip olduğu 19’uncu yüzyıla kadar saldırgan, kan dökücü, korkusuz ama korkutucu bir hayvandı. Yıllar sonra tehdit edici görüntüsünü korumakla birlikte daha uysallaştı, temkinli, ortama uyumlu bir köpek haline geldi. Ansiklopedideki tanıma göre; Aristokratlaştı… Duygusaldır… Kullanımı: Bir savaşçı olarak sahip olduğu kariyer zaman içinde sona erince, fazla havlaması nedeniyle bekçi ve polis köpeği olarak kullanıldı. (Bulldog köpekleri ile pitbulları birbirine karıştırmamak lazımdır. İkisinin hiçbir ilgisi yoktur.) Bulldog sahibine çok sadıktır… Bir bulldog köpeği, sadakatinden ve gösterdiği üstün başarıdan dolayı ABD’de büyük takdir toplamış ve ona beş şerit, bir bronz yıldız üstün hizmet madalyası verilmiştir, ansiklopediden aktarıyorum… (Bakınız; sayfa 275) Apartman bekçisi olarak da kullanılır… Aynı zamanda iyi bir fare avcısıdır… Fare yakaladığı zaman büyük sevinç duyduğu, bununla gururlandığı gözlenmiştir. Aynı ansiklopediden bir not; şişmanlamasına izin verilmemelidir, bu tehlikeli olabilir. Bir ara neslinin azaldığı sanılmışsa da tersine çoğalmıştır. (Günleri karıştırdın da salı günü hayvanları mı yazmaya başladın diyebilirsiniz, ama bence karıştıran sizsiniz…) Bulldog köpekleri, 19’uncu yüzyıla kadar boğa güreşlerinde havlayarak ortalığı karıştırmakta da kullanılırdı. Böylece boğa daha sinirli olur, güreş sertleşir. 19 yüzyıldan sonra bu yasaklandı. Bulldog köpeği böyle bir köpektir… Artık siz bilirsiniz... [email protected] Sönmez TARGAN imi insan vardır, yüz yüze gelmemişseniz bile düşüncelerinden, yapıtlarından, söylemlerinden dolayı tanıdığınız için bir imaj oluşmuştur kafanızda. Eğer bu insan topluma mal olmuş ünlü bir kişilikse bu imaj onu daha yüksek yere oturtur düşünüzde. Özetle uzaktan uzağa idealize ederiz böylesi kişileri genellikle... Ama bu insanlardan birçoğunu yakından tanımak, içli dışlı olmak fırsatını bulduğunuzda kafanızda yarattığınız imaj yıkılır, düş kırıklığına uğrarız çoğu kez. Ya da bunun tam tersi, yakınlaştıkça o kişiye, bilebildiğinizden çok daha fazla özellikleri, derinlikleri olduğuna tanık olur daha bir yüceleşir gözünüzde. Bunlar salt bilgi ve birikimleriyle öne çıkmakla kalmamış, bir ömür boyu inandığı gibi yaşadıkları için asıl toplum gözünde büyük bir saygınlık kazanmışlardır. Geçenlerde yitirdiğimiz Türkiye bilimsel sosyalist devinmesinin ulu çınarlarından biri olan Nihat Sargın, yukarıda belirtmeye çalıştığımız insan tiplerinden ikinci kategoriye giren bir yapıya sahipti. İnançlı bir komünist olmasının yanı sıra tam bir örgüt ustasıydı aynı zamanda... Onunla 1975’te Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) kuruluşuna dek hiç yüz yüze gelmemiştik. Gerçi, siyaset evrenimize 60’lı yıllarda giren TİP’de aldığı görev ve sorumluluklardan dolayı adını sık sık duyardık, ama ne denli derinliği olan bir insan olduğuna, sayısız özelliklerinin bulunduğuna ikinci TİP döneminden sonra doğrudan tanık oldum. Bu özelliklerinin başında yüksek bir bellek ve algılama gücünün bulunduğu söylenebilir. İkinci TİP yeni kurulmuş, burada da partinin genel sekreterliği görevini üstlenmişti. Partinin seçimlere girebilmek K için Türkiye çapında yürütülen örgütlenme çalışmalarında ben de Tarsus İlçe Teşkilatı başkanı olmuştum. Bir ara ilçe sekreteriyle birlikte İstanbul’a gelmiş ve parti genel merkezine de uğramıştık. Yayın borçlarımızı ödemek için girdiğimiz odada işin sorumlusu arkadaşla sohbet ediyorduk. Bir ara kapı aralandı, aralıktan Nihat Sargın’ın “Hoş geldin Targan, hoş geldin Hikmet” dediğini duyduk. Oysa Sargın beni ve Hikmet’i ilk kez görüyordu. Şaşırmış kalmıştık. ‘TİP’li Yıllar’ Salt belleğinin güçlü olmasıyla da açıklanamaz onun özellikleri. Aynı zamanda legal parti hukukunu iyi bilen ve bunu titizlikle uygulayan bir tutuma sahipti. Parti saflarına başka kulvarlardan gelen bizler gibi kimi genç kadroları bu tutumu rahatsız etse de sonuç değişmezdi. Her olayı ve çalışmayı yazıya döken ve belge durumuna sokan arşivci bir yanı daha vardı. Bundan üç yıl önce yazıp TÜSTAV yayınları içinde çıkan iki ciltlik “TİP’li Yıllar” kitabı 60’lı yıllar sınıf savaşımının adeta dev bir kronolojisi niteliğindedir. Siyasal yaşamları boyunca birlikte yol arkadaşlığı yaptığı Behice Boran’a büyük bir saygı duyardı. Bu yıl Behice Boran’ın doğumunun yüzüncü yılı olması nedeniyle düzenlenecek etkinliklere start onun evinde verilmişti. Yaşamını işçi sınıfının politik savaşımına adamış, bu uğurda ağır bedeller ödemiş Nihat Sargın’ın sanırım ölmeden önce yaptığı son görev de buydu. Kimi insanlar vardır vazodaki çiçekler gibidir. Solunca kaldırılır atılır. Kimi insanlar vardır adı sadece mezar taşında yazılır ve buradan okunursa ancak anılır. Kimi insan vardır kokusuz, renksiz su gibidir konduğu kabın biçimini alır. Kimi insan vardır toz bulutu gibi oraya buraya savrulur. Bugün çevremizde bunlardan o denli çok var ki!.. Ve kimi insan vardır, bugün çok az da kalsa, granitten yapılmış bir yontuya benzer ,ömür boyu dimdik ayakta durur, tıpkı Nihat Sargın gibi... Ölseler bile yitip giden fiziksel varlıklarıdır sadece... Çünkü onlar ürünleri, yapıtları ve savaşım gelenekleriyle sonsuza dek yaşayacak olanlardır. Suikast ihbarı Çukurova’da yine bir seçim çalışmasında Genel Başkan Behice Boran’la Nihat Sargın birlikte Adana’ya gelmişlerdi. İzlencemize göre Tarsus’a oradan da Mersin’e geçilecekti. Bölgede olağanüstü bir güvenlik önlemi alınmış, 70 kilometreye varan yol boyunca her kilometreye bir jandarma dizilmişti. Tarsus’a gelmelerinden bir gün önce beni karakola çağırmışlar, suikast ihbarı aldık gerekçesiyle yanımıza koruma ekibi vereceklerini belirtmişlerdi. “Genel Başkanımızı polislerle korumayız, biz kendi partili kadrolarımızla bu sorumluluğu yükleniriz” diyerek bu öneriyi reddettik. Ancak Tarsus ilçe örgütünün yeteri sayıda üyesi olmadığı için bölgede güçlü olan Kurtuluş grubuyla dayanışmaya girip koruma görevini birlikte yerine getirmeye çalıştık ve koruma görevi alan herkesin koluna parti bantı bağladık. Bir ara Nihat Sargın beni yanına çağırarak, “Sizin ilçe örgütünüzün bu kadar fazla üyesi yok. Ya siz üye başvurularının hepsini merkeze bildirmiyorsunuz ya da aranızda partili olmayanlar var” sözleri hâlâ kulaklarımda çınlar. Karşıdevrimin Darbeleri Coşkun ÖZDEMİR T ürkiye’deki geriye gidişi içine sindiremeyip bir umutsuzluğa ve depresyona girerek kendini çalıştığı binanın 7. katından atarak intihar eden Köy Enstitüsü Hasan Oğlan mezunu arkadaşım Hasan Bilecikli anlatmıştı. Çok partili düzene geçilmek üzere olunan yıllarda bu güzelim okullara karşı suçlama ve saldırılar başlamıştı. Cumhurbaşkanı İnönü’ye gidip Enstitülerde öğrencilerin Rus yazarlarını okuduklarını söyleyenlere İnönü soruyor: “Hangisini en çok okuyorlar.” “Paşam Maksim Gorki en çok okunuyor.” İnönü yine soruyor: “Kaç kişi okuyor?” “18 kişi” diyorlar. “118 kişi okumalı” diye gürlüyor İsmet Paşa. Ama aynı İsmet Paşa, seçimlerin yaklaştığı günlerde Hasan Âli Yücel’i, Kenan Öner’in öncülük ettiği saldırganlara karşı savunamıyor ve bu eşsiz Milli Eğitim bakanı görevini bırakmak zorunda kalıyor. Yerine getirilen, muhafazakârlığı ile tanınan Reşat Şemsettin Sirer’dir. Sirer’in İnönü ile Enstitüleri ziyaretten dönerken İsmet Paşa’ya “Paşam bunlar böyle eğitim görürlerse biz onları idare edemeyiz” dediği yaygın bir söylentidir. Onlar gelişmiş, aydınlanmış, sola meyletmiş beyinler istememişlerdir.. Aynı yıllarda Doğu’nun güçlü ağası Kinyas Kartal da Cumhurbaşkanı İnönü’yü ziyaret ederek “Paşam bu okulları kapat, yoksa Doğu’dan hiç oy alamazsın” demiştir. Bu bir söylenti değil gerçektir. Hazin bir gerçek... Demokrat Parti’nin iktidara gelişi ile Halkevleri ile birlikte yok edilmiştir. Bugünkü bölünmüş, parçalanmış, akla bilime cumhuriyete Atatürk’e karşı saldırıların ivme kazandığı, cemaat ve tarikatların tüm kurumları kuşattığı Türkiye tablosunun ilk fırçaları o zaman vurulmuştur. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle